Cevap: Bu soru, siz anne babalara, belki de insanlığın mücadele ettiği en önemli konulardan biri hakkında, kızınız ya da oğlunuzla konuşmaya başlama fırsatı verir. Eğer bir Tanrı varsa ve adilse, neden bu kadar çok acı var ve neden masum insanlar acı çekiyor?
Bu konuda; "Holokost'tan sonra Tanrının varlığına inanılabilir mi?" gibi genel sorular ya da "Neden çocuğum acı çekti ve öldü?" gibi şahsi sorular olabilir fakat aslında hepsi temelde aynıdır.
Birçok anne baba bu sorudan korkar. Siz korkmayın. Aksine çocuğunuza onunla ne kadar gurur duyduğunuzu söyleyin. Bu onun önemli konular hakkında düşündüğünü gösteren mükemmel bir soru. Bırakın çocuğunuz her türlü soruyu sorabileceğini ve sizin de aynı konularla mücadele ettiğinizi bilsin.
NEYE İNANDIĞINIZI BİLİN!
Bütün zor konularda olduğu gibi, yetişkinlerin çocuklarına cevap vermeden önce, neye inandıklarını bilmeleri çok önemlidir.
Neye inanıyorsunuz? Acıyı ve acı çekmeyi, milli veya şahsi holokostları nasıl algılıyorsunuz? Çocuğunuz sizin yaklaşımınızdan çok etkilenecektir.
Benim annem ve babam Holokost'tan kurtulmuş insanlar ve ben onların Tanrı'ya olan güvenlerini ve bu güvenle ettikleri mücadeleyi benliğimde taşıyorum. Bu önemli konu hakkında, gözlemleyici Yahudilik'in perspektifinden temel öğretileri içeren kısa bir özet yapmam herhalde yerinde olur.
-Dünyada hiçbir şey Tanrı'nın iradesi dışında gerçekleşmez. Tesadüfi acı yoktur.
-Her acının bir anlamı vardır ve bu anlam, acıdan şahsi olarak bir şeyler kazanmaktır.
-Tanrı her birimizi koşulsuz olarak sever. Birçok kereler ya da sadece birkaç kez günah işlemiş olmamızın bir önemi yoktur, bu sevgi sürekli ve sınırsızdır. Tanrı'nın acı çekene karşı kızgın olduğunu düşünmek yanlıştır. Yahudilik, Tanrı'nın bizi sevdiğini öğretir.
-Bu sevgiyi acı çektiğimizde hissetmemiz beklenemez ve Tanrı'ya karşı bazen kızgınlık duymamız anlaşılabilir. Çocuğumuz bize kızgın olduğu zaman onu sevmeye devam ettiğimiz gibi. Bu kızgınlığımız Tanrı'nın sevgisini değiştirmez.
-Yahudilik'in hediyeler ve cezalar hakkında öğrettiklerini dinlerken, acının her zaman bir ceza olmadığını bilmemiz gerekir. Acının her zaman bir anlamı vardır ve bazen zor ve kabullenilemez olsa da bizi her zaman geliştirir.
ANLATILAMAZLA BAŞA ÇIKMAK
Bir keresinde, çocuklarımdan biri bir yaşındayken aşı yaptırmak için onu doktora götürmek zorunda kalmıştım. Muayene odasında çocuğuma sarılmış oturuyordum. Hemişire iğneyi hazırlarken birazdan çekeceği acıyı çocuğuma anlatabilmek için hiçbir yol bulamadığımı hatırlıyorum. Ne biyoloji ne bağışıklık sistemi ne de başka herhangi mantıklı bir şekil.
Yüzüne baktığımda aşıyı olurken ki yüz ifadesi hala benimle. Bu bir ihanet ifadesiydi. Onu korumamakla kalmamış; ona sarılmaya devam ederek onun canını acıtanlarla işbirliği yapmıştım.
Ve yine ona söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Yapabildiğim tek şey ona sarılmaktı. Daha sonraları Tanrı'yı düşündüğümde O'nun da böyle hissediyor olması gerektiğini fark ettim. Acı gerekli olduğunda ve insan aklının algılayabileceği şekilde anlatılamadığında, bizi hala seviyor ve O'na güvenmeye devam edeceğimizi ve kollarını bize doladığını ve bize sarıldığını hissedebildiğimizi umuyor.
İYİ BİR CEVABIN NİTELİKLERİ
Yukarıdakilerin hiçbiri aslında şahsi olay ve acıları içermiyor fakat bu zor konuya nasıl yaklaşacağımızı gösteriyor. Her çocuk farklı bir zihin yapısına ve niteliğine sahip ve tabii ki yaş da çok önemli bir faktör.
Bu soruya vereceğin cevabın bunları yansıtması çok önemli. Tabii ki sekiz yaşındaki bir çocukla on dört yaşındaki bir çocuğa verilecek cevap aynı olmamalı. Fakat bütün çocuklar:
-İyi bir soru sorduklarını,
-Sordukları sorunun zor olduğunu ve cevaplamanın basit olmadığını
-Sizin de bu soruyu kendi kendinize sorduğunuzu,
-Acının bir anlamı olduğunu ve Tanrı'nın onları her zaman sevdiğini bilmeleri gerekiyor.