Haftanın Peraşası BülteniYisrael halkının on beş malzeme ile katkıda bulunması istenir.

Bu Hafta İçin Saatler

2 ADAR

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:50

18:04

-----

Yeruşalayim

16:56

18:09

Tel Aviv

17:07

18:05

17ŞUBAT

Tel Aviv

17:12

18:11

İstanbul

18:25

19:07

2018

İstanbul

18:34

19:15

İzmir

18:29

19:20

İzmir

18:36

19:27

TERUMA- תרומה


22 ŞUBAT 2018 STRUMA GÜNÜ

Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Şemot 25:1-27:19)

 


Yisrael halkının on beş malzeme ile katkıda bulunması istenir: Altın, gümüş ve bakır; mavi, erguvani ve kırmızı yün; keten, tiftik, hayvan derileri, ağaç, zeytinyağı, baharat ve bazı değerli taşlar. Tanrı, Moşe'ye bunlarla "Benim Adıma bir Kutsal Mekan yapsınlar; böylece içlerinde barınacağım" (Şemot 25:8) der.

Moşe'ye, Sinay dağının tepesinde, Tanrı'nın barınacağı bu mekanın nasıl inşa edileceği hakkında, halk çölde yolculuk ederken kolayca sökülmesi, taşınması ve yeniden monte edilmesi için ayrıntılı talimatlar verilir.

Mişkan'ın iç odasında, sanatsallıkla işlenmiş bir perdenin arkasında, üzerinde On Emir'in hak edildiği olduğu Tanıklık Levhaları'nı içeren sandık (Aron Aberit) bulunacaktır. Sandığın kapağının üzerinde, saf altından yapılmış, kanatlı iki melek figürü (Keruvim) yer alacaktır. Dış odasında yedi kollu Menora ile üzerine özel ekmeklerin yerleştirildiği Masa olacaktır.

Mişkan'ın üç duvarı, dik duran 48 kalasın birbirine eklenmesinden meydana gelecektir. Bu kalasların her biri altınla kaplanmış olup, gümüşten yapılmış bir çift temel yuvaya yerleştirilecektir. Tavan, üç kat örtüden oluşacaktır: [a] çok renkli yün ve ketenden işlenmiş goblenler; [b] tiftikten yapılmış bir örtü; (c) koç ve Taha derilerinden yapılmış ikinci bir örtü. Mişkan'ın ön cephesinde, beş direkle tutturulmuş, işlemeli bir perde olacaktır.

Mişkan ve onun ön tarafında bulunan bakırla kaplanmış Mizbeah'ın etrafı, keten perdelerle çevrelenecektir. Bu perdeler 60 tahta direk sayesinde ayakta duracak, direkler bakır kazıklarla desteklenecektir. Direklerin üzerinde gümüş çengeller ve süslemeler bulunacaktır.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
V’AD… NATAN

 


Bu hafta da Krallar kitabından bir bölüm okuyoruz. Tanrı’nın Şlomo Ameleh’e bilgelik verdiğini ve bu bilgelik ile Bet Amikdaş’ın inşa edildiğini görüyoruz. Mişkan’ın inşası ile ilgili bilgileri veren peraşamız le bağlantı bu noktada açığa çıkmaktadır.

HAFTANIN SÖZÜ

 


Yüce Tanrı'nın dediği her şeyi uygulayacak ve inceleyeceğiz. (Şemot 24/7)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
HUPA’DAKİ BARDAK

 

Bu haftalarda Mişkan peraşalarını okuyoruz.  Pasuk “veasu li mikdaş veşahanti betoham – bana kutsal bir yer yapın içinizde barınacağım” derken bir anlamda bunu kastetmektedir. Günümüzde ne Mişkan ne de Bet Amikdaş vardır. O zaman Tanrı’nın varlığını daha yakınımızda hissetmek için ne yapmamız gerekmektedir? Rabiler bunun için evlilik müessesini göstermektedirler. Gemara bu konuda “iş veişa Şehina beneem – erkek ve kadın Şehina aralarındadır” sözünü kullanır. Düğün töreninde yüzük takılırken kullanılan “are at mekudeşet li” ifadesi Mişkan emrindeki “veasu li mikdaş” cümlesiyle benzerlik gösterir.  Düğün törenlerinde kırılan ve Bet Amikdaş’ın yıkılışını anımsatan bardak da benzer bir nedenle kırılır. Rabiler burada bir soru sorar. Hayatımızda birçok güzel olay varken neden bu bardak sadece düğünde kırılır ve berit, vijola, bar mitsva, pidyon gibi törenlerde kırılmaz? Çünkü Mişkan’ın olmadığı zamanlarda Şehina’yı yeryüzüne getiren olay hupa’dır. Onun için bu yıkılışı da bu törenlerde hatırlamak gerekir. Kendi evimizi kurarken aynı zamanda yıkılışına davranışlarımızla neden olduğumuz Bet Amikdaş’ı yani Tanrı’nın evini de anımsamak gerekir. Birçok kültürde bardak kırma olayı törenin sonundadır ve “mazal tov” sözleriyle bu kutlanır gibi bir havaya bürünür. Burada ciddi bir çelişki vardır. Bazı geleneklerde bardak kırma olayı daha erkene çekilir. Böylelikle bu olaya kutlama havası verilmesi engellenmiş olur.

Buna rağmen bardağı tören sonunda kıranların da bir dayanakları vardır. Şimdi bu dayanaklara biraz yakından bakacağız. Cuma akşamı söylenen Kiduş için bardaklar genellikle gümüşten yapılır. Çünkü geleneklere göre gümüş merhamet özelliğini simgeler. Beyaz renklidir. Altın ise kırmızı renkli olup daha ziyade yargıyı temsil eder. Bir adım daha ileriye gidelim. Tanrı’nın yargıyı temsil eden ismi E.loim’dir ve sayısal değeri de 86’dır. Bardak anlamına gelen sözcük olan “kos” da 86 sayısal değere sahiptir ve bardak yargıyı temsil eder. Kiduş için gümüş bardak kullanmak sureti ile yargıya merhamet kattığımızı göstermek mantıklıdır. Düğünlerde ise cam kap ile söylenen beraha sonrasında yargıyı simgeleyen kap kırılır. Bu da gelin ve damat üzerinden yargının uzaklaştırılması anlamını taşır. Kırılan kap sonrasında sevinmenin nedenlerinden biri bu şekilde açıklanmaktadır.   Burada söylenen “mazal tov” sesleri Yeruşalayim’in yıkılışı için değil gelin ve damadın üzerindeki yargının kaldırılması onuruna söylenmektedir.

Hupa altında bardağın kırılması ile ilgili bir başka bilgiyi daha paylaşalım. Bardağın kırılmasının amaçlarından birisi kişiye ölüm gününü anımsatmasıdır. Aslında kişinin zaman zaman ölümlü olduğunu hatırlaması son derece önemlidir. Ancak bunu düğün gününde yapmasının ne kadar mantıklı olduğu sorgulanabilir.

Öncelikle evlenmenin amaçlarından birini anlamaya çalışalım. Biri ile birlikte sağlık ve mutluluk içinde yaşanacak bir yuva kurmak herkesin hedeflerinden biridir. Hiç birimiz sonsuza kadar yaşayamayız. Bu gerçeği bilir ve bundan dolayı da gelecek nesli buna hazırlarız. Yani çocuk sahibi oluruz. Evlenmenin en temel amaçlarından biri kendimizi devam ettirecek çocukların sahibi olmaktır. Düğün gününde kırılarak bizlere ölümü anımsatan bardak bu yükümlülüğümüzü de aynı zamanda bize hatırlatmaktadır. Bütün dünya cemaatlerinde yüzüğü kadına verirken erkek dokuz sözcük söyler. (Bu İstanbul’da on sözcüktür.) Bu da hamileliğin dokuz ayına gönderme yapar.

Zohar Akadoş bize bununla ilgili çok güzel bir şey daha öğretir. Hupa altında insanlar ağlar. Basit anlamıyla kız baba evinden ayrıldığı için, anne ve baba çocuklarından ayrıldıkları için gözyaşları akar. Buna daha birçok sıradan neden eklemek mümkündür ancak Zohar daha derinlerde bir yerdeki ağlayıştan söz etmektedir.

Bazen neşama derinlerde ama çok derinlerde ağlamamız için bizleri tetikler. Nedenini bilemeyiz ama o anda bir ağlama isteği duyarız. Bunun nedeni neşama’nın tetiklemesidir. Hupa gününde neşama bizlere çocuk sahibi olmamız gerektiğini ölümsüz olmadığımızı hatırlatır. Bu hatırlatma aslında ağlamamızın da en önde gelen sebebidir. Diğerleri gerçekten de sıradan nedenlerdir. Bunu sadece neşama hisseder ve bizim kontrolümüz altında değildir. 

Tora’nın ilk peraşası olan Bereşit’te şöyle bir cümle vardır: “Al ken yaazov iş et aviv veet imo vedavak beişto – ve erkek anne ve babasını terk edecek ve eşine yapışacak.” Evlenmekle ilgili bu cümlede bir acayiplik vardır. Evet adam baba evini terk etmektedir ama kadın baba evini terk etmemekte midir? Tora burada kadınların genel psikolojisini öğretmektedir. Bir kadın asla baba evini terk etmez oraya bir şekilde bağlıdır. Ancak adam daha özgür bir yapıya sahiptir ve baba evini daha rahat terk edebilir. Bu cümlenin basit açıklamasıdır. Zohar Akadoş’a göre herkesin evlilikte üstlendiği roller vardır. Erkek “maşpia” yani verici rolündedir. Parnasasını kazanmak ve eşine vermekle yükümlüdür. Bir kadın da elbette parnasa kazanabilir ama bu konuda mecbur değildir. Ama erkek evin parnasasını kazanmakla mükelleftir. Kadın ise alıcı rolünü üstlenmiştir. Erkek parnasayı kazanır bunu eşine verir. Kadın da bu parnasa ile evi inşa eder. Bir çocuğun oluşumunda da biyolojik olarak erkek verici kadın ise alıcıdır. Ruhani olarak da erkeğin evde öğretici olması beklenir. Kadın elbette birçok yerde erkeğine öğretici ve yol gösterici olabilir. Ancak genelde erkeğin özellikle alahik olarak yol göstericiliği beklenir. Herkes kendi rolüne sadık olduğu zaman evlilikte sorun yoktur.

Dünyadaki ilk evlilik Adam ve Hava’nın evliliğidir. İlk günahın temel nedeni aslında rollerin değişimidir. Hava, Adam’ı yönlendirmiş ve yenilmemesi gereken meyveyi yenmesini sağlamıştır. Tanrı’nın ona sorduğu soruda aslında “rolünün, görevinin ne olduğunu unuttun mu” vurgusu da vardır. Öğretilerimiz bir erkeğin evlenmeden önce “verici” olmanın ne demek olduğunu öğrenmesi gerektiğini savunur. Şimdi gelelim bir kez daha kırılan bardağa. Bardak alıcı konumundadır. Verici değildir. Şimdi kırılan o bardan damada şunu söyler. Sen artık alıcı değilsin. Bu konumdan çıkmalı ve verici olmayı öğrenmelisin.

Yahudilikte en basit minag bile derin anlamlara sahip olabilir. Sanırız kırılan bir bardak bizlere çok fazla şey öğretmiştir. Sadece Yeruşalayim için değil. Aynı zamanda yargının üzerimizden uzaklaşması ve merhametin evlilik kurumunda egemen olması için.  Rolümüzün ne olduğunu bilmek ve ona göre yaşayabilmek için.

DİVRE TORA
Rav İzak Peres
SADAKA

 


Mişkanın inşasına yardımcı olmak için, İsrael oğullarından iki şekilde katkıda bulunmaları istenmişti. Biri, herkesin gönlünden geçen miktarı vermesi, diğeri ise zengin fakir fark etmeden herkes için belirlenen aynı miktarı vermeleri idi.

Bu bahsedilen iki çeşit sadaka, bizim de bu olaya olan bakış açımızı yönlendirmelidir. Hür irade ile yapılan bağış, tüm zenginliklerle kutsanan kişilerin yaptığı bağıştır. Doğal olarak, milyoner olan bir kişinin fakir birine yüksek miktarlarda bağışta bulunması, ortalama bir insanın bağış yapmasından çok daha kolaydır. Öte yandan, mişkan için fakir, zengin tüm Yahudiler tarafından eşit olarak yapılan bu katkı, bir ihtiyacımızı gözler önüne serer: Sadaka vermek. Kısıtlı miktarda parası ya da eşyası olan kişiler bile bilmelidir ki sahip oldukları her şey Tanrı’dan gelmektedir ve sahip olduklarının bir kısmını ihtiyaçlılara yardım etmek için ayırmalıdırlar.

Prag Ravı Rav Yezkel Landau, Yahudiler’in sadaka verme mitsvasının önemini çok iyi kavramıştı. Cemaat liderlerinden iki kişi Rav Yezkel’e gelerek Yahudi esirlerin serbest bırakılabilmesi için gereken parayı bulma konusunda kendisinden yardım istemişlerdir. Rav hiç tereddüt etmeden ne kadar ihtiyaçları olduğunu sorar. ‘300 dinar’ cevabını alan Rav hemen ofisine giderek içi altın dinarlarla dolu bir kese ile geri gelir. ‘Burada 290 altın dinar var. Geri kalan 10 dinarı kasabadaki diğer insanlardan isteyebilirsiniz’ der.

Ziyaretçilerin ikisi de çok şaşırır. ‘Lütfen bize cömert ama bir o kadar da şaşırtıcı teklifinizi açıklayın. Bize çok büyük bir miktarda yardımda bulunuyorsunuz. Ama diğer yandan da geri kalan 10 dinarı verebilecekken vermiyorsunuz. Neden?’ diye sorarlar.

‘Çok basit.’ der Rav ve açıklamaya devam eder. Ravlar bağış yapmak isteyen fakat aynı zamanda başka kimsenin bağış yapmasını istemeyen bir kişinin arkadaşına göz koyduğunu söylerler. (Pirke Avot 5:13) Diğer bir deyişle; neden tüm mitsvayı kendim yaparak, diğerlerinin de bu mitsvayı gerçekleştirme fırsatını ellerinden alayım ki?’

İşin özü şudur: Bağış yapmak, fakir birine en sevdiğiniz malınızı vermeyi de içermektedir.

Her Sukot öncesi Rav Mordehay odun ve tahta alır, suka yapabilmeleri için fakirlere dağıtırdı. Bir Sukot akşamı, fakir ve topal bir adam Rav Mordehay’a giderek tahta ister fakat Rav Mordehay üzüntüyle hiç tahta kalmadığını söyler. Birkaç dakika sonra sakat adamın, tahta bulabilmek için yerde süründüğünü görür. Rav Mordehay hemen asistanlarından birine, eve gitmesini emreder. ‘Git ve benim Sukamı sök. Sonra da tahtalarımı bu adama getir. Böylelikle onun Suka yapmasına yardımcı olabiliriz der.

O sene Rav Mordehay Suka’yı topal adamın Sukasında misafir olarak geçirir.

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Bu haftaki peraşada Tora Mişkan’ın duvarlarından bahsederken şöyle bir şey der: “Bunlardan, Kalasların içinde(n geçen) orta sürgü, (duvarların) bir ucundan diğerine kadar uzanacak.” Şemot 26:28

Acaba burada ki orta sürgüden ne gibi bir ders alabiliriz?

Targum Yonatan, burada ki orta sürgünün Avraam Avinu’nun ektiği ağaçların odunlarından yapıldığını söyler. Rabi Mordehay Mann bu ağaçların Avraam Avinu tarafından iyilik yapmak amacıyla onlara gölge sağlamak için dikildiğini söyler.

Bu orta sürgü Mişkan’ın tam ortasına yerleştirilmiştir ki Kendimizi Tanrı’ya hizmete adadığımızda bile, hiçbir zaman akranlarımıza sevecenlikle yaklaşmayı unutmamalıyız ki Tanrı onları kendi suretinde yaratmıştır.

ÇOCUK PERAŞASI

 

Tanrı Moşe'ye şöyle demiştir:
"Bene Yisrael, benim için bir Mişkan (kutsal çadır) kurmalıdır.
Oraya korbanot'u (Tanrı'ya armağan edilen hayvanlar) getirecekler.
Mişkan'da dua da edecekler. 
Nereye giderlerse gitsinler, çölde Mişkan'ı da beraberlerinde götürecekler."
Tanrı Moşe'ye şöyle dedi: 
"Mişkan'a bir aron (kutu) koy. İçine de luhot'u koy.
Aron'u tahtadan yap. Üzerini altınla kapla.
Bir de altın kapak yap.
Taşımak için kolları olsun."
Aron, Mişkan'daki en kutsal nesneydi.
Tanrı dedi ki:
"Beş raflı bir şulhan (masa) yap.
Şulhan'ın ve raflarının üstüne lehem apanim'i (kutsal ekmek) yerleştir."
Tanrı dedi ki:
"Altından bir menora (şamdan) yap.
Menora'nın yedi kolu ve güzel süslemeleri olmalı."

Tanrı Moşe'ye süslemeleri nasıl yapacağını tam olarak öğretti.
Tanrı Moşe'ye şöyle emretti:
"Büyük bir mizbeah (Tanrı'ya sunulan armağanların yakıldığı yer) yap.

Koanim hayvan korbanot'u bu mizbeah'ta yakacak.
Mizbeah'ın taşımak için kolları olsun." 

BİR HİKAYE
VER VE AL

 

Bu gezi, sınıfın şimdiye kadar yaptığı en güzel geziydi. Reva ulusal ormanının muhteşem manzaraları ve harika şelaleleri, bütün herkesi büyülemişti. Hava çok güzeldi. Yaptıkları uzun doğa yürüyüşünden sonra, çocuklar şırıl şırıl akan kaynağın yanında mola vermiş ve daha önceden hazırladıkları öğle yemeklerini yemeye başlamışlardı. 
Herkes iştahla yemeklerini yiyordu. Normalde epey konuşkan olan gruptan şimdi çıt çıkmıyordu. Etraftaki tek ses akan suyun çıkardığı şırıltılardı. Sessizlik ani bir çığlıkla bozuldu: "Buna inanamıyorum!" dedi Ceni, kırmızı yemek çantasını harıl harıl karıştırırken. 
"Ne oldu Ceni?" diye sordu onun yanında oturan Lina. 
"Yemek paketimi evde unutmuşum!.." dedi Ceni üzgün bir sesle. 
Lina sessizleşti. Arkadaşı için üzülmüştü. Kendi öğle yemeğinden bir parça ona ikram etmeyi aklından geçirdi. Ancak, yürüyüşün ardından o kadar acıkmıştı ki, evden getirdiği azıcık yiyeceğin birazını nasıl ona verecekti? Ama Lina, hala, içinde öğle yemeği paketinin olmadığı kesin olan çantasını karıştıran Ceni'ye bir kez daha baktığında kalbinin açıldığını hissetti. 
Lina, Ceni'nin omuzuna dokundu. Kız, yaşlı gözleriyle Lina'ya baktı. Lina elinde bir elmayla, bir paket bisküviyi ona uzattı. " Ben artık doydum. Yanımda fazladan yiyecek bir şeyler var. Biraz almak ister misin? "
Ceni bir anlığına tereddüt etti, ancak yiyeceği minnettarlıkla kabul etti. "Çok teşekkür ederim!" dedi. 
Ama daha kızların konuşmalarına fırsat kalmadan sınıf arkadaşlarından biri Debi, onlara doğru geldi. "Ceni, lütfen sandviçimin yarısını al... Gerçekten çok doydum..."
Kısa bir süre sonra bir başkası elinde bir paket cipsle geldi. Bir kutu kola ortaya çıktı. Bir an içinde bütün sınıf, şaşkına dönmüş Ceni'nin etrafında, yiyeceklerini hep beraberce paylaşıyor, gülüp eğleniyordu. O an, çocukların bir daha unutamayacakları o büyülü anlardan biri olmuştu. Gezinin geri kalanı, ilk bölümünden çok daha eğlenceli olmuştu. Bütün sınıf, sadece paylaşarak hissedebilecekleri özel bir birlik duygusu hissetmişti. 
Kızlar, eve dönmek için otobüse bindiklerinde Lina Ceni'ye göz kırpıp "Öğle yemeğini unuttuğun ve hepimiz için akıllarımızdan çıkmayacak bir gezi yarattığın için teşekkürler " dedi.