Haftanın Peraşası BülteniYisrael halkına, her kişinin yarım gümüş şekel ile Mişkan'a katkıda bulunması söylenir. Mişkan'daki su havuzu, mesh yağı ve tütsüsü ile ilgili talimatlar verilmiştir.

Lütfen Peraşa Kağıtlarını Dua Sırasında Okumayınız

               Bu Hafta İçin Saatler              

  23 Şubat

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

2008

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

4:56

6:08

-----

Yeruşalayim

5:01

6:13

Tel Aviv

5:10

6:10

17 Adar

Tel Aviv

5:16

6:15

İstanbul

5:34

6:14

5768

İstanbul

5:41

6:21

K İ   T İ S A

 Hatırlatmalar:

 

ü 7-8 Mart Cuma-Şabat: Roş Hodeş Veadar (Adar II)

ü 8 Mart Şabat: Şabat Şekalim

 

 

Bu HP  .....'nin aziz ruhuna ithaf edilmiştir.

 

 

Peraşa Özeti (Şemot 30:11-34:35)

[www.chabad.org]

 

Yisrael halkına, her kişinin yarım gümüş şekel ile Mişkan'a katkıda bulunması söylenir. Mişkan'daki su havuzu, meshetme yağı ve tütsüsü ile ilgili talimatlar verilmiştir. "Bilge yürekli" zanaatçılar Betzalel ve Aoliav, Mişkan'ın inşaatı ile görevlendirilirler ve halka Şabat'a uyması tekrar emredilir.

 

Moşe Sinay Dağı'ndan beklenen zamanda dönmeyince, halk altın bir buzağı yapar ve bazıları ona doğrudan tapar. Tanrı, doğru yoldan sapan ulusu yok etmeyi önerir; ancak Moşe, onlar için araya girer. Moşe dağdan inerken, üzerinde On Emir'in hakkedilmiş olduğu Tanıklık Levhaları'nı taşımaktadır. Halkı putun etrafında dans ederken görünce, levhaları kırar, Altın Buzağı'yı öğütür ve başlıca suçluları ölümle cezalandırır. Sonra Tanrı'ya doğru döner ve şöyle der: "Eğer günahlarını bağışlarsan [çok iyi]. Yoksa, lütfen beni yazmış olduğun Kitabın'dan sil!" (Şemot 32:32).

 

Tanrı affeder; ama halkın günahlarının birçok nesil süresince hissedileceğini söyler. Tanrı önce onlarla birlikle meleğini göndermeyi önerir; ama Moşe, Tanrı'nın, Erets-Yisrael'e giderken Halkı'na Bizzat eşlik etmesi için ısrar eder.

 

Moşe iki yeni levha hazırlar ve bir kez daha dağa tırmanır. Tanrı orada anlaşmayı bu İkinci Levhalar'a tekrar yazar. Dağda iken Moşe'ye İlahi Merhametin On Üç Niteliği hakkında bir vizyon da gösterilir. Geri döndüğünde Moşe'nin yüzü öylesine ışıldamaktadır ki, yüzünü bir maskeyle örtmek zorunda kalır. Bu maskeyi sadece Tanrı ile konuşurken ve halkına Tanrı'nın kanunlarını öğretirken çıkaracaktır.

 

DEVAR TORA

["Legacy" / Rabi Naftali Reich - www.torah.org]

 

Sayıların Gücü

 

Eski dönemde Bene-Yisrael'de yapılan nüfus sayımı sırasında, sayım memurları, her bir evdeki insan sayısını kaydetmek için bir hesap makinesi veya bir abaküs getirmez, insanların doldurmaları ve geri vermeleri için birer form dağıtmazdı. Bunun yerine, ülkedeki her bir Yahudi'den yarımşar şekel toplar, sonra da torbasındaki metal paraları sayarak yeni nüfusun sayısını bulurdu.

 

Bu haftaki peraşada, sayım için bu şekilde doğrudan olmayan bir yöntemin kullanılmasının nedeninin, doğrudan bir nüfus sayımının insanlara zarar verme olasılığı taşıması olduğu belirtilmektedir. Ancak bu bizi şu soruya yöneltir: Tanrı'nın, Halkı'nın sayılması şeklindeki sevgi ifadesi nasıl olup da bir zarar kaynağı olabilir? İnsanları doğrudan veya dolaylı olarak sayma arasında nasıl bir fark vardır? Dahası, nüfus sayısını tespit etmek için metal para gerekliyse, neden Tora özellikle yarım şekeli seçmiştir?

 

Bir an düşünelim. Günümüzün batı toplumu bireyin önemini vurgulamaktadır. Bu kültüre göre, kolektif toplum sadece bütün bireylerine hizmet etmek, kişisel haklarını ve imtiyazlarını korumak için oradadır. Bireyin topluma karşı sorumlulukları ise oldukça bariz bir şekilde arka plana atılmaktadır. Günümüzün batı değer sistemine göre, kişi kardeşinin sahasına tecavüz edemez. Ama kardeşinin bekçisi de değildir. Sonuç olarak ortaya her bir bireyin hayatını ve özgürlüğünü korumaya can atan, ama onu benmerkezci bir manevi yalıtıma iten bir toplum çıkmaktadır.

 

Diğer taraftan, Tora'nın birey kavramı güçlü bir cemaat kavramı ile yumuşatılmıştır. Hahamlarımız her bir bireyi kendi başına bir dünya olarak görür; o kadar ki, Talmud bir kişinin, tüm evrenin sadece kendisi için yaratılmış olduğunu düşünme hakkına sahip olduğunu belirtir. Ama bu sınırsız değildir. Zira bir birey ayrı bir dünya değildir. O, karşısında önemli sorumluluklar taşıdığı ve ondan da önemli miktarda güç topladığı daha geniş toplumun bir parçasıdır.

 

Bir birey, ne kadar parlak ve yetenekli olursa olsun, kendi faaliyet alanında kısıtlıdır, ancak kenetlenmiş bir cemaatin gücü ve potansiyeli esasında sınırsızdır. Böyle bir durumda bir bütün, parçaların toplamından kuşkusuz daha büyüktür. Cemaatle ilişki içindeki bir birey ise daha büyük olan bu bütünün bir parçası olarak, daha yüksek bir kimlik taşır.

 

Nüfus sayımı işlemi kafa sayımı haline dönüşseydi, her bir bireyi resmen kendi başına sahneye çıkarır ve kısa bir müddet için bile olsa, kusurları ve erdemleri konusunda Tanrı Katındaki yargının konusu haline gelirdi. Böyle bir incelemeye dayanabilecek ve sonunda zarar görmeden çıkabilecek kadar değerli ve erdemli insan sayısı çok azdır.

 

Nüfus sayım memuru topladığı madenî paraları saydığı zaman, paralarla temsil ettikleri insanlar arasında artık tanımlanabilir bir ilişki yoktu. Kolektif toplumun nüfusu, bireyin bütün kusurları ve eksikleri vurgulanmadan tespit edilmişti. Yarım şekel bu simgeselliğin altını çizer. Her birimiz sadece bir "yarım"ız ve ancak daha geniş bir cemaatle birleştiğimizde "bütün" haline geliriz.

 

Zengin ve kalabalık bir ülke heybetli ve ücretli askerlerden oluşan bir ordu toplayarak, küçük ve fakir komşularından birine saldırmıştı. Küçük ülkenin kralı halkını toparladı, ama saldırganlar öyle ezici bir askerî üstünlüğün tadını çıkarıyorlardı ki, direniş umut verici görünmüyordu. Bütün uluslar arası gözlemciler yenilgiyi öngörüyorlardı. Ama herkesin hayreti içinde, kendini savunan taraf yenilginin pençelerinden zaferi kapıp saldırganları dışarı püskürttü.

 

Kral zaferin açıklamasını yaparken "Bu oldukça basit" dedi. "Askerlerimi aynı bölgeden ve benzer geçmişleri olanlardan topladım. Birbirlerini tanıyorlar ve önemsiyorlardı. Her biri, karşısındakinin aklında olanı söylemeden okuyordu. O yırtıcı askerlerden oluşan ordu bireylerin toplanmasından oluşmuştu, ama bizler yüreğimizde tek bir amaçla, tek bir insan olarak kenetlenen bir gruptuk. Bu bireysel bir yarışma değildi; bir grup başarısıydı."

 

Bizler de kendi yaşantımızda bazen bir amaçsızlık, bir yön kaybı, bir yalıtılmışlık hissi duyarız. Genellikle, bu duygular cemaatimize olan bağlılığımızın gevşemesine işarettir. Bireysel olarak ne kadar yetenekli ve başarılı olursak olalım, tam olarak gücümüzü ancak bütün cemaatle iletişim kurarak, acılarını ve mutluluklarını paylaşarak elde edebiliriz. Ancak bu şekilde kolektif gücü, erdemi çekebilir ve bireysel hayatlarımıza gerçek iç huzuru ve mutluluğu getirebiliriz.

İKİLEM

Bu kısımda bazı ikilemler ve sorular sunacağız. Bunları Şabat masasında ailece tartışma konusunun bir parçası yapabilirsiniz. Peraşa broşürünün sonunda bu soruya Yahudilik'in gözüyle verilebilecek bir cevabı bulabilirsiniz.

Oğlumun arkadaşlarından bazıları şimdiden gidecekleri yaz kampları hakkında konuşuyorlar; ancak biz oğlumuzu kampa yollayacak imkânlara sahip değiliz; bu nedenle, tatili için farklı planlar hazırlamak zorundayız. Oğlumu, mahrum kalma duygusundan kurtarmak için yapılacak en doğru şey nedir?

DEVAR TORA

[Rabi Eli Mansour - www.dailyhalacha.com]

 

Ki Tisa peraşasında Altın Buzağı'nın hazin öyküsünü, Yahudiler'in bir kısmının Altın Buzağı'ya taptıkları dönemi, Moşe Rabenu'nun Sinay Dağı'ndan indiği zaman gördükleri karşısında gösterdiği tepkiyi, elindeki levhaları yere fırlatışını ve levhaların bütün Yahudiler'in gözleri önünde kırılıp parçalanmalarını okuruz. Hahamlarımız Moşe Rabenu'nun bu yaklaşımını sorgularlar. Moşe levhaları kırmak yerine onları dağın eteklerinde bırakıp inerek onlara sert bir vaaz verebilir veya bir Musar [yola getirme] konuşması yapabilirdi. Neden Moşe ilk bakışta aşırı bir davranış gösterip, üstlerinde Tanrı'nın İsmi'ni taşıyan levhaları parçalama gereğini duymuştur?

 

Otoriteler bundan eğitsel bir ders alırlar. Bazen bir liderin şok yöntemler uygulaması gerekir. Eğer Moşe Rabenu dağın tepesinden bağırmaya başlayıp, örneğin "Beyler, yasaktır! Beyler, bu bir günahtır!" diye seslenseydi, bu sözler kulak arkası edilirdi, çünkü halk Avoda Zara (puta tapma) eylemine ve eğlenceye o kadar dalmıştı ki, onu duymayacak veya kabul etmeyecekti. Bu yüzden, Moşe Rabenu'nun etkileyici, halkın dikkatini çekecek bir şey yapması gerekiyordu. Bu nedenle, tabletleri fırlatmak zorunda kaldı. O zaman, insanlar aniden tabletlerin yere düştüklerini gördükleri zaman, benliklerinin derinliklerinde öyle bir şok yaşadılar ki, Moşe Rabenu'nun hayatının sonuna kadar Avoda Zara'ya bir daha bulaşmadılar. O halde, bu yöntemin işlediğini görmekteyiz.

 

Bir zamanlar, Rav Moşe Feinstein'e ilginç bir soru yöneltildi. O zamanlar, kadavra olarak ölü Yahudilerin bedenleri de çeşitli patolojik deneylerde uygulanıyordu. Rabi Feinstein'a sorulan soru şuydu: Kesilip biçilen ve deneylerde kullanılan bedenlerden uzuvların alınıp, neler olup bittiğini insanlara göstermek için onların bir toplantıda sergilenmesine izin verilebilir miydi? Amaç Yahudi bedenleri kesip biçme günahının boyutu hakkında insanları uyandırmaktı. Onlara gerçek uzuvları göstermenin şoku, bazı değişiklikler yapmaları için belki ilham verecekti. Rav Moşe Feinstein cevap olarak, bu özel durumda buna izin verilebileceğini belirtti. Bu cevap bazen insanları sarsmak ve yöntemlerini düzeltmelerini sağlamak için aşırı önlemler almamız gerektiği kavramına dayanıyordu.

 

Son yıllarda tüm dünyada, şok niteliğinde büyük felaketler yaşanmaktadır. Bunlar bazen büyük doğa afetleri bazen büyük çaplı terör saldırıları şeklinde gelişmektedir. Talmud, dünyada böyle felaketler olduğu zaman, Yahudiler'in bunu bir uyarı işareti olarak değerlendirmeleri gerektiğini kaydeder. İnsanlar bazen, doğrudan uzak davranışları nedeniyle Tanrı'nın özel korumasını hak etmez hale gelebilirler. Böyle durumlarda insanlar doğal gidişatın getirdiği felaketler ya da kötü niyetli insanların sinsi planları karşısında korumasız hale gelirler ve bu da şok niteliğinde sonuçlara yol açar. Tanrı bunlara izin vermektedir, çünkü bugünkü nesil, büyüklerin uyarı sözlerini hiç dikkate almamaktadır. Birinin kalkıp bizi vaazlarla uyarması artık bir işe yaramamaktadır. İnsanlar bunu daha önce duyduklarını ve bildiklerini söylemektedirler. Bu nedenle Tanrı, insanların değişmesi için dünyayı temelinden sarsmaktadır.

 

Evrenin Yaratıcısı'nın kullandığı bu farklı mesajları boşa harcamayalım. Bunları her şeyin daha iyiye gitmesi için bir değişim yaratmak üzere birer motivasyon kaynağı olarak kullanalım. Bunu başarırsak Tanrı da dünyaya barışı ve huzuru getirecek, şok yöntemlerin kullanılmasına gerek kalmayacaktır. Levhaları kırma yöntemine gerek kalmayacaktır.

 

MİTSVA / UYGULAMA / MAase

[Rabi Şemuel Holstein - www.komemiut.org]

 

Mitsva: Hata içindeki bir kişiyi ikaz etmek Tora'nın "yap" şeklindeki bir mitsvasıdır. Pasukta söylendiği gibi, "Akranını mutlaka ikaz etmelisin" (Vayikra 19:17).

 

Uygulama: Mitsvanın temeli, hata içinde olan bir kişinin hatalı tutumundan vazgeçmesini sağlamaktır. Kişi bunu yaparken, söz konusu hatalı davranıştan kendisinin tamamen uzak olduğunu vurgulamalıdır. Ortaçağ dönemindeki Hahamlar arasında ikaz emrinin ne derecede geçerli olduğuna dair bir görüş ayrılığı vardır. Bazılarına göre kişi uyarıyı, uyardığı kişi onu dövene kadar yapmaktan vazgeçmemelidir. Bazılarına göre ise uyarılanın onu artık dinlemek istemediğini açıkça belirtmesi derecesine kadar uyarıda bulunulmalıdır. Uygulama ikinci görüşe göredir, ama ilk görüşü taşıyanlar da ikazın sadece bir işe yarayacağı konusunda ümit olduğu durumda bağlayıcı olduğunda hemfikirdir. Öte yandan eğer uyarı, uyarılan kişinin alaylarına ve aşağılamalarına yol açacaksa mitsva bağlayıcı değildir. Hahamlarımız böyle durumlar için "Dinlenecek bir ikazı yapmak nasıl mitsvaysa, kulak arkası edilecek bir uyarıyı hiç yapmamak da aynı şekilde mitsvadır" demişlerdir.

 

Şunu belirtmek gerekir ki, daha Talmud döneminde Hahamlarımız, "Günümüzde hatalı bir kişiyi gerektiği gibi uyarmayı bilen kişi yok" demişlerdir. Bu böyleyse, bizim günümüzde bu vasfa sahip kişilerin olup olmadığı büyük bir soru işaretidir. Buna rağmen bir kişi, ikazının işe yarayabileceğini biliyorsa ve bunu yapmıyorsa, bu mitsvayı ihmal etmiş olur. İkazda bulunacak kişi de, bunu, hatalı kişiyi utandırmayacak bir şekilde yapmakla yükümlüdür (Sifra).

 

Maase: Vijnitz'li Rabi Yisrael'in Tora öğrenirkenki sesi, koridordaki güçlü ağlayış sesiyle karışmıştı. Birazdan odasına dul bir kadın girip, gözyaşları içinde, kısa süre önce ölen kocasının ardından ağır borçlar bıraktığını ve kendisinin bunların küçük bir kısmını bile karşılayacak durumu olmadığını anlattı. Kadının en önemli derdi, çocuklarıyla birlikte yaşadığı küçük daireydi. Bankaya ipotekli evin borçlarını ödeyemediği için, yakında evden atılmak üzereydi. Mahkeme bunun onayını vermişti bile ve birkaç gün içinde polisin gelip tahliye işlemini yapması bekleniyordu.

 

Dul kadının hikâyesini duyan Rabi Yisrael'in kalbi adeta yırtılmıştı; ama o sırada ona herhangi bir yardım etmesi mümkün değildi. Kadını mübarek kıldı ve bu konuda elinden gelen bir şey olursa yapacağını belirtti. Kadın oradan ayrıldıktan sonra bir saat boyunca bir çözüm için düşünceye daldı ve sonra bir anda kalkıp, şehrin zenginlerinin yaşadığı mahalleye doğru yola çıktı. Mahallenin en şatafatlı evi banka müdürüne aitti. Rabi Yisrael oranın kapısını çaldı ve hizmetkârlar tarafından içeri buyur edildi.

 

Ev sahibi her ne kadar Tora ve mitsvaları uzun bir süre önce boşlamış biri idiyse de, Rabi Yisrael'e saygısı vardı ve bu önemli konuğun gelişi onu heyecanlandırmış, bir o kadar da meraklandırmıştı. Karşılıklı oturmalarından sonra ev sahibi, Rabi Yisrael'in sebeb-i ziyareti açıklamasını sabırsızlıkla bekledi. Ama Rabi Yisrael orada sessiz bir şekilde oturmaya devam etti. Bu şekilde uzunca bir süre Rabi Yisrael orada oturdu; sonra birden ayağa kalktı, ev sahibine teşekkür edip dışarı yöneldi.

 

Bu tuhaf ziyaretten kafası iyice karışan ev sahibi, Rabi'yi geçirmek üzere kalktı ama ayrılmadan önce kendisine sormadan edemedi: "Belki sormak ayıp olacak, ama size bunu sormak zorundayım. Saygıdeğer Rabi bu ziyaretinde benden ne istedi acaba?"

 

"Mitsva yapmaya geldim" diye cevapladı Rabi Yisrael. "Mitsva? Benim evimde?" diye sordu bankacı. Merakı artmıştı. Rabi Yisrael cevapladı: "Hahamlarımız ‘Dinlenecek bir ikazı yapmak nasıl mitsvaysa, kulak arkası edilecek bir uyarıyı hiç yapmamak da aynı şekilde mitsvadır' demişler. Söylemek istediğim, ama kesinlikle kulak arkası edeceğinizi bildiğim bir şey var. Gelip, o şeyi size söylemeyerek mitsva yapmak istedim."

"Rabi yine de söylesin. Belki de bunu yerine getirebilirim ve bu Rabi için bir sürpriz olur."

Ancak Rabi Yisrael açıklamayı reddetti: "Dinlemeyeceğinden eminim. O yüzden açıklamayacağım" dedi. Bankacı vazgeçmemişti. Ardı ardına üsteledi; sonunda Rabi açıkladı. "Şu, bankanın evinden atmak istediği dul kadınla ilgili konuşmak ve o zavallıya yardımınızı rica etmek istiyordum."

Bankacı iç çekti ve dedi: "Ne yapabilirim ki; banka benim değil. Ben sadece müdürüm ve bu konu benim yetkimin dışında."

Rabi Yisrael keskin bir hareketle kapıya döndü. "İşte; dediğim gibi. Dinlemeyeceğini biliyordum!" dedi ve hızla evine doğru yürümeye başladı. Bankacı kalbinde fırtınalarla onun arkasından bakakalmıştı. Birkaç günlük kararsızlıktan sonra bankacı Rabi Yisrael'in evine giderek, dul kadının tüm borçlarını kendi şahsi cebinden ödeyeceğini bildirdi.

 

İKİLEME CEVAP

[Rabi Mendel Weinbach / gatewaysonline.com]

 

İnsan doğasını gözlemleyen akıllı birisi bir keresinde, çocuğunuzun gelişmesi için yapacağınız en iyi şeyin, aşırı isteklerine şu kelimelerle cevap vermek olduğunu belirtmiştir: "Bizim buna gücümüz yok."

 

Başkalarını gıpta etmek beşerî toplumun hazin bir unsurudur. "Komşularla aşık atmak", "çitin öbür tarafında daha yeşil görünen otlara" ihtiraslı gözlerle bakmak bu kadar çok mutsuzluğun ve anlaşmazlığın kaynağıdır. O halde, çocukların daha küçük yaşta iken ellerindeki ile mutlu olmalarını ve arkadaşlarının lükslerini arzulamamalarını öğrenmeleri önemlidir.

 

Eğer gerçekten de "mahrum" kalmış çocuğumuzun darbesini yumuşatmak istiyorsanız, çocuğunuzun tatil dönemini bir yaz kampı yerine, daha anlamlı bir şekilde geçirmesi için hayal gücünüzü kullanın.

 

YAHUDİ EVİNİN TEMELLERİ

[Dini Uygulama Rehberi - Rabi Nisim Behar]

                                                                                        

Şabat'ın Karşılanması

1.             Şabat'a girilmeden önce tüm vücut; eğer imkan yoksa, baş, eller, ayaklar sıcak suyla yıkanmalıdır. Tıraş olunmalı ve tırnaklar kesilmelidir.

2.             Şabat için güzel elbiseler giyilmeli, özel yemekler yapılmalı ve içecekler hazırlanmalıdır.

3.             Eğer bir kimsenin maddi durumu Şabat masası için, balık et ve şarap almaya uygun değilse, borç para alıp Şabat masasına tüm bu güzel şeyleri koymasına gerek yoktur.

    Bu konuda Rabi Akiva, "Gerekirse Şabat'ı haftaarası günü gibi yap ve kimseye muhtaç olma" demiştir. Buna rağmen, Şabat onuruna ufak bir değişiklik yapmaya gayret etmek gereklidir.

4.             Cemaat tarafından yardım gören bir kişi bile, Şabat günü üç öğün yemekle yükümlüdür. Bu öğünlerin ilki Şabat akşamı, ikincisi Şabat sabahı Tefila'dan sonra; üçüncüsü de Minha'dan sonra yenir.

5.             Kişi, Cuma öğleden sonra hafta boyunca yaptığı işleri gözden geçirmeli, Teşuva yapmalı ve geçen altı günde verdiği zararları düzeltmelidir.

6.             Cuma günü öğleden sonra, hava kararmadan önce, giyilecek elbiselerin cepleri kontrol edilmelidir. Muktse [Şabat günü dokunulması yasak] olan şeyler varsa çıkarılmalıdır

Haftanın Sözü

[Leo Stein]

 

Bilge adamın başkalarının fikirlerini sorgulamasının sebebi, onun kendi fikirlerini de sorgulamasıdır. Aptal adamın başkasının fikirlerini sorgulamasının sebebi ise, bunların kendi fikirlerinden farklı olmasıdır.

 

Haftanın Peraşası'nı, t  e  b  e  r  r  u  d  a     b  u  l  u  n  a  r  a  k, ölmüşlerinin ruhuna veya hasta bir yakınının şifasına ithaf etmek isteyenlerin,

 ilgililer (050 - 538 41 30) ile temasa geçmeleri rica olunur.

Peraşa kağıtları Tora ile ilgili yazılar içerdiğinden çöpe atılmamalıdır.

Lütfen Geniza'ya getiriniz.