Ogrenmek

Para ve güç söz konusu olduğunda, insanlar akıllıca davranırlar. Ama konu hayat dersine geldiğinde, daha ilgisizdirler.

Yine de birine - "Zengin ve mutsuz mu, yoksa fakir ama mutlu mu olmayı yeğlersin?"- diye sorduğunuzda, alacağınız yanıt büyük çoğunlukla "fakir ama mutlu" olacaktır. Neden mi? Çünkü para mutluluk getirmez.

Peki öyleyse, neden bu kadar çok sayıda insan, zengin olmak uğruna aile yaşamlarını, ruh sağlıklarını ve mutluluklarını tehlikeye atarlar?

Gelin bu ruhsal sorunu yakından inceleyelim. Sorun, zihinsel bir kavramı, uygulamaya geçirememekten kaynaklanıyor. Bu da "deliliğin" tanımına uyuyor. Bir düşünce aklınıza yatıyor ve size daha iyi bir yaşam vaat ediyorsa - ve siz onu uygulamıyorsanız - bu çılgınlıktır. Bu yaptığınız, gerçekle ilişkinizi kesip, iki farklı düzey arasında yaşamak gibidir.

Bilgelere göre, insan bir hata yaptığında, geçici bir delilik geçiriyordur. Bazı insanlar, değerli zamanlarını kendi çocuklarıyla kavga ederek geçirip, ardından depresyona girerler. İşte gerçek delilik budur. Çılgınlıktır!

Ha'lomed al minat la'asot tam olarak "yapmak için öğren" anlamına gelir. Hayattaki en önemli göreviniz, bildiklerinizi uygulamaktır. İşte bu, "felsefe" ile "akıl" arasındaki farktır. Dünyanın en güzel düşüncelerini öğrenip, yaşamınız süresince onlarla böbürlenebilirsiniz. Ama onları uygulamazsanız, gerçek bir kuş beyinli sayılırsınız.

ALIŞKANLIĞIN GÜCÜ

İnsanoğlu, alışkanlıklarla doludur. Gündelik yaşamımızın tekdüzeliğinde huzur ve güven içinde olduğumuzu hissederiz. Oysa hissedilmeden ya da anlaşılmadan yapıldıkları için, "alışkanlıklara" çoğu zaman kötü gözle bakarız.

İnsanın yalnızca istekleri doğrultusunda hareket etmesi elbette ki mükemmeldir. Ama bunun bazen, aksi yönde işlemesi gerekir: Alışkanlıklar, canınızın istemediği bir şeyi yapmanıza neden olurlar üstelik nedenini bile anlayamadan. Asıl beklenilen, doğru bir işe başladıktan sonra, duyguların harekete geçmesidir.

Örneğin çocuklarımıza, küçük yaştan itibaren dişlerini nasıl fırçalamaları gerektiğini öğretiriz -alışkanlık olarak. Ve onlara görgü kurallarını aşılarız - "Tuzu uzatır mısın lütfen, çok teşekkür ederim, affedersin" - yine alışkanlık olarak. Çocuklarımızın büyüdükçe, görgü kurallarının ve temiz dişlerin değerini anlayacaklarına inanırız!

Alışkanlık, Yahudiliğin temelidir. Din kuralları, insanların yaşamını güçleştiren boş etkinlikler değildir. Aksine, ideallerimizi uygulamak konusunda bize yardımcı olurlar. Örneği Şabat mumlarını yakmak, evimize sıcaklık, içtenlik ve huzur getirir. Ya da kapımıza bir mezuza asmak, içinde yazan yüce ülkülere odaklanmamızı sağlar. Tüm bunlar göz boyamak için değildir.

Yaşam kuraları şöyle der: "Adetlerinizi" kendi yararınıza kullanın. Öğrendiklerinizi, alışkanlıklarınıza dönüştürün. Örneğin son 24 saat içerisinde zevk alarak yaptığınız beş şeyi ifade etmeyi alışkanlık haline getirin. Onlara yoğunlaşın, sayın, hissedin.

Daha sevecen bir insan mı olmak istiyorsunuz? Sevecen bir insan gibi düşünmeyi alışkanlık haline getirinceye dek, en azından şimdilik sevecen bir insan gibi davranın.

Dini bir alışkanlığı yerine getirmeye başladığınızda, size ilk başlarda zevk vermiyorsa dert etmeyin. Yalnızca yapın. Zamanla şaşırtıcı etkilerini fark edeceksiniz. Sizi daha duyarlı ve uygar bir insana dönüştürecektir. Sizi değiştirecektir.

YAVAŞÇA YÜKSELMEK

Akılcı bir düşünceyi uygulamak, bir günde gerçekleştirilemez. Bir strateji geliştirmeniz gerekir. Küçük başarılar, büyük başarılara gebedir.

Yaşamınıza katmak istediğiniz beş düşünceyi bir liste haline getirin. Her gün biri üzerinde yoğunlaşın. Onu tanımlayın ve nasıl uygulayacağınızı planlayın. Kısa sürede göstereceğiniz bu sistematik ilerleme sizi hayrete düşürecektir. Yeni bir gün, yeni bir düşünce.

Basit düşüncelerle başlayıp, gittikçe daha güç olanlarının üstesinden gelmeye çalışın. Örneğin, "komşunuzu kendiniz kadar sevin" düşüncesini ele alalım. Burada önemli olan, başkalarına karşı dostça davranmaktır. İşe, telefona neşeli bir sesle - homurdanmak yerine - cevap vererek başlayabilirsiniz. "Merhaba." Bir sonraki adım, habersizce yapılan küçük ikramlar olabilir - örneğin bir meslektaşınıza ya da oda arkadaşınıza kahve yapmak gibi. Gerisi çorap söküğü gibi, kendinden gelecektir