Vilna şehrinde (yüz yıl kadar önce) oturan zengin bir adam bütün varlığını kaybetmişti. Fakir kaldığı için çok utanan adam değişen yaşam koşulları hakkında hiç kimseye bilgi vermemiş ve bir müddet sonra açlıktan ölmüştü.
Kasabanın sakinleri aralarından birinin bu hazin şartlar altında hayatını kaybettiği ve ona hiç kimsenin yardım etmesine fırsat vermediği için çok üzülmüşler, dehşete düşmüşlerdi. Çok utanan kasaba halkını Rav Salanter şöyle yatıştırmaya çalışmıştı: "Bu adam açlıktan değil, aşırı gururundan öldü. Eğer durumunu kabul edip başkalarından yardım istemiş olsaydı, açlıktan ölmeyecekti."Rav Salanter'in açıklamasının belirttiği gibi, Yahudi geleneğine göre, imkanı olan kişiler yardım etmeye ne kadar mecburlarsa, muhtaç olan kişiler de yardım talep etmeye aynı derecede mecburdurlar. Onaltıncı yüzyıl Yahudi kanunnamesi Şulhan Aruh, ihtiyacı olanların yardım isteme yükümlülüklerini şu şekilde resmileştirmişti: "Yardım almadan yaşamını sürdüremeyecek durumda olan yaşlı, hasta veya acı çeken kişiler eğer inatla yardım almayı reddediyorlarsa bu kişiler kendi kendilerini katletme suçunu işlemektedirler..."
Aşırı gururun insanın yardım talep etmesini nasıl engellediğini Rav Salanter'in öyküsü açıkça ortaya koymaktadır. Ne var ki bu durum insanlardan maddi yardım istemekle sınırlı değildir: Psikiyatrik yardıma ihtiyacı olan ergenlik çağında bir genç vardı. Olay, çoğu insanın bu tür yardımları küçümsediği 1950'li senelerde geçiyordu. Aile fertleri aralarından birinin "ruhsal problemleri" olduğunu kabullenemeyecek derecede gururluydu. Komşuları bu problemin farkına vardıklarında aile hakkında neler düşüneceklerinden de çok çekiniyorlardı. Sonuçta hiçbir psikiyatrik yardım alınmamış ve günün birinde genç adam intihar etmişti. Bu intihara katkıda bulunan önemli sebeplerden biri şüphesiz ailenin aşırı derecede gururlu olmasıydı.
Eğer yardıma ihtiyacınız varsa ve konu özellikle yaşamınızı tehdit eden bir mesele ise, lütfen bir an önce yardım isteyin. Bu sadece hakkınız değil, aynı zamanda yükümlülüğünüzdür. ***