Sürekli, dış etkilere maruz kaldığımız bir zamanda yaşıyoruz. Kendimizi ne kadar çok sakınmaya çalışırsak çalışaym, medıa, bizi her yönden kuşatıyor. Cep telefonları, modemler, hava alanlarındaki anonslar sürekli bizi, güvenli yuvamızın kutsiyetinden dışarı doğru, yabancı dünyanın içine sonu gelmez biçimde çekiyor.

Pekiyi, kutsiyet nerede gizli? Kutsiyet, sadece Tanrı'nın giz perdesini aralayıp, bizlerin, o saklı kurgusuna göz atmamıza izin verdiği olağandışı, kişisel mucize anlarında mı saklı?

Yaşamlarımızdaki "sıradan" anlarda ne oluyor öyleyse ? İşte bu sıradan anlar, kutsal Tora'mızı gelecek nesillere aktarmakla yükümlü Yahudi bir çocuğun karakterinin yapı taşlarını oluşturur.

Ancak, küçük çocuk, yaşına özgü hayat görüşüyle Yatatıcı'sını nasıl tanıyabilir ? Bu ancak, "sıradan varoluş" anlarını, İlahi olanı tanımak için kullanabilen anne babalar sayesinde gerçekleşebilir.

Bu hikayenin eşsizliği de, sıradanlığında yatar. Her anın farkedilmeden geçip gitmesine izin verme, ya da hepsinin içindeki özel mesajı anlabilme seçeneğimiz var... İşte hikayemizdeki Bayan Bodkin'in yaptığı da tamamen, bu özel mesajları yakalayabilmektir...

**

Bir kaç milimetre uzunluğundaki, açık gri akvarıum balığı Bay Pokey, sert kışın ortasında, bir çarşamba günü doğmuştu.

"Anne!", diye heyecanla çağırıldığını duymuştu Bayan Bodkin. "Balık bebek doğuruyor!" O sırada, Bayan Bodkin, alarmın çalmasına beş dakika kala, yatağının içindeki son dakikaların lüksünü yaşıyordu. Çağırıldığını duyunca, gözlerini isteksizce açtı. Onu 11 yaşındaki kızı Menuha'nın gülümseyen yüzü karşıladı. "Anne" diye ısrarla fısıldadı Menuha, "Gel de seyret, haydi!"...

Bayan Bodkin, sabah saatlerinin rutinini bozan bu çağrının ne kadar sürebileceğini ve sonuçlarının ne olabileceğini hemen düşündü. Altı çocuğundan üçünü okullarına bırakması gerekiyordu. Okullar birbirinden uzaktı ve bir saat geç kalabilirdi. Sabahının bir saatini, Tanrı'nın bu mucizesini çocuklarıyla beraber paylaşmak için feda etmeye değer miydi?

Evet, diye karar verdi en anlayışlı haliyle. Bu sorunun cevabı sadece evet olabilirdi.

Beş dakika içinde, o, Menuha ve şimdi de Ari akvarıumun önünde toplanmışlardı. Su kabarcıkları, akvarıumun floresan lambasıyla aydınlanan yüzeyinde doğru yükselirken, hava filtresinin aralıksız devam eden sesini dinliyorlardı. Anne balık, özel,iki bölüme ayrılmış bir akvarıumda duruyor ve bebek balıklar da, süzgeç şeklindeki bölmeden akıp, akvarıumun diğer tarafına geçiyorlardı. Bu yeni doğan bebekler için alınmış bir önlemdi, aksi durumda anneleri onları yiyebilirdi. Anne balık sertçe bir yandan bir yana yüzmeye başladı. ve hop diye bir yavru balık çıkıp süzgeçten akvarıumun diğer yanına geçti. Anne balık, bunu, yarım saat içinde en az 35 kez tekrarladı.. Bütün bu süre boyunca sekiz meraklı göz hayretle onu izlemişlerdi.

Çocuklar teker teker uyandıklarında, akvarıumun başındaki seyirci topluluğuna sessizce katıldılar. Bay Bodkin, herzamanki neşeli sesiyle, "Günaydın çocuklar!" diye odadan içeri adımını attığında, hepbir ağızdan konuşan, pijamaları içindeki telaşlı çocuklarını gördü.

"Burada neler oluyor?" diye sordu. Şaşırmış be meraklanmıştı. "Umarım kimse hasta değildir..."

"Hayır Baba. Baruh Haşem" dedi Ari. "Balığımızın bebekleri oluyor! Galiba artık bitti. Gelip baksana..."

Bütün çocuklar şaşırmış babalarını çekiştirip akvarıumun yanına getirdiler. İki yaşındaki Yoni, babasının dizlerine yapıştı "Bak, bebek balıkçıklar" dedi, olayyı özetleyerek.

Merak ve mutlulukla, Bay Bodkin akvarıumun başına ulaştı. Kısa bir süre sonra, o da gözlerini fal taşı gibi açmış, akvurıuma bakıyordu. En sonunda, inanılmaz gösteri bitmişti. Menuha küçük balık ağını alarak, yavaşça anne balığı aldı ve normal akvarıumun içine koydu.

"Burada şimdi istediğin gibi yüzebilirsin." diye fısıldadı. Bebekleri, aç annelerinden ayıran süzgeçli kapağı kaldırdı. Deborah, özel bebek balık yemlerini sakladıkları dolaba koştu.

"Unutmayın" dedi Bayan Bodkin, "Çok fazla vermemelisiniz" Bütün aile, bebeklerin ilk yemlerini yiyişini seyretti.

"Haydi bakalım çocuklar. Artık hızla giyinme vakti." diye sessizliği bozdu Bayan Bodkin. "Okula arabayla bırakmam gerekenleri bırakacağım, ve içinizden geç kalma ihtimali olanlara özel, bir "balıklı mazeret notu" yazacağım!"

Kahvaltı sırasında aile, tanık olduklarını tartıştı. Denizden bu kadar uzakta, bir balığın doğum yapmasına şahit olma ayrıcalığına sahip oldukları için ne kadar da şanslılardı.

"Ama yine de" diye ısrar etti Menuha, "Kuru toprağın ortasında bu nasıl olabilir?"
"Harika bir soru" dedi babası. "Lütfen bu soruyu bugün bana bir daha sor. Okulda en azından biraz zaman geçirdikten sonra..."

Bayan Bodkin, herkesin arabaya bindiğinden emin olduktan sonra, bütün çocukları, geç kalmaktan kılpayı kurtararak okullarına yetiştirdi. Küçük Yoni, annesiyle eve dönerken, kendi kendine bir şarkı yazmıştı bile: "Bebek balıkçıklar, bebek balıkçıklar..." Bayan Bodkin, o sabah verdiği kararı yeniden düşündü. Menuha bir erkek olsaydı ne olurdu? Bu olayı seyretmesine izin verip, okula geç kalmasına göz yumar mıydı? Herhalde hayır.. Ari'nin okulu sekiz buçukta başlıyordu ve sınıfı duaya, dokuza on kalaya kadar başlamıyordu. Yani geç bile kalmamıştı.

Akşam yemeği için daha önceden dondurduğu yemeklerden hazırlamaya karar verdi. Böylelikle, gününün geri kalanı aksamadan devam edebilirdi.

Bir kaç gün içinde, çocukların ilk heyecanı yavaş yavaş dindi. Artık bebek balıklar, evde konuşulan ana konu değildi.

Ama durum, balıklar ölmeye başlayıncaya kadar devam etti.

Arka arkaya bir kaç gün sabahları bebeklerden bir kaçını akvarıumun yüzeyinde ters dönmüş bir şekilde buldular. En sonunda Bayan Bodkin, bir veterinere telefon açtı.

"Birdenbire ne olduğunu anlayamıyoruz. Hepsi de sağlıklı balıklardı." dedi.

"Işığı kapatın" diye öneride bulundu veteriner. "Herhalde yavrular için ortam fazla sıcak. Böyle durumlarda yosunlar da çok çabuk büyür..."

Veterinerin tavisıesi biraz yardımcı olduğu halde, balıkların yarısını şimdiye kadar kaybetmişerdi ve iki ay içinde de içlerinden sadece bir tanesi canlı kaldı. Aile, dayanıklı ve akvarıumunun her köşesini keşfetmek istercesine yüzen bu meraklı balığa Bay Pokey adını taktı. Bay Pokey'in, dieğer akvarıumdaki balıkların arasına katılma zamanı geldiğinde hiç bir problemi yoktu. Büyük akvarıumuna, "engin denizlere" açılırmış gibi açılmış ve büyük balıklarla sorun yaşamamıştı.

Bodkin ailesinin evlerinde Pesah temziliği, oturma odasının boyanmasıyla başladı. akvarıumun kazara düşmemesi için Bayan Bodkin onu yere koymuştu. Ama herkesin dikkatine rağmen, boyacılar mobilıalardan birini taşırken akvarıumu görmeyince birden kırılan camların sesi duyuldu.

"Olamaz!" diye bağırdı olanları ilk gören kişi olan Menuha. "Akvarıum!"

Oturma odasındaki halının üstündeki su birikintisinin ortasında iki balık duruyordu. Çabuk hareket edilmesi gereken bir andı ve Bayan Bodkin, hemen duruma el koydu. Mutfağa koşup, plastik salata kabını kaptı ve ağı aldı. Balığı ağla yakaladığı gibi salata kabına koydu ve akvarıumun dibinde birazcık kalan suyu kaba boşalttı.

"Baksana!" diye bağırdı Ari, "Bay Pokey'in durumu iyi! Sanki hiç bir şey olmamış gibi yüzmeye devam ediyor..." Bayan Bodkin, balığa bakmak için duraksadı. Etrafı korkunç bir depreme eşdeğer bir olayla sarsılmıştı ama o, sakince suyun içinde salınmaya devam ediyordu.

"Burası yeni evin canım" dedi Bayan Bodkin ve kabı kütüphanenin rafına yerleştirdi. "Baruh Haşem en azından Bay Pokey'I kurtarabildik".

Diğer balık ise, banıonun lavabosunda onurlu bir şekilde son yolculuğuna uğurlandı. Bay Pokey ise salata kabında günlerini geçirmeye başladı.

Ertesi hafta, Pesah şerefine, Bay Pokey'in salata kabının temizlenmesi gerekiyordu. Bu görevden Menuha ve Ari sorumluydu. Balığı, suyla dolu plastik bir kaba koydular ve salata kabını temizlemeye başladılar. Ari birden çığlık attı: "Menuha! Hemen buraya gel- balık kaptan dışarı sıçradı!"

"Olamaz!" dedi Menuha üzüntüyle. Bu sefer Bay Pokey'I sonsuza kadar kaybedeceklerinden emindi.

"İşte orada" diye bağırdı Ari. Yerde, susuzluktan çırpınan Bay Pokey zıplıyordu. Menuha, kaybedecek zamanları olmadığının farkındaydı. Hemen Bay Pokey'ı alıp kabın içine koydu. "İşte Ari, lütfen elinle kabın üstünü kapat, ben de şimdi salata kabını dolduracağım." Kısa bir süre sonra, bu kazayı da zararsız atlatan Bay Pokey, Pesah temizliğinden geçmiş bir şekilde kütüphane rafındakini yerini almıştı.

Akşam yemeğinde, bütün aile biraraya geldiği zaman Menuha ve Ari olanları anlattılar.
"Baruh Haşem" dedi babaları. Tanrı'nın, Bay Pokey için yaptığı iyiliklere bir baksanıza...Hem küçükken yaşamayı başardı, akvarıumun kırıldığı kazayı atlattı, hava filtresi olmayan bir kapta yaşamaya başladı ve şimdi de bugünkü olaydan sağ çıkmayı başarabildi.

Eğer Tanrı, bütün bunları Bay Pokey için yapıyorsa, bir de günün her anında bizler ve tüm Yahudiler için yaptıklarını düşünsenize!"

**

Bay Pokey, Bodkin ailesinin evinde, kütüphane rafındaki kabında, bir ileri bir geri yüzerek, bir buçuk yıldan fazla yaşadı. Bütün bunların, Bodkin ailesinin çocukları üstünde büyük etkisi oldu. Onlar, hem Tanrı'nın en küçük canlılara karşı bile gösterdiği iyiliği öğrendi, hem de hayatın değeri hakkında zafer dolu bir tanıklığa şahit oldu.