Sevgili Sara ve Sevgili David,
Size çocuklardan söz etmek istiyorum. Tanrı ikinizi de çocuklarla kutsadı.
Onlar sizin de, bizim de hayatımızın neşesi. Onlara sahip olmanın tadını çıkarın. Birlikte zaman geçirin. Onlarla beraber oyunlar oynayın, öğrenin, şarkılar söyleyin, dua edin ve mitsvalar yapın. Zamanınızı bundan daha iyi bir şekilde geçiremezsiniz. Onlara daha küçük oldukları zaman vereceğiniz sevgi, ömürleri boyunca yanlarında olacak. Bu sevgi tıpkı güneş ışığı gibi onların çiçek açmasını ve serpilmesini sağlayacak.
Çocuk sahibi olmak bir armağandan fazlasıdır. Bir sorumluluktur. Biz Yahudiler için olabilecek en kutsal sorumluluktur. Halkımız dört bin yıl boyunca ayakta kalmayı başardı çünkü Yahudiler her nesilde inançlarını çocuklarına aktarmayı en yüksek öncelikleri haline getirdi. Evliliği mübarek kıldılar. Yahudi evini adadılar. Okullar ve öğrenim evleri kurdular. Eğitimi, nesiller arası diyalog şeklinde algıladılar: “Ve bunları çocuklarına tekrar edeceksin. Evinde otururken, yolda giderken, yatıp kalkarken bu sözlerden bahsedeceksin.” Yahudiliği, İngiliz bir asilin, malikânesini gördüğü gibi gördüler; içinde yaşarsınız ama gerçek sahibi değilsinizdir. Size atalarınızdan kalmıştır ve göreviniz o malikâneyi zarar görmemiş, korunmuş ve mümkünse daha da güzelleştirilmiş halde gelecek nesillere aktarmaktır. Bunu isteyerek yaparsınız çünkü mirasınız olduğunu bilirsiniz. Ailenizi farklı ve özel kılan, odur. Onu kaybetmek, satmak ya da harabeye dönmesine izin vermek, bir tür ihanet olacaktır.
Mesele de budur zaten. Bugün Diaspora genelinde iki genç Yahudi’den biri, başka bir Yahudi ile evlenmeme, bir Yahudi evi kurmama, Yahudi çocuklara sahip olmama ve Yahudiliğin öyküsünü sürdürmeme kararı alıyor. Bu trajik bir durumdur. Anneniz ve ben, size aile öykümüzden fazla söz etmedik. Ancak gerçek şudur ki, bugün hayatta olan her bir Yahudi, en ünlü romandan daha ilginç bir öyküye sahiptir. Ve bu öykü, bir ülkeden bir başkasına nasıl kovulduklarını, her şeylerini nasıl kaybettiklerini ve nasıl yeni baştan başladıklarını anlatır. Din değiştirmeleri için her türlü cazip teklifi almışlar ama “hayır” demişlerdir. Yahudi torunlara sahip olabilmek için her şeyi feda etmişlerdir. Yahudiliğin neredeyse hiçbir fedakârlık gerektirmediği, inancımızı uygulamakta hiç olmadığımız kadar özgür olduğumuz bugün, Yahudiler, Yahudi torunlara sahip olmanın ne anlama geldiğini unutuyor.
Değerlerinizi nasıl aktarırsınız peki? Evlatlarınıza, onları sevdiğinizi göstererek. On altıncı yüzyılda yaşamış olan Rabi Moshe Alshich, Şema hakkındaki yorumunda şöyle sorar: “‘Bunları’ çocuklarımıza nasıl öğretiriz? Öğreneceklerinden nasıl emin oluruz?” Yanıtı: “Cevap, iki satır önceki dizede yer alır: “Ve Tanrın A..nay’ı tüm kalbinle, tüm ruhunla ve tüm varlığınla seveceksin.” Biz neyi seversek, onlar da onu sevecek. Yahudilikte asimilasyon oranının yüksek olmasının pek çok nedeni vardır ama bunlardan biri çok önemlidir. Biz, Yahudi olmaya karşı karışık hisler besleyen birçok Yahudi neslinin mirasçısıyız. Onları yargılamıyorum. Siz de yargılamamalısınız. 1880 ile 1930 yılları arasında Antisemitizm çağını yaşadılar. Ardından Holokost gerçekleşti. O günlerle Heinrich Heine gibi “Yahudilik bir din değil, bir talihsizliktir” diyenleri kim kınayabilirdi?
Ancak o günler çok geride kaldı. Çocuklarınıza verebileceğiniz en büyük armağanlardan biri, kimliğinizi gururla taşıdığınızı onlara göstermektir. Anneniz ve ben, Yahudiliğin; mirasımız, malikânemiz, bizden önce gelenlerden bir armağan olduğunu size göstermek için elimizden geleni yaptık. Yahudilik, İlahi Mevcudiyeti göklerden yeryüzüne indirmek ve böylece sonsuzluğun yumuşak ışığının hayatımıza dokunmasını sağlamak için adaletli, merhametli ve sevgi dolu bir yaşam yaratma girişimidir.
Çocuklarımızın hayatını onların yerine biz yaşayamayız. Onlar özgürdür. Kendi seçimlerini yapacaklardır. Ancak onlara neyi sevdiğimizi gösterebiliriz. Eğer Yahudi torunlara sahip olmak istiyorsanız, Yahudiliği sevin ve Yahudiliğinizi bir ayrıcalık ve sevinç duyusu ile yaşayın.