Modern demokratik ülkelerin yasaları, "hakları koruma" yönünde şekillendirilmiştir. Örneğin bu aralar tüketici hakları konusu, devamlı olarak gündemdedir.
"Yükümlülükler" yönünde şekillendirilmiş olan Yahudi yasaları ise, tüketicilerin de en az satıcılar kadar dürüst ve adil davranmaları gerektiğini belirtir: "Alış veriş sırasında haksızlıklar yapılabildiği kadar, hatalı sözler sarf ederek de haksız davranılabilir: Eğer o malı satın almaya hiç niyetiniz yoksa [bir satıcıya] 'Bu malın fiyatı nedir?' diye sormak hatalıdır..." (Mişna, Bava Mezia 4:10).
Bu kural, bir malı satın almadan önce fiyat karşılaştırması yapmayı engellemez. Eğer bir malı almaya gerçekten niyetli iseniz, farklı dükkanlardaki fiyatları karşılaştırmak en doğal hakkınızdır. Yapmamanız gereken şey, sadece merakınızı gidermek için zaten satın almış olduğunuz bir malın fiyatını kontrol etmek veya o mal hakkında fiyat bilgisi edinerek, daha sonra, toptan satılan bir yerden o malı daha ucuza almak üzere araştırma yapmaktır. Satıcıyı ümitlendirmeye ve zamanını "çalmaya" hakkınız yoktur.
Bu, değerli bir Mişna öğretisidir. Bazı büyük dükkan sahipleri insanların dükkanlarında dolaşmasına, vitrinlere bakmasına veya sadece oyalanmak için fiyat sormasına aldırmayabilir (tam aksine büyük dükkanlar, düşünmeden satın almayı teşvik etmek için bütün mallarını ve fiyatlarını açıkça sergilerler). Bu kuralın asıl gözetilmesi gereken yerler, küçük dükkanlardır. Buralarda satışı yapan kişi aynı zamanda dükkanın sahibi olduğu için, satılan her mal önemlidir.
Bu kuralı yeşivada okuyan bir arkadaşından öğrenen Dennis Prager, bunu mümkün olduğu kadar çok insana anlatmayı kendine görev edinmiştir. Dennis'e göre "Dükkan Sahibi Yasası" ahlak kuralları açısından farklı şekillerde yorumlanabilir:
İşi araba kiralamak olan bir arkadaşım birkaç sene önce, maliyet fiyatına bana bir araba kiralayabileceğini söylemişti. Cevap olarak ona, hangi modeli istediğimi bilmediğimi söyledim. Bunun üzerine bana, etraftaki dükkanlara bakmamı, bazı modelleri test sürüşü yaparak denememi ve karar verdikten sonra isteğimi bildirmemi tavsiye etti.
Bu iyi bir fikir gibi görünse de "Dükkan Sahibi Yasasının" yasakladığı uygulamalara bir örnektir. Kendisinden araba satın almayacağımı veya kiralamayacağımı bildiğim halde, bir dükkana gidip bir arabayı test sürüşü için istemem doğru olmaz. Zira bir araba galerisine gidip test sürüşü talebinde bulunmam, o arabayı o dükkandan almaya niyetim olduğunun bir belirtisidir. Yoksa o dükkan sahibi değerli vaktini benim için neden harcasın ki?
Bu yasanın ihlal edilmesine diğer bir örnek: Bazı kadınlar bir dükkana giderek, o dükkandan elbise almaya niyetleri olmamasına rağmen, farklı elbiseler denerler. Daha da kötüsü bazı kadınlar, satın aldıkları elbiseyi bir kereliğine giyip kullandıktan sonra iade edip paralarını geri alma alışkanlığı edinmişlerdir. Fotoğraf malzemesi satın almaya niyetli birçok erkek de, perakende satış yapan bir dükkana girerek ilgilendikleri modeller hakkında satıcının değerli zamanını harcayarak geniş bilgi almaya çalışırlar. Daha sonra da, beğendikleri modeli çok daha ucuza bir katalogdan satın alırlar. Dükkana girdiklerinde malı oradan satın almayacaklarını zaten biliyorlardı.
Mişna'nın bu tip davranışları engellemeye çalışmasının çok belirgin bir sebebi daha vardır: Satıcıyı boş yere ümitlendirmek... Ancak bu sebebin daha derin bir anlamı daha vardır: Bu yasayı çiğneyenler, başkalarını, hayatlarının en can alıcı noktasından, gelir kaynakları konusunda, yanıltmakta, ümitlendirmektedir.
Kendimizi bu konuda sakın aldatmayalım. Bir elbiseyi denediğimizde veya bir fotoğraf makinesinin fiyatını sorduğumuzda bu malları satın alacağımızı az veya çok ima etmekteyiz. Satıcının kafasında da bu yönde bir fikir oluşmasına sebep olmaktayız.
Eğer bunun böyle olduğundan şüphe ediyorsanız, gelecek sefer bir dükkana girdiğinizde satıcıya şöyle deyin: "Bunu baştan bilmenizi istiyorum. Burada bazı elbiseler denesem de, bunların hiç birini buradan satın almayacağım. Ben buraya sadece piyasada neler olduğunu öğrenmek ve bu elbiseler konusunda fikrinizi almak için geldim."
Bu şekilde konuştuğunuzda satıcı (büyük ihtimalle) sizinle artık ilgilenmeyecektir. Zira dükkan sahipleri, mallarını gösterdikten sonra müşterilerin onları başka yerden satın almaları için çaba sarf etmezler. [Aslında şöyle demek belki de daha doğrudur: "Bugün bir şey almayacağım. Sadece bakıyordum." Böylece satıcının sizin için zaman harcamasını engellemiş olursunuz.]
Bu yasanın bir boyutu daha vardır: Genelde kendimizi yükümlü hissetmediğimiz insanlara karşı bile yükümlü olmamız gerektiği konusunda bizi duyarlı kılmak. Bu yasayı öğrendiğim günden sonra dükkanlarda çalışan satıcılara karşı tutumum değişti. Dükkanlara her girişimde orada çalışanlara yönelik yükümlülüklerimi aklıma getirmek için kendimi zorlamaya başladım.
Bu basit kuralı benimsememiz, satıcılara karşı takındığımız tavrı değiştirecek, onlar da, sadece sorularımıza cevap veren veya ihtiyaçlarımızı karşılayan kişiler olmaktan çıkarak, umutları ve hisleri olan birer birey haline geleceklerdir. Dennis Prager'in dediği gibi: "tezgahın arkasındakilerle bir "sen-ben" ilişkisi kurmak zorunda kalacak, hizmet veren insanlara karşı genelde takındığımız "ben-o" ilişkisinden uzaklaşmış olacağız."
İşte Mişna'daki bu basit kuralın dehası: Tezgahın arkasındaki isimsiz kişinin bizim gibi, "Tanrı suretinde yaratılmış" bir insan olduğunu hatırlatmak.