Bu Hafta İçin Saatler

5 NİSAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:26

19:44

-----

Yeruşalayim

18:31

19:50

Tel Aviv

18:46

19:46

13 NİSAN

Tel Aviv

18:51

19:52

İstanbul

19:26

20:09

2024

İstanbul

19:34

20:17

İzmir

19:24

20:15

İzmir

19:31

20:22

TAZRİA- תזריע

Aftara: Veiş Ba

 

Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Vayikra 6:8-8:36)

"Tuma veTaara - Manevi kirlilik ve Saflık" kurallarını ele almaya devam etmektedir. Doğum yapan bir kadının, Mikve'ye (belirli niteliklere sahip su havuzu) dalma ve Bet-Amikdaş'a korban getirme gibi hareketleri kapsayan bir arınma sürecine girmesi gerekir. [Sağlık durumu imkan veren] Bütün erkek bebekler hayatın sekizinci gününde sünnet edilmelidir. 

Tsaarat (cüzam benzeri semptomlara sahip, manevi kaynaklı bir rahatsızlık), giysileri de etkileyen doğaüstü bir hastalıktır. Eğer bir kişinin derisinde beyaz ya da pembe [giysilerde pembe ya da yeşilimsi] lekeler ortaya çıkarsa, bir Koen'e başvurulur. Bu Koen, etkilenen bölümün yedi günlük karantina süresinden sonraki büyüklüğü gibi çeşitli belirtileri inceleyerek onun Tame (manevi açıdan saf olmayan) veya Taor (saf) ilan eder. Tsaraat bulaşmış bir kişi iyileşene kadar kampın (ya da şehrin) dışında tek başına ikamet etmelidir. Hastalık bulaşan bölümü kesilip atılmış olan bir giyside tekrar hastalık ortaya çıkarsa, bütün giysi yakılmalıdır.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

GELİŞMENİN ÖNÜNDEKİ ENGEL

Bazen insanlar hatalı olduklarını hiç düşünmeden saçma sapan konuşmalarla kendilerini açığa çıkarırlar. Peraşamız ve haftaya okuyacağımız Metsora peraşası bunlarla ilgili olarak oldukça fazla detaya girmektedir. Bunun nedeni hakkında da düşünmek gerekebilir. Akla gelen ilk neden kendimizi mükemmelliğe ulaşmak konusunda alıkoyan önemli kilometre taşlarıdır. Bunlar önyargılarımız, söylediğimiz her şeyin doğru olduğuna kendimizi inandırdığımız içgüdüsel eğilimlerimizdir. Soruyu açıklarken TaNah içinde oldukça tartışmalı olarak kabul edilen bir öyküyü David ile Bat Şeva’nın yaşadıklarını okumaya çalışacağız. 

Peygamberin krala verdiği ders: Kral David bir akşam sarayının çatısından çok çekici bir kadın görür. Hemen adamlarına bu kadını huzuruna getirmelerini emreder ama ne çare ki Bat Şeva evlidir. David adamın askere alınmasını ve savaşta ön saflarda yer verilmesini ister. Adam bu savaşta ölür ve David dul kalan kadınla evlenir. Her ne kadar Talmud o sıralarda Bat Şeva’nın yasal olarak evli olmadığını ve David’in zina suçu işlemediğini belirtse de bu hikaye birçok açıda tartışmaya açıktır.

Tanrı zamanın peygamberi Natan vasıtasıyla David’e oldukça etkili ve sert bir mesaj iletir. Natan peygamber kralın huzuruna çıkar ve ona bir hikaye anlatır.

Günün birinde büyük hayvan sürülerine sahip olan zengin bir adam varmış. Onun yakınlarında da sadece tek bir koyuna sahip olan yoksul bir adam yaşarmış. Yoksul adam sadece buna sahip olduğu için o koyunla arasında özel bir bağ kurmuş. Bir gün zengin adamın evine misafirler gelmiş. Zengin adam kendi yüzlerce hayvanı dururken misafirlerine ziyafet hazırlamak için yoksul adamın tek koyununu çalmaya karar vermiş. Koyunu çalmış ve onunla misafirlerine ikramda bulunmuş.

Bu hikayeyi anlattıktan sonra peygamber bu berbat suçu işleyen adamın nasıl cezalandırılması gerektiğini krala sormuş. Kral öfke ile bu adamın böyle dehşet verici bir gaddarlık eylemi işlediği için ölümü hak ettiğini ilan etmiş.

Ya suçlu sen isen: Natan peygamber şimdiye kadar peygamberler tarafından söylenmiş en güçlü kelime ile krala yanıt vermiş: “Ata aiş – sen o adamsın.” Tanrı David’in yaptıklarını onaylamamaktadır. Elinde sayısız zenginlik olmasına rağmen yine de o yoksul insanın eşi ile evlenmek için inanılmaz yollara başvurmuştur.

David başkalarının bunun benzeri bir davranışı yaptıklarında derhal ölümü hak ettiklerini söylemesine rağmen söz konusu kendisi olduğunda asla bu kadar duyarlı davranmamış ve bu günahı işlemiştir. David önyargılarının kurbanı olarak bu davranışı işlemekten kendini alıkoyamamıştır.

Hepimiz yanlış yaparız: Hepimiz zaman zaman başkaları yaptığında kınadığımız, eleştirdiğimiz saçma bulduğumuz şeyleri ne yazık ki kendimiz de yapmışızdır. Yanlış bir yerde söylenen gereksiz sözler, yapılan ilgisiz ve tutarsız hareketler başkaları yaptığında kınamamıza rağmen kendimiz tarafından da yapılmış davranışlar olarak karşımıza çıkmıştır.

Hepimizin ulaşabileceği bir potansiyelimiz vardır. Ancak buna ulaşmamızdaki en büyük engel de düzeltmemiz gereken kusurlarımızın yine kendimiz tarafından görülmemesidir.  Ne yaptığımız, ne düşündüğümüz, neye inandığımız, ne söylediğimiz ve nasıl davrandığımız konusunda hepimiz önyargılıyız. Hatalı olduğumuzu kabul etmekte hepimiz zorlanırız. Kötü alışkanlıklarımızın olduğunu, söylediklerimizin başkalarını rahatsız ettiğini kabul etmek çoğumuz için rahatsız edicidir. Başkaları aynı yanlışları yaparken eleştirmekten ve kınamaktan geri kalmayan bizler kendimiz yaptığımızda bu yanlışları hemen savunmaya geçeriz. Büyümenin, ilerlemenin önündeki en büyük engel budur. Her zaman doğru şeyi yaptığımızı varsayarsak, gelişmemiz ve düzelmemiz mümkün olmayacaktır. Ancak bilinçli çalışma ve ilerleme bazen hataları kabul edebilmek ile gerçekleşecektir. Önümüzdeki hafta açıklamalarımızın devamına yer vereceğiz.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

Bu hafta okuduğumuz Tazria ve önümüzdeki hafta okuyacağımız Metsora peraşalarında gizemli fizyo spirituel (manevi sebeplerle fiziksel olarak ortaya çıkan) bir hastalık olarak bilinen, tsaraat yani cüzzamdan bahsedilmektedir. Tsaraat,  değişik şekillerde, insan derisi, kıllar, giysiler ve hatta evlerin duvarlarında kendisini gösteren, anormal bir renk değişimidir. Bu rahatsızlığa uğrayan kişinin, tekrar camaati içindeki normal hayatına dönebilmesi için, öncelikle çok karmaşık olan manevi bir arınma sürecinden geçmesi gerekirdi.

Talmud’un açıklamasına göre, tsaraat hastalığı, özellikle dedikodu ve başkaları hakkında kötü konuşma (laşon ara) günahlarından dolayı oluşmaktaydı. Moşe’nin ablası olan Miryam kendi abisi Moşe hakkında olumsuz konuşması sonucu cüzzam hastalığına kapılır.

Talmud (Arahin 15b) birisi hakkında yapılan kötü konuşmayı dedikodu yapma günahını putperestlik, cinsel ahlaksızlık ve adam öldürme günahlarına benzetirler. Herkes dedikodunun yalnış birşey olduğunu, kullanılan yanlış kelimelerin zarar verdiğini, olumsuz ve dikkatsizce ağızdan çıkan kelimelerin acı verdiğini bilinmektedir. Başkalarını karalamanın nedeni genel olarak ahlaki bir zayıflıktan dolayı ve iftiracının kendi egosunu yükseltebilmek için başkasını alçaltmasıdır.  Bu günah herkes tarafından bilinmesine rağmen maalesef insanlar dedikodu yapmaya kullandıkları kelimelerle başkalarına acı vermeye devam etmektedirler. Maalesef, Yahudi basınında son senelerde Tora bilgelerinin çok olumsuz kelimeler konuştuğunu görmekteyiz.

Bir bilge konuşmasında İsrael’de ölen askerlerin işledikleri günahlarından dolayı olduğunu belirtir. Diğer bilge Holokost’ta ölen kardeşlerimizin ölümünü ve bu trajedinin sebebini o dönemde reform akımının ortaya çıkmasından dolayı oluştuğunu ifade eder. Yeşiva’daki bazı Rabiler İsrael’de bir dans yerinde oluşan bir patlamada ölen insanların Tora’ya gerektiği gibi bakmadıklarından dolayı olduğunu dile getirirler.  Burada ifade edilen söylevler çok acı verdiği gibi başkalarının saldırgan tepkilerine ve Yahudi öğretilerinde yeri olmayan bir düşünce tarzıdır. Bu belirtilen ifadelerin tamamen kibirden dolayı söylendiğini kabul etmemiz gerekir. Özellikle bu tip söylevlerin dönemin büyük bilgeleri tarafından söylendiğinde dindar olan kişiler istemeden olsa kritik etmek zorunda kalmaktadır. Bazılarımız ise bu dönemin Tora alimlerinin bu söylevleri karşısında onlara olan saygınlığımızdan dolayı kritik etmenin doğru olamayacağını özellikle onları sahip oldukları bilgelikten dolayı, toplumsal olarak söyledikleri hakkında tartışmanın da yanlış olabileceğini düşünmekteyiz. Bunun doğruluk payıda olsa bu konuyu şu şekilde analize etmemiz gerekir. Tora alimleri ve neslimizin büyük liderleri kelimeleri kullanırken çok hassas ve dikkatli olmaları gerekir. Kendilerinin bilmeleri gereken söylediklerinin ışığı altında onu takip eden bir sürü insanın düşüncesinde yer aldığı ve onları etkilediğini görmeleri gerekir. Bazı önemli ve mutlak beyanatlar vermeden önce, düşünmeleri gereken bazı önemli noktaları dikkate almaları gerekmektedir. Bu söyleyeceğim kelimeler insanları rahatlatacak ve teselli mi edecek veya keder ve acı mı verecek?  Söyledikleri Tora’ya Yahudiliğe saygınlık mı getirecek veya utanmamızı sağlayacak? 

Pirke Avot’ta belirtildiği gibi “Hahamim izaaru bedivrehem, şema tahuvu hovat galut vetiglu limkom mayim araim, veyiştu atalmidim abaim aharehem veyamutu, venimtsa şem şamayim mithalel – Hahamlar; söylediklerinize dikkat edin. Çünkü bu sözlerle bir gün gelir, doğru yolu kaybedip kötü ve bulanık bir su akıntısında kendinizi buluverirsiniz. Sizi takip eden öğrencileriniz o akıntının tesiri altında kalıp zarar görebilirler. Bu da Hilul Aşem’e (Tanrı’nın ismini alçaltmak)  sebebiyet verecektir.

Hahamlar öğrencilerine herhangi bir öğretide bulunduklarında, yanlış mesajlar alınabilecek kelimeleri kullanmaktan kaçınmalıdır.

Elbette hepimiz yaşam boyunca yanlışlıklar yaparız. Herzaman doğru şeyi söylemeyebilir ve gaflanıp yanlışlıkla çeşitli yorumlarda bulunabiliriz. Böyle durumlarda bile yaptığımız yanlışı düzeltmemiz en doğru olanıdır. Kendimizi düzeltmediğimiz veya çoğu insanı söylediklerimizle üzdüğümüzü fark etmediğimiz anlarda başkalarının bizi yapıcı eleştiri ile konuşmasını uygun olması gerekir ki bizlerde ileride benzeri hataya düşmeyelim.

Bilgilerimiz ve neslin Tora alimleri bile kendileri düzeltme konusunda muaf olmadıklar gibi başkaları tarafından saygıda kusur etmeden fikir vermelerine müsaade edilmelidir. Bu tip konuşmalar kritikler sakin bir şekilde gerçekleşmeli kimse kimseyi utandırmadan ve skandal yaratmadan yapılmalıdır. Söylevleri ile çok zarar veren bu tip mesajlardan dolayı liderler özür dilemeyi bilmeli ve akabinde yapacakları deklarasyonda açık bir dille söylediklerinin yanlış anlaşıldığı ifade etmeleri gerekir. 1990 yıllarında Herzog, bir konuşmasında basının maalesef seviyesinin düştüğünü ve özellikle dindar kesiminin liderlerinin ve basının söyledikleri beyanatların gerçekten topluma acı verdiğini ve bu onların maalesef karakterlerinde önemli bir hal aldığını ifade etti. Elbette herkesin başkaları hakkında söylediklerine dikkat etmeleri gerektiği gibi dini bütün olan insanların özellikle çok hassas olmaları gerekliliğin altına çizmemiz gerekir. Çünkü sonucunda söylenen sözlerin verdiği acıdan öte Yahudilik ve Tora itibarını kaybetmektedir.  Eğer bizler entelektüel, ön yargının daha dikkatli olduğu bir topluluk yaratmak istersek,  başkalarına karşı daha toleranslı, başkalarının duygularını önemseyen, başkalarının pozitif yanlarını görmeye çalışan ve bu düşünce altında söylediklerimizi düşünerek ifade etmemiz gerekir.

Tsaraat ilk aşamada insanlar üzerinde kendini göstermediğini görmekteyiz. Bu hastalığın öncelikle cansız maddeler yani günah sahibinin malları üzerinde görüldüğüne dikkat çekmekteyiz. Renk değişikliği önce evlerin duvarlarında kendisini gösterirdi. Bunun düzelmesi için evlerin duvarlarındaki taşlar yerlerinden çıkartılarak duvar yıkılırdı. Fakat bu durum, günah işleyen kişiye bir mesaj verdiği halde, bu kişi bu uyarı olarak kabul etmeyip yolunu düzelmezse hastalık elbiselerine ve ileride işe yaramadığı taktirde deri üzerinde yaralar çıkmaya başlardı. Raşi, tsaraatın ilk döneminin duvarlarda çıkmasının sebebi şu şekilde açıklar. Bunun kılık değiştirmiş bir beraha olduğunu ve ev sahibine bir şanş getirdiğini söyler.

Raşi açıklamasına şöyle devam eder: Bene Yisrael Kenaan topraklarına yaklaştıklarında, buralarda oturan yerli halk, bir gün bu şehirleri tekrar ele geçirecekleri umuduyla, tüm altın ve gümüşlerini evlerinin duvarlarına gizlemişlerdi. Bu sebeple, tsaraat sebebiyle evinin duvarlarındaki taşlarını yerlerinden çıkaran bu kişi, saklı olan bu mücevherleri bulacaktı. Raşi’nin bu açıklaması biraz kafa karıştırıcıdır. Neden ceza alması gereken kişi, bu cezanın sonucunda bir hazineye kavuşmaktadır. Tanrı çok önemli bir günah sonucu tsaraat ile cezalandırılan bir kişiyi neden bir anlamda ödüllendirmektedir? Bu maddi keşif, ne gibi bir manevi katkıda bulunacaktır?  Tanrı, dedikodu hatasını ilk kez işleyen kişiye, hayata derin bir bakış atmanın gerekliliğini öğretmektedir. Dışarıdan gördüğü, eskiden bir Kenaanlıya ait olan, önemsiz, hatta yaralarla dolu bir duvardır. Ancak taşları biraz oynatarak duvarın iç taraflarına ulaşıldığında, karşısına bir hazine çıkabilir. Tanrı bununla günah işleyen kişiye şöyle demektedir: “Bir daha sefere, bir insan hakkında sadece yüzeysel değerlendirmeler yapacağında – önce düşün. Yüzeyden biraz derinlere doğru ilerle. Kesinlikle yüzeyin biraz altında mücevhere rastlayacaksın. Bazı zamanlarda var olduğunu belki de hiç düşünmediğin altını bulabilmek için hastalıklı duvarları yıkman gerekebilir.” Tora’nın vermek istediği derin fikir, bu farkına varış formülünde gizlidir. Burada görüldüğü gibi her bir insan için pozitif düşünebileceğimiz bir nokta mevcuttur.       

Başkaları hakkında kötü konuşma manevi büyümeyi engeller ve dini çevrede yıkıma neden olur.

Her zaman sormamız gereken neden veya ne zaman başkası hakkında laşon ara kötü konuştum ve bunun arkasında beni buna iten olay neydi? Başkaları bizim hakkında söyledikleri sözlerle duygusal olarak acı çektiğimiz anlarda o kişiye bunu nasıl dile getirdik? Aramızdaki diyalog nasıldı? Başkaları hakkında kötü konuşan bir ortamda bulunduğumuzda o insanları yaptıklarını düzeltmek adına neler yaptık? Neden Rabilerimiz laşon aranın büyük bir günah olduğunu ifade etmektedir? Bu konuda hassas davranılması gerekliliğini çocuklarımıza nasıl öğretebiliriz? 

Bu günahtan kendimiz, ailemiz ve toplumumuz uzak durması için neler yapabiliriz?

En önemli gerçek ise daha iyi yapabiliriz. Umudumuz ise hepimiz istersek daha iyi olabiliriz.         

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres

El yıkandıktan sonra elektrikli kurutucularla ellerin kurutulması uygun mudur?

Masehet Sota 4’e göre “ıslak ellerle ekmek yiyen kişi saf olmayan (tame)  ekmek yemiş sayılır” ifadesi yer alır.  Şulhan Aruh 138’de tame durumun kalkması için ellerin kendinden kuruması  yeterli değildir. Mutlaka bir havlu veya kağıt havluyla kurulanması gerekir. Rabi Elyaşiv’e göre kurumuş olması kurulanmış anlamına gelir. Bir anlamda zor durumda kendinden kuruma bile kabul edilebilir.

YETMİŞ İKİ’ DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf

Teilim kitabının on tane yazarı olduğu kabul edilir. Unlardan biri de Moşe Rabenu’dur. Teilim doksan iki numaralı mizmor Şabat günü dirişinde okunan “Mizmor şir Leyom AŞabat” olarak bilinir. Bu cümlenin ilk harflerini aldığımız zaman Rabi Hayim Palaçi (Z’Ts’K’L’) “Lemoşe” sözcüğüne ulaştığımızı öğretir. Midraş Şemot Raba’ya göre Şabat gününü ilk kez kullanan Moşe’dir. Bene Yisrael’in apır işlerindeki verim kaybından şikayet eden Paro’ya bir günlük istirahat verilmesi önerisini getiren Moşe bunun için de Şabat gününü önermiştir. Rabi Palaçi  yine aynı Midraş’ta yer alan bir öğretiyi de ekler. Bene Yisrael Şabat’ı korudukları zaman “geula” yani final kurtuluşa yaklaşabileceklerdir. 

HAFTANIN SÖZÜ

Kötüye tahammül edemeyen iyiyi göremez. (Yahudi atasözü)