kipur2

Roş Aşana neden Yom Kipur'dan önce gelir? Bu, otoritelerce üzerinde oldukça tartışılan sorulardan biridir.

Mantıken, önce Yom Kipur'un, sonra Roş Aşana'nın gelmesi daha doğrudur. 

Zira Yom Kipur'da günahlarımızdan arındıktan sonra, Yargı gününe "tertemiz" girmek elbette daha mantıklı ve daha avantajımızadır.

Rabi Şimon Schwab (1908-1995) bu soruyu şöyle cevaplar: Bu sorunun cevabını iyice anlayabilmek için, öncelikle Yeoşua kitabının ikinci bölümünü analiz etmemizde fayda vardır. Erets-Yisrael'e girildikten sonra, burada Yeoşua önderliğinde zapt edilen ilk şehir Yeriho idi. Yeoşua, saldırıya geçmeden önce buraya iki casus göndermiş ve bu casuslar mesleği "Zona" olarak tanımlanan Rahav adlı bir kadının evinde kalmışlardı. Aralarında Raşi'nin de bulunduğu bazı otoriteler, Rahav'ın mesleğinin hancılık olduğunu açıklarlar. Bunu da "Zona" sözcüğünün "Mazon - Yiyecek" ile olan bağlantısından yola çıkarak söylerler. Ancak Gimara'nın da gerektirdiği gibi, pasukların doğrudan verdiği anlam, "Zona" sözcüğünün yaygın olarak bilinen anlamıdır. Başka bir deyişle Rahav, iyi üne sahip olmayan, "Zenut - Fuhuş" ile uğraşan bir kadındı.

Rahav, casuslara, istedikleri tüm bilgiyi sağladı. "Tanrı'nın size bu Ülke'yi verdiğini biliyorum, size olan korku üzerimizi kapladı ve Ülke'nin tüm sakinlerinin kalpleri size yönelik korkudan dolayı eridi... Hiç bir yiğitte cesaret kalmadı..."

Talmud [Zevahim 116a] sorar: "Rahav tüm ülkenin Bene-Yisrael'den bu denli korktuğunu nereden biliyordu?" Gimara, Rahav'ın "hiçbir yiğitte cesaret kalmadı" şeklindeki sözlerinden bir sonuç çıkarmaktadır. Rahav bu sözlerle, kendi profesyonel yaşamının verdiği bilgiye dayanarak, halk içindeki korkuya tanıklık etmektedir. Ne de olsa on yaşından beri hayat kadınıydı ve Bene-Yisrael'in çölde geçirdiği kırk yıl boyunca Rahav Yeriho'da bu işi yapıyordu. Bu süre boyunca onun hizmetlerinden yararlanmamış bir prens ya da yönetici yoktu.

Bu noktada, elli yaşına gelmiş olan Rahav Teşuva yapmış ve bununla kalmayarak Yahudilik'i kabul etmiştir. Tanrı'nın önünde, bu günah yüklü yıllar boyunca evine gizlice müşteri sokmak ve onları dışarı çıkarmak için kullandığı üç gizli yöntemi itiraf etmiştir: İp, pencere ve duvar. İşte günahta kullandığı bu üç aracı, Teşuva yaptığı bu anda, Bene-Yisrael'in casuslarına yardım için kullanmaktadır. Onların Kenaaniler tarafından yakalanmasını önlemek ve yaşamlarını kurtarmak için bu üç araca başvurmaktadır. Bu şekilde, bu araçların yıllar boyu uygunsuz amaçlar uğruna kullanılmalarının, şimdi hayatını riske atarak onları olumlu bir amaç uğruna kullanmasıyla affedilmesini dilemektedir. Gimara'nın sözlerinin açıklaması budur.

Rabi Schwab bu açıklamadan tatmin olmaz ve şu soruyu sorar: Rahav'ın, ip, pencere ve duvarı günah amacıyla kullanması ne anlama gelmektedir? Bu kadın bu utanç evini 40 yıl boyunca işletmiştir. Elbette herkes o evde nelerin döndüğünü çok iyi bilmekteydi. Dolayısıyla gizliliğe ve dolayısıyla ne ipe, ne pencereye ne de duvara ihtiyaç vardı. Yani kırk yıl sonra bu prens ve krallar kimi kandırmaya çalışıyorlardı ki? Duvardan iple tırmanıp eve pencereden girmekle neyi gizlemeye çalışıyorlardı? Herkes Rahav'ın ne iş yaptığını zaten çok iyi biliyordu! Öyleyse bu üç araca ne gerek vardı?

Rabi Schwab, Gimara'yı farklı bir şekilde açıklar. Gimara bu sözlerle bizlere Teşuva'nın sırlarını öğretmektedir. Rahav'a sonunda Teşuva yapma konusunda ilham veren şey nedir? Rahav, kırk yıl sonra bile onun ön kapısından girmekten utanan kişilerin varlığını fark etmişti. Bazı kişiler öylesine utanç duyuyorlardı ki, içeriye ancak ip, duvar ve pencere yoluyla girebiliyorlardı. Evet yaptıkları belki de en rezil şeydi; ama bundan utanç duyuyorlardı. İşledikleri günahı en azından gizlice yapmaya kendilerini iten, belirli bir duyarlılık düzeyini halen içlerinde barındırıyorlardı. Dönemin ve toplumun ahlaksızlığın en kirli çamuruna batmış olmasına karşın, hala en azından suçluluk duygusu hisseden kişiler vardı. Bu duygu, sadece insana ait olan "Tselem Elokim - Tanrısal Görüntü"nün hala varlığını gösterir. Ve bu tipteki şartlar altında Teşuva başlayabilir. Rahav'ı sarsan, kendine getiren işte buydu.

Teşuva, sadece insanın kendisinden ümidi kesmediği durumlarda başlayabilir. Eğer ben kendimi tamamen değersiz görüyorsam, Teşuva konusunda düşünmeye bile başlayamam. Ancak derinlerde bir yerde insanın vakarına dair kırıntıların hala mevcut olduğunu, bende hala bir şeylerin kutsal olduğunu bildiğim takdirde, o zaman o duyguyu kullanarak Teşuva yolundaki yolculuğuma ağır adımlarla da olsa başlayabilirim. Rahav'ın "ip, pencere ve duvar" dan bahsederken söz ettiği, işte bu kavramdır.

Mişna "Kendi gözünde kötü olma" (Pirke Avot 2:13) prensibini öğretir. Roş Aşana'nın Yom Kipur'dan önce gelmesinin sebebi işte budur. Bir kişinin Teşuva sürecine girebilmesi için, öncelikle kendisinin hala bir değere sahip olduğunu anlaması gerekir. Düşünmelidir: Ben bir Yisraeloğluyum. Benim Göklerde bir Kralım var. Ben O Kral'ın bir hizmetkarıyım. Evet; belki o kadar da iyi bir hizmetkar olamadım; ama en azından hala O'nun hizmetkarı olduğumu söyleyebilirim.

Bir Kral'ın var olduğu, benim O'nun hizmetkarı olduğum ve dolayısıyla benim şahsen bir değer ifade ettiğim gerçeğine ulaşmak, Teşuva süreci için bir ön şarttır. 10 Teşuva Günü'ne sadece işlemiş olduğumuz günahların itirafıyla başlamış olsaydık, kendi kendimize bir anlamda ne kadar "değersiz" olduğumuzu hatırlatmış olurduk ve bu, Teşuva için gerekli ön şartı sağlamazdı.

Roş Aşana'da günahların itirafını konu eden "Al Het..." ve "Aşamnu..." dualarını kesinlikle söylemeyiz. Roş Aşana'da günahları o günlük bir kenara bırakırız. Bir kişi o günü, kim olduğunu, Kim'e hizmet ettiğini, potansiyelini ve hayattaki amacını düşünmeye ayırmalıdır. Zira bu perspektif sayesinde, Teşuva zaten kendisinden gelmeye başlayacaktır.

Baal Şem Tov (1698-1760), Nitsavim peraşasındaki "Sürgünlerin Göklerin uçlarında bile olsalar, Tanrı seni oradan toplayacak ve oradan alacaktır" (Devarim 30:4) pasuğuna Hasidik bir bakış açısı sunar: Pasuğun aslında "Sürgünlerin yerıüzünün uçlarında bile olsa..." demesini beklerdik. Oysa pasuk "yerıüzü" yerine "gökler"den sö zetmektedir. Bu bize bir ders öğretir: Bir insanın tekrar Tanrı tarafından alınabilmesi için temel şart, "gökselliğin" o kişide hala mevcut olmasıdır. Bir kişi - yeryüzünün zevklerinin baştan çıkarıcılığına kendisini kaptırmış olmasına karşın - hala Gökler'e bir şekilde bağlıysa, o zaman Tanrı onu toplayacak ve geri kabul edecektir.

Rahav 40 yıl boyunca bir fahişeydi; ama sonunda Bene-Yisrael'in o nesildeki en üst düzeydeki kişisi olan Yeoşua Bin Nun ile evlenmiştir. Her şey, onun "ip, duvar ve pencere" üzerinde biraz zaman ayırıp düşünmesiyle başlamıştı. Bu ona, tüm günah batağına karşın içindeki kutsiyeti halen barındırmayı sürdüren adamı düşünmeye itti. Teşuva patikasının başlangıcını da işte bu sayede buldu.
* Rabi Yisahar Frand