Şimdi incelemekte olduğumuz tarih dönemi, tarihçilerin 1350 ile 1650 yılları arasında yerleştirdiği ve Rönesans olarak bilinen dönemdir. Rönesans "yeniden doğuş" demektir. Neyin yeniden doğuşu? Bilginin.
Roma'daki kilisenin baskı politikalarının öne çıktığı Karanlık Çağları geride bıraktık ve kişisel ifade, öz-bilinç, hayat deneyimi ve bilginlikte, edebiyatta, bilimde ve sanatta başarı ile özdeşleşen bir döneme başlıyoruz.
Rönesans çağında Kilise'nin etkisi silikleşirken İngiltere ve Fransa'da bazı güçlü kralların ortaya çıkığını görürüz. Bu dönemin ünlü kişilikleri arasında Mikelanj, Leonardo da Vinci, Shakespeare, Makyavel, Petrark, Rebelais, Dekart ve Kopernik'i sayabiliriz.
Bu aynı zamanda Yahudilerin Polonya'ya gittiği dönemdir. Günümüzde Polonya'daki Yahudilerin yaşamını shtel ile sınırlı sayma eğilimine gireriz ama 18. yüzyıla kadar durum öyle değildi. Polonya'yı Antisemitizm, pogromlar, vb. ile eşanlamlı düşünme eğilimimiz de vardır ama Rönesans döneminde resim oldukça farklıydı.
Polonya Yahudilerinin büyüleyici hikâyesine geçmeden önce Yahudi tarihinde sürekli olarak gördüğümüz tarihi şekli aklımızda tutmamız gerekir. Yahudilerin en iyi durumda olduğu yerler, neredeyse her zaman, sonunda en büyük acıları çekecekleri yerlerdir. Sanırsınız ki Yahudiler için iyi olan yerler ve kötü olan başka yerler vardır. Ama işler öyle yürümüyor...
En iyi zamanlar ve en kötü zamanlar aynı yerde gerçekleşme eğilimindedir. Bunu İspanya'da gördük, şimdi Polonya'da, daha sonra da Almanya'da göreceğiz. Yahudi tarihinin, Yahudilerin Mısır'a davet edildiği ve tutsak alındığından beri tekrarlanan şekillerinden biridir bu. Peki, Yahudiler Polonya'ya nasıl geldi?
Polonya çok geç bir dönemde, 11. yüzyılın başında Hıristiyan oldu ve -deyim yerinde ise- Avrupa uluslar topluluğuna katıldı. Bundan sonra Polonya'nın güçlü ve gelişme potansiyeli olan bir ulus-devlet olarak yükselmesi bir-iki yüzyıl aldı.
Ülkenizi ekonomik ve kültürel olarak geliştirmek isterseniz neye ihtiyaç duyarsınız?
Yahudilere ihtiyaç duyarsınız.
Neden Yahudiler öylesine önemliydi? Bir kere okuyup yazabiliyorlardı. Tora'yı okumak ve Tora'ya uymak için okuryazar olmaları gerektiğinden Yahudiler hep çok eğitimli idi. İkincisi, ekonominin nasıl sağlıklı tutulacağını bilen mükemmel bankacılar, muhasebeciler ve yöneticiler idiler.
Dolayısıyla 1264 yılında Polonya Kralı Boleslav, Yahudileri oraya davet eden bir berat çıkardı. Berat, Yahudilere görülmemiş hak ve ayrıcalıklar tanıyan şaşırtıcı bir belgeydi. Örneğin şunları içeriyordu:
- Bir Yahudi'nin parası ve mülkü ile ilgili bir hususta yalnızca bir Hıristiyan'ın tanıklığı kabul edilemez. Böyle bir durumda hem bir Hıristiyan'ın, hem de bir Yahudi'nin tanıklığı gerekir. Bir Hıristiyan bir Yahudi'yi herhangi bir şekilde yaralarsa, sanık kraliyet hazinesine ceza ödeyecektir.
- Bir Hıristiyan, bir Yahudi mezarlığını herhangi bir şekilde kirletirse kanunun talep ettiği en ağır şekilde cezalandırılması dileğimizdir.
- Bir Hıristiyan bir Yahudi'ye saldıracak olursa, Hıristiyan bu ülkenin kanununun gerektirdiği şekilde cezalandırılacaktır.
- Herhangi birinin ülkemizdeki Yahudileri, insanların kanını kullanmakta suçlamasını kesinlikle yasaklıyoruz.
- Herhangi bir Yahudi, kendisine yapılan bir şiddet eyleminden ötürü gecenin ortasında bağırırsa ve Hıristiyan komşuları çığlıklarına cevap verip yardımına koşmazsa, cezalandırılacaklarını beyan ediyoruz.
- Yahudilerin tıpkı Hıristiyanlar gibi her şeyi satın alıp satmakta özgür olduğunu ve herhangi biri onları engellerse ceza ödeyeceğini de beyan ediyoruz.
Bu gerçekten şaşırtıcı bir belge idi. Daha önceki bölümlerde Yahudilerin tefeci olmaya zorlandığını (başka bir iş yapmaları yasaklandığından) ve bir piskopos ya da asilzade borcunun iptal edilmesini istediğinde, Yahudilere bir "kan iftirası" attığını, onları kovdurttuğunu ya da öldürttüğünü görmüştük. Kral Boleslav cesurca Polonya'da bunun Yahudilerin başına gelmeyeceğine söz veriyordu.
Yahudiler hemen Polonya'ya akın etmediyse de bazıları ortamı yoklamak için oraya yerleşti. Ancak diğer ülkeler Yahudileri kovmaya başlayınca -13. yüzyılda önce İngiltere, 15. yüzyılda da İtalya ve Portekiz- Polonya çekici bir yer haline geldi.
Derken 1569'da Polonya Litvanya ile birleşti ve bunun sonucunda sınırları doğuya doğru genişledi. Bugün Ukrayna ve Belarus'un bir kısmı olarak bildiğimiz topraklar, hâlâ yarı feodal bir ülke olan Polonya'nın vasal ülkelerine dönüştü. Bu toprakların yönetilmesi gerekiyordu ve Yahudilerin çok başarılı olduğu yönetim alanında iş olanakları her yerden fışkırıyordu.
Bir başka Polonya kralı Sigismund II. Augustus, başka bir davette bulundu. Yahudilere Lublin'de bir yeşiva açma iznini veren 23 Ağustos 1567 tarihli kararnamesinden bir bölüm:
"Danışmanlarımızın çabaları sonucunda ve Lublin Yahudilerinin talebi üzerine bir yeşiva kurmak ve söz konusu yeşiva'da öğrenimi sağlamak için bütün gerekenlerle donatma iznini veriyoruz. Lublin'in bütün eğitimli adamları ve rabi'leri bir araya gelecek ve aralarından birini yeşiva'nın başı olarak seçecektir. Seçtikleri, Tora'yı yücelten ve Tora'ya ihtişam getiren biri olsun."
POLONYA YAHUDİLERİNİN ALTIN ÇAĞI
Polonya'da Yahudiler'in, Batı Avrupa'daki Yahudilerin işlerini yöneten çeşitli
rabi'lerden oluşan Va'ad Arba Artzot adlı kendi yönetim organlarının olmasına
izin veriliyordu. Polonyalılar Yahudi yaşamına müdahale etmedi ve bilginlik
gelişti. Bu dönemin, Yahudi tarihini öğrenen birinin hatırlaması gereken bazı
önemli kişilikleri şunlardır
- Krakowlu, Rama olarak da bilinen Rabi Moşe Isserles (1525-1572). Sefarad Rabi
Yosef Karo Yahudi kanunu Şulhan Aruh'u yazdıktan sonra Rabi Isserles Doğu
Avrupa'daki rabinik kararları ilave etti. Yorumları gündelik Yahudi yaşamı
açısından son derece önemli olmayı sürdürmektedir.
Krakowlu Rabi Yaakov Pollack (1455-1530). Polonya'da ilk yeşiva'yı açtı, daha sonra Polonya hahambaşısı seçildi. Pilpul (ince farklar) adlı bir Talmud öğrenme yöntemi geliştirdi. Bu, çok popüler olan bir tür diyalektik mantık yürütme türüydü. Çelişkili olaylar, gerçek ya da görünürdeki çelişkilerinin ortadan kaldırılması amacıyla sistematik olarak tartılıyordu.
- Rabi Yeuda Loewe (1526-1609) Polonya'dan değildi ama Doğu Avrupa Yahudiliği için önemliydi. Prag Maharal'i olarak biliniyordu ve zamanının en büyük mistik bilginlerinden biriydi. Bir Frankeştayn kişiliği olan Golem'i, ruhu olmayan bir canlıyı yarattığına inanılmaktadır.
NÜFUS PATLAMASI
Tora'nın büyümesi yanında nüfus artışını da getirdi. 1500 yılında Polonya'da yaşayan yaklaşık 50.000 Yahudi vardı. 1650 yılında ise sayıları 500.000 olmuştu. Bu demektir ki 17. yüzyılın ortasında dünyanın Yahudi nüfusunun yaklaşık %30'u Polonya'daki yaşıyordu!
Bu Yahudiler neden Polonya'ya yerleşti?
Yahudiler genellikle şehir insanlarıydı ve yaşadıkları ülkelerin çoğunda toprağa sahip olmalarına izin verilmezdi. Ancak shtetl denilen kendi çiftlik cemaatlerini de kurdular. Günümüzde shtetl'i yoksul bir çiftçilik köyü (Damdaki Kemancı'daki gibi) sansak da, Polonya Yahudiliğinin Altın Cağı boyunca bu cemaatler aslında oldukça varlıklıydı. Ve binlerce shtetl vardı.
Bu bağımsız cemaatlerdeki Yahudiler Yidiş denilen kendi dillerini konuşurdu. Orijinal Yidiş İbrani harfleriyle yazılırdı ve bir İbranice, Slavca ve Almanca karışımıydı. (Yidiş sürekli gelişti ve "modern" Yidiş, ilk olarak 13. yüzyılda ortaya çıkan "eski" Yidiş ve bu dönemde konuşulan "orta" Yidiş gibi değildir.)
Toplamda Yahudiler iyi durumdaydı ama Polonya ve Ukraynalı Hıristiyanlarla (Yahudilerin İsa'yı öldürdüğünü düşünüyorlardı) çalışmanın olumsuz yanları de vardı.
Hıristiyanların Yahudilere karşı ayaklandığı birçok olay meydana gelmiştir. Örneğin 1399 yılında Poznan'da bir rabi ve 13 bilge kilisenin mallarını çalmakla suçlandı, işkence gördü ve yakıldı (Polonyalılar kralın kararnamesini unutmuş olmalıydı).
Bir başka sorun Yahudilerin Polonyalı feodal lordlar için yönetici ve vergi memuru olarak çalışmasıydı. Bu yüzden Antisemit öfkelerini kusmak için fırsat kollayan halk arasında sevilmiyorlardı.
Bu özellikle Katolik Polonyalıların Doğu Ortodoks topraklarında işgalci bir güç olarak görüldüğü yerlerde geçerliydi ve Yahudilerin işgalci güçlerin temsilcileri olarak kin uyandırması kolaydı. Polonyalı asilzadelerin Yahudilere ihtiyacı olsa da, sıradan Polonyalıların böyle bir ihtiyacı yoktu.
Polonyalı askerlerin kasti olarak şehirden ayrıldığı ve Yahudileri Ukraynalıların insafına (ya da insafsızlığına) terk ettiği durumlar vardı. Bu, örneğin 1648'de Tulchin şehrinde oldu. Polonyalı askerler Kazaklarla anlaştı ve şehirden ayrıldı. Yahudiler şehri düşünceye kadar korudu, sonra da hepsi katledildi.
POGROMLAR
Ukraynalılar Polonyalıları ülkelerinden kovmaya karar verdiğinde, Yahudiler katledilmeye başlandı.
1635 yılında Ukrayna'da Polonyalılara ve Yahudilere karşı ilk büyük şiddet patlaması gerçekleşti. Ancak bu isyan gerişimi bastırıldı. On üç yılda sonra yeni bir güçle geri geldi.
Ukrayna'yı Polonya egemenliğinden kurtarmayı başaran 1648'deki ikinci başkaldırıyı Bogdan Chmielnicki adlı Ukraynalı bir Kazak yönetiyordu. Büyük ölçüde Yahudileri hedef alıyordu.
Chmielnicki, Hilter ile birlikte insanlık tarihinin en büyük Antisemit'lerinden biridir. Amacı soykırımdı ve güçleri tahminen 100.000 kadar Yahudi'yi en korkunç şekillerde katletti.
İşte bir tarif (Yeven Mezulah, sh.31-32):
"Bazılarının (Yahudilerin) derileri yüzülüyor, etleri köpeklere atılıyordu. Başkalarının elleri ve ayakları kesiliyor ve (vücutları) arabaların üzerlerinden geçtiği ve atların çiğnediği yollara atılıyordu. Ve birçoğu diri diri yakılıyordu. Çocukları annelerinin kucağında katlediliyor, birçok çocuk balık gibi ikiye bölünüyordu. Hamile kadınların karınlarını yarıyor, doğmamış bebekleri alıyor ve yüzlerine fırlatıyorlardı. Bazılarının karnını kesiyor, içine canlı bir kedi yerleştiriyor, bir süre böylece hayatta bırakıyor, kediyi içlerinden çıkaramasınlar diye ellerini kesiyorlardı..."
Şah olarak da bilinen ve o dönemde sağ kalmış olan Litvanyalı Rabi Shabbetai ben Meir HaCohen'in (1621-1662) anlatısı şöyle:
"Aynı Şabat günü Rusya'da Human şehrinde 1.500 kişiyi öldürdüler. Ayaktakımı asillerle (Kazaklar) yine anlaşarak şehirdeki bütün Yahudileri tarlalara ve bağlara kovaladı. Haydutlar orada Yahudileri daire içine aldı, onları soydu ve yere yatmalarını emretti. Haydutlar Yahudilere dostça ve teselli edici bir şekilde konuştu: ‘Öfkesini insafsızca size püskürten Tanrı'nıza kurban gibi öldürülmeyi, boğulmayı ve parçalanmayı neden istiyorsunuz? Bizim tanrılarımıza, suretlerimize ve haçlarımıza tapmanız daha güvenli olmaz mıydı? Böylece birleşik, tek bir halk olurduk.' Tanrısı için katledilmesine sık sık izin veren kutsal ve sadık halk bir ağızdan sesini yükseltti ve bağırdı: "Yisrael'i dinle Ad... Tanrı'mız, Evrenin Kutsal Tanrı'sı ve Kralı, Senin için o kadar çok kez öldürüldük. Ey Yisrael'in Tanrı'sı, Sana sadık kalmamıza izin ver.' Sonra günahlarını itiraf ettiler ve dediler ki: ‘Suçluyuz ve ilahi yargıyı kabul ediyoruz.' Haydutlar onlara yöneldi ve kimse sağ kalmadı."
Yahudiler Kazak sözcüğünü duyunca üzerlerinden ter boşalması doğaldır. Bu insanlar 100.000 Yahudi'yi öldürdü ve 300 Yahudi cemaatini düşünülebilecek en vahşi şekilde yok etti.
Ne var ki Chmielnicki bugün bile Ukrayna'da ulusal kahraman, bir tür "George Washington" olarak görülmektedir. Kiev'de meydanında onuruna dikilmiş büyük bir heykel vardır.
Polonya Yahudilerinin Altın Çağı 1648-1649 yıllarında bu şekilde sona erdi.
Bu pogromlar Doğu Polonya'da gerçekleşti ve diğer bölgelerdeki Yahudiler oralarda kaldı. Polonya, gelecek bölümlerde göreceğimiz gibi, uzun yıllar boyunca Aşkenaz Yahudi aleminin merkezi olmayı sürdürdü.
Ancak bu dönemi ele almadan önce Rönesans sırasında da yer alan Protestan Reformu hakkında biraz konuşacağız.