Hafta İçin Saatler

8 TİŞRİ

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5781

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:05

19:16

-----

Yeruşalayim

17:55

19:07

Tel Aviv

18:20

19:18

26 EYLÜL

Tel Aviv

18:11

19:09

İstanbul

18:42

19:20

2020

İstanbul

18:30

19:07

İzmir

18:53

19:42

İzmir

18:31

19:20

AAZİNU- האזינו


26 EYLÜL 2020 CUMARTESİ ŞABAT TEŞUVA
28 EYLÜL PAZARTESİ YOK KİPUR
3-4 EKİM 2020 SUKOT

Peraşa Özetİ

[www.chabad.org]
(Devarim 32:1-32:52)

Aazinu peraşasının büyük bölümü, 70 dizelik bir şarkıdan oluşur. Bu şarkı, Moşe tarafından, dünyadaki hayatının son gününde Bene-Yisrael'e söylenmiştir. 

Yeryüzü ve gökleri tanık olarak davet eden Moşe, halkı "Eski günleri hatırla / Tüm nesillerin yıllarını anlayın / Babana sor ve o sana anlatsın / Yaşlılarına [sor] ve sana söylesinler" sözleriyle teşvik etmektedir. Bahsettiği, Tanrı'nın onları çölde nasıl bir ulus haline getirdiğinin, Kendi Halkı olarak seçtiğinin ve onlara bollukla mübarek kılınmış bir ülkeyi bahşettiğinin halk tarafından hiçbir kuşkuya yer olmadan bilinmesinin önemidir. Şarkı aynı zamanda bir uyarıda bulunur: "Yeşurun [Yisrael] şişmanladı ve tekmeledi / Yağ bağladın, kalınlaştın ve kabalaştın / Onu meydana getiren Tanrı'ya sırtını döndü / Ve kurtuluşunun Kayası'nı hakir gördü". Bu durumun sonucu, akıl almaz felaketler olacaktır. Tanrı bunu Tanrı'nın "Yüzü'nü Saklaması" olarak tanımlar. Yine de Moşe bir söz verir: Sonunda Tanrı, Kulları'nın kanlarının intikamını alacak ve Halkı ile Ülkesi ile teselli edecektir.

Peraşa Tanrı'nın Moşe'ye, Nevo dağının zirvesine çıkması konusunda talimat vermesiyle sona erer. Moşe buradan, ölmeden önce Erets-Yisrael'i görebilecektir. Ancak oraya, Tanrı'nın Bene-Yisrael'e verdiği Ülke'ye giremeyecektir.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK

Rav İsak Alaluf

CUMA GÜNÜ ÇABALAMAK

Pirke Avot’un dördüncü bölümünde on beşinci Mişna şöyle der: “Rabi Yaakov omer: Aolam aze dome leperozdor lifne hayeolam aba al ken atsmeha leprozdor kede şetikanes leteraklin.  – Bu dünya gelecek dünya ile karşılaştırıldığında salon öncesindeki koridora benzer. Salona girmek için kendini koridorda hazırla.”

Bu Mişna yaşamın gerçek hedefinin bu dünyada olmadığını bu dünyanın aslında bir hazırlık yeri olduğunu söylemektedir. Asıl hedef ulaşılması gereken nokta gelecek dünyada bize bahşedilen hakkımızdır.

RaMHaL tarafından yazılan en önemli kaynaklardan biri Mesilat Yeşarim adı ile bilinir. RaMHaL bu dünyayı bir labirente benzetir. Bu labirentten çıkmak için de bir yol göstericiye ihtiyaç vardır. Mesilat Yeşarim çağlar boyu bu görevi üstlenmiş olan bir kitaptır.

İlk sayfasında Rabi bir soru sorar. Tanrı neden insanı yaratmıştır? İnsanın Tanrı’ya katacağı bir şey yoktur. Hiçbir şey var olmadan evvel O hep vardır ve hep var olacaktır. O kusursuzdur. Bizim O’na ekleyeceğimiz veya düzelteceğimiz hiçbir şey söz konusu değildir. O zaman soru daha da çekicidir. Neden Tanrı bizleri yaratmıştır? Bunun cevabını oldukça ilginç bir şekilde öğreniriz. Tanrı bizleri yaratmıştır çünkü O iyi bir Tanrı’dır. Ne yaparsa sadece bizim iyiliğimiz için yapar. Bu öyle görünse de görünmese de gerçek değişmez. O’nda kötülük yoktur ve her şey bizim iyiliğimiz içindir.

RaMHaL tarafından soruya bir kez daha bakalım. Tanrı kadar verici biri daha yoktur. Tanrı mükemmel olduğundan bize de mükemmelliği vermek istemektedir. Şimdi bize vermek istediği mükemmellik ne olabilir? Yemek mi? Hayır. Yemek harikadır ama yeterli değildir. Bazen reddedilir. Bazen de istememize rağmen yiyemediğimiz için üzülürüz. O halde bize sunduğu mükemmellik yemek olamaz.

Hepimizin aklına sınırsız alış veriş gelebilir. Ama bu nimet de bir süre sonra bizi sıkmaya başlar. Bu da mükemmel vericilik için yeterli değildir. Hiçbir alışveriş bizi doyurmaz.

Gelin bir de şöyle düşünelim. Tanrı’nın insana sunduğu en mükemmel ödül olam aba’dır. Bilgeler olam aba’da yaşanacak bir saatlik huzurun bu dünyadaki bütün bir ömre bedel olduğunu öğretirler. Eğer durum böyle ise o zaman neden doğrudan Gan Eden’de yaratılmadık? Eğer amaç orası ise neden onlarca senemizi burada bu dünyada harcamaktayız? Oraya ulaşmak bize verilecek en büyük ödül ise bu dünyada ne işimiz var?  Zohar Akadoş bu sorunun cevabını iki sözcükle verir: “Nehama dekisufa – utanç ekmeği.”

Bunu şöyle açıklayalım: Çok iyi para kazanan iki kişi düşünelim. Bir tanesi işini en iyi şekilde yerine getiren ve kazancını aldığı zaman işverenin yüzüne gurur ve rahatlıkla bakabilen bir çalışandır. Aynı miktardaki parayı sadece tsedaka toplayarak kazanan bir kişi ona para verenlerin yüzüne utancından bakamaz. Çok iyi para kazansa da dilendiği için yüzlerine bakacak cesareti yoktur. İşte Tanrı eğer bize hiçbir şey yapmadan Gan Eden’deki hakkımızı verseydi mutlaka bundan keyif alacak ama bu hakkı nasıl elde ettiğimizi de sürekli olarak sorgulayacaktık ve utanacaktık. Ancak Tanrı bizi bu dünyaya bunu hak etmemiz ve kazanmamız için göndermiştir. Bunun yolunu da Tora öğrenimi ve mitsvot olarak belirlemiştir. Peraşamız nettir. “Ki lo davar rek u  - O boş bir şey değildir.” Şimdi yüz yirmi sene sonunda Tanrı’nın yanına çıkıp da Gan Eden’deki hakkımızı istediğimizde bize bunun için ödeme lazım elinde bir şey var mı diye soracaktır. Biz de elimizdeki hayatımız boyunca yaptığımız mitsvaları göstereceğiz. O da bize mutlaka hakkımızı verecektir. O zaman bunları sana kim verdi sorusu yoktur. Çünkü yanıt bellidir.

Bunu okuyan insanın aklına önemli bir soru gelir. Eğer Tanrı mitsvot için beni bu dünyaya getirdiyse neden bu iş bu kadar zor oluyor? Her sabah uyandığımda biri kulağıma “biraz daha uyu” diye fısıldıyor. Bir şey yemek için elimi uzattığımda “hadi yeteri kadar Kaşer takma kafana” diyor. Ne zaman biri hakkında konuşmak için ağzımı açsam “ sorun yok bu laşon ara sayılmaz” diyor. Bu iş neden bu kadar zahmetli. Rabiler bunu cevabını şöyle verir: Eğer bir robot gibi doğuştan normal bir şekilde dünyaya gelseydin ve otomatik olarak bunları yapsaydın nasıl ödül hak edecektin? Bir örümcek ağını kurarken bunu doğal olarak yapar ama bunu yaptığı için de ödül talep edemez çünkü bu doğal bir şeydir. Biz de her şeyi bir robot gibi yapsaydık ödül söz konusu olmazdı. Ancak yetser ara’ya karşı gelerek bazı fedakarlıklar yaparak bunu yaptığımız zaman ödüle ulaşmak için zorlu bir yol kat ettiğimiz zaman bu ödülü hak edebiliriz.

Mesilat Yeşarim’de daha birinci sayfadayız. RaMHaL bir soru daha sorar: Olam aba için ne kadar mitsvot yapmak gerekir? Gemara çok basit bir cevap verir. “Tek bir mitsva yeterlidir.”  O zaman ben ve birçoğumuz için hayatımızı mitsva yapmak uğruna boşa harcamışız anlamını çıkarmak hiç de zor değildir. Elbette ki kimseye “avera” yapma serbestisi tanımak anlamına gelmese de nasıl tek bir mitsva bizlere Olam aba hakkımızı kazandırabilir?

Rabiler her şeyde olduğu gibi olam aba konusunda da seviyeler olduğu konusunda bizleri uyarır. Tek mitsva bizi içeri sokabilir ama nereye kadar girebileceğimizi hiç kimse bilemez.

RaMHaL gerçek Gehinam’ı şöyle açıklar. Gehinam “kol ehad veehad nehve behupato şel havero” kendisi bir seviyede iken en yakın arkadaşını çok daha ileri bir seviyede görüp buna yanmaktır. Biz Gan Eden’de iken elbette Moşe Rabenu bizden çok daha iyi bir yerde olacaktır bunu kıskanmamız düşünülemez bile. Ama yan koltukta oturan arkadaşını, dostunu, yakının kendinden daha iyi bir yerde görmek insanı bitirebilir ve Gehinom yaşatır. O zaman onun bizden daha fazla Tora öğrendiğini, daha fazla mitsvot ve Gemilut Hasadim yaptığını görür ve neden biz yapmadık diye hayıflanmaya ve kıskanmaya başlarız da artık iş işten geçmiştir.     

Mi şetarah beerev Şabat yohal beŞabat – Cuma günü çaba harcayan Şabat günü yemek yer.” Bu dünya Cuma gibidir. Olam aba da Şabat günüdür.

Peraşamız da bizlere boş şeylerle ilgilenmektense neyle ilgilenmemiz gerektiğini söylemektedir. Kullandığı ifadeler gerçekten sert ve ağırdır. Ancak büyük Rabilerden Meiri şöyle der: “Haemet kaved  lahen itmaatu nosaat – gerçek ağırdır çok az kişi onu kaldırabilir.”

Şimdi koridorda daha fazla mitsva toplama zamanıdır. Daha sıkı hazırlık yapma zamanıdır. Zamanımızı boşa harcamak yerine günümüz dünyasında kutsallığı yaşamak ve kendimizi gelecek dünyaya hazırlamak zamanıdır.

KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ

מחזור – MAHZOR

Geleneğimizde üç adet Mahzor yani dua kitabı vardır. Bunlardan biri Roş Aşana, ikincisi Kipur üçüncüsü ise Şaloş Regalim (Pesah – Şavuot – Sukot) için kullanılır. Bu kitaplarda adı geçen bayramlara ilişkin her türlü uygulama, dua ve manzumeler bulunur. Sefarad ve Aşkenaz geleneklerinde Mahzorlar farklıdır. Kişi bunları edineceği zaman hangi cemaatte bulunuyorsa onların kullandığı Mahzor’a sahip olması gerekir.

GÜNLÜK YAŞAMDAN

Kaynak: www.hidabroot.org
Rav İzak Peres

Seuda sırasındaki bazı hassas kurallara bakalım:

Sofraya yemek geldiğinde servis tabaklarına ayrı ayrı servis kaşığı ya da çatalı konulmalıdır. Kimse kendi çatal ya da kaşığını servis tabağındaki yemeğe değdirmemelidir. Başkasının tabağına bakmadan yemek yenilmelidir. Şulhan aruh (170) içtiğin bardaktan arkadaşına içmesi için vermeyeceksin. Bunun nedeni oluşabilecek olumsuzlukları engellemektir.  

Yemek yiyen bir kişi yemeğinin miktarı yeterli değilse, başkasını yemeğe davet etmek zorunda değildir. Bu bilgiye sahip davet alan kişi bu yemeğe iştirak etmemelidir.

DİVRE TORA

Rav Naftali Haleva
Tişri Ayı Bayramlarının Enerjisi

Yahudi düşünürleri insanın, yaşamında ve kişisel gelişiminde iki önemli etkeni incelemesi gerektiğinden söz ederler. İlki, iç dünyamızı irdelemek ve özümüzü görebilmek; ikincisiyse özümüzün ötesini ve yaşamını çözümlemektedir.

Kutsal yazıtlarımızda, insanın iç dünyasındaki benliğini ararken, Tanrı'nın kıvılcımını hissedecek potansiyele sahip olduğundan söz edilir. Yani insan özündeki kutsiyetle, aynı anda Tanrı'yı da bulur.

İkinci etkenle ilgili olarak Yeşayau Peygamber şöyle der: "Başınızı kaldırıp göklere bakın. Tüm bunları kim yarattı ?" Bu sözler bize, dünyanın tek bir yaratıcısı olduğunu ifade etmekle birlikte, insanın Yaratan'ına karşı sorumlulukları olduğunu ve kişisel gelişiminde özünden ötesini irdelemesi gerektiğini hatırlatır. Tanrı fikrinin olmadığı yerde evren terkedilmiş durumundadır. Bu da insanın amaçsız bırakır ve yalnızlığa sürükler. 

Ne yazık ki, insanın kendi iç dünyasını derinlemesine incelemesini ve Tanrı'yı bulmasını engelleyen bazı sosyal kültürel faktörler vardır. Bunlardan bir tanesi, kalabalık şehirlerde modern hayat şartlarının ve teknolojik ilerlemelerin, ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilenmesidir.

Bir diğer önemli faktör, insanın kutsallık anlayışını kaybetmesiyle birlikte, yeni bir düşünce tarzının ortaya çıkmasıdır.

Dini ve manevi öğretilerden uzak bir yaşam düşüncesi, yalnızca fiziksel öğelerin hakim olduğu, maddiyata dayalı bir yaşantıyı yeğlemek demektir. Bu tür bir yaşam, sağladığı rahatlık ve konfor nedeni ile yalnızca teknolojiyi, tıbbi ve bilimi değerli etkenler olarak görürken, manevi değerleri ve uygulamalarını reddeder.

Bu inançla yetiştirilen bir çocuk, kendisine rahatlık ya da maddi açıdan hiçbir " yarar sağlamayacağını " düşündüğü dini ve manevi değerleri önemsemez.

İnancını manevi değerlerle pekiştirmeyen bireyler Tanrı'nın kıvılcımını asla hissedemeyecekleri gibi, zamanla bunun zararını da görürler. Ne yazık ki bazen geç kalmış olmalarından dolayı, bu zarardan geriye dönmezler ve yaşamlarının geri kalanını mutsuzluk ve huzursuzluk içinde tamamlarlar. 

Zaman içinde bilgelik anlayışının değer kaybetmesi insanın ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Bilgelik, yaşamın anlamını görebilmek ve insan olmanın yollarını aramak açısından çok önemli bir rol oynar. Teilim (111:10) kitabında belirtildiği gibi; Reşit hohma yirat Ad... - Bilgeliğin temeli, Tanrı korkusudur.

Günümüz modern düşünce tarzında, Tanrısal bilgeliğin yerini teknoloji ve bilim almıştır. Artık bilgelik anlayışı başarı ve güçle tarif edildiğinden, hahamların ve düşünürlerin öğretileri demode olmuştur.

Kişiliğin yitirilmesi, kutsallık kavramının değerinin azalması ve temel bilgeliğin öğretilerine gereken önemin verilmemesi sonucu, bizler bugün özümüzü görememekte ve yaşamın gizemini çözümleyememekteyiz.

Bu sorunlardan herkes nasibini almakta, aile fertleri arasında huzursuzluk, eşler arkasında sevgisizlik ve saygısızlık, bireysel olarak mutsuzluk görülmektedir. Bizler bu sorunların çözümlerini Tora'mızda aramak ve manevi değerlerimize sadık bir toplum olmanın gururunu yaşamak yerine, farklı çözümler arayarak zaman kaybetmekteyiz.

İç dünyamızı irdelemek, özümüzü görebilmek ve yaşamı çözümlemek için Tişri ayındaki bayramlar  (Roş-Aşana -Kipur- Sukot- Oşana Raba - Şemini Hag Atseret ve Simha Tora) tam anlamıyla bir ilaçtır. Eğer Tişri ayından  gerektiği gibi yararlanırsa,  bizleri doğru yolda yürümeye ve tüm gücümüzü harekete geçirmeye teşvik eder.

Tişri ayının ilk ve ikinci günlerinde kutlanan Roş-Aşana geçen bir yıldaki yaşam biçimimiz hakkında hesap vermemiz için bize bir fırsat sağlar.

Roş-Aşana yalnızca kişisel geçmişi yargılamanın değil, Tanrısal iradeye uygun bir yaşam sürdürmenin yani hür iradesiyle Tanrı'ya boyun eğmesinin başlangıç noktası sayılmaktadır.

Bu düşüncelere paralel olarak Roş-Aşana günü çalınan Şofar'ın sesi her Yahudi'ye yeni bir ruh ve taptaze duygular kazandırır.

Sefer Ahinuh'ta (Öğretiler Kitabında ) Şofar'ın çalınmasının nedenini anlamak için insan doğasını anlamamız gerektiğini belirtilir. Fiziksel bir varlık olan insan, ancak kendisini olağan ve gündelik işlerinden koparıp, ona heyecan ve ilham verecek bir araçla harekete geçer. Şofar aracılığıyla tüm yargılanacak olanlar uyanır.

Bilindiği gibi Şofar'ın bir ucu geniş, diğer ucu dardır. Şofar'ın dar ucundan çalınmasının ve çalınırken geniş ucunun yukarı bakmasının derin bir anlamı vardır.

Teilim'de şöyle der: Min ametsar karati ya aneni bemarhav ya -Seni darlıktan çağırdım Tanrım, bana genişlikten cevap ver (Teilim 118:5) Bir başka deyişle Şofar "darlığı" ve "genişliği " ile, insan ve Tanrı arasındaki bağlantıyı sağlayan bir iletişim aracıdır.

Şofar'ın dar ucu çağrımızı, geniş uç ise Tanrı'nın olumlu yanıtını simgeler.
Şofar'dan üç farklı ses duyulur: Tekia, şevarim ve terua

1.Tekia : (düz ve uzun ses) Kral'ın taç giyme töreninin sesi olup, Tanrı'nın kralımız olduğunu bize ve dünyaya ilan eder.

2. Şevarim: (orta uzunlukta üç ses) Üç yakarışı, yani bağlanma, gelişme ve başarma arzusuyla dolu Yahudi kalbinin hıçkırıklarla ağlama sesini simgeler.

3. Terua: (birbirini izleyen kısa ve güçlü on ses) Saat alarmını andıran bu sesler, uyuyan maneviyatımızı, ruhumuzun derinliklerinde gizli kalmış duygularımızı uyandırır.

Görüldüğü gibi Şofar'ın sesi ve şekli bizlere ilham verme ve özümüzü görebilme açısından çok etkilidir. Ama tabii özümüze dönmenin yolu, Roş-Aşana bayramında duyulan Şofar'ın sesinden alacağımız enerjiyi, yapacağımız vicdan hesaplaması (heşbon anefeş) ile birleştirmekten geçer.

Selihot duaları, Yamim Noraim Roş-Aşana bayramı ve Kipur'da ettiğimiz tüm dualar ve yaptığımız tüm ayinler (Roş -Aşana sonrasındaki özel yiyecekler, okunan dualar, sinagogda çalınan Şofar, kuyu başındaki Taşlih duası, tutulan oruç, verdiğimiz tsedaka ve yapılan kaparalar) özümüze dönmemizi ve yeni yıla, yeni doğmuş bir bebek gibi saf girmemizi sağlar.

Dualarımızdan biri olan Amida'nın sonunda şu şatırı söyleriz : "Ağzımızdan çıkan sözler ve kalbimizdeki hisler Tanrı'nın huzurunda kabul edilsin."

Bu cümleyi söylememizin nedenine gelince ... Dualarımızı oluşturan sözcükler toz halindeki kahveye benzer ama tek başına bir tat vermez. Tadını elde edebilmek için sıcak suya ihtiyaç vardır. Peki dualarımızın ve bayramlarımızın ihtiyacı olan sıcak su nedir. Yanıtı yürekten duyulan hislerdir. İşte bu hisler içimizi doldurdukça, bayramlarımızın enerjisi ve Şofar'ın sesi ruhumuzu ısıtacak ve bu sayede özümüzü görebilme ve yaşantımızı çözümleme fırsatını bulabileceğiz.

Bu enerjinin bütün yıl hepimize refakat etmesi ve Tizku Leşanim Rabot temennisi ve duası ile…

HAFTANIN SÖZÜ

Cuma günü çaba harcayan Şabat günü yemek yer.(Talmud)

Bu Hafta İçin Saatler

8 TİŞRİ

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5781

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:05

19:16

-----

Yeruşalayim

17:55

19:07

Tel Aviv

18:20

19:18

26EYLÜL

Tel Aviv

18:11

19:09

İstanbul

18:42

19:20

2020

İstanbul

18:30

19:07

İzmir

18:53

19:42

İzmir

18:31

19:20

AAZİNU- האזינו

26 EYLÜL 2020 CUMARTESİ ŞABAT TEŞUVA
28 EYLÜL PAZARTESİ YOK KİPUR
3-4 EKİM 2020 SUKOT

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Devarim 32:1-32:52)

Aazinu peraşasının büyük bölümü, 70 dizelik bir şarkıdan oluşur. Bu şarkı, Moşe tarafından, dünyadaki hayatının son gününde Bene-Yisrael'e söylenmiştir. 

Yeryüzü ve gökleri tanık olarak davet eden Moşe, halkı "Eski günleri hatırla / Tüm nesillerin yıllarını anlayın / Babana sor ve o sana anlatsın / Yaşlılarına [sor] ve sana söylesinler" sözleriyle teşvik etmektedir. Bahsettiği, Tanrı'nın onları çölde nasıl bir ulus haline getirdiğinin, Kendi Halkı olarak seçtiğinin ve onlara bollukla mübarek kılınmış bir ülkeyi bahşettiğinin halk tarafından hiçbir kuşkuya yer olmadan bilinmesinin önemidir. Şarkı aynı zamanda bir uyarıda bulunur: "Yeşurun [Yisrael] şişmanladı ve tekmeledi / Yağ bağladın, kalınlaştın ve kabalaştın / Onu meydana getiren Tanrı'ya sırtını döndü / Ve kurtuluşunun Kayası'nı hakir gördü". Bu durumun sonucu, akıl almaz felaketler olacaktır. Tanrı bunu Tanrı'nın "Yüzü'nü Saklaması" olarak tanımlar. Yine de Moşe bir söz verir: Sonunda Tanrı, Kulları'nın kanlarının intikamını alacak ve Halkı ile Ülkesi ile teselli edecektir.

Peraşa Tanrı'nın Moşe'ye, Nevo dağının zirvesine çıkması konusunda talimat vermesiyle sona erer. Moşe buradan, ölmeden önce Erets-Yisrael'i görebilecektir. Ancak oraya, Tanrı'nın Bene-Yisrael'e verdiği Ülke'ye giremeyecektir.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
CUMA GÜNÜ ÇABALAMAK

Pirke Avot’un dördüncü bölümünde on beşinci Mişna şöyle der: “Rabi Yaakov omer: Aolam aze dome leperozdor lifne hayeolam aba al ken atsmeha leprozdor kede şetikanes leteraklin.  – Bu dünya gelecek dünya ile karşılaştırıldığında salon öncesindeki koridora benzer. Salona girmek için kendini koridorda hazırla.”

Bu Mişna yaşamın gerçek hedefinin bu dünyada olmadığını bu dünyanın aslında bir hazırlık yeri olduğunu söylemektedir. Asıl hedef ulaşılması gereken nokta gelecek dünyada bize bahşedilen hakkımızdır.

RaMHaL tarafından yazılan en önemli kaynaklardan biri Mesilat Yeşarim adı ile bilinir. RaMHaL bu dünyayı bir labirente benzetir. Bu labirentten çıkmak için de bir yol göstericiye ihtiyaç vardır. Mesilat Yeşarim çağlar boyu bu görevi üstlenmiş olan bir kitaptır.

İlk sayfasında Rabi bir soru sorar. Tanrı neden insanı yaratmıştır? İnsanın Tanrı’ya katacağı bir şey yoktur. Hiçbir şey var olmadan evvel O hep vardır ve hep var olacaktır. O kusursuzdur. Bizim O’na ekleyeceğimiz veya düzelteceğimiz hiçbir şey söz konusu değildir. O zaman soru daha da çekicidir. Neden Tanrı bizleri yaratmıştır? Bunun cevabını oldukça ilginç bir şekilde öğreniriz. Tanrı bizleri yaratmıştır çünkü O iyi bir Tanrı’dır. Ne yaparsa sadece bizim iyiliğimiz için yapar. Bu öyle görünse de görünmese de gerçek değişmez. O’nda kötülük yoktur ve her şey bizim iyiliğimiz içindir.

RaMHaL tarafından soruya bir kez daha bakalım. Tanrı kadar verici biri daha yoktur. Tanrı mükemmel olduğundan bize de mükemmelliği vermek istemektedir. Şimdi bize vermek istediği mükemmellik ne olabilir? Yemek mi? Hayır. Yemek harikadır ama yeterli değildir. Bazen reddedilir. Bazen de istememize rağmen yiyemediğimiz için üzülürüz. O halde bize sunduğu mükemmellik yemek olamaz.

Hepimizin aklına sınırsız alış veriş gelebilir. Ama bu nimet de bir süre sonra bizi sıkmaya başlar. Bu da mükemmel vericilik için yeterli değildir. Hiçbir alışveriş bizi doyurmaz.

Gelin bir de şöyle düşünelim. Tanrı’nın insana sunduğu en mükemmel ödül olam aba’dır. Bilgeler olam aba’da yaşanacak bir saatlik huzurun bu dünyadaki bütün bir ömre bedel olduğunu öğretirler. Eğer durum böyle ise o zaman neden doğrudan Gan Eden’de yaratılmadık? Eğer amaç orası ise neden onlarca senemizi burada bu dünyada harcamaktayız? Oraya ulaşmak bize verilecek en büyük ödül ise bu dünyada ne işimiz var?  Zohar Akadoş bu sorunun cevabını iki sözcükle verir: “Nehama dekisufa – utanç ekmeği.”

Bunu şöyle açıklayalım: Çok iyi para kazanan iki kişi düşünelim. Bir tanesi işini en iyi şekilde yerine getiren ve kazancını aldığı zaman işverenin yüzüne gurur ve rahatlıkla bakabilen bir çalışandır. Aynı miktardaki parayı sadece tsedaka toplayarak kazanan bir kişi ona para verenlerin yüzüne utancından bakamaz. Çok iyi para kazansa da dilendiği için yüzlerine bakacak cesareti yoktur. İşte Tanrı eğer bize hiçbir şey yapmadan Gan Eden’deki hakkımızı verseydi mutlaka bundan keyif alacak ama bu hakkı nasıl elde ettiğimizi de sürekli olarak sorgulayacaktık ve utanacaktık. Ancak Tanrı bizi bu dünyaya bunu hak etmemiz ve kazanmamız için göndermiştir. Bunun yolunu da Tora öğrenimi ve mitsvot olarak belirlemiştir. Peraşamız nettir. “Ki lo davar rek u  - O boş bir şey değildir.” Şimdi yüz yirmi sene sonunda Tanrı’nın yanına çıkıp da Gan Eden’deki hakkımızı istediğimizde bize bunun için ödeme lazım elinde bir şey var mı diye soracaktır. Biz de elimizdeki hayatımız boyunca yaptığımız mitsvaları göstereceğiz. O da bize mutlaka hakkımızı verecektir. O zaman bunları sana kim verdi sorusu yoktur. Çünkü yanıt bellidir.

Bunu okuyan insanın aklına önemli bir soru gelir. Eğer Tanrı mitsvot için beni bu dünyaya getirdiyse neden bu iş bu kadar zor oluyor? Her sabah uyandığımda biri kulağıma “biraz daha uyu” diye fısıldıyor. Bir şey yemek için elimi uzattığımda “hadi yeteri kadar Kaşer takma kafana” diyor. Ne zaman biri hakkında konuşmak için ağzımı açsam “ sorun yok bu laşon ara sayılmaz” diyor. Bu iş neden bu kadar zahmetli. Rabiler bunu cevabını şöyle verir: Eğer bir robot gibi doğuştan normal bir şekilde dünyaya gelseydin ve otomatik olarak bunları yapsaydın nasıl ödül hak edecektin? Bir örümcek ağını kurarken bunu doğal olarak yapar ama bunu yaptığı için de ödül talep edemez çünkü bu doğal bir şeydir. Biz de her şeyi bir robot gibi yapsaydık ödül söz konusu olmazdı. Ancak yetser ara’ya karşı gelerek bazı fedakarlıklar yaparak bunu yaptığımız zaman ödüle ulaşmak için zorlu bir yol kat ettiğimiz zaman bu ödülü hak edebiliriz.

Mesilat Yeşarim’de daha birinci sayfadayız. RaMHaL bir soru daha sorar: Olam aba için ne kadar mitsvot yapmak gerekir? Gemara çok basit bir cevap verir. “Tek bir mitsva yeterlidir.”  O zaman ben ve birçoğumuz için hayatımızı mitsva yapmak uğruna boşa harcamışız anlamını çıkarmak hiç de zor değildir. Elbette ki kimseye “avera” yapma serbestisi tanımak anlamına gelmese de nasıl tek bir mitsva bizlere Olam aba hakkımızı kazandırabilir?

Rabiler her şeyde olduğu gibi olam aba konusunda da seviyeler olduğu konusunda bizleri uyarır. Tek mitsva bizi içeri sokabilir ama nereye kadar girebileceğimizi hiç kimse bilemez.

RaMHaL gerçek Gehinam’ı şöyle açıklar. Gehinam “kol ehad veehad nehve behupato şel havero” kendisi bir seviyede iken en yakın arkadaşını çok daha ileri bir seviyede görüp buna yanmaktır. Biz Gan Eden’de iken elbette Moşe Rabenu bizden çok daha iyi bir yerde olacaktır bunu kıskanmamız düşünülemez bile. Ama yan koltukta oturan arkadaşını, dostunu, yakının kendinden daha iyi bir yerde görmek insanı bitirebilir ve Gehinom yaşatır. O zaman onun bizden daha fazla Tora öğrendiğini, daha fazla mitsvot ve Gemilut Hasadim yaptığını görür ve neden biz yapmadık diye hayıflanmaya ve kıskanmaya başlarız da artık iş işten geçmiştir.     

Mi şetarah beerev Şabat yohal beŞabat – Cuma günü çaba harcayan Şabat günü yemek yer.” Bu dünya Cuma gibidir. Olam aba da Şabat günüdür.

Peraşamız da bizlere boş şeylerle ilgilenmektense neyle ilgilenmemiz gerektiğini söylemektedir. Kullandığı ifadeler gerçekten sert ve ağırdır. Ancak büyük Rabilerden Meiri şöyle der: “Haemet kaved  lahen itmaatu nosaat – gerçek ağırdır çok az kişi onu kaldırabilir.”

Şimdi koridorda daha fazla mitsva toplama zamanıdır. Daha sıkı hazırlık yapma zamanıdır. Zamanımızı boşa harcamak yerine günümüz dünyasında kutsallığı yaşamak ve kendimizi gelecek dünyaya hazırlamak zamanıdır.

KAVRAMLAR SÖZLÜĞÜ
מחזור – MAHZOR

Geleneğimizde üç adet Mahzor yani dua kitabı vardır. Bunlardan biri Roş Aşana, ikincisi Kipur üçüncüsü ise Şaloş Regalim (Pesah – Şavuot – Sukot) için kullanılır. Bu kitaplarda adı geçen bayramlara ilişkin her türlü uygulama, dua ve manzumeler bulunur. Sefarad ve Aşkenaz geleneklerinde Mahzorlar farklıdır. Kişi bunları edineceği zaman hangi cemaatte bulunuyorsa onların kullandığı Mahzor’a sahip olması gerekir.

GÜNLÜK YAŞAMDAN
Kaynak: www.hidabroot.org
Rav İzak Peres

Seuda sırasındaki bazı hassas kurallara bakalım:

Sofraya yemek geldiğinde servis tabaklarına ayrı ayrı servis kaşığı ya da çatalı konulmalıdır. Kimse kendi çatal ya da kaşığını servis tabağındaki yemeğe değdirmemelidir. Başkasının tabağına bakmadan yemek yenilmelidir. Şulhan aruh (170) içtiğin bardaktan arkadaşına içmesi için vermeyeceksin. Bunun nedeni oluşabilecek olumsuzlukları engellemektir.  

Yemek yiyen bir kişi yemeğinin miktarı yeterli değilse, başkasını yemeğe davet etmek zorunda değildir. Bu bilgiye sahip davet alan kişi bu yemeğe iştirak etmemelidir.

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva
Tişri Ayı Bayramlarının Enerjisi

Yahudi düşünürleri insanın, yaşamında ve kişisel gelişiminde iki önemli etkeni incelemesi gerektiğinden söz ederler. İlki, iç dünyamızı irdelemek ve özümüzü görebilmek; ikincisiyse özümüzün ötesini ve yaşamını çözümlemektedir.

Kutsal yazıtlarımızda, insanın iç dünyasındaki benliğini ararken, Tanrı'nın kıvılcımını hissedecek potansiyele sahip olduğundan söz edilir. Yani insan özündeki kutsiyetle, aynı anda Tanrı'yı da bulur.

İkinci etkenle ilgili olarak Yeşayau Peygamber şöyle der: "Başınızı kaldırıp göklere bakın. Tüm bunları kim yarattı ?" Bu sözler bize, dünyanın tek bir yaratıcısı olduğunu ifade etmekle birlikte, insanın Yaratan'ına karşı sorumlulukları olduğunu ve kişisel gelişiminde özünden ötesini irdelemesi gerektiğini hatırlatır. Tanrı fikrinin olmadığı yerde evren terkedilmiş durumundadır. Bu da insanın amaçsız bırakır ve yalnızlığa sürükler. 

Ne yazık ki, insanın kendi iç dünyasını derinlemesine incelemesini ve Tanrı'yı bulmasını engelleyen bazı sosyal kültürel faktörler vardır. Bunlardan bir tanesi, kalabalık şehirlerde modern hayat şartlarının ve teknolojik ilerlemelerin, ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilenmesidir.

Bir diğer önemli faktör, insanın kutsallık anlayışını kaybetmesiyle birlikte, yeni bir düşünce tarzının ortaya çıkmasıdır.

Dini ve manevi öğretilerden uzak bir yaşam düşüncesi, yalnızca fiziksel öğelerin hakim olduğu, maddiyata dayalı bir yaşantıyı yeğlemek demektir. Bu tür bir yaşam, sağladığı rahatlık ve konfor nedeni ile yalnızca teknolojiyi, tıbbi ve bilimi değerli etkenler olarak görürken, manevi değerleri ve uygulamalarını reddeder.

Bu inançla yetiştirilen bir çocuk, kendisine rahatlık ya da maddi açıdan hiçbir " yarar sağlamayacağını " düşündüğü dini ve manevi değerleri önemsemez.

İnancını manevi değerlerle pekiştirmeyen bireyler Tanrı'nın kıvılcımını asla hissedemeyecekleri gibi, zamanla bunun zararını da görürler. Ne yazık ki bazen geç kalmış olmalarından dolayı, bu zarardan geriye dönmezler ve yaşamlarının geri kalanını mutsuzluk ve huzursuzluk içinde tamamlarlar. 

Zaman içinde bilgelik anlayışının değer kaybetmesi insanın ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilemeye başlamıştır. Bilgelik, yaşamın anlamını görebilmek ve insan olmanın yollarını aramak açısından çok önemli bir rol oynar. Teilim (111:10) kitabında belirtildiği gibi; Reşit hohma yirat Ad... - Bilgeliğin temeli, Tanrı korkusudur.

Günümüz modern düşünce tarzında, Tanrısal bilgeliğin yerini teknoloji ve bilim almıştır. Artık bilgelik anlayışı başarı ve güçle tarif edildiğinden, hahamların ve düşünürlerin öğretileri demode olmuştur.

Kişiliğin yitirilmesi, kutsallık kavramının değerinin azalması ve temel bilgeliğin öğretilerine gereken önemin verilmemesi sonucu, bizler bugün özümüzü görememekte ve yaşamın gizemini çözümleyememekteyiz.

Bu sorunlardan herkes nasibini almakta, aile fertleri arasında huzursuzluk, eşler arkasında sevgisizlik ve saygısızlık, bireysel olarak mutsuzluk görülmektedir. Bizler bu sorunların çözümlerini Tora'mızda aramak ve manevi değerlerimize sadık bir toplum olmanın gururunu yaşamak yerine, farklı çözümler arayarak zaman kaybetmekteyiz.

İç dünyamızı irdelemek, özümüzü görebilmek ve yaşamı çözümlemek için Tişri ayındaki bayramlar  (Roş-Aşana -Kipur- Sukot- Oşana Raba - Şemini Hag Atseret ve Simha Tora) tam anlamıyla bir ilaçtır. Eğer Tişri ayından  gerektiği gibi yararlanırsa,  bizleri doğru yolda yürümeye ve tüm gücümüzü harekete geçirmeye teşvik eder.

Tişri ayının ilk ve ikinci günlerinde kutlanan Roş-Aşana geçen bir yıldaki yaşam biçimimiz hakkında hesap vermemiz için bize bir fırsat sağlar.
Roş-Aşana yalnızca kişisel geçmişi yargılamanın değil, Tanrısal iradeye uygun bir yaşam sürdürmenin yani hür iradesiyle Tanrı'ya boyun eğmesinin başlangıç noktası sayılmaktadır.

Bu düşüncelere paralel olarak Roş-Aşana günü çalınan Şofar'ın sesi her Yahudi'ye yeni bir ruh ve taptaze duygular kazandırır.

Sefer Ahinuh'ta (Öğretiler Kitabında ) Şofar'ın çalınmasının nedenini anlamak için insan doğasını anlamamız gerektiğini belirtilir. Fiziksel bir varlık olan insan, ancak kendisini olağan ve gündelik işlerinden koparıp, ona heyecan ve ilham verecek bir araçla harekete geçer. Şofar aracılığıyla tüm yargılanacak olanlar uyanır.

Bilindiği gibi Şofar'ın bir ucu geniş, diğer ucu dardır. Şofar'ın dar ucundan çalınmasının ve çalınırken geniş ucunun yukarı bakmasının derin bir anlamı vardır.
Teilim'de şöyle der: Min ametsar karati ya aneni bemarhav ya -Seni darlıktan çağırdım Tanrım, bana genişlikten cevap ver (Teilim 118:5) Bir başka deyişle Şofar "darlığı" ve "genişliği " ile, insan ve Tanrı arasındaki bağlantıyı sağlayan bir iletişim aracıdır.

Şofar'ın dar ucu çağrımızı, geniş uç ise Tanrı'nın olumlu yanıtını simgeler.
Şofar'dan üç farklı ses duyulur: Tekia, şevarim ve terua

1.Tekia : (düz ve uzun ses) Kral'ın taç giyme töreninin sesi olup, Tanrı'nın kralımız olduğunu bize ve dünyaya ilan eder.
2. Şevarim: (orta uzunlukta üç ses) Üç yakarışı, yani bağlanma, gelişme ve başarma arzusuyla dolu Yahudi kalbinin hıçkırıklarla ağlama sesini simgeler.
3. Terua: (birbirini izleyen kısa ve güçlü on ses) Saat alarmını andıran bu sesler, uyuyan maneviyatımızı, ruhumuzun derinliklerinde gizli kalmış duygularımızı uyandırır.

Görüldüğü gibi Şofar'ın sesi ve şekli bizlere ilham verme ve özümüzü görebilme açısından çok etkilidir. Ama tabii özümüze dönmenin yolu, Roş-Aşana bayramında duyulan Şofar'ın sesinden alacağımız enerjiyi, yapacağımız vicdan hesaplaması (heşbon anefeş) ile birleştirmekten geçer.

Selihot duaları, Yamim Noraim Roş-Aşana bayramı ve Kipur'da ettiğimiz tüm dualar ve yaptığımız tüm ayinler (Roş -Aşana sonrasındaki özel yiyecekler, okunan dualar, sinagogda çalınan Şofar, kuyu başındaki Taşlih duası, tutulan oruç, verdiğimiz tsedaka ve yapılan kaparalar) özümüze dönmemizi ve yeni yıla, yeni doğmuş bir bebek gibi saf girmemizi sağlar.

Dualarımızdan biri olan Amida'nın sonunda şu şatırı söyleriz : "Ağzımızdan çıkan sözler ve kalbimizdeki hisler Tanrı'nın huzurunda kabul edilsin."
Bu cümleyi söylememizin nedenine gelince ... Dualarımızı oluşturan sözcükler toz halindeki kahveye benzer ama tek başına bir tat vermez. Tadını elde edebilmek için sıcak suya ihtiyaç vardır. Peki dualarımızın ve bayramlarımızın ihtiyacı olan sıcak su nedir. Yanıtı yürekten duyulan hislerdir. İşte bu hisler içimizi doldurdukça, bayramlarımızın enerjisi ve Şofar'ın sesi ruhumuzu ısıtacak ve bu sayede özümüzü görebilme ve yaşantımızı çözümleme fırsatını bulabileceğiz.

Bu enerjinin bütün yıl hepimize refakat etmesi ve Tizku Leşanim Rabot temennisi ve duası ile…

HAFTANIN SÖZÜ

Cuma günü çaba harcayan Şabat günü yemek yer.(Talmud)