Yazdır

Parlamento'nun yeni üyelerinden biri günlerden bir gün, ondokuzuncu yüzyıl İngiliz başbakanı Benjamin Disraeli'den ihtilaflı bir konu ile ilgili olarak mecliste söz alıp almaması gerektiği konusunda öğüt istedi.

"Şu ana kadar söylenenlerin dışında söyleyecek bir şeyin var mı ?" diye sordu Disraeli.

Genç parlamenter: "Hayır" diye cevap verdi, "Ben sadece temsil ettiğim kişilerin ve Parlamento üyelerinin tartışmalara katıldığımı bilmelerini istiyorum."

Disraeli şöyle cevap verdi: "Söz aldığımızda, insanlara 'Acaba niye konuştu ş' dedirtmektense, sessiz kalarak 'Acaba o ne düşünüyor ş' diye merak etmelerini sağlamak daha iyidir."

Disraeli'nin de hissettiği gibi, sadece varlıklarını ortaya koymak için söz alan insanlar vardır. Ünlü ondokuzuncu yüzyıl Tevrat yorumcusu ve konuşmacı Malbim (Rav Meir Loeb ben Yechiel Michael ), Berlin'de bir maggid'in (vayz) sunduğu uzun, boş, anlayış ve görüşten yoksun bir konuşmayı dinlemişti. Vaktinin boşa geçtiğine fena halde sıkılan Malbim (herhalde konuşmacının ismini zikretmeden) şu yorumda bulunmuştu: "Koelet'te yirmi tane birbirlerine zıt davranışın listesi vardır. Örneğin: 'Sevme zamanı ve nefret etme zamanı' (3:4), veya 'ağlama zamanı ve gülme zamanı' (3:8). Bütün bu zıt davranış kavramlarında bir ara konum hep vardır. Yani bir insan ille de 'seven' veya 'nefret eden' bir konumda olmayabilir. Veya, ne 'ağlayan' ne de 'gülen' bir durumda olmayabilir. Ancak Koelet'de her zaman için beni şaşırtmış olan bir zıt davranış kavramı vardır: 'Sessiz kalma zamanı ve konuşma zamanı' (3:7). Bugüne kadar bu iki kavramda ara konumun ne olabileceğini anlayamamıştım. Ancak bu konuşmacıyı dinledikten sonra, bir insanın hem sessiz kalmamayı hem de hiçbir şey söylememeyi becermesinin mümkün olabileceğini anladım !"

Sadece söyleyecek ve başkalarının da dinlemek isteyeceği bir şeyimiz varsa söz almaya çalışalım. O zaman, ve ancak o zaman söz alıp konuşalım. ***