Bu Hafta İçin Saatler

3 HEŞVAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5782

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:35

      18:50

-----

Yeruşalayim

17:27

18:42

Tel Aviv

17:55

18:52

9 EKİM

Tel Aviv

17:46

18:44

İstanbul

18:20

19:00

2021

İstanbul

18:06

18:47

İzmir

18:22

19:11

İzmir

18:12

19:01

NOAH -   נח



Peraşa Özeti
[www.chabad.org]
(Bereşit 6:9-11:32)

İlk insanın yaratılışından Noah’a kadar on nesil geçmiştir. İnsanlık, dünyayı ahlaksızlık, putperestlik ve hırsızlıkla son derece yozlaştırmıştır. 

Tanrı, beğenisini kazanan Noah ve ailesi ile dünyayı tekrar canlılarla doldurmaya yetecek kadar hayvan dışında, dünyanın tüm sakinlerini yok etme kararı alır. Noah'a, dünya üzerine getirmeyi planladığı tufandan kurtulmasını sağlayacak bir gemi inşa etmesini emreder. Gökten yağmurlar, yeryüzünden su kaynakları dünyayı kırk gün boyunca suya boğar ve en yüksek dağlar bile su altında kalırlar. 150 gün sonra sular çekilmeye başlar. Gemi Ararat dağında karaya oturur. Noah, suların yeteri kadar çekilip çekilmediğini anlamak için gönderdiği güvercin zeytin dalı ile geri döndüğünde karaya çıkabileceklerini anlar.

Tanrı Noah ve ailesine gemiyi terk etmelerini söyler. Noah gemide özellikle bu amaç için bulunan hayvanlardan Tanrı'ya korban sunar ve Tanrı tüm dünyayı yok edecek bir tufanı bir daha gerçekleştirmeyeceğine söz vererek bunun işareti olarak gökkuşağını belirler. Sadece bitki yiyen Adam’dan önceki on nesilden farklı olarak, Noah ve tüm insanlığa et yeme izni çıkar. Tanrı tüm insanlığı bağlayan yedi tane kural belirler: Buna göre, 1.Putperestlik, 2.Cinsel ahlaksızlık, 3.Hırsızlık, 4.Tanrı'ya lanet etme 5.Cinayet 6.Canlı bir hayvanın etinin yenmesi yasak olacak, ayrıca 7. İnsanların bir kanun sistemi geliştirmeleri gerekecektir.

Bunların ardından, dünyanın iklimi günümüzdeki halini alır. Noah bir bağ diker, ürününden yaptığı şarabı içerek sarhoş olur. Noah'ın oğullarından Ham, babasını sarhoş ve çıplak bir halde görmekten zevk alırken, kardeşleri Şem ve Yefet, geri geri yürüyerek babalarının çıplaklığını örterler. Bu olay sebebiyle Ham'ın oğlu Kenaan kölelikle lanetlenir.

Noah'ın soyu, on nesil sonra tek bir dili konuşan, ortak kültüre sahip tek bir halk haline gelir. Fakat o nesilde, kendi yenilmezliklerini simgeleme amacıyla yüksek bir kule (Babil kulesi ) inşa etmeye kalkışarak, Yaratıcılarına karşı gelirler. Tanrı onların dillerini bozar; öyle ki, artık biri, diğerinin söylediğini anlayamaz hale gelir. Sonunda proje iptal edilmek zorunda kalınır; insanlar, gruplar halinde yeryüzünün farklı kesimlerine dağılarak gelecekteki yetmiş ana ulusu oluştururlar.

 

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
İKİ FARKLI İNŞAAT

İnşa emri: Humaş içinde farklı yerlerde benzerlikler bulmak Rabilerin Tora’yı açıklamaları için çok kullandıkları bir yöntemdir. Sözgelimi Humaş içinde iki kez “inşa etme” emri Tanrı tarafından verilir. Bunlardan birincisi bu hafta okuduğumuz Noah peraşasında Tanrı bir gemi inşa edilmesini Noah’a emreder. İkinci inşa emri ise çöldeki atalarımıza verilmiş olan Mişkan’in inşa edilmesidir. Çağımızın önemli otoritelerinden olan Rabi Yitshak Hunter bu iki inşa etme emri arasında temel anlamda farklılıklar olduğunu gözlemler. Noah’ın gemisi “koruma” amaçlı yapılırken Mişkan “ilerlemek, gelişmek” amacı ile inşa edilir. Noah’ın gemi yapmasındaki amaç kötülerin cezalandırılması sırasında kendisini o çağın “tsadik” kişisi olarak belirleyen ve kurtulması için yeşil ışık yakan Tanrı’nın dünyaya göndereceği tufan sırasında kendisinin, ailesinin ve gemidekilerin korunmasıdır. Mişkan ise Bene Yisrael’in ruhani seviyesini yükseltmek, güçlendirmek ve Tanrı ile olan bağlarını geliştirerek sağlamlaştırmak amacı ile inşa edilmiştir. Mişkan nesli Sinay dağında Tanrı’nın sesini duyarak Tora’yı alma ayrıcalığına erişmiştir. Bu nesil Tora’yı Moşe Rabenu’dan öğrenmiş ve Tanrı ile aralarında çok daha özel bir bağ kurabilmiştir. Dış etkenlerden kaçmak veya uzaklaşmak gibi bir endişeleri yoktur. Noah’ın gemiye giriş nedeni olumsuzluklardan kaçmak ve kendisi ile ailesini kurtarmaktır. Mişkan’a girenlerin hedefi ruhlarını inşa etmek ve Tanrı’ya daha fazla yakınlaşabilmektir.

Mişkan zamanları: Rabi Hunter bu karşılaştırmayı günümüzün Tora eğitimi yerleriyle geçmişin Tora eğitimi alınan yerleri arasında yaparak oldukça ilginç bir boyut kazandırır. Birçok Rabi kendi yaşadıkları zamanın nasıl olduğunu kitaplarında belirtmişlerdir. Daha eski zamanlarda “yeşiva” diyebileceğimiz eğitim kurumlarına giden öğrenciler Mişkan’a gider gibi devam etmekte amaç ruhlarını ve bilgilerini yükseltmek olmaktadır. Onları bu eğitimden ayrı tutacak, engelleyecek bir etken çok fazla mevcut değildir. Örneğin Rav Hayim Palaçi’nin yaşadığı dönemlerde Şabat gününün Yahudi cemaati tarafından gözetilmemesi düşünülmeyecek şeyler sıralamasında başı çekmektedir. Kaşer dediğimiz gıda kurallarına uymayan yok gibidir. Bayramlar coşku ve istekle kutlanmakta Tora öğrenimi için çocuklar gençler eğitim kurumlarına istekle gönderilmektedir.

Biraz daha yakın bir örnek vermek gerekirse 1940’lı yıllarda İzmir’de Yahudilerin yoğun yaşadığı yerlerde bulunan sinagoglarda her akşam yaklaşık kırk minyan Arvit duası yapıldığı sır değildir. 

Teva zamanı: Günümüz şartlarında ise durum daha değişiktir. Her tarafta farklılaşan değerler, değişen değer yargıları Tora eğitimi veren kurumların artık Mişkan olmaktan çok Noah zamanındaki “Teva” haline geldiğini ortaya koymaktadır. Elbette günümüzde eğitim çok farklılaşmıştır. Üniversitelerde ve eğitim kurumlarında değişen çağın koşullarına göre eğitim verilmektedir ancak değer yargılarının geçerliliğini yitirdiği veya çok farklılaştırdığı bu zamanlarda bu değerlerin verilmesi günden güne azalmakta çevre etkilerinden gelecek nesli korumak tufandan birini korumak kadar zor bir hale dönüşmektedir.

Günümüzde Tora eğitimi geçmiş çağların aksine bir seçenek değil aksine bir gerekliliktir. Günümüz dünyasının değişken koşullarında gelecek neslin belli değer yargılarıyla donanması isteniyorsa Tora eğitimi mutlaka verilmelidir. Tora eğitimi için tek seçenek elbette “yeşiva” dediğimiz eğitim yerleri değildir. Aslında Tora eğitiminin en iyi verileceği yer en fazla koruma altında olduğumuz tufan koşullarına karşı en güvende olduğumuz yer olan evimizdir.

Evimizde gerçekleştireceğimiz uygulamalar, koruyacağımız değerler, çocuklarımıza öğreteceğimiz Tora sayesinde Noah’ın gemisinin içindekileri tufandan koruması misali evimiz de gelecek nesli tufan benzeri ancak daha çok manevi benzeri zararlardan koruyacaktır.

Nitsavim peraşası o zamanlarda uygun olmayan hatta tiksindirici olarak tabir edilen uygulamalardan uzak olmamızı salık verir. İlk akla gelen bu halde olan uygulamalardan insanın doğal olarak uzak duracağı gerçeği olabilir. Ancak değişen zaman ile birlikte o zaman bu kategoriye giren birçok davranış günümüzde normal, olağan hatta destek gören bir hele gelmektedir. Tora’nın her zaman ve her çağda bu yanlışlardan uzak durulması gerektiği tavsiyesi tesadüf değildir. Birkaç sene öncesine kadar garip bulunan, toplumsal anlamda dışlanan birçok davranış sadece birkaç sene sonra doğal ve kabul edilebilir hale gelmiştir. Bu davranışlar gelecek nesli sadece enfekte etmekle kalmamakta onları geri dönülmez bir istikametin parçası haline gelmektedir. Tufan etkileri sadece gelecek nesli değil nesilleri etkiler hale gelmiştir.

Bunlardan kurtulmanın yolu aslında gerçekten zor değildir. Öncelikle ailede, okulda, kurumlarda verilen Tora eğitimi gelecek nesli tufandan koruyan bir gemi gibi koruma altına alacaktır.

Teva veya gemi Noah’ı olumsuzluklardan korumuş, Tanrı tufan sonrasında ona mükemmel bir dünya sunmuştur. Ektiği ürünün meyvesini hemen alabilme seçeneği yeni bir dünya inşa etmek konusunda Noah’a sunulan en iyi fırsatlardan biridir. Evet Noah bu fırsatı iyi kullanamaz ve Tora bunu “vayahel Noah – Noah düştü” ifadesi ile verir. Çocuklarımızın geleceğini inşa ederken Tora öğreniminin yanında karşılaşacakları fırsatları doğru kullanmalarını öğretmek de anne baba olarak hepimizin görevidir. Böylece tufandan kurtulmuş sağlam nesiller oluşturmadaki sorumluluğumuz yerine getirilecektir.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva

Bu peraşa Tufan’dan sonra dünyada etnik ve politik kültürün doğuşuna bütün bir bölüm ayırır (Perek 10). Noah’ın bu bölümde sözü edilen yetmiş torunu yıllar sonra dünyadaki yetmiş milleti oluşturmuştur. Bu soyağacı listesinin ortasında aniden bize ilginç bir öykü sunulur:

“Kuş, Nimrod’a baba oldu – [Nimrod] dünyada güç sahibi olmaya başladı.
Tanrı’nın önünde güçlü bir avcıydı. Bu sebeple, ‘Nimrod gibi – Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı’ şeklinde bir deyiş vardır. Krallığının başlangıcı, Şinar diyarındaki Bavel, [ayrıca] Ereh, Akad ve Kalne’dir” (Bereşit 10:8-10).

Bu pasukların arasındaki ilişki açık değildir. İlk pasuk Nimrod’un dünyada güç sahibi olmaya başladığını söylemektedir. Burada kullanılan “Ehel– Başladı” sözcüğü genellikle, hakkında kullanılan kişi her ne yapıyorsa onun bunu dikkate değer bir şekilde yapan ilk kişi olduğunu vurgular. Başka bir deyişle dünya tarihinde belirgin bir şekilde güç toplayan ilk kişi Nimrod’dur. Tora’nın metni burada ne tür bir güçten bahsedildiğini ayrıntılı bir şekilde açıklamamaktadır. Acaba Nimrod ne açıdan güçlüydü? Güçlü bir savaşçı mıydı? Serüvenlerinde özellikle cesur muydu?

İkinci pasuk daha çok ayrıntı vermektedir; ancak hâlâ aklımıza takılan birçok soru mevcuttur. PasukNimrod’un “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı” olduğunu söylemektedir. Şimdi; avcılıktan ne tür bir gücün anlaşıldığını biliriz, ama “Tanrı’nın önünde” sözünün anlamı nedir? Dünyadaki her insan yaptıklarını “Tanrı’nın önünde” yapıyor değil midir zaten? Tora bununla yetinmemekte, eski zamanlarda kullanılan bir deyişi de aktarmaktadır: Herkes Nimrod’dan “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcı” diye söz ederdi. Bu deyimin anlamı nedir?

Üçüncü pasukta konuya başka bir zorluk eklenmektedir. “Krallığının başlangıcı…” bu noktaya kadar söylenenlerin bir krallıkla ne alakası vardır? Şu ana kadar metinde krallık hakkında hiçbir şey söylenmiş değildir! Bildiğimiz Nimrod “güçlü bir avcıdan” ibaretti! Şimdi birden bire kral da mı olmuştur?

Midraş Raba’da Hahamlarımız ve onları takiben Raşi, Tora’nın bize burada dünya tarihinde Tanrı’nın Krallığı’na karşı isyan eden ilk liderden bahsettiğini açıklarlar. Bu konuda söyledikleri, yukarıdaki soruları tek tek cevaplamaktadır. 

Bereşit kitabının 10.cü bölümü tamamen Tufan’dan sağ çıkan insanların uluslar oluşturmalarını anlatır. Bu arada, bu bölüm bize göçebe avcı gruplarının nasıl bölgesel kurallara bağlı etnik gruplar ve şehir devletleri oluşturduklarını anlatır. Bu da, beşeri medeniyetin beşiği olan Mezopotamya’da bu kültürün içinde krallığın doğuşunun öyküsüdür.

Şinar, Aşur ve Bavel kralları “Tanrı tarafından seçilmiş olmalarının” verdiği fırsatla egemenliklerini kurmuşlardır. Kitabelerinde kendilerini bu şekilde ebedileştirmeyi tercih etmişlerdir. Başka bir deyişle, kendi yönetimleri konusunda kendilerini dinî ve etik açıdan haklı çıkarma yöntemleri budur. Peki bu kişiler nasıl “Tanrı’nın seçilmiş” insanları olmuşlardır? Gerçekten de, Tanrı tarafından seçilmişler midir? İşte, yukarıdaki pasuklarda, beşerî medeniyetin kaynaklarını tanımlarken, Tora bu soruları cevaplandırmaktadır.

Her şey Nimrod ile başlamıştır. Kendisi “dünyada güçlü biriydi.” Onun maceraları geceleri kabile ateşinin etrafında tekrar anlatılırdı. Onun “gücü” avcılık dünyasında açıkça bilinmekteydi. İnsanlar başkalarının başarısız olduğu yerde onun nasıl başardığını, bu adamı neyin “güçlü” kıldığını merak ederlerdi. Onların putperest dünyalarında bunun en bariz açıklaması şöyleydi: Nimrod olsa olsa ilahlar tarafından özel olarak kutsanmış ve onlardan özel yardım gören bir kişi olmalıydı. Nimrod’un kendisinin de, başarılarını, ilahi yardımın birer yansıması olarak gördüğünü düşünmek mantıksız bir varsayım olmayacaktır.

Böylece, Nimrod “Tanrı’nın önünde güçlü bir avcıydı” (ya da “ilahın önünde…”). Zaman geçtikçe, bu görüş evrensel olarak kabul edildi; Nimrod’un Tanrı’nın önünde başarılı ve seçilmiş olduğu “herkesçe bilinen bir bilgi” halini aldı. Bir sonraki aşama gayet doğal olarak gelişti. Ne de olsa her kabile, Tanrı’nın seçtiği kişi tarafından yönetilmek ister. Böylece bu, onun krallığının ve genel olarak da ilk beşerî krallığın başlangıcı olmuştur. Nimrod’un hüküm sürdüğü bölgeler – Ur, Bavel ve Nippur (“Uruk”) – Mezopotamya’da hilal şeklindeki bir bölgedir ve Verimli Hilal olarak bilinir. Burası, bizim bildiğimiz şekliyle kültür ve hükümdarlığın gerçekleştiği en eski bölgedir.

Aynı kültürel köken insanın Tanrı’ya karşı isyanına ve sonunda Yeruşalayim’deki I. Bet-Amikdaş’ıyıkan Babil ulusunun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Şimdi bunun nasıl meydana geldiğine bir göz atalım.

Yukarıda gördüğümüz ilahî (!) düzenin hükümdarlık anlayışına göre, kimin “Tanrı tarafından seçilmiş kişi” olduğuna dair kararı kim ve neye göre vermiştir? Bu sıfatı aslında Tanrı’nın vermiş olmadığı açıktır. Seçimi yapan insanlardır ve bir kişiyi, sırf “kaba kuvvet konusunda başarılı olduğu için” bir anda “Tanrı’nın seçtiği kişi” olarak görmeye başlamışlardır. Kim en güçlü, en başarılı ve muzafferse, o birden “kutsal biri” olmuştur. Bu düşünüş tarzına göre, Tanrı, bir anlamda insanın başarısına “tabi” bir konuma oturtulmaktadır. Öyle ya; insanlar Tanrı’nın, mutlaka herhangi bir mücadelenin galibinin yanında olması gerektiğini düşünür. O zaferin nasıl elde edildiğinin onlar için bir önemi yoktur – zafer, onların gözünde, Tanrı’nın muzafferi desteklemesi için yeterli olmalıdır.

Bu bakış açısına göre, hangi güçlü avcı kemerine başkalarından daha çok sayıda kuru kafa asarsa, hangi kötü diktatör toprağın denetimini ele alırsa ve halkını sindirirse “Tanrı’nın seçtiği kişi” o olacak, dolayısıyla ülkeyi kendisi yönetecektir. Şu gerçektir ki, bu bakış açısı, insanlığı kanlar dolusu nehirlerden geçirmiş, insanlığın en alçak türünün saltanatını meşru kılmış – hatta onu “kutsal” bile görmüştür.

İşte, Babil kültüründe ilk kralın öyküsü budur: Dinî gerekçe örtüsü ile emperyalizmi doğuran ideolojinin kurulması, Tanrı’yı beşerî bir lider seçmeye, sözün gelişi, “zorlayan” ilk teşebbüs, beşerî krallığın Tanrısal krallığın üstünde tutulması…

“Ve Tufan’dan sonra [tüm] halklar yeryüzüne bunlardan [türeyerek] yayılmışlardır” (Bereşit10:32).

Gelecek haftaki peraşada, doğu topraklarından, “birçok milletin babası” olacak olan bir kişinin ortaya çıkışını okuyacağız. Bu kişi, Tanrı’nın gerçekten seçtiği kişi olacaktır: İbranî Avraam.

GÜNLÜK YAŞAMDAN
(Kaynak: www.hidabroot.org)
Rav İzak Peres

Gezide olan bir insan herhangi bir Suka’nın içine girip yemek yiyebilir. Rabiler “adam noah lo şease mitsva bemamon şelo -  kişi kendi parasıyla mitsva yapılmasından çok mutlu olur” ifadesini kullanırlar. Böyle bir Suka boş ise ve içinde özel mobilyalar yok ise ve müsaitse, Suka mitsvasını  orada yemek yiyerek gerçekleştirebilir.

 

YAHUDİ BESTEKÂRLAR
RavİsakAlaluf

Hiç düşündünüz mü? Sinagoglarda kalplerimizi bazen neşe bazen hüzün bazen de heyecan ile dolduran o nağmelerin bestekârları kimlerdir diye. Sadece Türkiye’deki sanat müziği çerçevesinden söz etmiyoruz elbette. Aşkenaz sinagoglarındaki “arya” tadındaki besteler de hepimizi etkilemiştir mutlaka. Okuduklarımızın kalbe daha iyi nüfuz etmesi için müziğin iyileştirici, heyecanlandırıcı, birleştirici gücünü her inanç sisteminde olduğu gibi Yahudiler de kullanmışlardır. Gerek dini gerekse dini olmayan eserler veren Yahudi bestekârlar dünya müzik tarihinde haklı bir yer edinmişlerdir. Biz bu kültürel bölümde gerek ülkemizde gerekse dünyada ses getirmiş olan bestekârlarımızı tanımaya ve tanıtmaya gayret edeceğiz. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan müziğin nağmelerinin kalplerimizi doldurması ve Tanrı’ya ulaşmamız için yardımcı olmasını diliyoruz.  Geçen hafta söz ettiğimiz gibi bu bölüme “Maftirim” geleneğini anlattığımız bölümle dönüşümlü olarak yer vereceğiz.



MİTSVALARI TANIYALIM
Rav İsak Alaluf
Arkadaşını yanlış yapmaması için uyarmak

Vayikra 19/18’de belirtildiği gibi yanlı yolda olan birisini uyarmak bir mitsvadır. Bu uyarı birkaç kez tekrarlanabilir. Çünkü pasuk “oheah tohiah”  derken bir güçlendirme ifadesi kullanmakta ve arkadaşını uyararak yanlış yapmasını engellemenin gereğini vurgulamaktadır. İnsanlar arasındaki mitsvaların en önemlilerinden biri olarak kabul edilen bu mitsva aynı zamanda toplumsal sorumluluğun oluşmasında da önemli rol oynamaktadır. Gemara’da sözü edilen herkesin birbirinden sorumlu olduğu ifadesi gereğince mitsva yanlış yapanı doğru yola dönmesi için uyarmanın gereğini söylemektedir.

HAFTANIN SÖZÜ

Gençliğimin ve sınırı aştığım zamanların günahlarını değil, beni iyilik özelliğinle hatırla. (Teilim)