Yazdır

Tanrı korkusu bizi nasıl daha iyi bir insan yapar

Çoğumuz "Tanrı korkusu"nu cehennem ateşi ve kükürt kokuları gibi simgeleri içeren dini geleneklerle ilişkilendiririz. Örneğin bazı insanlar, Tanrı'nın buyruklarının birini bile yerine getirmedikleri veya hatalı inançlara sahip oldukları takdirde, Tanrı'nın onları korkunç ve ebedi cezalara çarptıracağına inanır.

Bu tür öğretiler bazılarımıza itici gelse de, Tora'da sık sık "Tanrın'dan korkacaksın" buyruğuna rastladığımızı da unutmamamız gerekir (örnek: Vayikra 19:14). Ancak bu sözlerin kullanıldığı mısraları yakından incelendiğimizde, Tanrı korkusu ile yaşamanın (sonsuza kadar lanetlenme veya sürekli olarak dehşet içinde yaşamakla hiçbir ilgisi olmayan) iki konuda çok önemli yararlar sağladığının farkına varırız.

Birincisi, Tanrı korkusunun insanı "özgür kıldığı" fikridir.

Doğal olarak çoğumuz, belli kişilerden çekiniriz. Demokratik olmayan toplumlarda nerdeyse herkes resmi makamlardan korkar. şemot (Mısır'dan Çıkış) kitabının giriş bölümünde Firavun, İsrailoğullarına hizmet veren iki ebeye, doğacak bütün erkek çocukları katletmeleri konusunda kesin bir emir verir. Ancak kadınlar Firavun'un emirlerine itaat etmeyerek çocukları kurtarır. Onları bu şekilde itaatsızlığa iten neydi acaba? "Ama ebeler Tanrı'dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı'nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar." (Vayikra 1:17). Yani ebeler Tanrı'dan, Firavun'a nazaran, çok daha fazla korkuyorlardı. Mısırlılar ise sadece Firavun'dan korkuyordu. Ebelerin davranışının tam aksi yönünde hareket eden Mısırlılar, Firavun'un buyruğuna uyarak bebekleri saklandıkları yerlerden çıkarmışlar ve onları nehirde boğmuşlardı.

Kayda geçen metinler arasında bu öykü, resmi idareye karşı itaatsizliğe ilk örnektir. Dolayısıyle, daha sonra yaşanan birçok olay için emsal teşkil etmiştir. Tarih boyunca, otoriter ve totaliter toplumlarda yerleşik idareye karşı baş kaldıran kişilerin büyük çoğunluğu, dini kişiler olmuştur. Dişerleri gibi bu kişiler de ülkelerindeki liderlerden çekinmiş, cezalandırılmaktan, işkenceden, hatta ölümden korkmuştur. Ancak Tanrı'dan ve O'nun ahlakla ilgili buyruklarından çok daha fazla korkmuşlardır. Bu da onları kötülük yapmaya karşı direnmeleri konusunda "özgür kılmıştır".

ABD gibi demokratik toplumlarda halk, yetkililerin onları hapse atacağından veya öldüreceğinden korkmaz. Özellikle bu tür toplumlarda, korkutularak doğru olanı yapmaktan caymama konusunda kişilere daha da büyük bir sorumluluk düşer.

Yönetimde olan kişilerin haksız davrandığını gördüğümüzde biz de, ebelerin öyküsünü aklımıza getirmeli, ebeler gibi biz de, haksız davranan kişinin yaptıklarını engellemeye çalışmalıyız. Örneğin patronumuz bir meslektaşımıza karşı haksız davranıyorsa ve bizim de bu haksız davranışta kendisini desteklememizi istiyorsa, bunun yasak olduğunu anımsamamız gerekir. Belki biz patronumuzdan çok korkmaktayız, ancak Tanrı'dan daha da çok korkmamız gerektiği bize öğretilmektedir.

Evet, Tanrı korkusu gerçekten de bizi "özgür kılarak" daha iyi insanlar olmamızı sağlayabilir. ***