Ribi André Ungar bir hatırasını şöyle anlatır: "Daha çok genç bir hahamken, benden daha yaşlı meslektaşım Harold Reinhart'a bir cenazede eşlik etmiştim. Bu, katıldığım ilk cenazeydi. Gerçekten de trajik bir olay yaşanmıştı. Genç bir adam kaza sonucu hayatını kaybetmiş, geride eşi, anne babası ve küçük çocukları kalmıştı.

Ailenin üzüntüsü beni altüst etmişti. Acıma, şaşkınlık, isyan hisleri içinde (eski teolojik sorular) kıvranıyordum. Eve doğru yol alırken arabanın içinde Ribi Reinhart'la birlikte sessizce oturuyorduk. Bir müddet sonra, utancımdan olacak, şöyle bir çıkış yaptım: 'Herhalde bir süre sonra böyle şeylere alışılır.' Bana baktı, kaşlarını çattı ve şöyle mırıldandı, 'André, buna alıştığın gün hemen hahamlık mesleğini terket.'"

Ribi Stephen Wise İkinci Dünya Savaşından birkaç sene önce Çin'i ziyaret ediyordu. O zamanlar o ülkede en çok kullanılan taşıt aracı çekçekti. Bu araçları çeken çelimsiz işçiler bu yükü taşırken devamlı olarak öksürürlerdi. İnsan ve yük taşımanın bu kadar acı pahasına gerçekleşmesini Ribi Wise yolculuğunun bu ilk günlerinde dehşetle izledi. Gece otel odasında dışarıdaki işçilerin derinden gelen horultulu öksürüklerini dinlerken gözüne uyku girmedi. Bu rahatsızlığını onu misafir eden aile ile paylaştığında onu şu sözlerle sakinleştirmişlerdi: "Hiç dert etme. İki hafta sonra buna alışacaksın. Bir ay sonra duymayacaksın bile."

"Öyle de oldu," diye anımsar Ribi Wise. Sonraları, öksürükleri artık duymadığı günü "hayatının en utanç verici günü" olarak hatırlayacaktı.

Bugün gazeteyi okuduğunuzda, şehrinizin sokaklarında dolaştığınızda, sorunları olan arkadaşlarınızla sohbet ettiğinizde şu öğretiyi sakın unutmayın:

Başkalarının acılarına sakın alışmayın.