Babil Yahudilerinin öyküsü, Babillilerin eski Asur İmparatorluğu'na karşı seferlerinin parçası olarak Yisrael'e ilk saldırılarının yer aldığı M.S. 434 yılında başlar. Babilliler bu ilk akın sırasında ne Bet-Amikdaş'ı yıktı, ne de Yahudileri sürgüne yolladı. Ancak en iyi ve başarılı Yahudilerin 10.000'ini tutsak almayı başardılar.
Bu o sırada her ne kadar bir felaket gibi görünse de hepsi Tora bilgini olan bu parlak adamlar Babil'e varır varmaz bir Yahudi altyapısı oluşturdu. Bir düzine yıl kadar sonra Bet-Amikdaş yıkıldığında, Babil'e sürgün edilen Yahudiler orada bir Yahudi yaşamı sürdürmek için esas olan yeşivalar, sinagoglar, kaşer kasaplar, vb. buldu.
Yetmiş yıl sonra Babilliler Perslere yenildiğinde ve Yahudilerin geri dönmesine izin verildiğinde, sadece az sayıda Yahudi geri döndü. Pers İmparatorluğu'nda yaşayan tahmini bir milyon Yahudi'den yalnızca 42.000'i gitti, yani %95'i Pers hakimiyeti altındaki Babil'de kaldı.
İkinci Bet-Amikdaş döneminde, M.S. 70 yılında yıkılışına kadar Babil'deki Yahudi cemaati -Yisrael ülkesinde hüküm süren kasırgadan uzakta- gelişmeye devam etti.
Gerçekten de burası Yahudi rabinik makamının, Bizans İmparatorluğu Sanhedrin'i M.S. 363 yılında kapattıktan sonra yerleştiği yerdir.
Pers makamlarınca resmen tanınan Babil'deki Yahudi cemaatinin başına, Aramice Reş Galuta adı verilmişti. Bunun anlamı İbranice Roş Galut, yani "Diasporanın Başı"dır.
Reş Galuta, Kral David hanedanının doğrudan soyundan gelen bir kişi değildi. Yisrael toprağında kral olmadığı halde, hem Babil'deki Yahudi cemaatinin temsilcisi, hem de asil bir statüye sahip biri olarak tanınıyordu.
Yahudi cemaatinin Babil'de 1.500 yıldan fazla süren tarihi boyunca yaklaşık 40 kişi bu unvana sahip oldu ve bunların hepsinin ataları Kral David'e kadar uzanıyordu. Bu, Yahudi tarihinde her zaman korunmuş olan asil bir soy çizgisiydi.
Sasani Hanedanlığı
Sasani Hanedanı Babil'deki Yahudi cemaatinin istikrarı kısmen o bölgenin M.S. 3. yüzyıldan itibaren Pers Sasanileri'nin hakimiyeti altında bulunmasından kaynaklanıyordu. Sasaniler önce Romalıları, sonra da Bizanslıları krallıklarının dışında tutmayı başardı. Böylece Babil Yahudileri Bizans Hıristiyanlarının başka yerlerde verdiği zararlardan korundu.
Yahudi bilginliği bu ortamda Sura (Rav olarak bilinen Rabi Abba Ben İbo tarafından kurulmuş olan) ve Nehardea'daki (Babilli bilge Rav Şmuel tarafından kurulmuş ve sonradan Pumbedita'ya taşınmış olan) büyük yeşivalarda gelişmeyi başardı.
Babil Talmud'u burada yazılmış, başta Abaye ve Rava olmak üzere Babil'in büyük rabi'lerini ölümsüzlüğe kavuşturmuştur. Tarihçi Berel Wein, Echoes of Glory (Görkemin Yankıları) adlı kitabında şöyle belirtir (sh.267):
"Tahlil ve tartışmalarının etkisi kendini Talmud'u oluşturan sayısız müzakere ve tartışmada gösterir. Gerçekten de Talmud'un bir adı da "Abaye ve Rava'nın tartışmaları"dır."
(Babil'deki bir başka büyük rabinik bilgin, 5. yüzyılın başında Babil Talmud'unun baş editörü olan Rav Aşi idi.)
Bu rabi'ler Yahudi bilginliğinde Amoraim, yani "açıklayıcılar" ya da "yorumlayıcılar" olarak bilinir. Amoraim M.S. 200 yılından yaklaşık 500 yılına kadar yaşamıştır. Onları Geonim, yani "büyükler" ya da "dahiler" izlemiştir. Geonim, Yahudi bilginliğinin Babil'de başarının zirvesine ulaştığı bir zamanda yeşivaların başlarıydı.
Ama bu tarihten sonra durum değişti.
5. yüzyılın ortasında Pers rahiplerin saldırgan Hıristiyan misyonerlere karşı mücadelesi sırasında Hıristiyanlara karşı zulümler başlatıp Yahudileri de buna dahil ettiğinde işler kötüye gitmeye başladı. Wein şöyle yazar (sh.277):
"Babil'de durumunun kötüleşmesi Yahudi cemaati için bir şok oldu çünkü neredeyse bin yıl boyunca Babil'de böyle bir şey resmi olarak yapılmamıştı. Yahudilerin güveni sarsılmıştı."
Bizanslılar saldırılarını sürdürürken Babil bir iç savaşla çalkalanmaya başladı; Reş Galusa'nın infazıyla durum daha da kötüledi.
Bu kaosun ortasında Müslümanların 7. yüzyılda Ortadoğu'yu fethetmesi Babil'deki Yahudi
cemaatine beklenmedik yararlar sağladı.
HALİFE ÖMER
Hazreti Muhammed 632 yılında, yerine geçecek kimse bırakmadan ölünce gelişme halindeki Müslüman alemi bölünmeye uğradı. Halifeliğin iki adayı vardı: 1) Muhammed'in kızı Fatma ile evlenmiş olan kuzeni Ali; 2) Müslümanlığı ilk kabul eden kişi olan kayınpederi Ebu Bekir.
Bu mücadele iki Müslüman mezhebinin doğmasına neden oldu: 1) Ali'yi Muhammed'in meşru varisi olarak kabul eden Şiiler; 2) Ebu Bekir'i meşru varisi olarak kabul eden Sünniler.
Ebu Bekir ve onun yerine geçen Ömer'in takipçileri ilk büyük İslam hanedanı Umayyad'ın kurucuları oldu
Halife Ömer birliğe giden yolun ortak bir düşmana sahip olmaktan geçtiğini anladı ve Müslümanların son derece başarılı olduğu bir dizi fethe başladı.
Bu fetihlerin parçası olarak 638 yılında Yeruşalayim'i Bizanslıların elinden aldı.
Bu dönemden kalan Bizans evlerinin kalıntılarını görmek için eski Yeruşalayim şehrinde Mabet Tepesi'nin güney ucundaki arkeolojik kazıları ziyaret edebilirsiniz. Hazreti Ömer, fethi takiben 70 Yahudi aileye bu bölgede yer verdi. (O zamanda kadar Bizanslılar Yahudilerin Yeruşalayim'de yaşamasını tamamıyla yasaklamıştı.)
Hazreti Ömer Mabet Tepesi'nin tamamıyla çöple kaplanmış durumda buldu. Bizanslılar Yahudileri küçük düşürmek için çöplerin oraya boşaltılması için bir kararname çıkarmıştı. Hazreti Ömer alanı temizletti; güney ucunda (Mekke'ye doğru dönerek) dua etmiş olabileceği ve orada ilk olarak küçük bir caminin inşa edildiği tahmin ediliyor ancak tarihçiler bundan emin değildir. Yeruşalayim'in ele geçirilmesi Hıristiyanlar için büyük bir darbe oldu. Yahudiler ise bunu daha olumlu bir şekilde karşıladı çünkü Hıristiyanlar onlara karşı insafsızca davranmıştı. Hazreti Ömer Persleri yenip de Babil'i alınca Reş Galusa'nın Yahudi cemaatinin başı olmasına hemen izin verdi.
Hazreti Ömer Reş Galuta'dan (Bustenay Ben Haninay) öylesine hoşnuttu ki kendisi Pers kralının kızı ile evlenmeye karar verdiğinde Bustenay'ın prensesin kızkardeşi ile evlenmesi için ısrar etti. Böylece kaderin garip bir cilvesinin eseri, Reş Galusa halifenin kayınbiraderi oldu. (Bustenay'ın ölümünden sonra önceki bir karısından olan oğulları Pers prensesi Yahudiliği seçmediğini ileri sürerek ondan doğan oğullarının gayrı meşru sayılması için çalıştı.
Bu pek olası değildir çünkü Reş Galusa'nın Yahudiliği kabul etmeyen bir kadında evlenmesi kamuoyunda isyan yaratırdı. Nitekim dönemin Gaonim'i tüm çocuklarının meşru Yahudiler olduğunu kabul etti.)
KARAYLAR
Babil Yahudiliğinin uzun tarihi boyunca bazen Reş Galusa, bazen de Gaonim daha fazla güce sahip oldu. Her şey siyasi ortama ve kişilere bağlıydı. Ancak genellikle Gaon'un konumu bilgeliğe, Reş Galusa'nınki ise soya (Reş Galusa geleneksel olarak Kral David'in soyundan geldiği için) dayanıyordu.
8. yüzyılda Bağdat'ta Karaylar adlı hizip bir mezhebin doğmasına neden olan, bu soy hakkındaki bir mücadeledir.
Reş Galusa Şlomo 760 yılında geride çocuk bırakmadan ölünce yeğenlerinden ikisi, Hananya ve Anan makama göz dikti. Görevi Hananya aldı, Anan ise kendi dinini başlattı.
Bu, daha önce görmüş olduğumuz, bir ego probleminin sonucunda doğan bir bölünme örneğidir (mesela Rehavam ile Yerovam arasındaki).
Anan'ın mezhebi bazı yönlerden Sadusilere benzer bir şekilde başladı. Karaylar tıpkı onlar gibi Sözlü Tora'yı kabul etmiyor, Yazılı Tora'yı kelimesi kelimesine okuyordu (Karay adı İbranice kara fiilinden, yani "okumak"tan gelir).
Daha önce gördüğümüz gibi Yazılı Tora yeterince açık olmadığından Sözlü Tora olmadan bir Yahudi hayatı yaşamak mümkün değildir. Tora "bu sözcükleri evinin kapısının kenarına yazacaksın" diye emrettiğinde, Tora'nın hangi sözcüklerini ya da bütün Tora'yı mı kapının kenarına yazacağınızı nasıl bilebilirsiniz? Bu bölümün Şema duası ile ilgili olduğunu, bir parşömen rulosuna yazılacağını ve kapı kenarına belli bir şekilde iliştirileceğini -mezuza!- açıklayan Sözlü Tora'dır.
Tora'yı kelimesi kelimesine okumanın sonucunda Karaylar Şabat'ı tamamıyla karanlıkta geçirmeye ve sinagoga gitme dışında evlerinden ayrılmamaya başladı. Hanuka'yı kutlamadılar çünkü Yazılı Tora'da sözü edilmiyordu. Aynı nedenden etli ile sütlüyü de ayırmadılar.
Bu mezhebin pek ilgi çekmediği düşünülebilir. Başta çekmedi de. Ama zamanla Karaylık rabi'lerin fikirlerini gözardı etmek isteyen Yahudileri cezbetmeye başladı, bu da büyük bir kalabalık oluşturdu.
Büyük bilge Saadya Gaon devreye girinceye kadar.
SAADYA GAON
Saadya Gaon başta İnanç ve Görüşler Kitabı olmak üzere yazıları ve Karayları inançları yüzünden yerden yere vuran eleştirileri ile ünlüdür. Argümanları bütün Yahudi alemini ele geçirebilecek olan
Karaylığın yayılmasını durdurdu.
Karaylık bir an öylesine popülerdi ki 10. yüzyılda Yisrael toprağındaki Yahudilerin çoğunluğu Karay idi.
Ancak Karaylar Sa'adiah Gaon'un inançlarının mantığına karşı saldırısından sonra hiçbir zaman toparlanamadı. Sayıları zamanla azaldı ama Sadusilerin aksine hiçbir zaman tamamıyla yok olmadılar.
(2. Dünya Savaşı'na kadar Kırım'da geniş Karay cemaatleri vardı. Kendilerini Nazilerden kurtarmaya çalışırken gerçekte Yahudi olmadıklarını ileri sürdüler. Tabii ki onlar da katledildi.)
Günümüzde başlıca olarak İsrail'de yaşayan az sayıda Karay vardır ancak sayıma kaçının katılmadığından kimse emin değildir. Nüfusları 7.000 ile 40.000 arasında tahmin edilmektedir. Karaylar çok sofu insanlar olarak bilinir. Dıştan bakıldığında Ortodoks Yahudilerden ayırt edilemezler ama başka Yahudilerle evlenmeleri yasaktır, yalnızca birbirleriyle evlenirler.
Saadya Gaon 942 yılında öldüğünde Babil'deki Geonim dönemi neredeyse sona ermiştir. Resmi olarak son bulması 1038 yılında Hai Gaon'un ölümü ile olur. O zamana kadar çok sayıda Yahudi Babil'i terk etmiş, dünyanın Müslümanlar tarafından fethedilen başka yerlerinde onlara açıklan fırsatların peşine düşmüşlerdir. Özellikle de İspanya'da.