Bu Hafta İçin Saatler

23 SİVAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

19:07

20:31

-----

Yeruşalayim

19:08

20:30

Tel Aviv

19:29

20:34

29 HAZİRAN

Tel Aviv

19:29

20:33

İstanbul

20:25

21:07

2024

İstanbul

20:24

21:06

İzmir

20:18

21:08

İzmir

20:17

21:07

ŞELAH LEHA-שלח לך

Aftara: Vayişlah Yeoşua


6-7 TEMMUZ 2024 ROŞ HODEŞ TAMUZ

 


Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Bamidbar 13:1-15:41)

Moşe, Kenaan ülkesine on iki casus gönderir. Casuslar kırk gün sonra ellerinde devasa bir üzüm salkımı, bir nar ve bir incirle dönerek, ülkenin bereketli ve bolluk içinde olduğunu bildirirler. Ancak casusların on tanesi, ülkede yaşayanların "bizden daha güçlü" devler ve savaşçılar olduğu konusunda uyarıda bulunur; sadece Kalev ve Yeoşua, ülkenin, Tanrı'nın söz verdiği şekilde fethedilebileceği konusunda ısrar ederler.

Halk ağlayarak Mısır'a geri dönmelerinin daha iyi olacağını söyler. Tanrı, Bene-Yisrael'in ülkeye girişinin kırk yıl boyunca ertelenmesine ve bu süre içinde o neslin tümünün çölde ölmesine karar verir. Bir grup pişman Yahudi, ülkenin sınırındaki dağa çıkar ve Amalekler ile Kenaaniler tarafından bozguna uğratılır.

Menahot (un, şarap ve yağ korbanları) kanunları ve ekmek yaparken bir hamurdan bir parçanın Tanrı'ya adanması mitsvası (Hala) verilir. Bir adam çalı çırpı toplayarak Şabat'ı ihlal eder ve idam edilir. Tanrı, mitsvaları (İlahi emirler) yerine getirmeyi hatırlamamız için giysilerimizin dört ucuna tsitsit (püsküller) koymamız talimatını verir.


Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

ÇÖP

1920’li yılların ikinci yarısında Amerikan toplumunun kültürel bir değişim yaşadığı bilinir. Bu değişim sonunda insanlar eskileri tamamen tüketilmeden yeni şeyleri arzulamak ve istemek üzerine eğitildiler. Bu başarılı bir plandır. Nitekim insanlar ihtiyaç duydukları şeye odaklanmaktan, istedikleri şeye odaklanmaya başladılar.   İhtiyacımız olan her şeye sahip olsak da, her zaman daha fazlasını istemeye başladık. Sözgelimi bir zamanlar Nokia 3310 telefonları kullanırken günümüzde IPhone ürününün kaç numaraya ulaştığını bilmek bile mümkün olmadığı zamanları yaşıyoruz. Evet iş dünyası açısından oldukça “iyi” kabul edilen bu dönüşüm beynimizi, ruhumuzu ve hayatımızı “çöp” haline getirmeyi başarır.

Çöp: Teilim 113/7’de yer alan bir ifadeye bakalım: “Mekimi meafar dal meaşpot yarim evyon – düşkünü tozdan kaldırır, yoksulu çöp yığınlarından yükseltir.” Gaon miVilna “yoksul” tanımı için bu pasukta “dal” ve “evyon” sözcüklerinin kullanıldığına dikkat çeker. “Dal” ile ifade edilen kişi gerçekten fakir olup, temel ihtiyaçları karşılanmayan kişidir. “Evyon” ise ihtiyacı olan şeye sahip olan, elindekiyle asla yetinmeyen ve her zaman daha fazlasını isteyen kişidir. İkinci grup insan için hayat her zaman “çöp” içinde yaşamak gibidir. Sürekli bir hoşnutsuzluk içinde, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun mutluluğu asla yaşayamamak ve sürekli mutsuz hissetmek demektir. Pirke Avot “ezeu aşir – asameah behelko – zengin olan kimdir – sahip olduklarından memnun olan” derken zenginliğin de tanımını yapmaktadır.

Gerçekten de mutlu olan insanlar imkanları ölçüsünde yaşayarak borç içinde hayatını sürdürmeyenlerdir. Muhteşem bir partiden sonra sınırsızca yapılan harcamaları ve borçları ödemek insanın hayatını gerçek bir mutsuzluğa çevirecektir. Asıl marifet bu özelliği elde edebilmektir. Bir yandan sürekli arzulayan bir toplum içinde nasıl neşe tatmin ve mutluluk duygularına ulaşabileceğiz sorularına yanıt aramaya çalışalım.

Çok şeye sahibiz: İlk önce şunun ayırdına varalım. Düşündüğümüzden daha çok şeye sahibiz.  Hatam Sofer “payımıza düşenden memnun olmak” şeklinde belirtilen Mişna bölümünü açıklarken hepimizin çok şeyi varken, çok az şeye sahip olduğumuzu düşünmek üzere eğitildiğimizi söyler. Çünkü çoğumuz dikkatimizi sahip olmadıklarımıza odaklamaya o kadar alışmışız ki sahip olduklarımızı unuturuz.  Düşündüğümüzden çok daha fazlasına sahip olduğumuzun farkına vararak memnuniyeti deneyimlemeyi istemek gerekir. Yeni evli çiftlere verilebilecek en güzel tavsiyelerden biri düğün gününün değil ondan sonraki günün önemli olduğunun ayırdına varılabilmesidir. Eğer sevgi saygı ve paylaşım sonraki günlere yayılabilmişse istenen noktaya gelinmiş demektir. Eğer sağlıklıysak, bir aileye, işe ve kendimizi geleceğe taşıyacak şeylere sahipsek gerçekten çok fazla şeyimiz var demektir.

Bir başka şeye daha odaklanalım. Tam olarak bize gerekli olan şeylere sahip olduğumuzu düşündük mü?

Bir öykü: Günün birinde dağları yontma görevi verilen bir adamın eline büyük bir kazma verilir ve göreve yollanır. Hafets Hayim günün birinde bu adama elindeki kazmadan daha pahalı olan bir elmas kesici ile işine devam etmesini önerir. Adam bu teklife sadece güler. Çünkü elinde kayaları yontmak için gerekli olan “kazma” vardır. Elmas kesici gibi pahalı ama narin bir aletle kayaları yontma işinin üstesinden gelmesi mümkün değildir.  

Hafets Hayim, aynı şeyin hayatlarımız için de geçerli olduğunu açıklar.   Tanrı bize bu dünyadaki benzersiz işimizi yapmamız için gereken "araçları" vermiştir.   İki kişi nasıl aynı role sahip değilse bu iki kişi de aynı mali duruma sahip olmayacaktır. Başkalarından daha azına sahipsek, bu ondan daha kötü olmamızdan kaynaklanmaz.   Bunun nedeni, yapacak farklı bir işimiz olması ve işimizin daha farklı bir "araç" gerektirmesidir. 

Bu farkındalık bizi çok fazla keder ve sıkıntıdan kurtarabilir.   Tam olarak sahip olmamız gereken şeye sahip olduğumuzu anlarsak, o zaman mali sınırlamalarımız için endişelenmeyi, başkalarının karşılayabileceği ve bizim karşılayamayacağımız şeyler için üzülmeyi, başkalarını kıskanmayı ve hayatı kendimize zehir etmeyi bırakabiliriz.    Tanrı bize tam olarak ihtiyacımız olanı vermiştir. Bununla da mutlu olmayı bilmek görevimizdir.

Biraz da mutluluğun neye bağlı olduğunu görmeye çalışalım: Mutluluk, bir insanın hayatında olup bitenlere değil, hayatında olup bitenleri nasıl algıladığına bağlıdır. Basit bir hikaye okuyalım:

Bir öykü daha: Gününün büyük bir bölümünü şehrin girişinde bulunan evinin ön verandasında dışarıda oturarak geçiren yaşlı bir emekliye günün birinde başka bir şehirden bir ziyaretçi gelerek yaşadığı şehrin nasıl bir yer olduğunu sorar. Yaşlı adam ziyaretçiye önce kendi şehrinin nasıl olduğunu anlatmasını ister. Ziyaretçi homurdanarak yaşadığı şehrin korkunç, berbat bir havaya sahip, bakımsız, çirkin ve kalabalık olduğunu söyler. Emekli adam da yaşadığı şehrin aynı olduğunu ifade eder.

Ertesi gün bir başka ziyaretçi yaşlı emekli adama aynı soruyu sorar. Yaşlı adamın cevabı değişmez. Önce ziyaretçinin şehrinin nasıl olduğunu anlatmasını ister. Ziyaretçi yaşadığı şehrin çok güzel, olumlu ve keyifli olduğunu söyleyince yaşlı adam bu şehrin de öyle olduğunu ifade eder.

Tesadüfen yaşlı adamın betimlemelerini dinleyen bir başka kişi nasıl iki insana aynı şehri bu kadar farklı betimleyebildiğini sorar. Bu çelişkinin nedenini merak etmektedir. Adam gülümseyerek betimlemenin şehre değil bir kişinin nasıl baktığına bağlı olduğunu söyler.

“Asameah behelko.” Payına düşenden memnun olmak biraz da ona nasıl baktığımızla ilgilidir. Maddi büyüklük  kişinin mutluluk seviyesini belirleyemez. Hayatında sahip olduklarına mı yoksa olamadıklarına mı odaklanması onun mutluluğunu belirleyecektir. Tıpatıp aynı hayatı yaşayan kişiler bile nasıl odaklanıyorlarsa, hangi bakış açısına sahiplerse hayatlarının yönünü o bakış tarzı belirleyecektir.  

Rabi Eliyahu Dessler, payımıza düşenle mutlu olabilmek için neye ihtiyacımız olduğunu “hedefe odaklanmak” olarak açıklar. Sözgelimi tüm zamanını Tora'ya ve ruhsal büyümeye adamayı seçen bir kişi, maddi lüksü birinci önceliği yapmaz.   Önceliği Tora'dır, bu nedenle temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra maddi durumundan memnun olması gerekir.   Ama biri paraya ve materyalizme odaklanıp onu daha yüce bir şeyin aracı olarak değil, kendi başına bir amaç olarak gördüğünde, o zaman doğal olarak her zaman tatminsiz ve hoşnutsuz olur. “Başarıyı” banka hesabımızdaki para miktarına veya evimizin büyüklüğüne göre belirlemediğimiz ve daha yüksek hedeflere odaklandığımız sürece mutluluğu yakalamak daha mümkün olacaktır.    

Öncüler: Şimdi bunların ışığında peraşamıza bakalım. Peraşamız öncülerin hatasından söz eder. Öncüler Erets Yisrael’in fethinin imkansız olduğuna dair halkı ikna etmek için çaba gösterirler. Bunun karşılığı çölde geçirilen kırk yıl olmuştur. O nesil Erets Yisrael’e girememekle cezalandırılmıştır. Bene Yisrael çölde oldukça rahattır. Men yapmakta ve devamlı su kuyusu onları izlemektedir. Biraz daha bu hayatın devamı öncülere çok güzel görünmüştür. Öncüler kendilerinin Tanrı’dan daha akıllı olduğu hissine kapılırlar. Tanrı Bene Yisrael’in artık doğal şartlarda bir yaşama adapte olmasının zamanının geldiğine karar vermiştir. Öncüler ise bu görüşte değildirler. Öncülerin anlayamadığı Tanrı’nın her zaman bizim için en iyiyi istediğidir.  

İşte biz de mevcut durumumuzdan her şikayet ettiğimizde ve daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu hissettiğimizde öncülere benzer bir yanlışa düşmekteyiz. Kendi payımıza düşenden mutlu olmadığımız zamanlarda sahip olduklarımızdan memnun değilsek, o zaman Tanrı'nın bize doğru "araçları" vermediğini, işimizi yapmamız için gerekenleri sağlamadığını ima etmiş oluruz.   Mutlu bir yaşam, Tanrı'nın bizim için en iyisini bildiğine ve bize her zaman tam olarak ihtiyacımız olanı verdiğine olan inancı gerektirir. 

Son bir öykü daha: Bene Berak’ta Ponevizh Yeşiva’sını inşa eden Rabi  Kahaneman hakkında anlatılan bir öyküyle yazımızı sonlandıralım. Yeşiva’nın temellerinin atıldığı gün Rav Kahaneman taşın üzerine oturup uzun süre ağlar. Ertesi gün öğrencilerine neden ağladığını anlatır. Rabi ağlamıştır çünkü bu okulun temelleri elli yedi sene önce atılmıştır.  

Rabi elli yedi yıl önce Rusya'da iki ağabeyiyle birlikte tam bir yoksulluk içinde yaşayan genç bir çocuk olduğunu söyleyerek anlatmaya başlar. Karlı, çok soğuk bir kış mevsiminde, ailenin sadece kadar tek bir ceketi ve bir çift botu vardır.   Annesi çocuklara döner ve ertesi gün hangisinin yeşivaya gitmek istediğini sorar.   Hava soğuk olduğundan ve elde sadece tek bir ceket ile bir çift çizme olduğu için, ertesi gün yeşiva'ya sadece biri gidebilecektir.   Üçü de gitmek istediklerini söylese de annesi hangisinin gideceğine karar vermek için bir çekiliş yapacağını söyler. 

Ertesi sabah annesi, sabahın erken saatlerinde en büyük oğlanı uyandırmak için yatağına gelir ve onu yeşivaya götüreceğini söyler. Çocuk heyecanla çekilişi kazanıp kazanmadığını sorunca annesi “çekilişi kazandım” şeklinde cevap verir. Annesi çizmeleri giydirir, çocuğu sırtına çıkarır ve paltoyu ikisinin de üzerine örter. Oğlunu yeşivaya götürür ve geri döner. Geri döndüğünde aynı şekilde ikinci çocuğunu da yeşivaya götürür. Sonunda Ponevizher Rav olacak en küçüğüne gider onu da yeşivaya götürür. Rav Kahaneman, annesinin sırtında kendisinin ve ailesinin ne kadar şanslı olduğunu ve annesinin Tora öğrenen üç erkek çocuğu olduğu için şarkı söylediğini duyduğunu hatırlar ve bunun için duygulanır.  

Bir an için bunların hiçbirinin olmadığını, Kahaneman ailesinin Rusya'da rahat bir şekilde yaşadığını ve herkesin bot ve ceketinin olduğunu, böylece annenin o sabah çocuklarını yeşivaya giderken veda edeceğini düşünelim.    Bu etkilenebilir genç çocuk, bu paha biçilmez hayat dersini asla öğrenemezdi.   Bu olağanüstü eğitim deneyimine sahip olmasaydı, bir Tora merkezi kuracak kadar büyüyüp büyüyemeyeceğini kim bilebilirdi? Tanrı, Ponevezh Yeshiva'nın elli yedi yıl sonra inşa edilmesini sağlamak için Kahaneman ailesine tam olarak ihtiyaç duydukları şeyi vermiştir.  

Bu da bizim hayatımız için de geçerlidir.   Tanrı bize her zaman yapmamız gerekeni oluşturmamız için gerekeni verir.   Sahip olmadıklarımız için endişelenmeden, sahip olduklarımız için sevinmeyi bilmemiz gerekir.    Bu şekilde her gün gerçek bir neşe ve memnuniyetle yaşayabilmek mümkün olacaktır.

DİVRE TORA
Rav Selim Eskenazi

Tsitsit-Or aYeudi

Haftanın Peraşası ile ilgili yazıları okuyan tüm kardeşlerim, Dört köşesine Tsitsit'ler bağladığımız Sinagog'da dua sırasında giydiğimiz Talit Gadol, ve daimi olarak içimize giydiğimiz Talit Katan giyme Mitsvasının çok büyük öneme sahip olduğunu bilirler. Aslında dört köşesi olan her kıyafete, tsitsit bağlamak gerekir. 

Tsitsit Mitsvası, 613 Mitsva'ya karşılık gelir. Yani kişi Tsitsit Mitsvası'nı yerine getirdiği her anda 613 Mitsvayı yerine getirmiş gibi sayılmaktadır. Bu özel ayrıcalık çok az mitsva'da görülmektedir.

Örneğin Şabat'ı koruyan bir kişi de 613 Mitsva'yı yerine getirmiş gibi sayılır. Gene benzer şekilde Tora Öğrenme Mitsva'sını yerine getiren bir kişi de bu ayrıcalığa sahiptir. 

Devamlı olarak Talit Katan giymeyen bir kişi, maalesef bu ayrıcalıktan yoksun kalmaktadır. 

Dört köşeli bir kıyafet giyip, bu kıyafetin köşelerine Tsitsit bağlamayan bir kişi maalesef, Tora'dan bir Yap Mitsva'sını çiğnemektedir.

Her gün Keriat Şema duasında söylediğimiz gibi: "Uritem oto uzhartem et kol mitsvot Aş-em", Tsitsitleri göreceksiniz, Aş-em'in tüm Mitsvalarını hatırlayacaksınız. Talit Katan giyen bir kişi, günah işleme sınavının karşısında, Tsitsit adlı bir kalkana sahiptir. 

Çok enteresan bir midraş var.

Yisrael Milleti'nin Mısır’dan çıkmadan evvel yiyecekleri Korban Pesah’ı kutsiyet içerisinde yiyebilmeleri adına, Aş-em, tüm Milleti, Bet aMikdaş’a getirdi. Nasıl mı? Pasukta söylediği gibi: "Vaesa ethem al kanfe neşarim".

Tanrı, Mısır çıkışında "sizleri kartal kanatlarında taşıyacağım" diyor, 

Raşi diyor ki bu pasuktaki kanatlar, Tsitsit mitsvasına karşılık gelmektedir. "Kanaf" kelimesi hem köşe hem de kanat anlamına geliyor, Tsitsit giyen bir kişinin sanki Tanrı’ya gitmek için kanatları var. Tsitsit, sayısal olarak 600'e denk geliyor, aynı şekilde Neşarim (Kartallar) de 600'e denk geliyor.

Netivot Şalom da benzer bir ifade kullanıyor: Tsitsit Mitsvası, "Yaakov hevel nahalato" Tanrı’ya bağlanan bir halat. Kesintisiz bağlantı...

Masehet Menahot 43b'de şöyle yazıyor: Tsitsitlerin içindeki Tehelet rengi, Denizi, Deniz, (Rakia) Gökleri, Rakia da Kise aKavod’u (Onur Koltuğu) hatırlatıyor.

Peki Neden kartal kanatları?

Kartal, görüş mesafesi en yüksek olan kuş olduğu için, avını çok uzaktan görebiliyor.

Benzer şekilde tsitsitin de böyle bir kuvveti var, “uritem oto” “uzhartem”, tsitsitleri göreceksin ve hatırlayacaksın, insan günahla karşı karşıya kaldığı zaman tsitsit sanki parlıyor, görmemeye imkan yok...

Kuşlar, yukarıdan bakarak dünyada olup biteni yukarıdan görebiliyor, benzer şekilde Tsitsitin içindeki kuvvet de insana iyi ile kötüyü ayırma kuvveti veriyor.

Sfat Emet’in bu muhteşem hiduşuyla bitirelim:

Tora, bizlere Metsora olan birinin saflaşabilmesi için getirmesi gerektiği korbanın “Tsipor Deror” yani özgür kuş olduğunu söyler.

Bir kuş ancak 2 kanadı varsa serbest olabilir.

Mitsvaları da 2 kanatla "bidhilu urhimu", korkarak ve severek, severek ve korkarak yerine getirmek gerekmektedir. 

Zoar aKadoş şöyle öğretir: Mitsvalar, uçabilen kanatlı kuşlar gibidir. Ancak 2 kanat düzgün çalışıyorsa, yapılan mitsvalar yukarıya çıkabilir, bir kanat sevgi kanadı, diğer bir kanat ise korku kanadı...

Her köşedeki Tsitsit’lerde sadece 1 tane Tehelet var, Tehelet korkuyu simgeliyor, diğer bütün beyaz ipler sevgiyi simgeliyor, çoğunluk sevgi olması gerekirken, Tehelet’in korkunun da diğer beyazların içinde parlaması gerekiyor.

İçimize Talit Katan giymek, içimizdeki Yahudi ışığını canlı tutacaktır. Bu mitsvayı yerine getirmeye başlamak isteyenler, benimle irtibata geçebilirler. 

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres

İnsanlar üç ziyaret bayramında Rabilerini ziyaret etmekle yükümlü müdürler?

Bu konu  Şulhan Aruh içinde bir alaha olarak geçmemektedir. Ancak Şulhan Aruh’un bayram kurallarını işlediği Orah Hayim bölümünde üç ziyaret bayramında Bet Amikdaş’ın ziyaret edilmesinden söz edilir. Günümüzde Bet Amikdaş olmadığından dolayı bu alaha uygulanmaz. Buradan hareketle Rabinin ziyareti de zorunlu değildir. Ancak kişi Rabisi ile aynı şehirde ise ve bu ziyaret ailesine bir yük getirmeyecekse bu ziyareti gerçekleştirmesi önerilir.

YETMİŞ İKİ’DEN SEÇMELER

Rav İsak Alaluf

Rabi Hayim Palaçi(Z’Ts’K’L’)’nin “Kaf Ahayim” kitabında gezintimizi sürdürüyoruz. Rabi şöyle öğretir: Tartışma ve kavganın olduğu yerlerde bereket ve kutsama oradan bilindiği gibi uzaklaşır. Kişiler, aileleri şehir veya ülke bazında tartışmanın ve kavganın olduğu yerlerde insanlar sıkıntı ve zararlardan kendilerini kurtarmaya muktedir değildirler. Bu zarar kendilerine gelebildiği gibi ekonomik durumlarına da yansıması kuvvetle muhtemeldir. Tanrı’nın bizi anlamsız tartışma ve kavgalardan koruması temennisiyle…

HAFTANIN SÖZÜ

"Hayat neşe dolu bir trajedidir." (Bernard Malamud)