Geleneksel Yahudi kültürü yemin etmeyi, ezelden beri, teşvik etmez.
Yeminler genellikle, Tanrı'nın adı zikredilerek ve bir Tora kitabının üzerine el koyarak gerçekleştirilir. Bilinçli olmasa dahi Tanrı'yı bir yalana ortak etmek ciddi bir suç sayıldığı için birçok dindar Yahudi, şahadetlerinin doğru olmayan unsurlar taşıyabileceği çekincesi ile yemin etmekten kaçınırlar.
Örneğin bir kişi ile yaptığınız bir sohbeti özetlemeniz istense, niyetiniz onurlu da olsa, anımsadıklarınızın tamamen gerçek olduğuna nasıl emin olabilirsiniz? İşte bu yüzdendir ki bazı dindar Yahudiler, mahkemede yemin ederek şahitlik yapmaktansa yasal haklarından vazgeçmeyi tercih ederler.
Yahudi geleneği yemin etmeyi teşvik etmediği için (yemin etme gereği olmadığı durumlarda dahi) gerçeği söylemenin Yahudilikte çok büyük önemi vardır. "Ribi Yossi ben Judah şöyle derdi: 'Evet'in evet, 'Hayır'ın da hayır olsun (yani, 'Evet'in de 'Hayır'ın da dürüst olsun')" (Talmud Bavli, Bava Mezia 49a).
Bu buyruğa uymanın günlük yaşamımızdaki etkisi çok açıktır. Örneğin bir yere davet edilen ve genellikle evet demeye eğilimi olan bir kişiyi düşünelim. Bu kişi, belki daha sonra, bu davete katılmanın uygun olmadığını fark ettiğinde çeşitli özürler yaratarak katılmamanın yollarını arar. İşte bu tür bir davranış Yahudi gelenekleri açısından hatalıdır. 'Evet' demeyi aceleye getirmeyin. 'Evet' dedikten sonra da sözünüzü gerçekleştirmek sizin için uygun olmasa dahi, ahlak açısından, verdiğiniz sözü yerine getirin.
Benzer şekilde: Bir iş ilişkisinde kendinizi sözünüzle bağladığınızda, daha sonra vazgeçme isteğiniz olsa da, verdiğiniz sözde durmanız çok önemlidir. 'Evet' dediğiniz kişinin bu kararınızın son kararınız olduğuna inanma hakkı vardır (bu prensibi benimsemeniz, evet demeden önce daha dikkatli olmanızı sağlayacaktır).
Bir kişinin doğruyu söyleyip söylemediğinin kanıtını sadece yemin etmiş olmasına bağlamak, gerçekten üzücüdür. Daha geçerli bir davranış standardı Talmud'un önerdiği gibi olabilir: "Evet'in evet, Hayır'ın ise hayır olsun".