Yazdır

Belki de bu bölümün başlığı "Çok fazla bağış yapanlar ve daha da cömert olması gerekenler" olmalıydı...

Yahudi yasaları, şaşırtıcı da olsa, aşırı cömertlik gibi bir kavramdan bahseder. Gelirin yüzde on kadarını bağışlamak uygundur. Ancak, Talmud döneminin Rav'ları, hiç kimsenin gelirinin yüzde yirmisinden fazlasını bağışlamaması gerektiği konusunda bir kural koymuşlardır (Ketubot 50a).

Bu kuralın ardındaki mantık nedir? Aşırı miktarlarda yapılan bağış eninde sonunda veren kişiyi fakirleştirebilir ve başkalarının yardımına muhtaç hale getirebilir. Bazı tarihçilere göre ise ilk Hristiyanların ortaya çıktığı dönemde oluşturulan bu kural (keşiş ve rahibelerin örnek teşkil eden yeminleri doğrultusunda) fakir olmayı yüceleştirmeye karşı geliştirilmişti.

Yahudilik eskiden beri fakirliği bir bela olarak görür. Bir "midraş"ın öğrettiği gibi: "Dünyada acıların en büyüğü olan fakirlik kadar ıstırap veren bir şey yoktur... Zira fakirliğin ezdiği kişi dünyadaki bütün dertlerin üzerine yapıştığı, Devarim (28:15-68) kitabındaki tüm belaların üzerine çöktüğü kişiye benzer. Rav'larımız şöyle demiştir: Dünyadaki bütün dert ve acılar [bir terazinin bir kefesine] toplansa ve diğer tarafta da fakirlik olsa, fakirlik diğerlerinden daha ağır çekecektir" (Devarim Rabba 31:12 ve 31:14).

Sınırsız bağış vermeyi yüceltenlerle, bu bağışın adalet ve mantığını sorgulayanlar arasındaki tartışma henüz bitmiş değil. "People" dergisi, yayınladığı bir yazının ardından gelen iki tepki mektubuna sayfalarında yer vermişti. Yazı, bir adamın hayatı boyunca biriktirdiklerini fakirler için konut yapım ve bakımını yürüten çok ünlü bir hayır kuruluşuna, İnsanlık için Konut derneğine bağışlama kararıyla ilgiliydi. Gelen iki mektup ise, Hristiyanlıkla Yahudiliğin farklı yaklaşımlarını yansıtır gibiydi.

İlk mektup adamın cömertliğini göklere çıkarıyordu: "Devletlerin sosyal yardım kurumları ile ilgili korkuları, kişilerin ise yeterli para biriktirme endişelerinin gittikçe arttığı bir dünyada, bu adamın ailesinin ihtiyaçlarını karşılama konusunda Tanrı'ya olan sonsuz güveni bana cesaret veriyor."

İkinci mektubun yazarı ise bu davranışı pek tasvip etmiyordu: "Bu adam deli mi? Bütün birikimlerini bağışlamasını Tanrı'nın tasvip ettiğine gerçekten inanıyor mu? Yaşlandığında, ailesini geçindiremeyeceği günlerde, ailesinin durumunu hiç düşünmüyor mu? Onların ihtiyaçlarını kim karşılayacak? Eğer gerçekten bir şeyler vermek istiyorsa zamanından verseydi biraz..." (People, 9 Şubat, 1998, s.4)

Gelirlerinin veya biriktirdiklerinin yüzde yirmiden fazlasını hayır kurumlarına vermek isteyecek fazla sayıda insan yoktur herhalde. Kuralı geliştiren Rav'lara göre, Yahudiliğin asıl takdir ettiği yaşam şekli özverili olduğu kadar dengeli olanıdır. Bağış yapın ve bunu neşeyle gerçekleştirin, ancak bütün varlığınızı bir kerede vermeyin. Cömertçe uzun bir süre boyunca vermek daha doğrudur. Ortaçağda kaleme alınmış "Orhot Tzadikim" (Erdemlilerin Yolları) adlı eserin bize hatırlattığı gibi, bin altın parayı birkaç sene boyunca bölerek vermek, bin altın parayı bir kerede vermekten daha iyidir.

Cömertçe verin. Bağışlarınız seneler boyunca devam etsin. ***