Evlilikte En Önemli İki Kelime

Ve bu iki kelime ''Seni seviyorum'' değil. Konuşmalar için yeteri kadar sabrım yoktur. Eğer etrafınıza bakarsanız (Benim genellikle yaptığım gibi ) insanların ne kadar huzursuz ve rahatsız olduğunu göreceksiniz. Saçlarla oynamak ve gizlice esnemek yaygındır. Fakat şimdiye kadar keşfedilmiş en ilginç şey de insanların el tırnaklarıdır. Bu basit anatomik mucizevi şey, dalgınlığa sebebiyet veren saatlerce sürebilecek çok yönlü fırsatlar sağlayabilir. Ve bizim on tane tırnağımız var! Ve ben kırk birinci sırada, yedinci sandalyede oturuyordum. Sol el tırnaklarımın derisiyle oynayarak yapmış olduğum manikürümü tam bitirmiştim ki bir soruya kulak kesildim. Yakın arkadaşım olan konuşmacı (Bu yüzden orada bulunmak zorundaydım) tırnaklarımla oynamamı durduran sorusunu sordu:

''Evlilikte en önemli iki kelime nedir?''
''Çok kolay'' diye düşündüm. ''Seni seviyorum.''
''Ve bu iki kelime 'Seni seviyorum' değil.'' diye ekledi.

İzleyiciler hareketlendi. Saçlarıyla oynayanlar durup dikkat kesildiler. Herkesin beyninin çalıştığını duyabiliyordum.'' Seni seviyorum.'' dan daha önemli ne olabilirdi ki? Acaba hangi sözlerden bahsediyordu? Aklım diğerlerinin aklıyla yarışıyordu. Tabii ki bir iki olasılık üzerinde durabilirdim:
''Gerçekten yorgunsun.'', ''Tıraş oluyordum.''
Şükür ki bizi bu ortak derdimizden çabuk kurtardı.

''Evlilikte en önemli iki kelime 'Ben hatalıydım.' dır.'' dedi.

Birçok insan başıyla onayladı. Benimki de bunlardan biriydi.

YANLIŞINI KABULLENME

Dr. Meir Wikler'e göre hiçbir şey, bir ilişkiyi yanlışını kabullenmek kadar yüceltemez ve besleyemez.
Birlikteliğin sıfatı ne olursa olsun-eş, iş arkadaşı, kardeş, patron, arkadaş, belki de anne baba -yanlışını kabullenme ilişkiye ölçülemez bir boyut katar. Bu; canlandırıcı, dürüst, dost kazandırıcı ve çoğunlukla beklenmedik bir şeydir. 
Kişinin düşüncede ya da bir hareketteki hatasını kabullenmesi yüzleşmemiz gereken en zor işlerden biridir. Neden? Neden çoğumuz her zaman haklı olmayı bu kadar istiyoruz? Egolarımız, hatalarımızı kabul edemeyecek kadar zayıf ve kırılgan mı?
Görünüşe göre öyle.
Egomuz zayıf, kırılgan, dayanıksız ve kuvvetsizdir.
Bir zayıflığımızın ortaya çıkmasından o kadar korkuyoruz ki '' Ufff... Kaybettim.'' diyene kadar savunma mekanizmamız en üst düzeyde ortaya çıkıyor.
Savunma yapımız bütünüyle o kadar karışık ki, kendi yanlış ve kusurlarımızla yüzleşmek zorunda kaldığımızda bu ürkütücü gerçekten kaçmak için inkar yoluna gideriz ve hemen özür mekanizmaları ortaya çıkar.

''Bunu kastetmemiştim.'', ''Unutmadım. Sana yıldönümü hediyesi almamı istemediğini sen söylemiştin.'', ''Buna inanmıyorum. Ben de şimdi seni arayacaktım.''

Olayı anladınız. Sanki benliğimiz, duygusal dengemiz asla hiç bir konuda yanılmıyor olmamıza bağlı. Dahası, çoğu zaman kendimizi yalanlarımızın doğru, özürlerimizin de haklı olduğuna inandırırız. Birçoğumuz için kusurlarımızı ve yanlışlarımızı kabullenip itiraf etmek dayanılmaz bir şeydir. 
Geçen sekiz yıllık süre içerisinde bu iki değerli sözcüğü kesin bir biçimde ortaya koyan, bireyin toplumdaki yetersizlikleriyle ilgili olarak Beyaz Saray'dan ötesine bakmamıza gerek yoktur. Haddi aşan karşı konulmaz davranışlara karşın, suçun varlığı gittikçe derinleşmesine rağmen kendi içinde çözümünü oluşturmaktadır.

EVRENSEL KARŞI KOYUŞ

Çok ender durumlarda şaşırtıcı bir şekilde ruhumuzdan gelerek ''Ben hatalıydım.'' dediğini düşününce, hatalarımızı kabul etmeye karşı koyuşumuz daha da karışık bir boyut kazanır. Tıpkı kaybeden bir takımın oyuncusunun maç sonrasında soyunma odasında yapılan bir röportaj sırasında düzinelerce mikrofona ve milyonlarca izleyiciye '' Kaybettim. Bugünkü yenilgimizin tüm sorumluluğunu ben üstüme alıyorum.'' demesi gibi.
Bizim o kişiye karşı tepkimiz ne olur?
''O bir kahraman.'' deriz.
''Ne kadar büyük bir güce, metanete ve cesarete sahip.'' deriz.

Bu kişiye karşı hayranlığımız sonsuzdur fakat yine de bizi aynı şekilde davranmaya tam olarak sevk etmiyor. Doktorun iğnesi gibi bizi bekleyen faydalarını göz ardı ederek yaratacağı acıyı düşünürüz.

Fakat Yahudilik bizi doğru yola sevk etmek için her türlü atılımı gerçekleştirir. Bize aşılanan şudur ki; kusurlarımızı görebilmek sadece övgüye değer bir şey değil, aynı zamanda bir çaredir. Her gün dualarımızda hatalarımızdan bahsederek, yanlışlarımızı kabullenmeye çalışırız. Senenin en kutsal günü olan Yom Kipur, kusurlarımızı dürüstçe itiraf edebildiğimiz gün olarak özeldir. Affedilmemiz ise samimiyetimize bağlıdır. 
Yani benim önerim şudur:

Bunu deneyelim. Günde bir kere. Belki iki hafta için. Derin bir nefes alın, gözlerinizi kapayın ve '' Ben hatalıydım.'' deyin. Sonra gözlerinizi açın ve etrafınızdaki şaşkınlık dolu gülümsemelerin tadını çıkarın. (En azından etrafınızda kimse yokken bunu bir aynayla deneyin.) Ve kanatlarınızın büyüyüşünü izleyin.