yaris

Kol Nidre duası ile başlayıp Neila duası ile sona eren Kipur günündeki tek uğraşımız dua etmektir.

Elimizde içinde birçok duanın bulunduğu özel Yom Kipur Mahzor'umuz ile birlikte, Şabat ve diğer Yom Tovlar'da üç kere söylediğimiz Amida'yı, Neila tefilası ile dördüncü kez söyleriz.

Yom Kipur boyunca okuduğumuz standartlaşmış dualara ek olarak, kendimiz de kalbimizden gelen isteklerimizi bu dualara ekleriz. Ancak tüm o nacizane isteklerinize ek olarak, hepimizin kendisine sorması gereken bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. 
Olayımıza, çok dikkatli dinlemenizi gerektiren hasidik bir hikaye ile başlamak istiyorum.

Polonya'da yaşayan ve geçimini küçük bir hektar topraktan sağlayan fakir bir köylü vardı. O ülkesini çok seven ve her zaman ve her zaman biraz daha toprak elde edebilmek için çalışıp didinen bir Yahudiydi. Eğer elindekinden biraz daha fazla hektar toprağa sahip olabilseydi, köyündeki en mutlu insan o olacaktı.

Yaşadığı köye ait olan küçük bir keila vardı ve bu köylü düzenli olarak tefilalara giderdi. Bir Kal Nidre gecesi herkes keiladan çıkıp evlerine gittikten sonra, o, kalbinin derinliklerindeki en saf duygularla Tanrı'ya, elindeki Teilim kitabıyla dua etmeye başladı. Daha sonra Aron Akodeş'e yaklaşıp, göz yaşları içinde: "Ribono Şel Olam (Dünyanın Hakimi), eğer bir parça daha toprağa sahip olabilseydim, ne kadar mutlu olurdum!" diye haykırdı.

Poritz - toprağın tümüne sahip olan dük - o Yom Kipur gecesi arabasıyla keilanın önünden geçti. Keilanın içindeki küçük ışığı fark eden dük, böylesine geç bir saatte içeride ne olduğunu merak etti. İçindeki merak duygusu ile kapıyı açtı ve fakir köylü Tanrı'ya duasını haykırırken, sessizce içeri girdi. Poritz, tüm hayatı boyunca Yahudiler'in arasında yaşadığı için, fakir köylünün de Tanrı'ya haykırdığı duayı kelimesi kelimesine anlayabildi. Bunun üzerine dük dua eden Yahudi'ye yaklaşarak dedi ki, "Itzik, Tanrı'ya ettiğin duana kulak misafiri oldum ve beni derinden etkiledi. Ve içimden de sana şu teklifi yapmak geldi: Orucunun ertesi günü şafak sökerken, sarayımın girişine gelecek ve vereceğim işaretle tüm tarlalarım ve köyümün sınırları boyunca yürümeye başlayacaksın ve yürüdüğün her alan da senin olacak. Ancak tek bir şartım var: Gün batımında varış noktana geri dönmüş olacaksın. Eğer gün battığında sarayımı girişine varamadıysan, elindeki ile yetinmeye devam edeceksin." Yahudi köylü Poritz'in sözlerini duyduğunda, büyük bir minnettarlıkla ellerini öptü ve bu inanılmaz haberi eşine ve çocuklarına vermek üzere evine koştu.

Yom Kipur'dan sonraki gün, gün ağarmasından çok önce, İtzhik ve arkasında eşi ve çocuklarıyla birlikte buluşma noktasına koştu. Güneş doğduğunda Poritz yarışın başlayacağı noktaya geldi ve başlangıç işaretini verdi. Ve İtzik yürümeye başladı. Geçtiği her nokta zengin ve bereketli topraklarla dolu olduğu için git gide hızını arttırdı. Ancak Itzik hızını o kadar arttırmıştı ki, artık ailesi onu takip edemiyordu. Eşi, "İtzik, sağlığını da düşün, çok koşma" diye yalvardılar ama İtzik yalnızca önüne bakıyordu.

"Her attığım adımın bizim için yeni bir hektar toprak anlamına geldiğini anlayamıyor musunuz? Sizinle yarın konuşurum; yarın çok zengin olacağız ve çocuklara istediğimiz her şeyi alabileceğiz" dedi.

İtzik maddi sorunları olan bir ailenin önünden geçiyordu. Ailenin reisi ise el işaretiyle İtzik'i çağırdı:

"İtzik, sen sıcakkanlı bir insansın. Lütfen bana kısa bir süreliğine borç ver, hemen sana geri ödeyeceğim. Böylece bir Yahudi'yi iflas etmekten kurtarmış olacaksın."

Gerçekte İtzik insanlara yardım etmeyi severdi ancak böylesine bir zamanda böylesine bir istekle rahatsız edebilirlerdi ki? İtzik koşmaya devam ederken, "Üzgünüm ama şu an yardım edemem. Yardım edemem" dedi.

"Yarın zengin olacağım; ona yeni bir iş kurarım ve hayatının geri kalan kısmını güvence içinde geçirmesini sağlarım" diye iç geçirdi.

Güneş Batı'ya doğru daire çiziyor ve geçen akşam yaptığı duasının mucizevi bir şekilde gerçekleştiği keiladan geçiyordu. Minha saati ve keiladan bir kişi dışarı çıkmış minyan arıyordu. İtzik'i gören bu kişi, "Reb İtzik, gel ve bizimle dua et, minyan için sana ihtiyacımız var. Ayrıca bir avel için de Kadiş söylememiz gerekiyor. Yalnızca 1-2 dakikanı alır" dedi. Ancak nefes nefese koşmaya devam eden İtzik, eliyle gelmesinin mümkün olmadığını belirten bir işaret yaptı. "Yarın çok zengin olacağım ve yeni bir keila inşaa ettiririm, ayrıca köydeki çocuklar için de bir yeşiva. Ancak şu an parsellemem gereken daha çok hektar var" diye düşündü.

Gerçekleşmekte olan olayı gözlerinizde bir canlandırın: Güneş batmak üzere ve İtzik başlangıç noktasına varabilmek için var gücüyle koşuyor. Bacakları bir demir kadar ağır, ağzı bir toprak kadar kuru ve kalbi ise artık atmıyor, bir bateri gibi çalıyor. Kendi iyiliği için durması gerektiğinin farkında ama bir türlü duramıyor. Çünkü o tüm toprakları ele geçirmek için programlanmış durumda. Sonunda ise İtzik hızını daha da arttırıyor ve güneş son ışıklarını ağaçların üzerinden yayarken varış noktasına uçarak bir atlayış yapıyor. Sonunda ise yerde ölü bir biçimde bulunuyor.

Daha sonra Poritz yüzünde alayı bir gülümseme ile köylülerden birisini çağırdı: "Ivan, bir kürek al ve Yahudi mezarlığına git. Orada 1 m2 boyutunda bir mezar kaz ve İtzik'i oraya göm. Onun ihtiyacı olan tüm toprak bu kadar."

Sevgili arkadaşlar, okuduğunuz Hasidik hikayedeki gibi, hangimizin hayatı İtzik'ine benzemiyor? Birçok eş kocalarına, "gel biraz beraber olalım" diye yalvarırlar. Öte yandan kocalar ise, sanki kendilerine tokat atılmışçasına bir edayla "benim sabahtan akşama kadar kimin için çalıştığımı görmüyor musunuz - senin için ve çocuklarımız için. Bırak, maddi durumumuz biraz daha düzelsin, o zaman her şey yoluna girecek. Sana söz veriyorum, tüm borçlarımız kapansın, seninle beraber baş başa bir tatile gideceğiz, ama biraz sabır." Fakat bu söz çok seyrek yerine getirilmiştir.

Çocuklardan birisi gelir, "Baba, lütfen ödevlerimde yardımcı ol" veya "baba seninle özel birşey konuşmak istiyorum." Ve yine çaresizce cevap aynıdır: "Üzgünüm evladım, baban şu an çok meşgul. İşim bittiği zaman sana istediğin kadar zaman ayıracağım." Ancak o gün de hiçbir zaman gelmez.

Kaçımız yardım isteyen bir kişiye İtzik'in davrandığı gibi davrandık? Yardımına ihtiyaç duyduğumuz birisine gittik ve özür diler gibi, "Şimdi olmaz. İşlerimi biraz düzelttikten sonra sana yardım edeceğim. Biraz bekle." Güneş batana dek, hayatımızda bir at gibi koşturmaya devam ederiz. Kırklı, ellili yaşlara geliriz. Minha zamanı gelmiştir ve bazılarımız, artık durmanın gerekliliğini fark etmiş ve Tanrı'yla olan bağlarını güçlendirmek için keilaya girer. Öte yandan bizler, bu sonu gelmeyen at yarışını durduramayız ve yenilenme sürecini yarına erteleriz. Ancak "yarın" da kaçamak bir cevaptan başka bir şey değildir - o zaman hiçbir zaman gelmeyecektir. 
Bu kutsal günde dualarımıza şunu da ekleyelim: Öncelikle Tanrı'ya, bizlere verdiği her şeye için teşekkür edelim - sağlık, mutluluk ve çocuklar. Sonra etrafımızdaki kişilere, ailemize, yardıma muhtaç olan kişilere ve Tora'ya ihtiyaç olan kişilere olan duyarlılığımızı arttırabilmemiz için şefkat ve anlayış dolu bir kalp için dua edelim. Tanrı bizleri sağlıkla, geçim kaynağı ile çocuklarımızın mutluluğunu görebilme ile kutsasın. Amen.