mutluluk

Hepimizin yaşamaya, özgürlüğe ve mutluluk arayışına hakkımız vardır.

Hayat ve özgürlük kolaylıkla gelir, ama yaşantımız boyunca mutluluk arayışı içinde olduğumuz zaman, gerçek ve uzun süreli sevinç sanki bizden kaçar. 

Mutluluğun sırrı nedir? Depresyondan nasıl kaçınabiliriz? Her zamanki gibi, Tora'da mücadelelerimizin cevabını bulabiliriz ve bu kez mutluluğu Sukot bayramını derinden kavrayarak bulabiliriz. Bayramda söylediğimiz özel dualardan Sukot'un anlamını keşfetmeye başlayabiliriz. Şemone Esre'nin en önemli kutsamasında Sukot'u Zman Simhatenu-yani Sevincimizin Mevsimi- olarak tanımlarız. Sukot'u ve dışarıda yemenin keyfini sevebiliriz, ama bu mevsimde eğlendiğimiz anlamına gelmez. Onun yerine, Sukot'u, gerçek sevince ulaştığımız ve onu içimizde taşıdığımız bir dönem olarak açıklamak daha doğru olur.

Bir bayram sadece bir olayın anısı değil, aynı zamanda tarihi bir olay nedeniyle ne zaman doğamızda ve ruhumuzda bir millete dönüştüğümüzü işaret eden bir unsurdur. Her sene bir kez daha bayramı karşıladığımız zaman, bayramdan önce yapamadığımız şekilde gelişmeye ve güçlü özelliklere ulaşmamız sağlanmış olur. Bayram kendi maneviyatımıza ulaşma imkânını arttırır. 

Sukot ile ilgili tarihi olay, Mısır'ı terk ettikten sonra 40 yıllık yolculuğumuz boyunca Sukalarda veya kulübelerde yaşamış olmamızdır. Tanrı bu bayramın kurallarını izlememizi emreder. "Sizin neslinizin İsrail Oğullarını yaşamaları için kulübelere yerleştirdiğimi bilmeleri için..." (Vayikra 23:43) Bu olayın anlamı nedir? 

Odak noktası "İsrail Oğullarını kulübelere yerleştirdim..."gibi görünebilir. Tanrı'nın Kendisi doğrudan bizi çölde "evlerimize" yerleştirir ve özellikle hayatlarımızla ilgilenir. Yahudiler çölde Tanrı'nın varlığını açıkça kabul ederek yaşadılar. Gökyüzünden düşen manna ve kayalardan fışkıran su gibi gündelik mucizelere tanık oldular. Zafer Bulutları bütün kampı sararak onları düşmanlardan ve kötü hava koşullarından korudu. Suka esasında bize Talmud Suka 11 a da belirtildiği gibi, bu Zafer Bulutlarını hatırlatmak için kurulur. Tanrı ile çöldeki Yahudiler arasında özel bir yakınlık vardı; bizler de evlerimizi terk edip Suka'da yaşamaya gittiğimiz zaman, o dönemde Tanrı ile yaşadığımız o kırk yıllık eşsiz bağı anımsarız. İşte bu yüzden Sukot'a Sevinç Mevsimi adı verilir. Daha mutlu ve farklı bir insan olmadan Tanrı'nın varlığının açıklığıyla yaşayamazsınız. Günümüzde bile Suka'da Tanrı ile yaşamak, Tanrı'nın ihtiyacımızı sağladığını gösterir. Ve sahip olduklarım kendi yeteneklerime değil, Tanrı'nın bana verdiklerine bağlıdır. Ben başarılı veya başarısız değilim. Ben sadece elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırım ve başarıp başarmayacağıma Tanrı karar verir. 

Bizler her zaman bir Suka'da, Tanrı'nın mekânında yaşarız. Hiçbir zaman yalnız değiliz.

Bütün mücadelelerinizde Tanrı'nın sizinle olduğunu ve ortaya çıkan zorlukları size şahsen gönderdiğini bilirseniz, onları tepki vermeden daha kolaylıkla kabul edersiniz. Tanrı En Büyük İyiliktir ve yapıcı bir amacı yoksa asla herhangi bir zorluk göndermez. Bu düşünceler bizi zor zamanlarda teskin eder, dengemizi sağlamaya ve mutluluğa ulaşmamıza izin verir. 
Mutluluğun tetiklenmesi gerektiğini, mutluluğu kendimize veremeyeceğimizi düşünmeye alışığız. Eğer bir çocuğum olursa mutlu olurum. Eğer piyangoyu kazanırsam sevinirim. Ama gerçek bunun tam tersidir. Sevinç kaderimizde bize verilenlere bağlı değildir. Kendi sevincimizi arttırabiliriz. Eğer bir bayramı kutlamamız ve sevinç dolu bir mevsim yaşamamız emredilmişse, Tanrı bize sevincin dış olaylara bir tepki olmadığını, kendimize verebileceğimiz bir şey olduğunu söylemektedir. Hayatımıza nasıl sevinç katabiliriz? Bu öğrenmemiz gereken bir sanattır ve Sukot bizim buna ulaşabileceğimiz bir dönemdir. Sukot o zaman hayatla baş etme anlamında en önemli bayram olur. Hepimiz her şeyin tavırlara bağlı olduğunu biliriz. Aşağıdaki örneğe bir bakın:

İki hasta huzur evindedir. Bir tanesi "Tanrı'ya şükür ailem beni o kadar düşünür ki. Beni ziyaret etmeden bir hafta geçirmezler ve geldiklerinde her zaman bir şey getirirler! Bu bir elma veya bir şeker de olabilir."

Diğer hasta ise şöyle düşünür: "Ne kadar iğrenç bir ailem var. Bir anne olarak onlar için bu kadar çok şey yaptıktan sonra, bana haftada sadece bir gün ayırırlar. Bütün değerim sadece bir elma veya bir şeker kadardır!" 

İki hasta da aynı şeyi, ama buna rağmen farklı deneyimleri anlatmaktadır.

En önemli sevinç kaynağımız neye sahip olduğumuz değil, ne olduğumuz ve nasıl düşündüğümüzdür. Daha fazlasına sahip olmak için mücadele edebiliriz, ama aynı zamanda sahip olduklarımızı da sevmeliyiz. Basit, sıradan zevkler bile önemsenmelidir.

Sadece bir portakal hakkında yazılmış Yidişçe bir öykü vardır. Bu öykünün adı "Morantz" veya "Portakal" dır. Portakal Rusya'da Purim'de hediye olarak verildi. 1800'lerde dünyanın o bölgesinde portakallar çok enderdi. İlk gün şehrin her tarafından insanlar onu görmeye geldiler. Vay!!! Ne kadar inanılmaz bir görüntüydü!

İkinci gün onu koklamaya geldiler. İnanılmaz bir kokuydu. Bir sonraki gün, reçel yapmak üzere, her bir kabuk parçasını saklayarak onu soydular. Sonra portakalı parçalara böldüler ve onu leziz sularını tadarak ağızlarında ezdiler. Bu da inanılmaz bir deneyimdi.

Daha sonra haftalar süren reçeli elde ettiler. Bu hayat boyu kalacak bir anıydı- Portakal. Çoğu zaman, yediğimiz yiyeceğin o güzel tadını ve kutsamasını fark etmek için bir an bile durup düşünmeyiz. Genellikle, Tanrı'nın bize verdiği zevkin değerini anlamaya odaklanmadan, onu yiyip bitiririz. Mutluluğa ulaşabilmek için zaten sahip olduğumuz birçok zevke odaklanmalıyız.

Mişna'nın Avot 4:1 de söylediği budur. "Zengin olan kimdir? Sahip olduklarından zevk alan ve sevinç duyan kişi..." Bill Gates mutlaka dünyanın en zengin adamı değildir. 50 milyon dolarlık bir servete sahip olabilirsiniz, ama onun keyfini almaz ve servetinizin değerini bilmezseniz, hiçbir zaman mutlu veya zengin olamazsınız. Evsiz bir insanın kendi adına sadece 100 doları olabilir, ama eğer onunla tatmin oluyor ve kutsamalarını hesaba katıyorsa o sizden daha zengindir. 

Sukot Bayramında evlerimizden çıkıp geçici bir mekâna giderek, mutlu olmak için maddi olarak bütün mallarımıza ihtiyacımız olmadığını gösteririz. Mutluluk sahip olmaya değil, olmaya ve sevinmeye dayalıdır. Kendimizi hayatın en önemli unsurlarının değerini anlamaya eğitiriz. Sahip olduğumuz her şeyin değerini anlar ve seviniriz.

Sukot'ta Dört Türü alıp sallamak bir bakıma sevinci ifade eder. Emor'da Midraş Rabba (30:12) Yahudilerin çeşitliliğinde Dört Türü bir birlik olarak görür. Etrog'un (limon) tadı ve kokusu vardır; bilgiye ve iyi eylemlere sahip Yahudileri temsil eder. Lulav'ın (hurma dalı) tadı vardır, ama kokusu yoktur. Bilgiye sahip, ama iyi işler yapmayan Yahudileri temsil eder. Hadas'ın (mersin ağacı) sadece kokusu vardır, bilgisiz ama iyi işler yapmış insanları temsil eder. Son olarak da Arava'nın (söğüt dalı) ne tadı ne de kokusu vardır, çünkü bazı Yahudilerin ne bilgisi, ne de yaptıkları iyi işleri vardır.

Bütün Yahudileri temsil eden bu Dört Türü alır ve her tür Yahudi ile birlikte birlik ilan ederiz. Yahudilerin tümüyle ilişkileri teşvik etmeyi kabul ederiz. Her bir bireyin ulusa katkıda bulunduğunu fark eder, başkalarının sahip olduğu olumsuz yönler yerine olumlu yönleri görmeyi kabul ederiz. Bu bize ve başkalarına neşe verir.

Başkalarının olumlu yönlerine odaklanma kavramı, Sukot'ta getirilen bağış sıralamasından da öğrenilebilir. Bayram boyunca dünyanın 70 milletiyle ilgili 70 adak getiririz. Tora dünyadaki milletleri birçok dalı olan 70 kök olarak görür. Bunun nedeni, dünyadaki bütün milletleri eşit olarak görmemizdir. Tanrının dünyasında her birinin gerçekleştirmesi gereken özel bir görevi vardır. Bu adaklar sayesinde Tanrı'ya hizmet etmek üzere onlara ilham vermesi için Ona dua ederiz. Bunu özellikle Sukot'ta yaparız, çünkü daha önce söz edildiği gibi, bu "Sevinç Mevsimidir." Kendimizden memnun olduğumuz zaman dünyaya olumlu bir şekilde bakar ve başkalarında, şimdi bizim düşmanlarımızsa bile başka milletlerde iyiyi görürüz.

Sukot belki de senenin en önemli dönemidir. Mutluluğa ve sevince ulaşmak için İlahi Yardım aldığımız bir dönemdir. Mutluluk olmadan yaşanan hayat uzun bir sefalet olabilir. Bu mutluluğa ulaşmaya çaba gösterdiğimizi Ona gösterdiğimiz müddetçe, Tanrı bize bu yardımı bahşedecektir. 

Rabi Boruch Leff'in yazısından tercüme edilmiştir.