Dennis Prager'in üç seneden beri Los Angeles'te verdiği Tora dersinde Şemot kitabının 21. bölümüne gelinmişti.
Bu bölümde diğer kuralların yanı sıra, hayvanların çevrelerine verebilecekleri zararları kapsayan yasalara da yer verilmiştir.
35. dizede şöyle denilmektedir: "Bir adamın boğası komşusunun boğasını yaralar, yaralı boğa ölürse, sağ boğayı satıp parasını paylaşacak, ölü hayvanı da bölüşeceklerdir." Yani eğer boğa o ana kadar herhangi bir saldırganlık belirtisi göstermemişse, o hayvanın sahibi zararın sadece yarısını ödemekle yükümlü olacaktır.
Prager'ın sınıfındaki öğrenciler bu yoruma çok şaşırırlar: "Neden sadece yarısını? Hasara sebep olan onun boğasıydı. Sahibi, zararın tamamından sorumlu değil mi?"
Dennis şöyle karşılık verir: "Günümüzün insanları (özellikle Amerikalılar), kazaların olabileceğine inanmazlar. Bugünkü toplumda zarar gören kişi, karşılığının muhakkak biri tarafından, hem de ağır bir şekilde, ödenmesini talep eder. Zararı veren kişinin bunu isteyerek yapıp yapmadığını da düşünmez."
Tora'nın bu konudaki yorumu farklıdır. Eğer boğa daha önce de boynuzları ile etrafına saldırmışsa ve eğer bunun farkında olan sahibi, boğanın kesilmesi veya ağıla hapsedilmesi gibi önlemler almamışsa, görevini ihmal etmiş sayılacağı için bütün sorumluluğu üstlenmelidir (Şemot21:36).
Diğer taraftan boğa o zamana kadar uslu davranmış ve hiçbir saldırganlık belirtisi göstermemiş ise sahibi, hayvanın çevresine saldırabileceğini tahmin edemez.
Tora işte bu yüzden boğanın sahibini zararın sadece yarısını ödemekle yükümlü kılar. Bir kaza olmuştur ve bunun sonucunda hem hayvan, hem de sahibi zarar görmüştür. Diğer taraftan sahibi, hayvanın bu şekilde davranacağını önceden tahmin edemeyeceği için bir anlamda o da bu kazanın bir kurbanıdır. Onu tüm zararı karşılamaya mahkum etmek, onu ihmalkarlıkla suçlama anlamına gelecektir. Bu yüzden de Tora zararın bedelini, boğanın sahibi ile diğer hayvanın sahibi arasında eşit olarak bölüştürür.
Bu en iyi çözüm gibi görünmese de, dava açmaya fazlasıyla istekli çağda? Toplumların ürettiği çareler bundan daha üstün görünmemektedir. Örneğin bir arkadaşınız evinizde (yerde herhangi bir engel olmasa dahi) düşse, size dava açacağından çekinebilir, onun sağlığı konusunda endişe etmeyi bile unutabilirsiniz. Toplumdaki dava açma meyli, insanları Tanrı'nın suretinde yaratılmış kardeşlerimiz olarak değil, muhtemel davacı olarak görmemize sebep olabilmektedir.
Tora kaza olabileceğini kabul eder. Bazen istenmeyen bir olay sonucunda birileri zarar görebilir. Ancak bir kurbanın varlığı, muhakkak bir suçlu olduğu anlamına gelmez.