keciKipur günü okuduğumuz Ahare Mot peraşası, bu günde Koen Gadol'un, yeryüzünün en kutsal yerine - Bet-Amikdaş'taki "Kodeş Akodaşim - Kutsallar Kutsalı"na girerek yaptığı özel servisi, duaları ve korbanları anlatır.

Avoda'nın bir parçası, iki tıpatıp benzer keçi arasında gerçekleştirilen bir piyango çekilişidir.

"Ve Bene-Yisrael cemaatinden, Hatat (günah korbanı) için iki erkek oğlak alacak..." (Vayikra 16:5) Mişna (Yoma) bu oğlakların, renk, boyut, piyasa değeri olarak aynı ve beraber satın alınmış olmaları gerektiğini belirtir.

Rabi Samson Raphael Hirsch bu konu üzerinde durur ve şu senaryoyu kurar: Gelin şu iki tıpatıp aynı oğlağı bir an için ele alalım. Koen Gadol'a getiriliyorlar ve yan yana omuz omuza dururlarken, kaderlerini belirleyecek kura çekiliyor. Bunlardan birincisi "L'Aşem - Aşem İçin" adı altında, korban edilmek üzere ayrılıyor, diğerinin kaderi ise "LaAzazel - Azazel İçin" adı altında, bir uçurumdan aşağıya atılmak olarak belirleniyor.

Bu noktada iki oğlağın kader yolları ayrılıyor. Azazel için olan oğlak canlı kalırken, Aşem için olanı kesiliyor ve kanı bir kapta toplanıyor. Daha sonra bu kap, dünya üzerindeki en kutsal yere - Kodeş Akodaşim'e getiriliyor ve burada, oğlağın kanı Aron Aberit'in tutamakları arasına, Parohet'e ve Mizbah Azaav'a serpiliyor. Oğlağın geri kalanı ise kamp dışında yakılıyor.

"Fiyuuv!!! Şunu gördünüz mü? Hey bu bayağı yakındı! Orada kesilen benim gırtlağım olabilirdi! Bugün benim şanslı günüm, kura bana çıkmadı! Fifty-fifty şansım vardı ama kefeni yırttım! Zavallı dostum... Onu sevmeye başlamıştım!"

Azazel için olan oğlağın bu olası düşüncelerinin ardından Koen Gadol kendisine yaklaşır, ellerini onun başına koyar ve halkın günahlarını itiraf etmeye başlar. Ardından oğlak Bet-Amikdaş'tan çıkarılır ve Yeruşalayim dışındaki dağlara doğru götürülür.

"Oh! Oradan dışarıya çıkarıldığım için çok mutluyum! Şimdi derin bir nefes alıp rahatlayabilirim. Şu kır havası gibisi de yok hani. Dostumun gittiği yoldan götürülmediğim için çok şanslıyım! Mmmm şu manzaraya bak. İşte hayat bu!"

Oğlak ardından uçurumun kenarına getiriliyor... "Şu panoramaya bak! İnanılmaz; kelimenin tam anlamıyla inanılmaz! Neden fotoğraf makinamı getirmedim ki! Buraya boşuna Kutsal Topraklar dememişler..."... Sırtı uçuruma doğru verilecek şekilde çevriliyor... "Hmmm anladım! Manzara arkamda kalacak şekilde bir poz istiyorsunuz... Hazır olunca söyleyin de "cheese" diyeyim hehe"... ve uçurumdan aşağı doğru itiliyor...

Kipur gününde, oğlakların yaşadıklarından ders almamız gerekir. Hepimiz bazı benzerliklerle yola koyuluruz. Ardından hepimizin seçmesi için farklı patikalar, verilecek çeşitli kararlar önümüze çıkar. Çoğu zaman patikalardan biri acı ve fedakarlık ifade ederken, bir diğeri de sükunet ve rahatlık anlamına gelir.

Genelde kendimize, "zevklerimden neden vazgeçeyim?" sorusunu sorarız. "Kendimi neden kısıtlayayım? Hayattan azamiyi neden almayayım?" Eski bir bira reklam posteri, "fazlasıyla fazla kilolu" bir adamı, her iki elinde birer dolu "arjantin"le bir bira fıçısı üzerinde oturur halde gösteriyordu. Poster üzerindeki yazı şöyleydi: "Acı yok!... Acı Yok!..."

Hepimiz, bizleri birer insan olarak daha güçlü kılan ve benliğimizi daha iyi göstermemizi sağlayan faktörlerin, hayatta geçirdiğimiz mücadeleler ve yaptığımız fedakarlıklar olduğunu kabul ederiz. Kolay yolun gerçekten yararlı olduğu durumlar çok seyrektir. Çok çekici ve kolay olan seçimler, çoğunlukla felaketle sonuçlanır. Bu seçimlerin yolu hiçbir zaman Kutsalların Kutsalı'nda sona ermeyecektir.

Yom Kipur, bu sanal dünyanın gerçekte ne olduğunu görmemiz, altta yatan gerçekleri tanımamız ve gideceğimiz patikaları bilgece ve düşünerek seçmemiz için belirlenmiş bir gündür. Oğlakların yaşadıklarından çıkaracağımız derslerle...