MutlulukBir zamanlar genç bir adam, benimle tanışmak için Yeruşalayim'e gelmişti. Alışılmadık derecede mutlu bir mizacı vardı, bu yüzden ona sırrının ne olduğunu sordum. Bana şöyle dedi: "Tanrı bana, 11 yaşındayken bir mutluluk armağanı verdi. Bisiklete binmiş giderken, aniden esen güçlü bir rüzgâr beni savurdu ve karşı yönden hızla üzerime doğru gelen bir kamyonun önüne düştüm. Kamyon üzerimden geçti ve bacağımı ezdi. Orada öylece, kanlar içinde yatarken, yaşamımın geri kalanını bir bacağım olmadan geçirebileceğim geldi aklıma. Ne büyük bir keder! Ama sonradan fark ettim ki üzülmek, bacağımı geri getirmeyecekti. İşte bu yüzden tam o anda ve oracıkta, hayatımı ümitsizlik içinde geçirmemeye karar verdim. Annemle babam hastaneye geldiklerinde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içindeydiler. Bu yüzden onlara şöyle dedim: 'Ben kendimi alıştırdım bile. Şimdi sizin de bu duruma alışmanız gerekiyor.'"

"O gün bu gündür, bazı arkadaşlarımın önemsiz şeylere üzüldüklerini görürüm: ya otobüsleri gecikmiştir, ya sınavdan kötü bir not almışlardır, ya biri onlara hakaret etmiştir. Oysa ben yaşamdan zevk alıyorum."

Bu genç adam, kaybettiğimiz şeylere odaklanmanın, yalnızca bir güç kaybı olduğunu, henüz 11 yaşındayken kavramıştı. Ve mutluluğun anahtarının, elimizdekilerden zevk almakta gizli olduğunu anlamıştı.

Basitmiş gibi görünüyor, değil mi?

Sameah bi'helko tam olarak "hakkı olanla tatmin" anlamına gelir. Mutluluk elde edilebilir. Öyleyse çevrede neden bu kadar çok mutsuz insan var? Belki de ihtiyacımız olan gereçlere sahip değiliz.

MUTLULUK RUHSAL BİR DURUMDUR

Batı dünyasında mutluluk, çoğunlukla elde edilen ya da kazanılan şeylerin bir sonucu olarak görülür.

"Eğer yeni bir arabam olsaydı, tüm yaşantım değişirdi