bultenBene-Yisrael'inMısır'dan çıkışına izin verdikten kısa bir süre sonra, Paroonları zorla geri getirmek üzere peşlerine düşer ve Bene-Yisraelkendilerini Paro'nun orduları ile deniz arasındakıstırılmış halde bulurlar...

Bu Hafta İçin Saatler

11 ŞEVAT

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5778

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:32

17:46

-----

Yeruşalayim

16:38

17:52

Tel Aviv

16:48

17:48

27 OCAK

Tel Aviv

16:54

17:54

İstanbul

17:59

18:40

2018

İstanbul

18:07

18:48

İzmir

18:05

18:56

İzmir

18:13

19:04

BEŞALAH- בשלח


31 OCAK 2018 ÇARŞAMBA TU BİŞVAT

PeraşaÖzetİ
[www.chabad.org]
(Şemot13:17-17:16)

 

Bene-Yisrael'in Mısır'dan çıkışına izin verdikten kısa bir süre sonra, Paro onları zorla geri getirmek üzere peşlerine düşer ve Bene-Yisrael kendilerini Paro'nun orduları ile deniz arasında kıstırılmış halde bulurlar. Tanrı, Moşe'ye asasını suyun üzerinde kaldırmasını söyler; deniz yarılarak Bene-Yisrael'in geçişine imkan tanır ve sonrasında, onları takip eden Mısır ordusunun üzerine kapanır.

Moşe ve Bene-Yisrael, Tanrı'ya şükran ve övgü içeren bir şarkı söylerler.

Çölde halk susuzluk ve açlık sebebiyle çeşitli kereler Moşe ve Aaron'aşikayette bulunur. Tanrı, Mara'daki acı suları tatlılaştırır, başka bir yerde de Moşe'nin kayaya asasıyla vurması sonucu kayadan su çıkar. Tanrı gökten Man adı verilen mucizevi bir yiyecek yağdırır. Man çöl boyunca her sabah tan vaktinden önce yağacaktır. Bunun yanında Tanrı her gece Yisrael kampına sülün sürüleri yollar.
 

Bene-Yisrael'e, Cuma günler iki porsiyon Man toplamaları talimatı verilir; zira Tanrı'nın tam bir iş bırakma günü olarak belirlediği Şabat günü Man yağmayacaktır. Bazıları bunu dikkate almayıp Şabat sabahı Man toplamaya çıkarlar, fakat bir şey bulamazlar. Aaron az miktarda Man alıp, gelecek nesiller için bir tanık olması amacıyla bir kaba koyar.

Refidim'de halk Amalek'in saldırısına uğrar; fakat Moşe'nin duaları sayesinde Yeoşua'nın komutasındaki ordu saldırganları bozguna uğratır.

AFTARA
Rav İsak Alaluf
VATAŞAR DEVORA

 

Bu hafta kadın peygamber ve hakim Devora’nın şarkısının dillerde, gönüllerde yankılandığı Hakimler kitabından bir parça okuruz. Barak ben Avinoam’a cesaret vererek savaşı kazanması için yardımcı olan Devora bu zafer onuruna bir şarkı kaleme alır. Rabi Hayim Palaçi Tenufat Hayim kitabında Devora’nın Barak’tan önce zikredilmesinin nedenini araştırır. Rabi Devora’nın peygamberliğinin daha üst düzeyde olduğunu öğretir. Devora Sisera gibi güçlü bir komutanın yenilgiye uğraması gibi bütün düşmanların er geç yenileceklerini müjdeler.

HAFTANIN SÖZÜ

 

“Dinleyin ey krallar! Kulak verin idareciler! Tanrı’ya şarkı söyleyecek, İsrael’in Tanrı’sına övgüler sunacağım.
(Şofetim: 5/3)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
KAPTANLARIMIZ

 

Beşalah peraşası “geula” peraşası olarak tanımlanır. Paro’nun çekecekleri denizin içinde “mi kamoha baelim Ad…” cümlesini söyleyene kadar bitmez. Bu arada Bene Yisrael çıkış sevincinin yanında Mısır’da kalan ve karanlık cezası sırasından ölen büyük çoğunluk için üzülmektedir. Bu geulayı biraz eksik bırakmıştır. Gelecek günlerde yaşanacak final geula da benzer bir durum içerecektir. Hafets Hayim Mısır’da durumu anlayamayanlar olduğu gibi gelecekte de durumu kavrayamayanların olacağını ve onların geula sevincini yaşayamayacaklarını öğretir. Paro denizde “mida keneged mida” esasına göre cezalandırılır. Her doğan erkek çocuğun nehre atılmasını emreden Paro sonunda ordusunu yine sularda kaybetmiştir. 

Dünyada genellikle sular yukarıdan yani göklerden ekmek ise topraktan gelir. Tanrı Bene Yisrael onuruna doğanın tam tersi şeklinden onlara yardımcı olmuştur. Göklerden “man” gıdası yağmış, su kuyusu onları her yerde izlemiştir. Bene Yisrael’in bunu hak etmek için yaptıkları son derece önemli bir zehut vardır ki o da Tora öğrenmektir. Rabiler Tora’nın “man yiyenlere” verildiğini öğretirler.

Peraşamızın hemen başında daha yakın olan Pelişti yolunun Tanrı tarafından tercih edilmediğini daha uzun yoldan yola devam ettikleri yazılıdır. Rabiler Mısır diyarını on bela ile vuran Tanrı’nın Pelişti toplumunu da zarar vermeleri halinde pekala vurabileceğini söylemektedirler. Öncelikle Tanrı Bene Yisael’in iki yüz on yıllık kölelikten çıktıktan sonra hemen savaş ortamı içine dalmalarını istemez. Kaldı ki asıl çıkışı yanlış hesaplayıp kırk sene kadar önce çıkan Efrayim oğullarının uğradıkları bozgunu ve bunun sonucu olan kurumuş kemikleri görmelerini, bundan dolayı cesaretlerini kaybetmelerini arzu etmez.

Bu olaydan yıllar sonra peygamber Yehezkel otuz yedinci bölümünde kurumuş kemiklerin nasıl canlandıklarını bir vizyonla anlatacak Tehiyat Ametim dediğimiz ölülerin dirilmesi olayına gönderme yapacaktır. Bu olayın ardından da İsrael oğullarının birlikteliğinden ve barışından söz edecektir.

Mısır’dan çıktıktan sonra, Mısır ülkesi berbat bir haldeyken onlara bir darbe daha vurmanın neden olduğu sorusuna bilginler olayın dünyanın gözünde bilinmesinin gereği şeklinde cevap verirler. Mısır ülkesinde olan olaylar, cezalar kapalı durumdadır. Sadece Mısır’ı kapsamıştır. Halbuki denizin yarılması olayı herkesin gözü önünde cereyan etmiştir. Bütün dünya suların bir duvar gibi sağdan ve soldan Bene Yisrael’i kuşattığını, karşıya geçtiklerini ve Mısır ordusunun yok olduğunu bilmiştir. Denizin şarkısında korkudan titreyenlerin kemiklerinin kırılma noktasına geldiği Midraşik açıklamalarda verilmektedir. Ancak Bene Yisrael’in bu olağanüstü tecrübesi görüldüğü gibi etraftaki toplumlarda sadece korku uyandırmıştır. Kimse kendi inancını ve yolunu değiştirmek gibi bir karar almamıştır. Hatta Amalek toplumu bunların “boş” şeyler olduğunu düşünerek Bene Yisrael’e arkadan saldırmıştır. Sadece bir kişi Moşe Rabenu’nun kayınpederi olan Yitro olayı duymakla kalmamış yerinde görmek ve toplumun bir parçası olmak için harekete geçmiştir.

Bir kral ordusunun başında sefere çıktığında ordusu ve halkı için birçok şeyi düşünmek zorundadır. Her şeyden önce ordusunu korumak zorundadır. Onların yiyecek ve su ihtiyacını karşılamalıdır. Yolun üzerinde geçilmesi gereken deniz, nehir gibi şeyler varsa köprüler kurdurmalı denizi aşmanın yollarını aramalıdır. Yollarını şaşırmamaları için Kaptan gibi yol gösterici olmalıdır. Tanrı da bunların her birini yerine getirmiştir. Uzun bir yolda kendilerinden nefret eden toplumların arasından geçecek Bene Yisrael beraberlerinde Yosef’in kemiklerini de almıştır. Yosef denizin yırtılması dahil bir çok yerde Bene Yisrael için kaptan görevi görmüştür. Tanrı toplumunu “man” gıdasıyla doyurmuş, Miryam’ın kuyusu su ihtiyaçlarını karşılamıştır. Önlerinde gündüz giden bulut ile gece yön veren ateş sütunu yollarını şaşırmadan ilerlemelerini sağlamıştır. Bir hafta öncesine kadar köle olan bir toplum artık Tanrı’nın doğrudan rehberliğinde ilerlemektedir. Bu Bene Yisrael’e verilen büyük bir onurdur.

Denizin kıyısı atalarımız için bir sınav yeridir. Önlerinde derin azgın sular arkalarında Mısır ordusu bulunmaktadır. Yosef’in sandığı suları kurutmak konusunda üzerine düşeni yapacaktır ama burada Bene Yisrael’in de bunu hak etmeleri gerekir. Aksi durumda gelecekte Tora’nın sandığını her savaşa götürerek bu sandıktan medet ummaları gündeme gelebilecektir.

Tanrı Bene Yisrael’in kendilerini iman konusunda kanıtlamalarını ister. Moşe bu emri Bene Yisrael’e iletir. Bene Yisrael denize doğru yürür ve inancını kanıtlar. Yosef’in sandığı geldiğinde deniz yırtılır. Pasuk “vayaaminu B’Ad… uvMoşe avdo – Tanrı’ya ve kulu Moşe’ye inandılar” dedikten hemen sonra denizin şarkısı başlar. Önce inançlarını kanıtlarlar. Deniz yırtılır ve Bene Yisrael ancak o zaman şarkıya başlarlar.  

Buradan anlamamız gereken önemli bir gerçek vardır ki Bene Yisrael’in her şeyden önce inanç konusunda sağlam durması ve bunu kaybetmemesi gerekir. İnancımızı kuvvetlendirmenin yolu da Tora öğrenmek ve mitsvaları yerine getirmektir. Kişi özellikle sıkıntı çektiğinde bu gerçeği hatırlamalı, anlamalı ve uygulamalıdır.

Pesah ile ilgili birçok mitsva gece yapılır. Hamets kontrolü, matsa yenilmesi, dört bardak şarap içilmesi gece yapılır. Bene Yisrael Mısır’dan gece çıkar. Korban Pesah gece yenir. Ma niştana ve dört oğulun sorduğu sorular gece tartışılır. Rabiler Bet Amikdaş’ın yıkılmasından final geula gelene kadar geçen zamanı “gece” olarak nitelendirirler. Bu yüzden de mitsvalar gece yapılır. Çünkü gece insanın inancını kanıtladığı en önemli zamandır. Pasuk “leagid baboker hasdeha veemunateha balelot” demektedir. 

DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva
TU-BİŞVAT ÖĞRETİSİ

 

Mişna’da Tişri ayının 1. günü yılbaşısı olarak saptandığı halde, Şevat ayının 15. günüde ağaçların yılbaşısı olarak kabul edilir.

Doğanın bayramı adını tarihinden alır. İbranice’de Tu kelimesinin sayısal değeri olup Tu Bişvat Şevat ayının 15’i. Bayramın bir adı da Roş-aşana Lailanot. Fidan ve ağaçların yılbaşısı.

Bu tarihin saptanmasının en önemli nedeni kutsal topraklara yağan en bereketli yağmurların 15 şevat tarihine kadar sürmesidir. Bu tarihten sonra yağmurlar azalır, göklerden dallara su yürür, güneşli günler başlar, ağaçlar meyve ve çiçekler donanır.

Başlarında büyük alim din bilgini Aari ve Kabalistler Tu- Bişvat gecesini bir bayram gecesi olarak kabul etmişlerdir. Beyaz örtüler üzerinde çeşitli meyveler, çiçekler ve mersin dalları “adas” ile bezenmiş sofraların etrafında otururlar, dört kadeh beyaz ve kırmızı şarap içip, Tora, Talmud ve zor bölümleri okurlardı. Fidanların ve ağaçların sağlıklı büyümeleri için özel duaları yaparlardı. Rabi Hayim Vital adında bir din bilgisi  “Ets Hayim – hayat ağacı” adlı kitabında bayram düzenini açıklar.  Dini konu ve bölümler okunduktan sonra Beraha(dua) söylenerek şarap içilir, akabinde İsrael toprağına has olan buğday, zeytin, hurma, üzüm gibi meyveler yendikten sonra bir kadeh kırmızı şarap içilir. İncir, nar, elma gibi meyvelerle ziyafete devam edilir.

Mistik geleneklere göre Tu-Bişvat önemi çok büyük olan bir gündür. Tora bize der ki, insanoğulları arazinin ağaçları gibidir. (Devarim 20:19) Rabilerimiz, tabiat ile insan arasında büyük benzerlikler olduğunu vurgularlar.

İnsan; yaşayan bir ağaç, yaşam ağacıdır. İnsanın sahip olduğu bazı elementler ağaca benzer. Ağaç; üç temel özelliğin birleşimi ile oluşur. Bunlar; kök, ağacın gövdesi ve meyvelerdir.

KÖK: Toprağın altında saklı ve gövdesi gözükmez ama görünmemesine rağmen ağaç hayatını köklerden çeker ve besler. Ne kadar sağlamsa hiçbir fırtına ve rüzgâr o ağacı kolay kolay yıkamaz. Kök dediğimiz bu element insanın sahip olduğu inanca eş değerdir. İnanç sayesinde kişi yaratana bağlanır. Hele bu kişide bilgelik, Tora ve mitsvotlar (Tora’da vurgulanan kurallar ve yaptığı sevaplar) varsa o kökler (inancın kendisi) bu özellikleri emerek sağlamlaşır. Büyük temeli sağlam bir ağaç haline gelir. Bilinmesi gereken en önemli nokta, Tora mitsvottan önce Tanrı inancının ve bilginin güçlü ve sağlam olması gerekliliği çok önemli bir faktördür. Nasıl ki küçük bir ağacın güçlenmesi için köklerine ihtiyacı varsa, aynı şekilde insanların da inanca ihtiyacı vardır. İnanç olursa, o kökün sağlamlığı sayesinde ağaç büyüyebilir.

2. element – AĞACIN GÖVDESİ: Gözüken ve ağaca güzellik katan kısmıdır. Yaprakları ağaca renk katar. Ağacın gövdesi Tora umitsvot umaasim tovim. İnsanın yapacağı sevaplar, hareketler ve yardımseverlik. Ağacın gövdesine eş değer olan bu elementler ne kadar çok yapılırsa zamanla dallar gelişir ve yaprakların içinde yapraklar çoğalır ve ağaca güzellik verir. Bazen biliyoruz ki bir mitsvanın içinde farklı farklı mitsvaların bize verdiği yansımaları vardır ve her bir mitsvanın da kendi içinde açılımları vardır.

Örneğin Şema okurken 4 tane mitsva iç içedir.

* Kabalat ol malhut şamayim -Tanrı’nın tekliğini kabul etme;
* Zeher yetsiyat mitsrayim – Mısır çıkışını hatırlama 
* Limud Tora – Tora öğrenme mitsvası
* Uhşohbeha uvkumeha – Sabah ve akşam Şema’yı okuma mitsvası

Bunun gibi her yapılan mitsvanın içinde mitsvalar vardır. Bu da yaprakların içinde yaprak açılımına benzer. Bu da görüntüde ağaca bir mükemmellik verir. Nasıl ki ağacın kökü gözükmez ama esastır, gözüken kısmı yapraklarıdır ve onu besleyen köküyse aynı şekilde insanın yaptığı hareketler yapraklar gibi kendini gösterir ama gözükmeyen kısmı kökü, inancı onu besler ve bu şekilde yapraklar mükemmelleşir. Ama bu ağacın yalnızca kökü ve yapraklarının olması yetmez. Ağacın büyüklüğünün yanında meyve vermesi ile mükemmelliğe erişir. Hele o meyveden çekirdek çıkıp başka ağaçlar yapabiliyorsa tam tekamülle mükemmelliği oluşturur.

Aslında en mükemmeli yalnızca kendine yaptığı yarar değil, etrafına verdiği yararla mümkün olacaktır. Bu şekilde yalnızca kendisi meyve vermiş değil, kendinden çıkan çekirdekler sayesinde ileride başka ağaçların çıkmasına neden olabilecektir. Bu şekilde etrafında kökü sağlam yaprakları içinde renklenmiş yapraklar ve meyvesini vermiş ağaçlar yaratabilsin.

Bizim gerçekle olan ilk tecrübelerimiz fiziksel ve somuttur. Daha sonra köklerimizin ardından büyürüz. Yaşamımızı sorguladığımızda veya bir bağ kurmaya çalıştığımızda dallarımızı göklere doğru uzatır ve yaşamımızı meyveyi üretmeye adarız.

İşte Tu-Bişvat ağaçların yeni senesi – insan sağlam bir köke ihtiyacı var ki – inanç – bu kökün gelişmesi ve yaprakların çıkması için suya ihtiyaç varsa bu da Tora umitsvot umaasim tovim, gerekli olan manevi besini alır ve onunla yaşarsa meyveleri çıkabilir. Eğer bu meyvelerden çıkan çekirdekler toprağa dökülüp yeni ağaç ve meyve verebiliyorsa o zaman mükemmelliğe ulaşır.

Tsadik – dürüst, bilge kişi ters yüz edilen ağaçlar ile karşılaştırılır. Besini göklerden alıp meyvesini toprağın kendisine ve topraktan olan herhangi birine verir ki yeni meyveler çıksın.

Meyveleri yediğimizde köklerini düşünmeye çalışalım – yaşamın kaynağı – kökü sağlam olandan gelir. Köklerimiz sağlam olsun.

Bir fidan yetiştirmekle, bir çocuğu yetiştirmek arasında hiçbir fark yoktur. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz.

Şehirde büyümüş bir kişi asfalt yollardan başka tür bir arazi görmemiş, yüksek binalar arasında yaşamını sürdürmüş. Günün birinde yolu bir köye düşer ve bir bahçıvanın bir fidan diktiğini görür. Ömründe görmediği bu işlevi hayretle seyreder. Bahçıvan fidanın bazı küçük dallarını makasla keser, gövdesini iki çıta arasında bağlar… Şehirli kendini tutamayarak bahçıvana: “Bu küçücük fidana neden bu kadar eziyet ediyorsun. Toprağa dik kendi kendine büyüsün.” der. Bahçıvan gülümser ve cevap verir: “Ben eğer bu fidana gereken bu ilgiyi göstermezsem beklediğim randımanı alamam, eğri büğrü ve cılız büyür. Aynı, bir çocuğa ilgi göstermeden büyümesine göz yumarsak, gelecekte topluma nasıl zararlı bir unsur olacağı gibi…

Tu Bişvat bayramında soframızda okuyacağımız tüm berahalar her birimize  ailemize  ve cemaatimize ışık tutması dileğiyle Hag Sameah

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

Bene Yisrael üzerlerine gelen Mısırlılardan Kızıldeniz’den geçerek kurtulduklarında, teşekkür için Tanrı’ya şarkı söylerler. Talmud’da ki Hahamlar denizi geçerken cariyelerin bile Peygamber Yehezkel’in gördüğü mistik vizyondan daha büyük bir mistik vizyon gördüklerini söyler.

Rabi Hayim Şemuelevits bu konu hakkında şöyle bir yorum yapar. Cariyeler cariye kalmışlardır ve hiçbir zaman Peygamber Yehezkel’in ulaştığı seviyeye ulaşamamıştır. Birisi en büyük deneyimi yaşayabilir, ancak bu deneyim onun hareketlerini, tavırlarını değiştirmiyorsa, o deneyim hiçbir şeydir.

Benzer bir şekilde, Rav Hayim’İn de dediği gibi, Tora’da halklar’ın denizin yarıldığını ve de Mısırlıların boğulduğunu duyduklarında nasıl da ürperdiklerini görürüz. (“Halklar duydular – ürperiyorlar…” Şemot 15:14) O halklara ne olmuştu? Birkaç zamanlığına özel bir hisse kapılmışlardı, ancak bu his onların hayatında büyük bir değişiklik sağlamamıştı.

Bu öğretinin amacı, birisinin iç görülerini benimsemesi ve bunları dahil ederek karakterini ve hareketlerini geliştirmesidir. Hayatımızda birçok zaman vardır ki bizi sarsan olaylar yaşarız. Ancak, değişmek için olumlu eylemler yaparsak, bu kötü his solar ve daha az etki yaratır.

ÇOCUK PERAŞASI

 

İsrailoğulları Mısır'dan ayrıldıktan sonra Fıravun:
"Ben ne yaptım! İsrailoğulları'nın gitmelerine nasıl izin verdim!
Askerlerimle birlikte onların peşine düşeceğim ve onları geri getireceğim!" dedi.

Fıravun ve ordusu Bene Yisrael'in peşinden koştu.
İsrailoğulları'na oklar fırlattılar.
Ama Allah'ın bulutu tüm okları tuttu.
İsrailoğulları'nı hiç yaralamadılar.
Bene Yisrael'in hemen arkasında Fıravun'un ordusu, önünde ise Yam Suf (Kızıldeniz) vardı.
Bene Yisrael nereye kaçabilirdi?
O zaman Allah bir mucize yaptı.
Yam Suf yarıldı.
Bene Yisrael kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi aştı.
Fıravun'un askerleri de denizi aşmak istediler.
Ama Allah suları geri getirdi!
Hepsi boğuldular.
Bene Yisrael, Allah için bir şarkı söyledi.
Hayatlarını kurtardığı için Allah'a teşekkür ettiler.
Allah Moşe'ye: "Bene Yisrael, Erets Yisrael'e (İsrail Toprakları) gidiyor. Çölden geçecekler." dedi.
Çölde hiçbir şey yetişmez.
Bene Yisrael endişeliydi.
"Ne yiyeceğiz?" diye yakındılar.
Allah bir mucize yaptı.
Her sabah gökten man yağdı.
Man neydi?
Man, Allah'tan gelen özel bir yiyecekti.
Her zaman çok lezzetliydi.
Aynı zamanda da dilediğiniz tada sahipti.
Siz man'ın ne tadında olmasını isterdiniz?
Moşe: "Şabat günleri man yağmayacak. Şabat dinlenme günüdür.

Bu nedenle cuma günü iki günlük man alacaksınız!" dedi.
İki reşayim (kötü adam) vardı.
İsimleri Datan ve Aviram'dı.
Şabat günü yere man yaydılar.
Moşe'yi küçük düşürmek istiyorlardı.
Man'ın Şabat günleri de yağdığını göstermek istiyorlardı.
Ama kuşlar man'larını yediler.
Amalek adlı kötü bir halk vardı.
Amalek İsrailoğulları'na saldırdı.
Bene Yisrael karşı koydu.
Moşe ellerini göğe kaldırdı.
Bu BeneYisrael'e Allah'a dua etmeyi hatırlattı.
Bene Yisrael Amalek'e karşı savaşı kazandı.

BİR HİKAYE

SIRANIN DIŞINDA

 


Normalde sessiz olan Nehir Vadisi Yaz Kampının yemek salonunda bugün yoğun bir hareketlilik vardı. Kimsenin yemekten bir şikayeti yoktu. Ama bugün, sabahleyin kampı ziyarete gelen bir kaç yöneticinin, katılanlara armağan olarak, bir sürü abur cubur yiyecek verecekleri söylentisi bütün kampa yayılmıştı. Öğle yemeği sırasında bütün o çikolatalar, şekerler kampçılara dağıtılacaktı!
Kamp görevlileri, herkese yetecek kadar yiyecek bulunduğunu anlatamaya çalışsalar da, bütün çocuklar sıranın önüne geçmek için yemekhanenin kapısından itişe kakışa geçtiler ve koşarak ön taraflara ilerlediler. Herkes birbirini itiyor, başa geçmek için sabırsızlanıyordu. Aaron Segal ve arkadaşı Semi, kendilerini birdenbire bu karışıklığın ortasında buldular. Semi, gerçekten bu kargaşaya katılmak istiyordu. Kararlı bir şekilde önünde duran çocukların arasından geçmek için çabalıyordu. Arkasına döndüğünde Aaron'un geride kaldığını gördü. 
"Haydi Aaron! Sen benden daha güçlüsündür. Gel de itelim şu öndekileri. Şu güzel yiyecek paketinden sen de almak istemiyor musun?" 
"Tabii ki ben de istiyorum. Sence niye bu..."sırada" duruyorum ki? " diye cevap verdi Aaron, gülümsemeye çalışarak. "Ama niye deliler gibi itiş kakış arasında gireyim? Her şekilde bir paket alacağım zaten. Ne de olsa herkese yetecek kadar paket var. Yemek salonunun arkasında kolileri getirirlerken gördüm. "
Aaron konuşurken heyecanlı, kızıl saçlı bir çocuk onu iterek öne geçti. Semi gözlerini kırpıştırdı. "Ya biterse? Öne geçmenin tek yolu insanları itmek. Sen istersen arkada kalabilirsin ama ben, hakkımı gerçekten alabileceğimden emin olmak istiyorum."
Sıranın şimdiden arkalarında kalmış Aaron sadece omuzlarını silkti. "Buradaki herkes zaten o paketlerden alacak." diye tekrar etti ve sabırla sırasında beklemeye devam etti.
Daha sonra iki arkadaş yemek salonunun dışında karşılaştılar. Semi, parmaklarında kalan çikolataları yalıyordu, ancak halinden hiç de mutlu görünmüyordu. "İyi misin?" diye sordu Aaron. 
Semi, "Sence? O sıranın önüne geçtiğim zaman, bütün paketler itiş kakıştan ezilmişti. Bana verdikleri paketin içindeki yiyeceklerin yarısı dökülmüştü ve her tarafında parmak izleri vardı... Iyyy! Ama en azından bir tane alabildim. Sıra sana geldiğinde onların ne hale geldiğini düşünmek bile istemiyorum. Bir tane bile alabildin mi?"
Aaron kızardı. Konuşup konuşmamak hakkında bir an tereddüt etti. "Şey... aslında ben aldım... iki tane. Biz arkadakilerin sırası geldiğinde, etrafta neredeyse kimse kalmamıştı. Mutfak görevlileri, fazladan bir kaç tane kolinin daha olduğunu fark ettiler. Hepsi de gayet iyi durumdaydı. Kolileri kalabalık toplanmadan dağıtmak istediklerinden, hepimize ikişer tane paket verdiler."
Semi gözleri açık bir şekilde arkadaşına inanamayarak baktı: "Sanırım bütün o itiş kakış hiç bir işe yaramadı" dedi.