Yazdır

Bu Hafta İçin Saatler

29 TİŞRİ

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:30

18:45

-----

Yeruşalayim

17:22

18:37

Tel Aviv

17:49

18:47

14 EKİM

Tel Aviv

17:41

18:39

İstanbul

18:12

18:51

2023

İstanbul

18:02

18:41

İzmir

18:15

19:03

İzmir

18:05

18:54

BEREŞİT- בראשית   

Aftara: Mahar Hodeş


15-16 EKİM 2023 ROŞ HODEŞ HEŞVAN

Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Bereşit 1:1-6:8)

Tanrı evreni altı günde yaratır. İlk gün karanlık ve ışığı var eder. İkinci gün “üst sular” ile “alt suları” ayırarak gökleri oluşturur. Üçüncü gün karalar ve denizlerin sınırlarını belirler; yeryüzünden ağaçlar ve yeşilliklerin çıkmasını emreder. Dördüncü gün güneş, ay ve yıldızları yaratıp hareketlerini belirler ve onları dünya için birer zaman belirleyicisi ve aydınlatıcı olarak atar. Balıklar, kuşlar ve sürüngenler beşinci günde, hayvanlar ve en sonda insan, altıncı günde yaratılır. Tanrı yedinci günde yaratmayı durdurur ve bu günü bir dinlenme günü olarak kutsal ilan eder.

Tanrı insan bedenini yeryüzünün toprağından yoğurur ve burun deliklerinden içeriye bir yaşam ruhu üfler. Başta İnsan tek kişi olarak yaratılır. Fakat sonra “insanın tek başına olmasının iyi olmadığını” söyleyen Tanrı, insanın bir “tarafını” alır ve erkek ile kadın yaratılmış olur. Tanrı bu ikisini evlendirir.

Adam ve Hava, Eden bahçesine yerleştirilir ve “İyi-Ve-Kötüyü-Bilme Ağacı” nın meyvesinden yemeleri yasaklanır. Yılan, Hava’yı bu emri ihlal etmeye teşvik eder; Hava bu meyveden yer ve kocasına da yedirir. Günahları sebebiyle, insanoğlunun ölümlü olmasına karar verilir; kaynağı olan toprağa geri dönecektir. Ayrıca bir şeyi elde etmek için çok çaba göstermek durumunda kalacaktır. İnsan, Eden bahçesinden kovulur.

Hava iki oğul doğurur: Kayin ve Evel. Kayin, Evel ile tartışmaya girer ve sonunda onu öldürür. Tanrı onu sürekli göçebe yaşamaya mahkûm eder. Adam’ın üçüncü bir oğlu olur: Şet. Şet’in soyundan gelen, Adam’a göre onuncu nesildeki kişi Noah’tır. Kendi dönemindeki yozlaşmışlığa katılmayan Noah, Tanrı’nın gözünde beğeni kazanır.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

DAĞIN ZİRVESİNDE

BESİMANA TAVA
Hikayemiz var: Yüksek, sarp bir dağa tırmanmak isteyen dağcılar aylarca eğitim alarak kendilerini o maceraya hazırlarlar. Her şey hazır olduktan sonra da tırmanış için harekete geçerler. Birkaç gün boyunca sahip oldukları enerjiyi kullanarak zirveye ulaşmaya çalışırlar ve bunun için tırmanışlarını sürdürürler. Yorucu bir tırmanışın ardından birkaç kez ümitsizliğe düşmelerine rağmen azimle dağın zirvesine yaklaşırlar.  Dağcılar zirveye yaklaştıkça orada konuşmaların geçtiğine hayretle tanık olurlar. Bu insanlar öyle bir zirveye nasıl gelmiş olabilirler diye birbirlerine sorarlar. Sonunda zirveye ulaştıklarında merakla cevabını bekledikleri soruyu sormadan önce kendilerini insanlara tanıtırlar. Daha sonra da oraya nasıl geldiklerini bu zor tırmanışı nasıl başardıklarını sorarlar. Dağın zirvesinde olanların cevabı farklıdır. Çünkü onlar oraya tırmanmamışlardır. Orada doğduklarından zirvededirler.

Aslında birçok konuda, zaman zaman hepimiz dağın tepesindeki insanlar gibi davranışlar sergileriz. Her şeyin kendi kendine gerçekleştiğini varsayarak durumu olduğu gibi kabul etme eğilimine uzak olmayız.  Dünyadaki ilk insanların yasak meyveyi yedikten sonraki durumları da farklı olmamıştır.

Şikayetler: Tanrı adama ne yaptığını sorduğunda “yanıma verdiğin kadın ağacın meyvesinden bana verdi ben de yedim” derken aslında “ben suçsuzum suçlu olan odur” demek istemiştir.  Gemara burada Adam için “hafuy tova – nankör” ifadesini kullanır. Çünkü Tanrı yalnız kalmaması için ona bir eş vermiştir ilk tökezlemede hemen şikayetler başlamıştır.

Şikayetler tarihimiz boyunca devam eder. Bene Yisrael çölde iken hiçbir şekilde emek sarf etmedikleri gökten yağan mucizevi gıda “Man” hakkında sürekli şikayet ederler. Hatta durumu “nafşenu katsa balehem akelokel – bu sefil yemekten canımız daraldı” demeye kadar getirirler. Gemara burada Tanrı’nın Bene Yisrael için “hafuye tova bene hafuy tova - nankör olanın nankör çocukları” ifadesini kullandığını öğretir. Adam kendisine verilen eşten nasıl şikayet ettiyse Bene Yisrael de kendilerine sunulan yemekten şikayet etmişlerdir.

Neden nankörüz? Bu davranışın temeli, dağın tepesindeki insanların hikayesinde bulunur.   İnsanlar nankördür, çünkü dağın zirvesine neyin nasıl ulaştığını görmek için gözlerini açmazlar.   Kendileri için yapılanları takdir etmek için gözlerini açmadan her şeyi olduğu gibi kabul ederler.   Tüm iyi şeyleri kendi kendilerine yakıştığını iddia ederken sevmedikleri şeylerden şikayet ederler.

Çocuklar babalarıyla metroda seyahat etmektedirler. Evsiz bir adam tekerlekli sandalye ile trene biner ve tsedaka talebinde bulunur. Babaları adama tsedaka verir ve çocuklarına açıklama yapar. Çok şanslı olduklarını ve Tanrı’nın kendilerine bir ev bahşettiğini başkalarına yardım etmenin değerini anlatmaya çalışan adama çocuklarından biri evi onlara Tanrı’nın vermediğini kendilerinin sahip olduğunu söyler. Adam dört yaşındaki çocuğunun bu şekilde cevap vermesine üzülür ama dört yaşındaki çocuğun aklının bu şekilde çalıştığını da anlar.   

Ancak nedense çocuklar büyüdüklerinde bile bazen böyle düşünmeye devam edebilirler. Eve ne girdiğini, sahip olduklarını kesinlikle umursamazlar. Faturaların nasıl ödendiği, nasıl maddi refahın kazanıldığı, ev işlerinin nasıl yapıldığı evin nasıl döndürüldüğünü sormazlar, umursamazlar hatta takmazlar.  Ancak bir eksikleri olduğunda hemen şikayet başlar.

Çok tanıdık bir başka örnek. Bar mitsva yapan bir çocuğa aylarca öğretmen gelir elinden geleni yapar. Şımarıklıklara zorluklara ses çıkarmaz. Zamanı geldiğinde öğretmene verilebilecek bir hediye bile bazen ağır gelir. Hele de bir kere bile öğretmen sesini yükseltirse anında şikayetler başlar.   Ancak söz konusu kutlama olunca yaklaşımlar çok farklıdır.

Olumlu örnek de vermeye çalışalım. Moşe Rabenu Mısır’dan kaçmak zorunda kaldıktan sonra Yitro’nun yanına gelir ve Tsipora ile evlenir. Tanrı ona Mısır’a dönme emri verdiğinde öncelikle Yitro’dan izin alması gerektiğini söyler. En zor anda Yitro ona kucak açmışken izin almadan gitmeyi Moşe aklından geçirmez ve iyilik tanıma konusunda eksik olanlara müthiş bir ders verir.

Şimdi gelin düşünelim. Bu gibi durumlar neden olmakta. Neden insanlara minnet duymak bu kadar zor gelir? Neden bulundukları noktaya onları getiren şey, kişi bir türlü takdir edilmez? Bunun cevabı insanların en temel ve önemli dürtülerinden biriyle ilgilidir.

Sahiplenmek: Tanrı Adam ve Hava’yı yarattıktan sonra onlara dünyayı sahiplenmelerini söyler. Amaç dünyayı daha iyi bir duruma getirmek için çalışmaktır. Bunun olabilmesi için de içimize başarmak için gerekli olan bir dürtü yerleştirir. Bu dürtü hayatımızı boşa harcamamamız ve dünyada harika şeyler başarmamız için yardımcı olan duygudur. Ancak burada bir sorun vardır.

Başardığımız şeyleri kendi başımıza başardığımızı hissetmek isteriz. Başarılı hissetme arzumuzu tatmin etmek için, başarımızda diğer insanların hayati bir rol oynadığını kabul etmekte çok zorlanırız. Buraya kendi başımıza geldiğimizi hissetmek isteriz.   

Bu nedenle pek çok çocuk anne ve babalarını takdir etmek yerine onlara kızar.   Başarıyı hissetme arzusuyla, ebeveynlerini, onları yetiştirmek başarılı olmalarını sağlamak için çalışanları için takdir etmeyi reddederler.   Aynı durum eşler içinde geçerlidir.   Adam gibi pek çok insan, yolunda giden her şey için takdir etmek yerine, yanlış giden her şey için eşlerini suçlar. Çünkü eşlerine güvendiklerinde sanki kişisel başarılarına gölge düşmüş gibi hissederler.  

Temizlikçiden gelen adam elbisemizi bıraktığında ona teşekkür ederiz. Kargo geldiğinde sevinir teşekkür ederiz.  Biri bizim için kapıyı açık tuttuğunda, ona teşekkür ederiz.   Mağazadaki kasiyere ve benzin istasyonundaki adama içtenlikle teşekkür ederiz.   Fakat erkekler, Şabat ve bayram yemekleri hazırladıkları için eşlerine ne sıklıkla teşekkür ederler?   Kadınlar, aileyi desteklemek için uzun saatler çalışan için eşlerine ne sıklıkla teşekkür ederler?   İnsanlar, yıllarca süren sıkı çalışmaları veya onlara güzel bir düğün yapmaları için ebeveynlerine ne sıklıkta minnetini ifade eder?

Çünkü postacıya, kasiyere veya kapıyı bizim için açık tutan yabancıya teşekkür etmek, başarı duygumuzu veya egomuzu yaralamaz. Ancak ebeveynlerimize, eşimize, hayatımızdaki onlarsız asla bir yere varamayacağımız diğer birçok insana ne kadar borçlu olduğumuzu bilerek başarılı ve başarılı hissetmek daha zordur.   Minnettarlığın en büyük zorluğu buradadır. O zaman minnettar hissetmemizi kolaylaştırmak için ne yapabiliriz?

Hadi bunu aşalım: Vezot Aberaha peraşası Moe’nin ölümünü işler. Tanrı Moşe’ye ölümünden önce Erets Yisrael’e giremeyeceğini kesin bir dille belirtmiştir. İlk bakışta “neden” diye sorsak bile aslında verdiği ders çok daha önemlidir.

Tanrı Moşe’ye hiç kimsenin görevini tek başına tamamlamadığını anlatır. Moşe Bene Yisrael’i topraklarına götürme görevini başlatmış ama görevi Yeoşua tamamlamıştır. Dünyanın işleyişi de bu yöndedir.    

Elimizden gelenin en iyisini yapmamız elbette beklenir. Ancak her şeyi tek başımıza yapamayacağımızı da anlamamız gerekir.   Tanrı, dünyayı insanların birlikte çalışması ve birbirlerine yardım etmesi gerektiği şekilde yaratır. Başarılarımızı diğer insanlarla paylaşmakta gocunacak bir şey yoktur.   Gelmiş geçmiş en büyük insan ve peygamber olan Moşe bile görevini tek başına yerine getirmemiştir. Başkalarıyla birlikte çalışmak, minnet duymak ve başarıyı paylaşmak hedefimiz olmalıdır.     

Yahudi ismi “leodot” fiilinden türer. Bu da teşekkür etmek, şükran duymak anlamına gelir. Tora Amon oğullarının nankörlükleri nedeniyle toplumumuza katılmasına izin vermez.   

Bene Yisrael Mısır'dan çıktığında, Amon halkı yiyecek ve su için yardım etmez. Halbuki Amon halkı, Avraam'ın liyakatiyle Sedom kentinden kurtarılan Avraam Avinu'nun yeğeni Lot'un soyundan gelir.   Avraam olmasaydı, Amon'un atasının doğması mümkün olmazdı.   Bu toplum varlığını Yahudi Milletinin atasına borçludur ancak minnettarlık göstermeyi reddederler.

Yahudilikte şükran duyma ve gösterme yeteneği tartışılamaz.   Bu inancımızın temel taşlarından biridir.

Ve dağın zirvesinde: Başarılarımızda başkalarının oynadığı rolü takdir edemezsek, başarılarımızda Tanrı’nın rolünü takdir edemeyiz.   Diğer insanlara minnettar olmazsak, o zaman Tanrı’ya de minnettar olmayız.   Başkalarının yardımı olmadan buraya yalnız geldiğimizde “kendimizi yarattığımız” konusunda ısrar edersek, o zaman buraya Tanrı’nın yardımı olmadan geldiğimizi de hissederiz. Birçok gencin öz kültüründen uzaklaşmasının nedeni budur.   Tanrı’nın onlara verdiği her şeyi tanımak ve takdir etmek yerine, sahip olmadıkları şeyler için üzülmeyi tercih ederler.  

Her günün her sabahına “mode ani” ile başlarız.    Güne başlar başlamaz, o gün yapacağımız her şeyin uyanmamıza izin veren, bize hayat veren ve sahip olduğumuz her şeyi bize veren Tanrı’nın sayesinde olduğunun farkına varırız.    Bu, bir Yahudi'nin yaşaması gereken sahip olduğu her şey için derin bir şükran ve takdirle şekillenen yoldur. 

Gözlerimiz, açalım ve bizi şu anda yaşadığımız “dağın zirvesine” getiren herkese minnettar olalım.

 

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

Tora’mızda ‘olağanüstü gerçekleşen bir olay’ nedir diye sorduğumuzda hepimizin aklına dünyanın yaratılışından başka bir olay gelebilir mi? 

Bereşit Bara Elo-im Et Aşamayim Veet Aarets. Dünya bomboştur ve Tanrı’nın emri üzerine Tanrı her şeyi yaratır, şekillendirir ve evrendeki her şeyi isteyeceği uygun konuma getirir. Bütün yaratılış olayı, her an karşılaşabileceğimiz basit bir olay olmadığı gibi hayal gücümüzle de açıklanması mümkün olamayan olağan üstü Tanrısal boyutta bir mucizedir. Tüm dünya Tanrı’ya ait ve dolayısıyla biz insanlar da ona aitiz. Tanrı var olan her şeyin üstünde ve evrende var olan herhangi bir varlığın yaşamının devamlılığı da Tanrı’nın isteğine bağlıdır. 

İspanya’daki altın çağ döneminde günlerden birinde Tanrı inancı olmayan Don Hose adında biri, büyük bir Tora alimi, şair ve düşünür Rabi Yeuda Alevi ile tartışır. Don Hose Rabi’ye Tanrı’nın dünyayı yarattığına nasıl inanabilirsin ve ısrarla dünyanın bir Yaratıcı tarafından değil tesadüf ve doğa kanunları ile yaratılabileceğini iddia eder. O an için Rabi Yeuda Alevi cevap vermez. Bir gün sonra Rabi Yeuda Alevi tekrardan karşılaşırlar. O anda Don Hose mükemmel bir tablo görür ve bu resmi kim çizdi diye sorar. 

Rav Yeuda resmi kendisi çizmesine rağmen cevap olarak şöyle der; kazara! Rabi Yeuda, masada bulunan boyaların kedinin dokunması ile kaza sonucu düştüğünü ve düşen boyalar sayesinde tesadüfen bu güzel resmin ortaya çıktığını dile getirir. Don Hose böyle güzel bir tablonun tesadüf eseri olmasının mümkün olmadığını ve bunu ancak bir sanat kar tarafından çizilebileceğini ifade eder. 

Rabi de cevap olarak nasıl bir evin varlığı onu yapan bir ustanın olduğunu, bir giysinin varlığı onu diken bir terzinin olduğunu, bir resim onu çizen bir ressamın olduğunu, bir şiir varsa onu yazan bir şairin olduğunu gösterirse, dünyanın varlığı da onu yaratan bir Gücün olduğunu gösterir diye karşılık verir. 

Bir insanın görme duyusunu düşündüğümüzde gözün kendisiyle beraber bunu sağlayan çeşitli elementler aklımıza gelir. 

Gözbebeği bir optik aletin içinden geçerek göze ulaşan veya bir fotoğraf görüntüsünün oluşumuna yol açan ışınların konisini sınırlayan çember, göz merceği, gözün ön tarafında bulunan ve dışardaki cisimlerin görüntüsünün ağ tabaka üzerine düşmesini sağlayan mercek biçiminde saydam organ, göz kapakları gözü koruyan organlar, gözyaşı yabancı maddelerin gözden çıkmasını sağlar.

Bütün bu terimlerin dışında beynin gözle arasındaki oluşan bağlantı dünyamızdaki her türlü şeyi görmemizi sağlamaktadır. 

Bu söylediğim ifadeler duymak, düşünmek, koku almak, tatmak, dokunmak ve yemek yemek gibi insanın sahip olduğu faktörler aynı şekilde mükemmel bir sistemle insan vücuduna inşa edilmiştir.

Böyle bir sistemin insan vücudunda bulunması bu evrenin tesadüfü değil, Yaratan’ın kendisini bize kanıtlamaktadır. 

Bizler de çok iyi planlanmış amaçlı bir dünyada yaşıyoruz. İnsan gibi son derece karmaşık bir varlığın kendiliğinden oluştuğunu ve Yaratan’ı olmadığını düşünmek mümkün müdür? 

Yeşaya’da şöyle geçer: 

Yapı, kendini yapan için; beni O yapmadı der mi? Kendine şekil verilen şey; şekil veren için; O’nun anlayışı yoktur der mi?

Sadece yapmamız gereken, doğru soruları sormaktır. “Gözlerinizi yukarı kaldırın ve bunları kim yarattı görün “ (Yeşaya 40:26)

İnsanın Tanrı’nın mükemmelliğini görebilmesi için, kendisini incelemesi yeterlidir. Örneğin düşünebilmemiz; bu, gerçekten olağanüstü bir şeydir.

Tanrı’ya inanmayan bir kişi küçük çocuğa sorar. Nerden biliyorsun bütün bu dünyayı Tanrı’nın yarattığını? 

Çocuk cevap verir. Ben deniz kenarında yaşıyorum ve ben kumsaldayken bir ayak izi görürsem benden önce oradan birisinin geçtiğini anlarım. Aynı şekilde gökyüzüne baktığımda; güneş, ay, yıldız ve tabiat bana dünyanın Yaratıcısının Tanrı olduğunu gösterir. 

Teilim de şöyle geçer: “Sana şükrederim; çünkü heybetli ve şaşılacak şekilde yaratılmışım.” 

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: Rabilerin öğretilerinden)
Rav İzak Peres

Öfkemiz  ile nasıl baş edebiliriz?

Her insan zaman zaman öfkesiyle mücadele etmek zorunda kalabilir.  Özellikle yalnız kaldığında, bir saygı ve onur arayışı içinde olduğunda veya nefret ve kıskançlık gibi dışarıdan fark edilmeyen ancak içsel dünyamızda her zaman yüzleştiğimiz sorunlar sırasında öfkesi ile mücadele etmek zorundadır. Bunu çözmek asla kolay değildir. Ancak gelin birkaç öneriye kulak verelim.

Öncelikle eksikliğimizin nerede oluğunu anlamaya çalışalım. Daha sonra öfkemizin nerede ve neden uyandığını bilelim. Böylelikle öfke sınırını aşmadan  bu duyguyu kontrol altına alabilmek daha kolay olacaktır. Bir de öfkenin gerek fiziki gerekse ruhani sağlığımıza büyük zararlar verebileceğini aklımızdan çıkarmayalım.

72’DEN SEÇMELER
(Rav Palaçi’nin 72 kitabı olduğu kabul edilir.)
Rav İsak Alaluf

Giriş: Yıllardır bu broşürü derlemeye çalışan biri olarak birçok bilgenin yazılarını burada okumaya ve öğrenmeye çalıştık. Bu sayfalarda özellikle Türkiye’de yetişmiş büyük bilgelerin sözlerine de zaman zaman yer verdik. Bu yıl bir başlık altında kitapları bütün dünyada sayısız bilge tarafından okunan ve öğrenilen İzmir’de yetişmiş en büyük bilgelerden biri olan Rabi Hayim Palaçi (Z’TsK’L’)’nin öğretilerine yer vermeye gayret edeceğiz. Elimizdeki kitapları inceleyerek ve öğretileri derleyerek bu çok özel ve derin bilgileri elden geldiği kadar sade ve anlaşılır bir biçimde sunmaya gayret edeceğiz. Bilgileri derlediğimiz kaynağı vermek suretiyle Rav Palaçi’nin kaleme aldığı yetmiş iki kaynak kitabın hiç olmasa bir kısmının isimlerini de anmış olacağız. Beezrat Aşem gelecek senelerde yine bir başka başlık altında yine bu coğrafyada yetişmiş bilgelerimizin öğretilerini sunmaya ve anlamaya gayret edeceğiz. Tanrı’nın bizlerin yanında olması ve eğitimimize ışık olması temennisiyle ilk öğretimizi Rav Palaçi’nin Şir AŞirim için açıklamalar getirdiği “Hayim Legufa” kitabından derledik.

Rabi’nin görüşüne göre Şlomo Ameleh’in yazdığı Şir AŞirim’in ilk “şin” harfi diğerlerine oranla daha büyük yazılır. Çünkü bu şarkı diğer bütün şarkılardan daha büyüktür. Gerçekten de Rabi Akiva öğretilerinde Şir AŞirim’in kutsalların kutsalı yani “Kodeş Kodaşim” olduğunu paylaşır. Çünkü bu şarkı Tanrı ile Bene Yisrael arasındaki doğrudan sevginin işlendiği bir manzumedir.

HAFTANIN SÖZÜ

Moşe Rabenu Tanrı’ya, "Eğer İsrael'in Altın Buzağı günahını bağışlamazsan, beni kitabından sil" dediği için Tetsave peraşasında Moşe’nin adı geçmez. (Baal ATurim)

(Not: Bu peraşa genellikle Moşe’nin ölüm tarihi olan 7 Adar tarihi civarında okunur.)