Düşmanların, Yahudileri yok etmek için tarih boyunca kullandıkları iki tip yol vardır. Bunların ilki, yakın tarihte oldukça ağır bir örneğini yaşadığımız soykırım benzeri fiziksel yok etme gayreti, diğeri ise kültürel asimilasyon yolunu kullanmaktı.
Purim, fiziksel kurtuluşumuzun yıllık kutlamasını yansıtırken, Hanuka ise, bizleri kültürel asimilasyon yoluyla yok etmeye çalışanlara karşı manevi kurtuluşumuzun geleneksel simgesidir.
M.Ö. 167 yılında, Suriye Helen İmparatoru Antiohus Epifanes, Yahudiliği yok etme amacıyla yola çıkarak Yahudiler'e üç mitsva konusunda yasaklamalar getirdi: Şabat, Roş-Hodeş (Ay Başlangıcı - yeni ayın, gören şahitlerin ifadesine göre kutsanması) ve Berit-Mila (Tanrı ile Avraam arasında yapılan ebedi anlaşmanın simgesi; sünnet).
Şabat ve onunla ilgili tüm mitsvalar, özünde, Tanrı'nın tüm evrenin Yaratıcısı ve devamını sağlayan Güç; ayrıca Tora'nın da, yaratılışın amacı ve sebebi olduğuna dair şahitlik öğesini içerir. Yeni Ay'ın kutsanması Yahudi takviminin temelidir ve bayramların uygulanması doğrudan doğruya bu mitsvaya bağlıdır. Bunun yokluğu, takvimde onarılamaz bir karmaşaya sebebiyet verecektir. Örneğin Sukot Tişri ayının 15'ine rastlar. Fakat Tişri ayının ilk gününün hangi gün olduğu belli olmaması, bu bayramın yanlış zamanda kutlanmasına yol açacaktır. Berit-Mila da tahmin edileceği gibi, Tanrı ile aramızdaki anlaşmayı simgelediğinden, en üst düzeyde öneme sahiptir. Bu mitsvaların her biri Yahudilerin kültürel bütünlüğünü dengede tuttuğundan Helenler'in hedefi haline gelmişlerdir.
Haşmonai ailesinden bir Koen olan Matatyau ve "Makabiler" olarak bilinen beş oğlu bir isyan başlattılar ve Yahudiler üç yıl içinde, düşmanlarından kurtuldular. Bu zafer başlı başına bir mucizeydi.
Yeruşalayim'deki Bet-Amikdaş'ı tekrar kontrollerine geçiren Yahudiler, devamlı yanması gereken Menora'yı vakit kaybetmeden yakmak istediler. Bunun gerçekleştirilebilmesi için özel bir şekilde hazırlanmış saf zeytinyağına ihtiyaçları vardı. Fakat bu niteliği taşıyan bulabildikleri yağ miktarı, Menora'nın sadece bir gün yanabilmesine yetecekti. Diğer yandan bu yağın hazırlanması için sekiz güne ihtiyaçları vardı. Bir mucize oldu ve eldeki bir günlük yağ, sekiz gün boyunca yandı.
Bu olayın anısına bizler çağlar boyu Hanuka'nın sekiz günü boyunca mumlar (ya da daha makbul şekliyle, zeytinyağına bulanmış fitiller) yakarız.