İsrael topraklarının havasını solumak, insanı bilgeleştirir.

Talmud

İsrael ordusunda bir asker olarak, temel eğitimim sırasında, insan gücünün sınırları ve olanakları hakkında bir çok özellik keşfetmiştim.

Birliğim, bütün günü, Judean Çölünde, manevra teknikleri ve atış talimi yaparak geçirmişti. Gerçekten güçlüydük. Görünürdeki bütün hedefleri vurmuştuk herhalde. El bombalarını ateşleyip atıyor, havan mermileri ile hedeflerimizi vuruyorduk. Gözümüzden kaçan hiç bir şey yoktu.

Üsse geri döndüğümüz zaman, bütün o atışların, patlamaların, gürültülerin ve talimin etkisi ve yıkımın gücüyle gerçek anlamda titriyorduk. Üzerine gözlerimizi diktiğimiz her şeyi etkisiz hale getirme yeteneğimizle, karşı konulmazlığımızla sarhoş olmuş, yolumuza çıkan her şeyin veya her kimsenin bunun bedelini ödeyeceğini bilmenin zevki içindeydik.

Vahşi güneşin batımına doğru üsse doğru yürüyorduk. Yüzümüz ve burun deliklerimiz hala toz toprakla ve barut tozuyla kaplıydı.

Üsten 50 metre ötede, iki büyük ailenin yaşadığı eski bir Arap evinin yanından geçtik. Ağır çantalarımız, silahlarımız ile bu Araplar'ın dikkatini çekmiş olmalıydık. Geçerken, dört küçük çocuk, araziden döndüğümüz her seferde yaptıkları gibi, kapıdan hızlıca çıktılar. Hepsi de yalın ayaktı. Kestane rengi saçlı, mavi gözlü, zencefil tenli çocuklardı. En büyüğü yedi yaşlarında bir oğlandı, onun arkasında beş yaşlarında, ikiz olma ihtimalleri yüksek bir kız ve bir oğlan vardı. En küçükleri ise üç yaşlarında, saçları biçimsizce kesişmiş, ardından eskimiş oyuncak bebeğini sürükleyen bir kız çocuğuydu.

Görünüşe göre, bu çocuklar, İsrael askerlerini görünce ne yapmaları gerektiğini, civar kasabalardaki çocuklardan öğrenmişlerdi. Oyuncak bebeği olan dahil, hepsi, eğildiler ve bize atmak için üç çakıl taşı seçtiler. Garip küçük Davidler, yürüyen Goliathlar'a karşı saldırıyordu...Bizim yapabileceğimiz hiç bir şey olmadığını biliyorlardı, bu yüzden taşları ellerinden gelen en iyi şekilde üstümüze atmaya ve Arapça küfürler savurmaya başladılar. Taşlar acıtmadı, en azından Intıfada'da atılanlar kadar büyük ve güçlü değillerdi. Ama yine de bu küçük çocukların İsrael askerlerine taş atmanın iyi bir şey olduğunu düşünmelerini istemiyorduk. Böylelikle, biz de, silahlarımızı elimize alarak ve çocukların güvenli tentelerine kaçışmalarını seyrederek bu korkunç tiyatrodaki rolümüzü oynadık.

Judean Tepeleri alacakaranlığın paletiyle boyanırken, bizler, yürüyüşümüze devam ettik ve kontrol kulesinin önünden geçerek üsse vardık. O akşam, birliğimizdeki bazı dindar arkadaşlarımız, benden, minyanı tamamlamak için, akşam, üssün sinagogundaki Arvit ( akşam) duasına katılmamı istediler.

Sinagoga girerken, bellerimizdeki silahlar sallanıyor, laternalarımız hala gıcırdıyordu. Diğer askerleri geçip, sıradaki yerimi alırken, Aron HaKodeş'te Kutsal Kitap'tan bir bölümün işlenmiş olduğunu fark ettim. Kirpiklerimdeki tozları silerek, bu bölümün Peygamber Zekerya 'dan alındığını ve çok iyi seçildiğimi gördüm. Burada, dünyanın belki de en güçlü kuvvetlerinin üslerinden birinin sinagogunda, yazanlar şuydu:

"Güçle değil, kuvvetle değil, ama Benim Ruhumla- dedi Tanrı"...ve bu kelimeler her şeyi bir perspektife yerleştiriyordu.

Çocuklarla karşılaştığımız zaman bu kelimeleri devreye sokmaya karar verdim. Araziden bir sonraki dönüşümüzde, çocuklar yeniden bize zararsız çakıl taşlarıyla saldırdığında, silahımı arkaya sakladım, bir kaleci gibi eğilip, en büyük çocuktan, işaretlerle en iyi atışını yapmasını istedim. Tıpkı Tom Seaver gibi hazırlandı ve atabileceği en iyi atışla taşı bana attı. İkincisini de hemen peşinden attı, ama üçüncüsünü atmadan ona, diğer taşı elinin altından atmasını işaret ettim. Üçüncü taş bana ulaştığında, ilk ikisini de havaya atıp, üçünü havada çevirip oınamaya başladım. Çocuklara, ilk okulda topları hoplatıp çevirirken öğrendiğim ilk numaralardan bir kaç tanesini gösterdim. Çocuklar orada, tıpkı benim eski oyun arkadaşlarım gibi, yüzlerinde büyük bir gülümsemeyle duruyorlardı. Ardından yine kaçışmaya başladılar,ama öncesinde bir iki dakika gülmüşlerdi bu sefer.

Bu yeni "ruhani" bakış açımın bu çocukların bizlere olan bakış açısını, gelecek yıllarda İsrael askerlerini nasıl gördüklerini değiştirdiğine ikna olmuştum ve kendimi oldukça iyi hissetmiştim. Ama evlerinin önünden bir sonraki geçişimizde, çocuklar her zaman olduğu gibi, sertçe kapıdan çıktılar. Ancak bu sefer, yerden üç taş almak yerine, en büyük çocuk, yedeklemek için bir tane fazla aldı.

O an hayal kırıklığına uğradım.

Daha önceden hiç dört taşı havada çevirmemiştim....

Jonathan Elkins

**

Jonathan Elkins,İsrael televizyon kanalında Televizyon haber yönetmenidir ve şu anda Tel-Aviv'de yaşamaktadır. Babasıyla beraber Hasidik özdeyişleri İngilizce'ye çevirmiştir ve şu anda Orta Doğu Barış süreci ile ilgili bir kitap üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Elkins, bunun yanında usta bir frizbee oyuncusu ve bass gitarcıdır. Kendisine This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. adresinden ulaşılabilir.