Pesah, çoğu zaman özgürlük bayramı olarak anlatılır. Liberal demokrasilerde, özgürlük sık sık, yanlış anlaşılarak başta sıkı bir otorite olmadan, insanların istediği her şeyi yapabilmeleri olarak açıklanır.
Fakat bu Yahudiliğin ve Tora'nın özgürlüğü açıklama biçimi değildir. Yahudiliğe göre özgürlüğü en iyi açıklayan cümle şudur: " Firavunun hizmetkarları olmayan Tanrı'nın hizmetkarlarını övün" Özgürlük, Sina Dağında durabilmek ve belli bir sorumluluğu üstlenmek için, baskıcı bir otoritenin etkisi altından kurtulmaktır.
Sina Dağı'nda neler olmuştur?
Bunu basitçe cevaplarsak, her Yahudi insan - her kadın, erkek ve çocuk-Tanrı'yla karşılaşmıştır.
Bu tüm insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir olaydır. Tora'nın Devarim kitabı Vaethanan peraşası (4: 33) böyle bir olayın başka hiçbir yerde gerçekleşmediği yazar. Bütün tarih kitaplarını kontrol edebilirsiniz ama hiçbir yerde Tanrı'nın tüm insanlığa konuştuğu başka bir zamana rastlayamazsınız.
Tanrı'nın insanla buluştuğunu iddia eden, tarihteki diğer söylemlerin hepsinde ya sadece tek bir insanın ya da en fazla başlangıç olacak küçük bir grubun deneyiminden bahsedilir. Mesela, İslam dini, Tanrı'ya bir mağarada rastlayıp, öğretilerini Kur'an yoluyla aldığını söyleyen Muhammed tarafından kurulmuştu.
Tüm insanların Tanrı'yla karşılaşması fikri, sadece Yahudiliğe özgü bir olgudur. Ve aksi iddia edilemez bir şeydir. Mesela, dün gece Tanrı'yı gördüğümü ve onunla konuştuğumu söyleyebilirim ve eğer yeterince karizmatiksem ve konuştuğum kişiler de yeterince safsa, benim peygamber olduğuma inanabilirler. Fakat hiçbir zaman birisini, görmediklerini bildikleri bir şeyi görmüş olduklarına ikna edemem.
Yahudilerin, binlerce yıldır Tora'ya bağlı kalmalarının nedeni, mucizeler ve doğaüstü güçler değil, her birinin Sina Dağı'nda durup Tanrı'nın konuşmasını duymuş olmaları ve bu olayı nesilden nesile tarih boyunca aktarmalarıdır. Yahudi insanların hayatta kalmalarını, şalşelet akabala'nın hikayesi- yani Tora'nın nesilden nesile aktarılmasının hikayesi oluşturacaktır.
YENİ BİR ULUS DOĞUYOR
Sina Dağı'nda, Yahudiler bir ulus haline geldiler. Yine, bu olay, Yahudiler'in tarihinde bizlere çok şey ifade eden, benzersiz bir olaydır. Bu olayı benzersiz kılan nedir?
Peki, Fransızların nasıl ‘Fransız ‘olduklarını bir düşünelim. Birden hepsi bir sabah kalkıp beyaz şarabı, mavi peyniri sevmeye karar verip Fransızca konuşmaya mı başladılar? Hayır. Bu çok uzun bir süreçti aslında. Diğer tüm milletlerde olduğu gibi, bu süreç belli bir coğrafyada, belli bir süre yaşadıktan sonra ortak bir dil ve ortak bir kültür oluşturmuş, benzer bir tarihsel geçmişten gelen insanları kapsamaktadır. Zamanla, bu insanlar; politik bir sistem ve başında kral bulunan bir hükümet oluşturmuş, sınırlarını belirlemiş, bayrağını asmış, para basmış ve kendilerine ‘Fransız ‘ demişlerdir.
Yahudiler için, millet olma süreci, kendi topraklarının dışında başlamıştır. -aslında herhangi tarihsel ve kültürel birikimin yok edilmek istendiği bir anda başlamıştır.- Yahudiler, İsrael Devleti'yle olan bir bağlılık sonucu bir ulus haline gelmediler. Bir grup kaçmış köle, Sina Dağı eteklerinde Tanrı'yla " Yapacağız ve dinleyeceğiz " diye yalvararak, yani Tora'nın isteklerini yerine getirmeye ve zamanla beraberinde gelecek görevleri de yerine getirmeye söz vererek bir millet haline geldiler.
Tıpkı Avraam'ın nesiller önce söylediği gibi, "Ben yaşamayı seçtim, ve Tanrı için gerekirse ölmeyi de.." ve Avraam'ın şimdiki nesli de aynı bağlılığı göstermişlerdi.
Bu Yahudiler'in nasıl İsrael ulusu haline geldiklerini anlatır.
Aynı zamanda, Yahudiliği neden sadece bir din olarak nitelendirmediğimizi açıklar - Yahudilik ulusal bir kimliktir. Yahudi olmak, Hristiyan olmakla aynı şey değildir. Hristiyanlık tamamıyla dinsel bir inançtır. İngiliz, Amerikan, Fransız olup aynı zamanda Hristiyan da olabilirsiniz.
Ama Yahudiler böyle olamaz.
Yahudiler, tabii ki yaşadıkları ülkenin vatandaşları olabilirler, diğer herkes gibi giyinip davranabilirler, fakat her zaman için kendileri ve diğer insanlar onların farklı olduğunu bilirler. Eğer, Yahudiler, bunu reddetmeye kalkışırlarsa, geri kalanlar bunu her zaman onlara hatırlatacaklardır.
Yahudi olmak, ayrıcalıklı bir ulusun, toprağa, dile, ortak bir tarihe ve dünyasal bir göreve sahip olan bir ulusun parçası olmak demektir.
En önemlisi, Yahudiler'in Tanrı'yla sadece ruhani / dini bir yönden ibaret olamayan bir ilişkisi de söz konusudur. - Bu dünyayı algılayış biçimidir -hayatın her saniyesini nasıl yaşayacağımızı bize açıklayan, dünyada benzeri bulunmayan bir şeydir.
Yahudi ulusal kimliği, Yahudiler'in görevlendirildiği ve bu görevi kişisel ve ulusal olarak başarmada rehber niteliğine sahip Tora'nın kurallarıyla uyum içinde olacak belli bir yaşam şekliyle tanıştıkları Sina Dağı'nda kazanılmıştır.
NİHAİ YAZICI
Tanrı, kendini ilk kez ‘hissettirdikten' sonra, Moşe, Tanrı'yı dinlemek, onunla konuşmak ve Tanrı'nın kendisine yazdırdığı Tora'nın 613 emri ( Emirler 10 Bildirinin içindeydi- daha sonradan 10 Emir denecektir. ) ve bu emirleri uygulayabilmek için dikkate alınacak esasları ( Sözlü Kurallar olarak geçer ) yazabilmek için 40 gününü Sina Dağı'nda geçirdi.
Sözlü kuralların ilk önce verildiğine dikkat edin. Sözlü Kurallar da Yahudiler için son derece önemliydi. Hristiyanlar, Yahudiler'in yazılı kanunlarını almışlardır - Tora'yı ve Tanah'ın diğer İbranice bölümlerini - fakat sözlü kanunlar tamamen Yahudiler'e özel kalmıştır. Çünkü bizlere, Yahudi olarak nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen Sözlü kanunlardır.
Sözlü kanunun ne kadar önemli olduğunu tam olarak vurgulayamıyorum. Birisi, bu kanunlar olmadan Yahudi olarak yaşayamaz. Yahudi tarihinin ileriki aşamalarına bakıp Yahudilerdeki farklı kesimleri inceleyince, bu kanunlar çok önemli bir hale gelecek.
Yazılı Kanun, Yahudiler'in çölde dolaştıkları 40 yıl içinde tamamlanmıştı ve bu sırada Tanrı, Moşe'ye yazdırıyordu. Tora'da, çöldeki yaşamlarında ilerde neler olacağını açıklayan birçok bölüm vardır ki bu da yazılı bölümün Sina Dağı'nda verilmediğini gösterir. Yoksa yapılanlar insanların kendi seçimleri olmazlardı.
Her ne kadar Tora, - Bereşit, Şemot, Vayikra, Bamidbar, Devarim- Moşe'nin beş kitabı olarak bilinse de, bu kitapların yazarı Moşe değildir. Moşe, sadece yazıcıydı. Moşe'ye yazdıran Tanrı idi.
Fakat, Moşe'nin diğer peygamberler arasında eşi benzeri olmadığı Tora'da tekrar tekrar yazar ve bu çok da açıktır.
Bir daha, İsrael'de Allah'ı yüz yüze tanıyan hiçbir peygamber çıkmamıştır (Devarim: 34:10).
Peygamberlik, bir insanın ruhani gerçekte daha üst bir boyuta çıkması demektir ve tabii ki bu boyut da peygamberin doğrudan İlahi ile olan tecrübesi sonucunda belirlenir. Birçok peygamber bir görüntüyle karşılaşmışlar ve bu görüntüyü kelimelerle ifade etmeye çalışmışlardı. Allah'ın kendisiyle konuşmasında Moşe'nin peygamberliği benzersizdi. O, Allah'ı direkt olarak duymuştu.
Tora da doğrudan doğruya yazdırılmış bir kitaptır. Moşe'nin 5 kitabının Yahudilikteki diğer kitaplar arasındaki eşsiz yerinin ve Yahudi dünyasındaki tartışılmaz otoritesinin nedeni budur.