Acının tersi nedir? On kişiden dokuzu buna zevk diyecektir. Yanlış. Acının tam zıttı "acı olmayan"dır, rahatlıktır. Ve rahatlık ne kadar hoş olsa da, esas zevk değildir. Hayatında hep rahatlığı arayan kişi en sonunda mutlaka hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü hayatınızı acıları engelleyerek geçirirseniz, en derin zevkleri de engellemiş olursunuz.
Her ne kadar herkes hayattaki acıları en aza indirgemeye çabalasa da, acı kaçınılmazdır. Herşeyin iniş ve çıkışları vardır. Bu yüzden de hayatta başarılı olmak için acıyı ortadan kaldırmaya çalışmaktan çok, onu anlayıp kabul etmeyi öğrenmemiz gerekmektedir.
Acı, zevk için ödediğimiz bedeldir. Hayatın süren tüm zevkleri; iyi ilişkilerimiz, başarılı kariyerlerimiz, anlam arayışlarımız çok gayret gerektirir.
Acı diye nitelendirdiğimiz şey bir gayret olayıdır. Fiziksel sağlık acı vericidir. Zor bir şeyi düşünmeye çabalamak zahmetlidir. Uzun süreli ilişkileri kurma gayreti zorludur. Buradan da gördüğümüz gibi gayretlerimiz acı verici olsalar da hayatın amacı bunlardan kaçmak olmamalıdır.
Düz bir yol arayanlar hayatın inanılmaz zevklerinden de mahrum kalacaklardır.
BİR ZEVK-ACI ÖRNEĞİ
Gerçek zevk acıdan ayrılamaz bir olgudur. İşte bir örnek:
Anne ve babanızın en büyük zevki nedir?
Biz.
Anne ve babanızın en büyük acısı nedir?
Yine aynı cevap: Biz.
Anne ve babanızın en büyük zevkinin, mutluluğunun aynı zamanda en büyük acısı, üzüntüsünün siz olduğu gerçeği bir tesadüf değildir. Çünkü zevk ne kadar büyükse, o kadar fazla gayret gerektirir.
Rahatlığı aramak düşüşe geçiş olarak tanımlanır. Tüm toplum, rahatlığı öncül amacı yaparsa, bu tehlikeli bir hal alır. Roma İmparatorluğu bu düşüş yüzünden yıkılmıştır, çünkü çokça rahatlığa dalmışlardır.
Batı dünyasındaki düşük doğum oranı bu düşüşün bir belirtisidir. Genç insanlara kaç çocuk istediklerini sorduğumda, bana "iki" diye cevap verirler.
"Neden bu kadar az?"
"Çünkü çocukları seviyorum ve onlara her olanağı vermek istiyorum. İki çocuğu üniversiteye göndermek zaten yeteri kadar zor, ya beş çocukş Peki kıyafetler? Yaz kampları? İki çocukla yapılabilir, fakat ya beş taneyle?"
Bu kulağa mantıklı geliyor. Ben de bunun üzerine: "Bak beş tane kız kardeşin var.B ir tanesi için bir milyon dolar vereceğim. Beş kardeşin olduğuna göre, birini özlemezsin. Ona her imkan sağlanacak ve ona hiç zarar gelmeyecek. Sadece onu bir daha görmeyeceksin."
"Sen çıldırdın mı? Bahsettiğin benim kardeşim. Onun için on milıon dolar bile versen kabul etmezdim."
İşte görüyorsunuz. Eğer acıdan veya çabadan kaçarsınız, zevkten de kaçıyorsunuzdur.
ACI KORKUSU
Acının korkusu genelde acının kendisinden daha kötüdür. Bir aşı bir saniye sürerken, acının önceden görünüp beklenmesi saatlerce sürebilir.
Acının korkusu var olan en büyük sınırlamadır. Eğer seyahat etmekten korkuyorsanız, hiçbir yere gidemezsiniz. Eğer fiziksel veya duygusal çabadan korkuyorsanız, bir şeyi başaramayacak, büyüyemeyecek ve doğruyu bulamayacaksınızdır.
Hepimizin bir seçimi vardır: Ya bir şeyleri çabalamanın acısını, ya da bir şeyi deneyemeyecek kadar güçsüz olduğunuzu bilmenin verdiği duygusal acıyı öderiz. Mesela, bir iş için başvurmazsak, reddedilme acısını da önlemiş oluruz, fakat o zaman da hayatınız boyunca hep pes eden olma acısını taşırız. Ve bu gerçek kişiyi hiç terk etmez, ona sık sık görünür.
Birisinin intihar kararında ne yatar? Hangi şey o kişiyi her şeyi sona erdirmeye yönlendirir?
Kişi acıyı önlemek istemektedir. Tek istediği kaçmaktır.
Shakespeare'in sözleriyle "Olmak ya da olmamak, mesele budur. Ya gaddar yazgının sapan ve oklarına dayanmak veya kadere karşı koyup her şeyi bitirmek".
Aradığı budur. Uyumak istemektedir.
Zor durumlara karşı koyabilmek için hatırlayın: "Acı geçicidir, sonuçlarıysa kalıcıdır." Aslında acı başka bir zevk dünyasına geçişteki bir eşiktir. Diş hekimi buna iyi bir örnektir: Oyma ve dolgu işlemleri bir saat sürecek ve acı iki saatte yatışacaktır. Fakat dolgunuz ileriki çürümelerinizi engelleyecek ve size yemek yeme zevkini verecektir.
GERÇEKLİK KORKUSU
Tüm korkuların en büyüğü ve üstesinden gelmesi en önemli olanı gerçekle yüzleşme korkusudur. İnsanlar gerçekle yaşamaktansa, bir hayal dünyasında yaşamayı tercih eder.
Neden? Çünkü bu yüzleşme eğer alıştığımızdan daha farklı bir şey çıkarsa, hayatımızı değiştirme anlamını taşır. Bu da acı vericidir.
Hepimiz kaçmayı seçeriz, hayatımızdaki hedeflere ve isteklere ulaşmak için göstermemiz gereken tüm çabalardan kaçarız. Hepimiz en iyi olmayı isteriz, hepimiz dünyayı değiştirmeyi isteriz. Ama her zaman kendimizi bu gayreti gösterecek kadar iyi hissetmeyiz. Bu yüzden kendimizi başka tarafa çekip gerçekten kim olduğumuzdan ve neye ulaşmak istediğimizden kaçarız.
Aslında gerçek karşımızda durduğunda, özellikle de bir şeyi yapmak için çok geç olduğunda çok daha acıdır.
Her zaman kendinize sorun: "Hangi acıyı engelliyorum?" Korktuğunuz şeyi iyice belirleyin. Sebeplerini bulun. En kötü ne olabilirdi?
Alıştırma olarak, eğer acı olmasaydı ulaşmak isteyeceğiniz hedeflerin bir listesini yapın. Daha sonra hedefin yanına onlara ulaşmak için göstereceğiniz denemelerde öngördüğünüz acı miktarını yazın.
Ve neyin hedefi bu kadar değerli kıldığını belirtin. Şimdi her iki sütunu karşılaştırın. Eğer hedeflerinizden biri gerçekten değerliyse, acınızın korkusunun o hedefe ulaşmak için sizi nasıl tuttuğunu göreceksiniz. Ve bu da ona ulaşmak için o acının bedelini ödemeye ne kadar istekli olacağınızı aydınlatacaktır.
GÖZÜNÜ TOPUN ÜSTÜNDE TUT
Acıdan kurtulmanın en iyi yollarından biri de onu unutarak zevk üstünde yoğunlaşmaktır.
Acı ve zevk aynı anda oluşmuyor ve eğer acı duyuyorsanız, zevk de yoktur gibi görünüyor olabilir. Yanlış! Hissedilecek zevk vardır, fakat acı üstünde öylesine yoğunlaşırız ki, kendimizi zevke karşı duygusuzlaştırırız. Yoğunlaştığınız noktayı değiştirin ki, duygunuz da değişsin.
Sahanın etrafında dönen, sadece bir basket atabilmek için limitlerini zorlayan bir basketbol takımı düşünün. Hissettikleri acının farkında mıdırlar? Çok az. Oyun oynama ve sonuca ulaşma zevki acı hissiyatlarını ortadan kaldırmaktadır.
Peki onlara aşağıdaki deneyi yapmalarını sorsaydınız ne olurdu?
Her zaman yaptığınız gibi koşun, zıplayın, vurun, savunun yani basketbol oynayın. Ama bu sefer her şeyi bir topsuz yapın.
Sizce ne kadar süre bu şeklide oynayabilirler? Belki beş dakika! Çünkü top olmayınca acı hislerini ortadan kaldıracak bir zevk yok. Bu yüzden de attıkları her adım sanki sarf ettikleri en büyük eformuş gibi gelir.
Topu onlara geri verin ve oyunlarını iki saat daha sürdüreceklerdir.
Yahudilik şöyle der: Gözünü topun üstünde tut. Eğer hayattaki temel şeyi istiyorsan, hayatla ilgili yapabileceğin her şeyi de öğrenmek isteyeceksin. Bu sizin bir şeye yoğunlaşmanıza ve her gayreti zevke dönüştürmenizi sağlayacaktır.
İKİ YÖNLÜ DÜŞÜNÜN
Arkadaşlarıyla top oynayan küçük bir çocuk düşünün. Yere düşer, dizini sıyırır ve ağlamaya başlar. Ama arkadaşları onun ağlamasıyla dalga geçince çabucacık kendisini toparlar ve onların arasına geri döner.
Bir saat sonra çocuk eve gelir, kapıdan içeri girer, dizini annesine gösterir ve hemen gözyaşlarına boğulur.
Hayattan zevk almamız acıyı nasıl ele aldığımızla yakından ilgilidir. Birçok insan ne olmuş demeyi öğrenmiş ve acılarını içlerine atmışlardır. Diğerleriyse şikayetlerini sürdürmeye devam edip "söylen, mutsuz ol, bunu kendin yaptın" modunu sürdürürler.
Birçok insan güçlü oldukları yönlerine yoğunlaşmaktansa, başarısızlıklarına yoğunlaşma hatasına düşerler. Bu anlamsız bir ızdırap ve acı yaratır. Her insan inanılmaz yetenek ve potansiyel ile doğmuştur.
Gerçek başarıya ulaşanlar aslında en çok acıyı çekenlerdir. Dönüm noktanızı elinizde bir kesik var diye durdurur musunuz? Başınız ağrıyor diye erdeminizi bir tarafa atar mısınız?
Kendinizi harika bir restoranda hayal edin- mükemmel bir manzara, inanılmaz döşemeler fakat tuz yok. Tuz mu yok, bu nasıl olabilir? Ve harika sonuçlanabilecek bir gece siz ve etrafınızdakiler için bir kabusa dönüşebilir.
Aslında birçok ilişki aynı sebepten yakınır. Olumluya yönelmektense, insanlar olumsuza yönelir. Bu da gereksiz bir yakınmaya dönüşür.
Güzelliklerin üstüne yönelmeyi öğrenin ki hayatın size sunabileceği maksimum güzellikleri keşfedin.
ÖDÜLÜNÜZ ACINIZA BAĞLIDIR
Aslında acının iyi bir yönü de vardır. Bir şeye ulaşmak için ne kadar acı çekersek, ona ulaştığımızda da başarıya ulaşma duygusunu o kadar yoğun yaşarız. Yani ne kadar çekersek, o kadar kazanırız.
İnsanlar acının üstesinden gelerek zevki tadabilirler. İnsanlar sırf o duyguyu yaşayabilmek için buzda yüzüp, sıcak kömürler üstünde yürüyebilirler. Acının üstesinden gelmek bize özgür olduğumuzu ve hayatlarımızı nasıl şekle sokabileceğimizi hatırlatır.
Erdemi öğrenmek mücadele etmenin değeri için iyi bir örnektir. Erdem anlamlı bir hayat için en değerli şeydir. Eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsanız, erdeme ihtiyacınız vardır. Erdemi öğrenmek bir şeyi araştırmak için zamanı kullanmaya, onu anlamaya çalışmaya, onu kavrayıp hayatımıza sokma anlamına gelir. Bu da acıyı başka şeyleri öğrenmeye kullanmaktır. Çünkü en sonunda anladığınızda, değerini daha fazla bilirsiniz.
Ona ulaşmak için neyin gerektiğini biliyorsunuz. Şimdi onu bulup alın.
BAŞKALARININ ACILARI
Kurallar başkalarının acılarına geldiğinde değişir. Onların acılarını görmezlikten gelmeyin. Hastanede bir arkadaşınızı ziyaret ettiğinizde, olumlu tarafını görmelisin diye vaaza başlamayın. Merhametiniz ve onu anlamanız acılarını azaltacaktır. Bu iyi bir arkadaş, eş veya anne baba olmadır.
Aynı şekilde, başkalarının sorunlarına karşıdan bakmayın. Toplumunuzda bir sorun varsa, kendinize sorun: "Bunu azaltmak, hafifletmek için ne yapabilirim?"
Bir insanın insanoğlunun çektiklerinden haberdar olmaması için kör olması gerekir: ümitsizlik, zulüm, yıkılmış yuvalar