Bu Hafta İçin Saatler |
19 TEVET |
Gelecek Hafta İçin Saatler |
||||
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
5778 |
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
Yeruşalayim |
16:14 |
17:29 |
----- |
Yeruşalayim |
16:19 |
17:34 |
Tel Aviv |
16:29 |
17:30 |
6 OCAK |
Tel Aviv |
16:35 |
17:36 |
İstanbul |
17:35 |
18:16 |
2018 |
İstanbul |
17:42 |
18:23 |
İzmir |
17:43 |
18:34 |
|
İzmir |
17:50 |
18:41 |
ŞEMOT- שמות |
||||||
|
Peraşa
Özetİ |
Yıllar sonra Moşe bir İbrani'yi dövmekte olan bir
Mısırlı'yı öldürür. Bu olay sonucunda hayatı tehlikeye giren Moşe Midyan'a
gider; burada, çobanlarla başı derde giren Tsipora'yı kurtarır ve onunla
evlenerek Yitro'nun damadı olur. Yitro'nun çobanlığını yapan Moşe, sürüsüyle
birlikte Horev (Sinay) Dağı'nın yanından geçerken, ateş içinde olmasına rağmen
yanmayan bir çalılık fark eder. İlgisi uyanan Moşe yaklaşınca Tanrı kendisiyle
iletişim kurarak, kendisine, kölelikten çıkaracağı Bene-Yisrael'i, atalarına
vaat etmiş olduğu topraklara götürmesini emreder. Halkın kendisine
inanmayacağından endişelenen Moşe kabul etmeyince Tanrı, inanırlığını sağlaması
için ona üç tane mucize yapmasını söyler: Asası yılana dönüşecek, sağlıklı eli
bir anda cüzamı andıran yaralarla dolacak, su kana çevrilecektir.
Moşe iyi bir konuşmacı olmadığını öne sürünce Tanrı, Aaron'un onun sözcülüğünü
yapacağını söyler. Mısır'a dönen Moşe'yi Aaron karşılar; ikisi Paro'nun
karşısına çıkarak Bene-Yisrael'i serbest bırakmasını talep ederler. Paro'nun
buna cevabı, Bene-Yisrael üzerindeki baskıyı artırma şeklinde olur. Buna göre
Bene-Yisrael'e artık hammadde verilmeyecek, ama üretimde günlük tuğla kotasına
ulaşmaları yine de beklenecektir. Halk tüm ruhunu kaybetmiştir. Tanrı, duruma içerleyen
Moşe'yi, Paro'nun sonunda Bene-Yisrael'i serbest bırakmak zorunda kalacağına
ikna eder.
AFTARA |
Bu Aftara’nın neden Şemot peraşasına ait olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. İlk görüş Moşe’nin peygamberlikle tanışmasıdır. Benzer şekilde ilk bölümünü okuduğumuz Yirmiyau da bu bölümde peygamberlikle tanışmaktadır. Bir başka görüş Mısır esareti ile ilgilidir. Bu Aftara aynı zamanda üç haftalar dediğimiz sürecin başlangıcında “uyarı” niteliğinde okunur. Burada Mısır esaretinin nedenleri konusunda Bene Yisrael’in düşünmesi gerektiğine ilişkin bir uyarı vardır.
HAFTANIN SÖZÜ |
İnsan vücudu bütün
diğer canlılar gibi bir gün toprak olacaktır. Ancak yaratana olan
benzerlik, ruhunun ölümsüzlüğüdür. (Rav Moşe Benveniste’nin (Z’’L)
yazılarından)
Mİ-DRAŞ
YİTSHAK |
Yeni bir başlangıç ve yeni bir kitaba başladığımız bu Şabat gününde gelmiş geçmiş en büyük peygamberin hayatını da öğrenmeye adım atıyoruz. Tora’yı Tanrı’nın elinden alan, bizlere öğreten, çölde kırk sene boyunca liderlik yapan ve Erets Yisrael’in kıyısına kadar getiren Moşe Rabenu’nun hayatını incelerken onun büyüklüğünün nereden geldiğini de görmeye çalışacağız.
Pasuk “O dönemdeydi Moşe büyümüş ve kardeşlerine bakmak üzere çıkmaya başlamıştı. Istıraplarını görüyordu” derken ve Moşe’nin büyüdüğünü söylerken fiziksel boyuttan söz etmez. Burada Moşe’nin manevi anlamda büyüdüğünü anlatılır. Bilgeler burada Moşe’nin büyümek için ne yaptığını anlamaya çalışırlar. Böylelikle insanlar da onu örnek almak suretiyle büyüme şansını yakalarlar. Moşe kardeşlerinden kendini sarayda soyutlamamak için onların sıkıntılarını sadece görmek değil hissetmek için adım atmaktadır. Pasuk anlatmaya devam eder:
“Bir gün bir Mısırlı’nın kardeşlerinden bir İbrani’yi dövdüğüne şahit oldu. Moşe iki yöne göz attı… onu kuma gömdü.”
Bu pasuk antisemitik bir harekete karşı Moşe’nin gösterdiği tepkiye yer vermektedir. Zamanın en büyük devleti olan Mısır’ın ve insanlarının İbrani karşıtlığı bir sır değildir. Benzer antisemitik hareketler her çağda olmuştur ve olmaya devam edecektir. Yaptığı hayatını riske soksa da Moşe bu davranışa karşı tepkisiz kalmamıştır. Tora’yı okumaya devam edelim:
“ Ertesi gün Moşe yine çıktı ve işte iki İbrani adam kavga ediyorlardı. Haksız olana “akranına neden vuracaksın” dedi. Adam “kim seni üzerimize yönetici başkan ya da yargıç atadı ki” diye karşılık verdi. Halkın içindeki haksızlıklara tepki gösteren Moşe burada elini vurmak için kaldıran kişiyi yani ikna yerine kaba kuvvet kullanan kişiyi “raşa” olarak nitelendirmektedir. Toplumun içinde haksızlık ve sürekli tartışma vardır. Kurtuluşun vaktinin gelip gelmediği konusunda Moşe iyimser değildir. Paro’nun idam kararından kurtulmak için çareyi kaçmakta bulur. Moşe Midyan’a gelir. Kuyu başına oturur. Midyan reisi veya ruhani lideri olan Yitro’nun yedi kızı çobanlık yapmaktadır ve diğer çobanlar onlara rahat vermemektedirler. Burada Moşe duruma müdahil olur ve onları kurtarır. Pasuk şöyle devam eder:
“Başka çobanlar gelip onları kovalamaya çalışınca Moşe kalkıp kızları kurtardı ve davarını suladı.”
Moşe buraya yerleşir. Tsipora ile evlenir. Çocuğu olur ve çobanlık yapmaya devam eder. Artık Tanrı ile tanışma zamanı geldiğinde Tora bize bir öykü daha anlatır:
“Moşe kayınpederi Midyan reisi Yitro’nun davarını güdüyordu. Davarı çölün derinliklerine kadar yönlendirdi ve Horev bölgesindeki Tanrı’nın dağına geldi.”
Midraş sürüden bir kuzunun kaçtığını Moşe’nin onun peşinden geldiğini kuzunun su içmek için bir pınarda durunca durumu anladığını ve geri dönerken sıkıntı çekmesin diye omuzlarında taşıdığını bu davranışın da göksel dünyada büyük yankıları olduğunu öğretir.
Bütün bu öykülerde Moşe’nin çok önemli bir özelliğinin ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Bu “empati” dediğimiz özelliktir. Moşe’yi büyük yapan özellik çekenlerin içinde olmamasına rağmen çekilenlere karşı empati duymasıdır. Kavga eden iki kişiye karşı genel tepki ya sadece seyirci olmak ya da yolu değiştirmektir. Kimse kendisinin dahil olmadığı kavgaya karışmak istemez. Çünkü onu ilgilendirmez. Moşe toplumsal anlamda kendisini ilgilendirdiğini düşünerek müdahil olmuştur. Hele yabancı bir diyarda Midyan gibi geleneklerini bilmediği bir yerde Moşe’nin Yitro’nun kızlarını kurtarması dikkat çekicidir. Bu özelliğe sahip biri olarak Moşe büyüktür. Küçük olan kişi bencildir. Sadece kendini düşünür başkalarını görmez. Görmek istemez. Büyük olanın yaklaşımı farklıdır.
Brit Mila töreninde “ze akatan gadol yiye – bu küçüktür büyük olacak” ifadesi iyi bir temenni olarak söylenir. Bebeğin fiziksel anlamda büyüyeceği bir sır değildir. Burada sözü edilen kişilik olarak bencillikten sıyrılıp büyümesidir. Çünkü bir bebekten daha bencil biri yoktur. Gece yarısı susama veya açlık hissi bastırılmadıkça ağlaması bitmez. Her şeyin sadece kendisi için olduğu bir dünyada yaşamaktadır. İşte bazen elli yaşında bile bir bebek kadar duyarsız ve bencil olanlar vardır ki Brit mila sırasında böyle olmaması temenni edilmektedir. “Vayigdal Moşe – Moşe büyüdü” derken hiç dahil olmamasına rağmen kardeşlerinin sıkıntılarına kayıtsız kalamayan ve bencilliği aşmış bir Moşe’den söz edilmektedir.
Batya Moşe’nin sepetini açtığı zaman Tora “veine naar bohe – ve işte ağlayan bir genç” ifadesine yer verir. Raşi sesinin bir genci andıran Moşe’nin ağlaması açıklamasını yaparken Baal Aturim ağlayanın aslında olayı izleyen Aaron olduğunu aktarır. Batya duruma “miyalde aivrim ze – İbrani çocuklardan” ifadesi ile tanımlama getirir. Bir başka deyişle bu çocuk için endişelenen, ağlayan biri varsa bu İbrani’dir çünkü empati yapmak İbrani toplumunun genel karakteridir.
Tiferet Yonatan adlı kaynak Paro’nun Levi kabilesini köleleştirmemesi ile ilgili olarak ilginç bir yaklaşımı vardır. Levi kabilesi kölelik yapmaz ve öğrenimine devam eder. Paro kurtarıcının Levi kabilesinden çıkacağını astroloji yolu ile bilmektedir. Levi kabilesini sıkıntıdan uzak tutarak kurtarıcının çıkmasını engellemek ister. Çünkü kurtarıcı genellikle sıkıntı çekenlerin içinden çıkar. Baskılara dayanamayınca isyan ateşini yakar. Sıkıntı çekmeyen birinin bu adımı atması zordur. Onun için Levi kabilesini köleleştirmez. Paro “katan” olduğu için bencil olduğu için Moşe’nin yaptığını anlayamaz. Paro “küçük” dediğimiz insan için çok iyi bir örnektir. Levi kabilesi sıkıntı çekmese de bu kabilenin üyelerinden olan Moşe kardeşlerine karşı empati duymuş ve kurtuluşun mimarlarından olmuştur.
DİVRE
TORA |
Yahudi tarihini araştıran bir kişi, seçilmiş kişilerin seneler boyunca acı
çektikleri sonucuna ulaşabilirler. Yahudiler, diğer toplumlardan çok daha fazla
sürgün ve acı çekmişler, aşağılanmışlardır. Mısır’daki ilk günlerine sürgünün
ve köleliğin acı ve işkencesi damga vurmuştu. Mısır’da yaşanan bu sefaletin
sebebi neydi? O günlerden sonra neden benzer örnekler birbirini takip etmiştir?
Mısır’da yaşananların birçok açıklaması vardır. Açıklamalardan biri, Mısır’da yaşayan İsraelliler’in ve sonraki nesillerin yaptığı hata üzerinde durmaktadır. Onların hatası, diğer toplumlara karışma arzusuydu.
Yaakov’un çocukları Mısır’a ilk geldiklerinde geçici olarak orada kalacaklarını belirtmişlerdi. Fakat kısa bir süre sonra fikirlerini değiştirdiler. Geçici olmaktan vazgeçip oraya yerleştiler. Her şeyden öte, Mısır zengin bir milletti. Goşen’deki gözlerden uzak olan toplumlarını bırakıp Mısır’ın her yerine yayıldılar. Böylece, Mısırlı’lar kadar Mısırlı olmak çok daha kolay olacaktı. Yahudi kimliklerini kaybetme riskine girdiler ve atalarının Tanrı’sını terk ettiler. İşte bu asimile olma teşebbüslerinden ötürü cezalandırıldılar. Mısırlı’lar Yahudiler’e köle muamelesi yaptılar. Artık Yahudi olduklarını unutma hatasına düşemezlerdi çünkü Mısırlılar zaten onlara bu imkanı tanımıyorlardı. Yahudiler asimile olmaya ve dolayısıyla cezalandırılmaya devam ettiler. Ester zamanında Yahudiler, Amman tarafından yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardı. Neden? Çünkü Yahudi olmayanlarla bir arada olmak ve bundan keyif almak için Kral Aahşveroş’un ziyafetine katılmışlardı. Ancak tövbe etmeleri sonucunda Tanrı onları kurtarmaya karar vermiştir. Buna benzer olarak, İkinci Bet Amikdaş zamanında Yahudiler Yunan kavramlarından etkilenmişler, Yahudi yaşamını terk etme noktasına gelmişlerdi. Yabancı milletlerin egemenliğinde yaşama cezası almışlar, ancak Makabiler onlara milli bilinçlerini hatırlattıklarında bağımsızlıklarını geri kazanabilmişlerdi.
Son yüzyılda, Yahudiler için, Yahudi olmayan toplumlara girmek çok önem kazandı. Onların kıyafetlerini, eğlence anlayışlarını ve başarı hedeflerini benimsediler. Onların dünyasına rahatça karışabilmek için isimlerini, hatta görünüşlerini bile değiştirdiler. Fakat diğer toplumlar Yahudiler’i kendilerine eşit görmüşler midir? Güç bela. Asimilasyona doğru ilk adım Rusya ve Almanya’da atıldı. Ve antisemitizm bu iki ülkede patlak verdi.
Genç bir adam Yeşiva’dan ayrılmayı düşünür. Fakat son kararını vermeden önce Hofetz Hayim’e danışması önerilir. Genç adam bunun üzerine Hofetz Hayim’in Radin’deki evine gider. Oraya vardığında Hofetz Hayim’in odasında volta atarak teilim okuduğunu görür. Bu durum, evdeki huzurlu ortama pek uygun değildir. Genç adam, Hofetz Hayim’in neden bu kadar stresli olduğunu öğrenmek istediğinde ‘ Bir yabancı gelerek, Hofetz Hayim’den hasta olan akrabası için dua etmesini istedi’ cevabını alır.
Hofetz Hayim’in kendisine tamamen yabancı olan bir Yahudi’ye karşı beslediği bu sevgiden etkilenen genç; sadece Tora eğitiminin bir insanda böyle bir sevgi ve şefkat yaratabileceğini fark eder. Daha sonra kendisi de Hofetz Hayim’in öğrencisi olur.
Hofetz Hayim genç bir çocukken de bu şekilde sevgi ve merhamet doluydu. Semtindeki bir grup yaramaz çocuk su taşıyıcısının kovalarını sularla doldurup gece boyunca dışarda bırakarak suların donmasına sebep olurlardı. Zavallı adam, uyandığında kovalardaki buzlardan kurtulmaya çalışırdı.
Yisrael Meir, bu eşek şakasını fark edince gece geç saatte kuyuya giderek kovaları boşaltmış, su taşıyıcısını bu stresten kurtarmıştır.
GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ |
Tora bize şöyle der,”Yosef, tüm kardeşleri ve o neslin tümü öldü.” Şemot 1:6. Bizim o neslin tamamen öldüğünü bilmemiz neden bu kadar da önemlidir?
Or Ahayim, Bene Yisrael’in Mısırlılar tarafından köleleştirilmesinin üç aşamada olduğunu söyler. İlk olarak, Yosef ölür ve Bene Yisrael gücünü kaybeder. İkinci olarak, kardeşleri öldü. Eğer kardeşlerinden biri bile yaşasaydı Mısırlılar yine onları onurlandırırdı. Üçüncü olarak, O nesildeki herkes öldü. Onlar ölene kadar - İlk nesildeki kişilerin yaşadığı sürece- onları önemli kişiler olarak sayarlardı ve bu yüzden onlara köleymişler gibi davranamazdı.
Rabi Hayim Şmuelevits, bu olay hakkında iki farklı bakış açısı olduğunu söyler. Bunlardan birisi Mısırlılara göredir. Bene Yisrael’i önemi olarak saydıkları sürece onlara köleymişler gibi davranamazlardı. Diğer bakış açısıysa Bene Yisrael’e göredir. Önemli kişiler olarak ve saygıyı hak edecek kişiler oldukları sürece, Mısırlılar onlara değersiz kişilermişler gibi davranamazdı. O zaman ancak kendilerini değersizmiş gibi görürlerse başkalarına boyun eğmek zorunda kalırlar.
Yukarıda Rabi Hayim’in anlattığı, birisinin benlik duygusunun hayatını ne kadar değiştirebileceğini örneğidir. Başta birisi kendini alçak bir seviyede ve suçlu hisseder, bunun sonucunda kendini değersiz hissetmeye başlar ve kolayca başkalarına yem olur.
Peki bunun çaresi nedir? Birisi kendisini yükselten ve keyiflendiren duygularını özümsemek için uğraşmalıdır. Böyle duygular hisseden birisi, benlik saygısını yitirecek bir hareket yapmamaya çalışır. Eğer özsaygı ve saygınlık duyguları birisinin doğasında olan özelliklerse, başka kişiler o kişiyi benlik saygısı eksikliğinden dolayı sömüremez.
ÇOCUK PERAŞASI |
Yaakov'un çocukları ve
torunları Bene Yisrael'di. (İsrailoğulları)
İsrailoğulları Mitsrayim'de (Mısır) yaşıyorlardı.
Orada yeni bir kral vardı.
Mısır'daki krallara Paro (Firavun)
denirdi.
Yeni Fıravun çok kötü bir insandı:
"İsrailoğulları bizim için evler inşa etmeliler! Tarlalarımızda
çalışmalılar. Onlar bizim esirlerimizdir." dedi.
Bene Yisrael çok ağır işlerde
çalıştı.
Çok mutsuzdular. Ağlıyorlardı.
Firavun, Şifra ve Pua'yı
çağırdı.
Şifra ve Pua Bene Yisrael'in
ebeleriydi.
Bene Yisrael'in annelerine, doğum
yaptıklarında yardım ediyorlardı.
Firavun bu iki ebeye şöyle dedi:
"Bene Yisrael'in her yeni
doğan erkek bebeğini öldürmelisiniz!"
Şifra ve Pua: "Bu çok büyük bir avera (günah)!" diye düşündüler.
Fıravun'u dinlemediler.
Daha sonra Fıravun yeni bir emir daha
verdi. Polislerine:
"Bene Yisrael'in her yeni doğan
erkek bebeğini nehre atmalısınız!" dedi.
Yohevet'in bir oğlu olmuştu. Çok mutluydu.
Ama çok da korkuyordu.
Mısırlı polisler onu bulamamalıydılar.
Yohevet: "Bebeğimi
saklayacağım" dedi.
Bebeği tahta bir kutunun içine
koydu ve kutuyu nehre bıraktı.
Bebeğin ablası Miriam, küçük
kardeşine ne olacağını görmek için kutuyu izledi.
Firavun'un kızı Prenses
Batıa nehrin kenarına geldi:
"Bir bebek ağlaması
duyuyorum" dedi.
Kutunun içine baktı.
"Ne güzel bir bebek!" dedi
Batıa.
"Benim olsun istiyorum.
Adını Moşe koyacağım."
Moşe Fıravun'un sarayında büyüdü.
Bene Yisrael'in ne kadar ağır işlerde
çalıştığını gördü.
Bu onu çok üzüyordu.
Bir gün Moşe bir Mısırlı
polisin bir İsrailoğlu'na vurduğunu gördü.
O kadar kuvvetle vuruyordu ki İsrailoğlu
ölecekti.
Bunun üzerine Moşe kötü polisi öldürdü.
Başka bir gün Moşe iki İsrailoğlu'nun
dövüştüğünü gördü.
"Durun!" diye seslendi.
"Bir İsrailoğlu diğerine vuramaz!"
Dövüşen adamlar:
"Bize ne yapacağımızı söyleme!
Üstelik senin bir Mısırlı polisi öldürdüğünü biliyoruz! Bunu Fıravun'a
söyleyeceğiz!" dediler.
Firavun, Moşe'nin Mısırlı bir polisi
öldürdüğünü duyunca:
"Moşe ölmeli!" dedi.
Moşe de kaçtı. Moşe başka bir ülkeye gitti.
Yitro'nun evinde kaldı.
Yitro İsrailoğulları'ndan değildi.
Yitro'nun bir kızı vardı.
Adı Tsipora idi.
Moşe onun Bene Yisrael'e katılmasına
yardım etti.
Sonra da onunla evlendi.
Moşe ve Tsipora'nın iki çocuğu oldu.
Birinin adı Gerşom,
diğerininki Eliezer idi.
Moşe'nin yeni işi çobanlıktı; Yitro'nun
koyunlarına bakıyordu.
Bir gün koyunları
otlatırken, dağda yanan bir çalılık gördü.
Allah Moşe'ye çalılıktan seslendi:
"Mitsrayim ülkesine geri dön!
Fıravun'a İsrailoğulları'nı serbest
bırakması gerektiğini söyle.
Artık onun esirleri olmayacaklar!"
dedi.
Moşe, ağabeyi Aaron'la birlikte Firavun'a
gitti.
Moşe Fıravun'a:
"Allah Bene Yisrael'in
gitmesine izin vermen gerektiğini söyledi!" dedi.
Firavun: "Allah'ı dinlemek
istemiyorum" diye cevap verdi.
Sonra da polislerine:
"İsrailoğulları'nı eskisinden
de çok çalıştırın!" diye emir verdi.
BİR HİKAYE |
"Bir tur daha..." dedi mark kendi kendine Olimpik havuzun bir kenarından mükemmel bir dönüş yaptıktan sonra. Bir eğitmen ve okul yüzme takımının elemanı olarak, Mark, eğitmeye çalıştığı kişilerin çoktan önüne geçmişti. Isınma turlarını, diğer yüzücülerden önce bitiren Mark, bir sonraki buluşmanın programını hazırlanmasında yardımcı olmak için asistan koç Metin'in yanına gitti.
Metin'in yanına gidince, gözlerindeki garip
bakış yüzünden duraksadı. "Mark, hemen benimle gel !" dedi Metin.
Eliyle de ilerdeki boş soyunma odasına işaret ediyordu.
"Gel de bana bu soyunma odalarının
"temizliğinde" biraz yardım et".... Mark, Metin'in, çocukların
cüzdanlarından para çalmayı düşündüğünü fark edince şok oldu. Bir de
kendisinden ona yardım etmesini istiyordu!"
"Sen eşyaları toparlarken, ben de kimsenin
gelip gelmediğini kontrol edeceğim "dedi. "Biraz kolay para
kazanacağız...
Bizden asla şüphelenmeyecekler. Ve sen de söylediklerimi yapmazsan başını
belaya sokarsın!" diye de ekledi Mark'ın yüzündeki tereddüdü
görünce.
Mark, isteksiz bir halde soyunma odalarına
gitti. İlk dolabın önünde dururken, düşünceleri kafasında adeta yarışıyordu.
Metin'in söylediklerini yapmazsa, yüzme takımından atılabileceğini biliyordu.
Durum sadece bununla kalmazdı. Kim bilir bunun acısını çıkartmak için Metin,
kendisine daha neler yapardı?
Mark dolabın kapısını açmaya başladı ama sonra
hemen elini geri çekti.
"Ben delirdim mi?" diye düşündü. "Hayatımda
hiç bir şey çalmadım. Bu adam beni tehdit ediyor diye hırsız mı olacağım? Hiç
şansı yok!" dedi kendi kendine.
"Haydi acele et biraz. Çocuklar soyunma
odalarına dönmek üzere!" diye üsteliyordu Metin koridordan.
Mark, ne yapması gerektiğini biliyordu. Yavaşça
dönüp asistan koça doğru yürümeye başladı. "Ne kadar toparladın?"
diye sordu Metin sırıtarak. Mark, Metin'in tepkisinden korkuyordu ama aynı
zamanda onun baskısına karşı gelip doğru bildiği şekilde davrandığından dolayı
kendini güçlü hissediyordu.
Tam gözlerinin içine bakarak, başını
sallayıp:" Üzgünüm Metin. Kendine başka bir suç arkadaşı bulmalısın.
Buradaki görevim, çocuklara yardım etmek, onları soymak değil..." dedi.
Mark, şaşkın koçu geride bırakarak tesisten
dışarı çıktı. Takımda kalmaya devam edebilmeyi umuyordu. Ama ne olursa olsun,
değerlerine bağlı kalıp, ellerini kirletmediği ve başını suyun dışında
tutabildiği için memnundu.