Hafta İçin Saatler

8 TİŞRİ

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5784

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:57

19:11

-----

Yeruşalayim

17:38

18:53

Tel Aviv

18:07

19:04

23 EYLÜL

Tel Aviv

17:58

18:55

İstanbul

18:47

19:26

2023

İstanbul

18:25

19:14

İzmir

18:47

19:35

İzmir

18:36

19:24

AAZİNU- האזינו

 


ŞABAT TEŞUVA
25 EYLÜL 2023 PAZARTESİ YOM KİPUR
30 EYLÜL – 1 EKİM 2023 SUKOT
7 EKİM 2023 ŞEMİNİ HAG ATSERET
8 EKİM 2022 SİMHAT TORA


Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Devarim 32:1-32:52)

Aazinu peraşasının büyük bölümü, 70 dizelik bir şarkıdan oluşur. Bu şarkı, Moşe tarafından, dünyadaki hayatının son gününde Bene-Yisrael'e söylenmiştir. 

Yeryüzü ve gökleri tanık olarak davet eden Moşe, halkı "Eski günleri hatırla / Tüm nesillerin yıllarını anlayın / Babana sor ve o sana anlatsın / Yaşlılarına [sor] ve sana söylesinler" sözleriyle teşvik etmektedir. Bahsettiği, Tanrı'nın onları çölde nasıl bir ulus haline getirdiğinin, Kendi Halkı olarak seçtiğinin ve onlara bollukla mübarek kılınmış bir ülkeyi bahşettiğinin halk tarafından hiçbir kuşkuya yer olmadan bilinmesinin önemidir. Şarkı aynı zamanda bir uyarıda bulunur: "Yeşurun [Yisrael] şişmanladı ve tekmeledi / Yağ bağladın, kalınlaştın ve kabalaştın / Onu meydana getiren Tanrı'ya sırtını döndü / Ve kurtuluşunun Kayası'nı hakir gördü". Bu durumun sonucu, akıl almaz felaketler olacaktır. Tanrı bunu Tanrı'nın "Yüzü'nü Saklaması" olarak tanımlar. Yine de Moşe bir söz verir: Sonunda Tanrı, Kulları'nın kanlarının intikamını alacak ve Halkı ile Ülkesi ile teselli edecektir.

Peraşa Tanrı'nın Moşe'ye, Nevo dağının zirvesine çıkması konusunda talimat vermesiyle sona erer. Moşe buradan, ölmeden önce Erets-Yisrael'i görebilecektir. Ancak oraya, Tanrı'nın Bene-Yisrael'e verdiği Ülke'ye giremeyecektir.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf

EZİLMİŞ YOL           

Birçoğumuz Yamim Noraim’i geride bıraktığımız bu günlerde kendi kendimize sorarız. Her yıl aynı şeyleri yaşadığımızın farkına varır bir türlü değişmediğimizi görürüz. Belki seneye de değişmek için bir çabamız olmayacaktır. Neden değişmek bu kadar zordur? Bunu farklı kılmak için bir şeyler yapılabilir mi? Bu soruların cevaplarını bir hikaye ile bulmaya çalışalım:

Yanıtsız sorular: Gemara Masehet Eruvin Rabi Yeoşua’nın üç kişi tarafından büyük şaşkınlıklara uğratıldığını ve sorularına yanıt veremediğini açıklar. Ondokuzuncu yüzyılın büyük Rabilerinden olan Hida da bu hikayelerin her birinin bizlere önemli kazanımlar içerdiğini öğretir. Bu hikayelerden bir tanesini anlamaya çalışalım.

Yolculuklarının birinde Rabi Yeoşua tarla boyunca uzanan bir yolu takip eder. Tarlayı geçtikten sonra genç bir kızla karşılaşır. Genç kız neden birinin tarlasında yürüdüğünü ve ürünü mahvettiğini sorar. Rabi o yolun tarladan geçen işlenmiş bir yol olduğunu ve yoldaki şeylerin zaten çiğnendiği için geçmekte sakınca görmediğini söyler. Meşru bir durumda olduğu için o yolu tercih ettiğini paylaşır. Ancak kız buna oldukça sert bir biçimde karşı çıkar. Kız Rabi gibi insanların o yolu döşediklerini, kestirmeden gitmek için o yolun yapıldığını ve mülkiyet haklarının hiçe sayıldığını iddia eder. Kimse o yolu yaparken sahibinin uğrayacağı zararı hesaplamamıştır. Rabi Yeoşua yanıt veremez ve sessiz kalır.  

Hida burada Rabi Yeoşua’nın değişime direnmemizin en yaygın nedenlerinden birine dikkatimizi çektiğini açıklar. Zaten yol ayaklar altına alınmıştır. Bizim de oradan geçmemizde bir sorun yoktur.

Genellikle görüş bizim ve başkalarının her zaman yaptığı yanlış bir şeyin bir süre sonra “normal” kabul edilmeye başlandığı ile ilgilidir. Kullanım yaygın hale geldiyse birçoğumuz o yolu izleyebileceğimizi zannederiz. İzlenecek doğru yol olmadığını bilsek de durup düşünüp anlasak da, çiğnendiğini gördüğümüzde, onu takip edebileceğimizi de varsaymaktan vazgeçmeyiz. Rabi Yeoşua ben Hananya gibi bir bilge de bu hataya düşmüştür. Ezilmiş yolu kestirme olarak izlemiş ve küçük kızın deyimi ile sanki “hırsız” konumuna ortak olmuştur.

Dersimizi alalım: Bu hikaye bizim için her zaman önemli bilgiler barındırır. Özellikle yılın bu zamanında kendimizi büyütüp nasıl geliştirebileceğimizi düşünmemiz gerektiğinde daha da anlamlı gelir.  Ezilmiş yol, herkesin izlediği yol ve bizim herkes gibi kestirme diye daldığımız yol, mutlaka doğru yol değildir. Kendimizi bu kadar acımasızca eleştirirken bir soru daha  sormamız gerekir. Hepimiz zaman zaman hataya düşemez miyiz? Bu sorunun cevabının “evet” olduğu konusunda tartışmak bile yersizdir. Yanlışlarımızın olabileceğini kabul ettikten sonra biraz daha hassas sorulara geçebiliriz:

Günümüz toplumunda yaygın olan garip dil “laşon nekiya – temiz lisan” kullanmak konusunda çok hassas olan Tora öğrenen biri için uygun mudur? Herkes böyle konuşuyor diye onlara benzemek mi gerekir? Herkes belli bir programı veya diziyi seyrediyor diye o dizi herkes tarafından kabul edilebilir mi olmalıdır? Gençlerimizin kullandığı dilin mimarı sayılan filtresiz internet erişimi bir özgürlük işareti midir yoksa çocuklarımızın eğitimini ve gelişimini olumsuz mu etkilemektedir? Bu soruların da cevapları bellidir. Kimse söylemek istemese bile bunlar hakkında mantıklı cevaplar hepimizin zihninde mevcuttur. Kabul etmeye pek yanaşmasak bile herkesin izlediği yol mutlaka doğru yolu işaret etmez. Hangi “ezilmiş yolun” meşru olduğunu ve hangilerinin yasal olmadığını bilmek çoğu zaman çok zordur. Ortak yaklaşımın doğru mu yanlış mı olduğunu her zaman söyleyemeyiz. Bu karışıklık, Adam ve Hava'nın Gan Eden'den sürüldüğü zamandan beri her zaman var olmuştur .

Tanrı, Adam ve Hava'yı yaratıp onları Gan Eden'e yerleştirdiğinde , mükemmel bir netliğe sahiptiler. Hangi yiyeceklerin iyi, hangilerinin kötü olduğu onlara kesin olarak söylenmişti. Yasak ağaç açıkça ve net bir şekilde tanımlanmıştı. Adam ve Hava'nın günahının sonuçlarından biri de bu netliğin kaybolmasıdır. Adam ve Hava, Gan Eden'den gönderildikten sonra , iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki çizginin bulanık olduğu, kafa karıştırıcı bir dünyaya itildiler. Biz hala bu dünyada, ikisi arasında net bir ayrım yapmakta çok zorlanırız.

Roş Aşana, Gan Eden'de var olan netliğin bir kısmının yeniden kazanılması için çaba göstermemiz gereken zamandır. Bu noktada geride bırakmış olsak da Praglı Maaral’ın Roş Aşana ile ilgili bir öğretisini paylaşmak gerekir.

Şofar: Şofar öncelikle Akedat Yitshak olayı ile bağlantılıdır. Benzer bir şekilde Şofar’ı Tora’nın verilişi sırasında da okuyoruz. Maşiah döneminin gelişini de Şofar haber verecektir. Buradaki öğretiyi ilginç kılan bu üç olayın birbiriyle ve Roş Aşana ile bağlantılı olmasıdır.  

Praglı Maaral, şofar sesinin tamamen netlik kazanmakla ilgili olduğunu açıklar. Avraam, doğruyu ve yanlışı net bir şekilde kavrayan, Tanrı’nın yollarını anlamaya çalışan ve buna yaklaşan ilk kişidir.  Bene Yisrael bu netliği Matan Tora zamanında, doğrudan Tanrı’nın sesini duyduklarında ve kendilerini “naase ve nişma” diyerek gönülden Tora’ya adadıklarında yaşamışlardır.  Bilgelerimiz, Bene Yisrael’in o anda Adam ve Hava'nın günahlarından önceki saflık düzeyine ulaştığını, ancak birkaç hafta sonra altın buzağı günahını işlediklerinde bu saflığı yitirdiklerini öğretirler. Maşiah’ın günlerinde ise bu mükemmel netliği yeniden kazanacağımıza inanırız. O zaman doğru ve yanlışı net ve açık bir şekilde görebileceğimiz bir resme sahip olma ayrıcalığını yaşayacağız.  

Maaaral, Roş Aşana'da Şofar çalmamızın nedeninin bu olduğunu öğretir. Roş Aşana’nın amacı, bizi bu bozulmamış netliğe bir adım daha yaklaştırmaktır. Teşuva süreci, Tanrı’nın dünyanın kralı olduğu kavramı, şofarın ürkütücü sesi üzerine düşünmek, hayatımızı ve yaptığımız şeyleri daha dürüst, daha nesnel ve daha saf görmemizi sağlamak içindir. Yıl boyunca bakış açımız, deneyimlerimiz, önyargılarımız ve çevremizdeki insanların ne yaptığına dair gözlemlerimizle lekelenir. Roş Aşana daha dürüst düşünme, yaşamımıza, verdiğimiz kararlara ve yaptığımız şeylere objektif bir bakış atma ve bunların gerçekten doğru ve doğru olup olmadığını sorma fırsatımızdır.  

İzlediğimiz yol zaten “ezilmiş” diyerek, uygun olduğunu düşünmeye şartlandırıldığımız şekilde yaşıyoruz. Roş Aşana'da kendimize, hayattaki rotamızın gerçekten doğru olup olmadığını çok dürüstçe sormamız gerekiyor. Herkesin izlediği aynı yolu izleyerek trendi takip etmekle yetinecek miyiz, yoksa farklı bir yol çizen, çağdaşlarının akımına direnen ve onun yolunu izleyen Avraam Avinu örneğinden mi öğreneceğiz?

Gelecek yıl, bu yıldan farklı görünmek istiyorsak, bu uygunsuz yolları belirlemek ve bunlardan kaçınmak, kabul edilen her şeyin kabul edilebilir olmadığını ve doğru olanı yapmamız gerektiğini anlamak için netliğe ve cesarete ihtiyacımız vardır. Bunun için de yol bellidir.

DİVRE TORA
Rav Selim Eskenazi

Aazinu Kurtuluşun Şarkısı

aRamban, Aazinu Şarkısı'nın gelecekteki kurtuluşun bir teminat belgesi olduğunu söyler.

Başlangıçta, Akadoş Baruh U’nun bizlere yaptığı iyiliklerden, bizleri nasıl yücelttiğinden bahsetmektedir. 

Pasukta söylediği gibi "Yatsev Gevulot Amim, Lemispar Bene Yisrael, ki Helek Aş-em Amo, Yaakov Hevel Nahalato", Akadoş Baruh U’nun bizlere yaptığı tüm mucizeler, O'nun Am Yisrael’e olan sevgisinin bir sonucudur.

Ondan sonra, O'na karşı yapılan isyankar davranışlardan dolayı, O'nun Öfkesinden bahsetmektedir. Bu öfkenin sonucu olarak, yaşadıkları ülkede başlarına gelen felaketler ve onları dünyanın her tarafına dağıtmasından söz etmektedir.

Şarkının bitişinde "Arninu Goyim Amo, ki Dam Avadav Yikom veNakam Yaşiv leTsarav, veHiper Admato Amo" demektedir. Gelecekteki Kurtuluşta, Akadoş Baruh U, Am Yisrael'e sıkıntı çektiren tüm milletlere günlerine gösterecektir. Vaad edilen bu söz, 2. Bet aMikdaş'ta gerçekleşmediğine göre, gelecek kurtuluşta gerçekleşecektir. 

İşte aRamban, şu şekilde bitirir, bu şarkı bir şartname değildir, yani ancak eğer birş eyler yerine getirilirse, o zaman verilen vaadler gerçekleşsin, 

Bu Şarkı her şartta, ne olursa olsun, gerçekleşecektir. Bu bir Şahitlik Belgesidir.   

Bu belge, Am Yisrael'in sonsuz zaferinin bir kanıtı olacaktır. Akadoş Baruh U, sonsuz olduğu gibi, "ki Helek Aş-em, Amo", O'nun payına düşen Yisrael Milleti de sonsuzdur. 

Am Yisrael'in çektiği tüm zor zamanlarda, bu şarkı bir teselli şarkısıdır. Am Yisrael, geçirdiği tüm zorluklara, diasporada yaşadıkları tüm utançlara rağmen, kaybolmamıştır ve daima ayakta kalmaya devam edecektir.

Bizlerin kendimize sormamız gereken soru, "Yaakov Hevel Nahalato", Yaakov, Tanrı’ya halatla bağlıdır. 

Acaba bizler, Sara, Moşe, Sabetay... Bizler de bağlı olmak istiyor muyuz?

Holokostta, Tanrı, onların intikamını alsın, milyonlarca Yahudi öldürülmüştür. Devrin büyük Hahamları da Aş-em yerahem, bu katliamda vefat etmiştir. Geride kalan Hahamlar Avrupa'da toplandıklarında, içlerinden biri çıkıp şöyle der, "Rav Filanca artık bizlerle değil ve Rav Filanca da bizlerle değil, kim bize liderlik, rehberlik edecek". Başka bir Haham söz ister ve der ki "bu Tora, hiçbir zaman ağızlarımızdan düşmeyecek. Biz karar verelim, acaba biz bunun bir parçası olmak istiyor muyuz yoksa istemiyor muyuz?" 

İşte Kutsal Tora'mız sonsuzdur, Yaakov, Tora'yı simgeler, "Titen Emet leYaakov", 

Acaba bizler,... Bizler de bağlı olmak istiyor muyuz? 

İçinde bulunduğumuz 10 Teşuva günü, yeni adımlar atıp, kendimizi, Tanrı’ya ve O'nun Tora'sına bağlamak için, müthiş bir zaman... Gmar Hatima Tova  

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: www.hidabroot.org)
Rav İzak Peres

Oruç günleri yiyecek için yanlışlıkla beraha söylendiğinde ne yapılmalıdır?

Böyle bir durumda beraha’nın boşa gitmemesi için çok az bir miktar tatması yeterli olur. Unutup yemek yediği durumda farkına varıp pişman olursa kalan saatlerini Taanit ile tamamlar.

AKLIMIZDAN GEÇENLER
Rav İsak Alaluf

Hepimizin zaman zaman içine düştüğü bir sorunu dile getireceğiz. Okuyucumuz şöyle yazıyor: Başka bir kişi tarafından çok derinden yaralandım. Bu kişi ya yaptıklarının ne kadar incitici olduğunun farkında değil ya da umursamıyor. Özellikle Yom Kipur yaklaşırken şimdi ne yapmam gerektiğini merak ediyorum. Herkesi affetmem gerektiğini biliyorum ama dürüst olmak gerekirse, onun davranışının affı için izin vermek içimden gelmiyor. Onu affettiğimi söylesem bile bunu gerçekten kastedemem. Peki ne yapmalıyım?

Rabi David Rosenfeld sorumuzu yanıtlar:

Üzülmene çok üzüldüm ama doğru olanı yapmaya bu kadar kararlı olman çok hoş.

Gerçek şu ki, sizi inciten herkesi affetmeniz gerektiğini düşünseniz de aslında durum böyle değil. Yahudi kanunu insanlara karşı bağışlayıcı olmamızı tavsiye eder, ancak bu özellikle kişinin yaptığından gerçekten pişman olup bağışlanmamız için bize istekle gelip gelmediğine bakar.  Eğer ve sadece bu gerçekleşirse bize kalplerimizi açmamız ve onun özrünü kabul etmemiz gerekir.

Bununla birlikte, eğer bir kişi sizi incitirse ve umursamıyorsa, kesinlikle sihirli bir şekilde tüm acınızı silip onu affetmeniz gerekmez. Affetmek, özür diledikten ve çözümden sonra gelir, önce değil.

Sizi üzen kişi özür dilese bile özrünün yeterince samimi ve samimi olmadığını düşünme ve dolayısıyla reddetme hakkınız vardır. Sizi yatıştırmak ve yaptığı yanlışın boyutunu gerçekten anladığını ve dürüstçe bunu telafi etmek istediğini göstermek onun yükümlülüğüdür.

Ancak sizinki gibi bir durumda farklı bir yükümlülük söz konusudur. Tora şunu belirtir: "Yüreğinden arkadaşından nefret etmeyeceksin; mutlaka arkadaşını uyaracaksın..." Bizi inciten bir kişiden nefret etmemize ve bunu bir kenara itmemize izin verilmez. Ona bir şekilde acımızı iletmekle yükümlüyüz ve bunu yaparak ona kötü davranışını üstlenip durumu düzeltme fırsatını vermeliyiz. Bu nedenle sizin durumunuzda arkadaşınıza davranışının ne kadar incitici olduğunu söylemeniz özellikle önemlidir. 

Böyle bir kişiyi affetmek bir hesed olarak kabul edilir.  Sonuçta, sağlıklı ilişkileri sürdürme konusunda bu kadar beceriksiz olan ve kendi özgüvenini geliştirmek için umutsuz bir çabayla istismara başvuran böyle bir kişi için üzülmeliyiz. Sorunları olan kendisidir ve muhtemelen kendi çocukluğunda istismarcı ilişkilerin kurbanı olmuştur. Ona kızmak yerine onun adına üzülmeliyiz. Bunu bırakıp yolumuza devam etmeliyiz.

Herkesi af etmenin zorunlu olmasa da uygun olduğunu görüyoruz. Gemara Masehet Megila 28/A’ya göre, bir Rabi’nin bu kadar uzun yaşamasının bir nedeni, o gün kendisine zarar veren kimseyi affetmeden gece asla yatmaması olduğunu iddia edilir.  Buna dayanarak yatmadan önce söylediğimiz Şema, bizi inciten herkesi affedeceğimiz bir paragraf içerir.

HAFTANIN SÖZÜ

Su içtiğin kuyuya taş atma. (Bilge kişi)