Her insanın istediği anda değişme özgürlüğü vardır... İnsanoğlu kendini aşabilen bir varlıktır. Viktor Frankl
1995'in Mart ayında Kardinal Bernardin, bir grup Hıristiyan ve Yahudi ile beraber İsrael'i gezmeye gelmişti. Gezi, Amerikan Yahudi Komitesi, Chicago Başpiskoposluğu ve Chicago Hahamlar Birliğiyle işbirliğinde olan Yahudi Federasyonu ve Spertus Enstitüsü tarafından düzenlenmişti. Kardinal, oradayken, İbrani Üniversitesi'nde, Onursal Ödüle layık görüldüğü için bir konuşma yapmıştı. Konuşmasında, Kardinal, anti-semitizmle ilgili Hıristiyan teolojisi hakkında bilgi vermişti. Kendisi, Katolik Kilisesinin, nefret, ayrımcılık ve en sonunda Holocaust ile sonuçlanan korkunç mirası nedeniyle suçunu itiraf etmesi gerektiğini belirtti. Katolik öğretisindeki hala var olan anti-semitik uygulamaları ve inançları "günah" diye nitelendirip reddederek, bütün Hıristiyan ve Yahudileri, anti- semitizmin her seviyedeki biçimleriyle savaşmaya çağırdı.
En sonunda, Kardinal, Hıristiyan Ve Yahudilerin, birlikte ya da ayrı olarak, nasıl olumlu ilişkiler kurabileceklerine değindi. Hıristiyanlara anti-semitizm hakkında bilgilenmelerini, Vatican II'nin Yahudi karşıtı öğretileri reddettiğini fark etmeleri gerektiğini anlattı. Yahudiler'i de Hıristiyanlar ve Kilise hakkındaki düşüncelerini yeniden değerlendirmeye çağırdı. Hıristiyan-Yahudi arasındaki diyaloğun, bütün insanlara barışı yaymak üzere, canlandırılmasını diledi.
Konuşma çok etkiliydi. Sonuç olarak, Gezide beraber çalışan Başpiskoposluk ve Yahudi organizasyonları Kardinal Bernardin'in Scopus Dağı'nda yaptığı konuşmayı anmak için her yıl bir konferansa sponsor olmaya karar verdiler.
Ben ilk konferansa 1996'nın Mart ayında katıldım. Konferansın düzenlendiği Palmer Evi'nde, benimle Kardinal Bernardin arasında geçen bir olay, onun hakkında düşündüklerimin sonsuza kadar değişmesinde neden oldu.
Amerikan Yahudi Komitesindeki görevimde, dinler arası işlerle ilgileniyordum. Bu nedenle Kardinal ile daha önceden beraber çalışmış, bir kaç program düzenleme toplantısında birlikte olmuştum. Benim adım dışımda hakkımda fazla bir şey bilmiyordu. Ya da ben öyle düşünmüştüm.
Arkadaşlarımdan biri olan Buffalo B'nai Şalom Sinagogu Hahamı Rabi James Gordon, kendisini o konferansta Kardinal Bernardin ile tanıştırmamı istediğinde, bunu kabul etmiştim. İkimizin de Kardinal'e büyük saygımız vardı. Kanser tedavisinin bir bölümünü tamamladığı için, ona geçmiş olsun dileklerimizi sunmaya gittik.
Rabi Gordon'u tanıştırırken, Kardinal'in sağlığı için dua ettiğimizi ve kendisinin son derece iyi göründüğünü söyledim. Bana cevap verirken kolumu eline aldı, gözlerimin içine bakarak iyi dileklerimiz için bize teşekkür etti.
Birden arkamda, Kardinal'le konuşmak üzere uzun bir kuyruk oluştuğunu fark ettim ve yanından ayrılmak üzere geri çekilirken, alışkanlıktan, "Hoşçakalın Hahamım, Geçmiş olsun" deyiverdim.
Ne dediğini fark ettiğimde çok utanmıştım. Yerin yarılıp beni içine almasını istiyordum. Büyük Başpiskoposa 'Haham" demiştim...
Ama o sadece gülümsedi ve "Önemli değil Marsha. Benim Katolik bir haham olduğumu düşünebilirsin..." dedi.
Daha sonra, konuşmadan sonra verilen resepsiyonda, Kardinal Bernardin beni aradı. Zamanımın büyük bölümünü büyük yapraklı bitkilerin arkasında saklanıp bakışlarından kaçmak için harcadım çünkü gerçekten çok utanmıştım. Ama ondan kurtulamadım, bana söyleyeceği bir şeyler vardı.
"Senin dindar bir Yahudi olduğunu biliyorum" dedi bana. "Ve 'Haham'lığın da benim için düşünebileceğin en saygın ve onurlu sıfat olduğunu biliyorum. Teşekkür ederim."
O sırada karşılığında ne söyleyeceğini bilemedim. Benim dindar bir Yahudi olduğumu nereden bildiği hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bir şekilde, bunu öğrenmişti.
Kardinal, söylediği veya yaptıkları sonucunda, başkalarının kendi kendilerini nasıl görmeye başladıklarıyla, kendisini nasıl gördüklerinden daha çok önem veren biriydi. Saygın ve saygı duyulan biriydi. Bütün diğer kardinaller görevleriyle beraber gelen hürmeti üstlenirken, o bu hürmeti kazanmıştı.
Bazı insanların, geleneksel olarak insanları bölen çizgileri, din ve etnik çizgilerini, bulanıklaştıran bir takım özellikleri vardır. Yüreğin şefkati ve ruhun cömertliği de bu özelliklerden ikisiydi ve Kardinal bunların her ikisine de sahipti. Bu nedenle, yaşamı hepimizinkine dokunmuştu. Ve ölümü de hepimizi etkiledi.
Kendisi Katolik kilisesinin, Holocaust'a suç ortaklığı yaptığını kabul etmesi için yapılan çalışmalara öncülük etti ve bunun her türlü Katolik ortamda, okullarda, öğretilmesini istedi. Cesaretli bir dürüstlük sergileyerek, Yahudi karşıtı teolojinin itiraf edilmesi ve anti-semitizmin bir günah olduğunu öğretmek için çalıştı.
Chicago Başpiskoposu olarak, çok büyük başarılar elde etti. Milyonlarca insanın hayatında, nasıl düşündüklerini, dua ettiklerini ve hareket ettiklerini etkileyerek yer edindi. İyi kalpli, şefkatli bir insan olarak, Karidinal Bernardin, en azından bir dindar Yahudinin hayatını da etkiledi.
"Haham/Rabi" kelimesi öğretmen anlamına gelir. Henry Adams'ın dediği gibi: "Bir öğretmen sonsuzluğu etkiler; etkisinin nerede biteceğini hiç bir zaman bilemez". Ben ona "haham" demiştim. O da zaten öyleydi...
Marsha Arons
**
Marsha Arons, Illynois'de yazar ve konuşmacıdır. Hikayeleri bir çok kitapta yer almıştır. Çeşitli ulusal dergilerde de yazmıştır. Yetişkin gençler için hikayeler yazmıştır. Şu anda anne-kız ilişkileri hakkındaki bir kitap üzerinde çalışmaktadır.