Bu Hafta İçin Saatler

     16  AV

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:42

   19:54

-----

Yeruşalayim

18:34

  19:46

Tel Aviv

18:59

    20:57

20AĞUSTOS

Tel Aviv

     18:51

  19:48

İstanbul

19:42

   20:22

2016

İstanbul

19:31

  20:11

İzmir

19:39

   20:29

İzmir

     19:29

  20:19

  VAETHANAN-ואתחנן

                                                                                       ŞABAT NAHAMU                                                                    

                                                                                             

                                                                                    PeraşaÖzetİ
                                                                                      [www.chabad.org]

Moşe Bene-Yisraele, Erets-Yisraele girmesine izin vermesi için Tanrı’ya nasıl yalvardığını, Tanrı’nın bunu reddettiğini ve bunun yerine bir dağa çıkıp Erets-Yisraeli görmesini söylediğini anlatır.

Toranın özetle tekrarına devam eden Moşe, Mısırdan Çıkış’tan ve Toranın verilişinden, insanlık tarihinde daha önce görülmemiş bu olayları açıklayarak bahseder. “Bu kadar büyük bir olay hiç gerçekleşti mi, ya da buna benzer bir olay duyuldu mu? İnsanlar hiç Tanrı’nın sesini alevlerin ortasında duyup ... yaşamaya devam edebildi mi? Sana, A-Şemin Tanrı olduğunu ve Ondan başka Tanrı olmadığını bilmen için [tüm bunlar] gösterildi”.

Moşe, gelecek nesillerde halkın Tanrı’dan uzaklaşacağını, putlara tapacağını ve Ülkeden sürülüp, diğer milletlerin arasına dağılacağını, ama sonra, Tanrı’yı arayıp, Onun emirlerine uymak için Teşuva yapacağına dair kehanette bulunur.

Peraşamızda, ayrıca, On Emirin tekrarı ve Yahudi inancının temellerini belirten Şemanın cümleleri de yer alır. Bu temeller, Tanrı’nın Birliği (“Dinle Ey Yisrael: A-Şem, Tanrımızdır, A-Şem ‘Birdir”), Tanrı sevgisi mitsvası, Tora öğrenimi ve “bu sözleri” Tefilinlerle kolumuza ve başımıza, Mezuzalarla da evlerimizin kapı eşiğine yerleştirmemizdir.

 
 

                                                                                                                  

                                              Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                                       Rav İsak Ala  luf

                                                                             VAETHANAN – ŞABAT NAHAMU

Yahudi yaşamında çoğumuz için az veya çok geçerli olan bir kavram vardır. Bu da Tefila yani dua kavramıdır. Bu kavramı yerine getirmek için günde üç kez, Şabat ve bayramlarda dört kez, Kipur gününde ise beş kez elimize alıp baktığımız o kitaptan yani Sidur’dan yararlanırız. Derslerimizde alaha’dan, Gemara’dan, TaNaH’tan , etik değerlerden oldukça fazla söz ederiz ama nedense Sidur konusuna pek de yakın durmayız. Sidur konusu çok kullanılmasına rağmen eğitim verenler tarafından dışlanmış gibidir. Bazılarımız için Sidur yabancı dilde yazılmış bir gazete gibidir. Transliterasyonu olan Sidurlar ise anlamları da yazılmış olmasına rağmen ancak sinagoga geldiğimizde kullanılan objeler halini almıştır. Moşe Rabenu’nun Erets Yisrael’e girmek için beş yüz on beş farklı Tefila derlediği Vaethanan peraşasının okunduğu bu hafta sohbetimizi Tefila üzerine yapmak istedik.

Rabiler Tefila sözcüğünün etimolojik olarak Tefilin sözcüğü ile aynı kökten geldiğine işaret ederler. Tefilin kolumuza ve başımıza sardığımız, bağladığımız bir objedir. Bu obje ile bizler Tanrı ile yakın bağlar kurmayı amaçlarız. Benzer bir şekilde Tefila söyleyen kişi de Tanrı ile olan bağını kuvvetlendirir ve O’na ulaşmanın yollarını aramaya başlar.Tefila bizi Tanrı’ya yaklaştırandır. Nasıl ki dilini anlayamadığımız biriyle iletişim kurmakta zorlanabilirsek eğer okuduğumuz Tefila’nın anlamını ilmiyorsak benzer şekilde Tanrı ile iletişim kurmakta zorlanabiliriz.

Dünyada  kişinin  Tanrı’yı yakınında hissettiği Onunla bağlantı kurduğu andan daha değerli bir an yoktur. O kadar ki bunu başaran kişi bir sonraki Tefila’yı özler ve iple çeker. Ancak söylediğimiz gibi bunu yapabilmek için öncelikle ne söylediğimizin bilincinde olmamız gerekir. Farklı dilde konuşan iki kişi birbirini nasıl anlayamazsa Tefila’nın gerçek lisanını anlamayan kişi Tanrı’ya ulaşamaz.

Bununla ilgili olarak Gemara Teilim 12’nin son cümlesinden “kerum zulut livne adam – insanoğlu için yüksek ve ucuzdur” sözlerine atıfta bulunur. Yüksek ve ucuz olan şey Tefila’dan başka bir şey değildir. Gemara devam eder: “Şeomedet berumo şelaolam uvne Adam mezalzelim ba – evrenin en yükseğinde durur ve insanoğlu onu önemsizleştirir.” İşte Tefila ve Sidur 2500 yıldır nedense dışlanmış, önemsizleştirilmiştir. Gemara bunun nedeninin Sidur veya Tefila’nın önemsiz olduğundan kaynaklanmadığını aksine evrenin en tepesinde durduklarını öğretir. İnsan buna gerekli ehemmiyeti vermediği ve sağlam bir konsantrasyonla dua etmediği için dışlanma olmuş gibi görünür.

GaonmiVilnaGemara kaynaklı bir cümle üzerinde durur: “Kol agadol mehavero yitsro gadole menu – kişi yükseldikçe ve büyüdükçe kötü istekler güçlenir. “ bir kişi mitsvalarda güçlendikçe aynı şekilde yetser ara da kuvvet kazanır ve onunla başa çıkmak için daha fazla güç harcamak gerekir.  İşte zaman içinde Tora ve mitsvalarda büyüyen kişi Tefila’yı anlama konusuna gerekli önemi vermekten uzaklaşmaktadır.

Masehet Pea’da yer alam “vetalmud Tora keneged kulam – Talmud Tora hepsinin üzerindedir” cümlesi Tora öğreniminin birçok mitsvanın üzerinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ari Z”L bu cümleye farklı bir yaklaşım gösterir. Evet Talmud Tora bu güne kadar (Ari’nin günlerine kadar) her şeyin üzerindeydi ama o günlerden itibaren her şeyin üzerinde olmaya başlayan Tefila’dır. Çünkü Maşiah’ın gelişini hızlandıracak yegane şey Tefila’dan başka bir şey değildir.

Baal Şem Tov Noah peraşasında yer alan bir pasuğu açıklar: Tsoar taase lateva – gemiye aydınlık sağla.” Kimi açıklayıcı bunun pencere olduğunu kimileri ise aydınlığı sağlayacak başka durumlar olduğunu söylese de ortak görüş geminin aydınlık olmasının gerekliliğidir. “Teva sözcüğü gemi anlamına geldiği gibi harf veya söz anlamına da gelir. İşte Baal Şem Tov burada sözlerinizi aydınlatın ifadesini kullanır. Dualarımızda kullandığımız sözlerimizi aydınlatmamız gerekir. Baal Şem tov devam eder: “Bo el ateva – gemiye gir.” Pasuktan hareketle her sözcüğün anlamının içine girmek gerektiği öğretilmektedir. Her sözcük farklı bir kapının açılması anlamını taşır. Bu kapılar açıldıkça Şehina’ya daha fazla yaklaşmak söz konusu olmaktadır. Teilim’de yer alan “ze aşar l’Ad… tsadikim yavou bo – bu Tanrı’nın kapısıdır tsadikler buraya geleceklerdir” cümlesinde “şaar – giriş, kapı”ların nerede olduğu sorulmaktadır. Bu kapılar sözcüklerinin içine girdiğimiz her Tefila’da açılan kapılar anlamına gelmektedir. İşte tsadikler bu kapıların açılması için uğraş vermektedirler. 

Her sözcüğün ehal kapısı kadar önemli olduğunu anlamaya çalışalım. Amida’nın ilk cümlesi Teilim 51’de yer alan bir cümledir. “A-donay sefatay tiftah ufiyagid teilateha – Tanrı’m dudaklarımı aç ki ağzım sana terennüm etsin.” Normal şartlar altında Tanrı’nın ismi için “şem avaya” kullanılır ancak burada “şem Adnut” kullanılmıştır. Ari’nin görüşüne göre bu ismi açık bir şekilde yazalım. Alef (Alef – lamed – fe), Dalet (dalet – lamed tav), Nun (nun – vav – nun) ve Yud (Yud – vav – Dalet). Bunların Gematria değerlerini topladığımız zaman 671 sayısına ulaşmaktayız. Günümüzde Arameik lisanın kullanıldığı yegane yer Yeşivalar’dır. Kapı sözcüğünün bu lisanda Gemara’da çokça kullanıldığnı biliriz. Bu sözcük Tav – Reş – Ayin – Alef şeklinde yazılır. Tar’a sözcüğünün Gematria değeri de 671’dir. Şimdi bu ismi kullanarak “bo el ateva” yapıyor ve Tefila’daki sözcüklerin içine girerek kilitli olan kapıları açıyoruz. “Ze aşaarL’Ad..tsadikim yavou bo.” Sadece bu sözcük bile birkaç dakikada okuyup bitirdiğimiz Amida’nın gerçek anlamını anlamaktan ne kadar uzak olduğumuzu bizlere göstermektedir.

Bizler meleklere oranla çok daha şanslıyız. “Behol korenu elav – O’nu her çağıran O’na aittir” cümlesi gereğince elimizde Sidur binlerce kez Tanrı’ya seslenmenin ve O’na yaklaşmaya çabalamanın mutluluğuna varırız. Melekler ise yaşamları boyunca sadece bir kez “kadoş kadoş kadoş” ile başlayan cümleyi okuyabilirler ve bütün varoluşlarının nedeni bu cümleyi belli bir yerde ve zamanda okuyabilmektir. Halbuki biz yani insanoğlu için bu günde en az üç kere gerçekleşebilir. “Aalela Ad… behayay azamera lE.loay beodi – hayatımda Tanrı’yı öveceğim varlığımda Tanrı’ya şarkılar söyleyeceğim” diyen David Ameleh varlığımızın temelinin bu olduğunu bizlere öğretir.

1555 – 1625 yılları arasında yaşayan Rabi İsrael Najara yazmış olduğu birçok şiir ve şarkı il ünlenmiştir. Edirme’de de yaşayan bu Rabi günümüzde “maftirim” olarak bilinen dini şarkıların birçoğunun da sözlerini yazmıştır. Rabi Najara’nınşarkıları  aynı zamanda sabahın erken saatlerinde tsadikler tarafından “Bakaşot” adı altında okunur. Bunlardan bir tanesi “Ya Ribon Alam” olarak bilinen Ladino tercümesi ile Pesah ve Şavuot arasında okunan bir manzumede şöyle bir cümle vardır: “Şeva hina sader tsafra veram şalah E.laakadişa  - Sen Kutsal Tanrı’ya sabah ve akşam methiyeler düzenleyeyim.” Arameik lisanda “tsafra” sabah, “ramşa” ise akşam anlamını taşır.

Birçoğumuz biliriz “Perek şira” dediğimiz ve Teilim’den cümleler taşıyan bir düzen sabahları okunur. Burada her canlının Tanrı’ya farklı şekilde seslendiğini görürüz. Rabiler  kuşların sabah saatlerinde kanat çırparakTefila yaptıklarını söylerler. Kuşlar akşam saatlerinde bunu yapmazlar çünkü onların yerini yerde veya yerin altında yaşayan canlılar almaktadır. Tsafra – sabah sözcüğü “tsipor – kuş” sözcüğü ile ilintilidir. “Remes -  yer altı canlıları” sözcüğü de ramşa ile ilintilidir. Rav Najara insanoğlunun farklılığını da burada ortaya koyar. Bizler bazı canlılar gibi sadece sabah veya akşam değil her iki zamanda da  Tanrı’ya methiyeler söylemekteyiz. O’na erişmeye çalışmaktayız.

Bir parça Birhot aşahar olarak adlandırılan bölüme bakalım: her sabah söylediğimiz on beş berahadan müteşekkil olan bu bölüm “anoten lasehvi bina leavhin ben yom uven layla – horoza gece ile gündüz arasındaki farkı algılayacak anlayış veren” berahasıdır. Gündüz ile gece arasındaki farkı anlayabilmek için horoz olmaya gerek yoktur. Herkes bunu algılayabilecek kapasitededir. Hele bunun için beraha söylemenin anlamı ne olabilir? Gecenin bitimi ile gündüzün başlangıcı arasında ince bir zaman dilimi vardır. Buna tanın ağardığı zaman denir. Kişi dışarıya baktığı zaman havada bir değişiklik göremez. Ama bunu sadece horoz fark edebilir. Daha da ilginç olanı her gün bu saat değişmesine rağmen horoz bir yanılgıya düşmez. Hatta o horoz bir başka şehre dahi götürseniz o şehrin tan ağarma zamanını sizlere söyler. İşte bu gerçekten Tanrı’nın büyüklüğünün görüldüğü sayısız olaylardan sadece bir tanesidir. Burada ilginç bir noktaya bakalım. Eğer horoz gece ve gündüz arasındaki o kısa zamanı algılayabiliyorsa neden bunu sadece gündüz haber verir. Gündüzden geceye de geçişi haber vermesi beklenir. Horoz bunu yapmaz. Çünkü gece insanın inaktif olduğu zamandır. Horoz akıllıca davranır ve inaktif zamana geçişi haber vermez. Aksine sabah bu geçişi haber vererek daha aktif olmamızı sağlar. Uykudan uyanmanın, Tefila yapmanın, mitsva yapmak için çaba göstermenin zamanının geldiğini bizlere bildirir.

Şulhan Aruh üzerine yaptığı açıklamalarla tanınan Rav Magen Avraam Baruh Şeamar ile Yiştabah arasının yarım saatte söylenmesi gerektiğini öğretir. Çünkü bu sırada ağızdan çıkan her sözüm adeta incilerin sayılması kadar değerli olduğunu bildirir. Hiçbir eğitimi, bilinci olmayan bir horoz bile bu önemli anı kaçırmıyor ve bu mucizeyi bizlere her gün yaşatıyorsa neden Tefila’yı aceleye getirmek sureti ile elimizdeki incilerin değerini azaltalım.

Bir başka açıklamaya bakalım. Burada sçz edilen “sehvi” aslında “sehel” akıl sözcüğü ile bağlantılıdır. Şimdi berahayı farklı bir tarzda algılıyoruz. “Aklımıza gündüz ve geceyi ayırt etme yetisini veren yani iyi ve kötüyü ayırt etme yetisini veren.” Bu farkında olmadan aklın gerçekleştirdiği bir fonksiyondur. Kişi çoğu zaman farkında olmadan nefes alıp verir. Çünkü bunu düzenleyen bir mekanizma vardır. İşte akıl da başka bir mekanizmadır ki bizler farkında bile olmadan bazı hesaplamalar, tayinler yapar, kararlar verir. Bizler bunun farkında olmadan uygulayıcısı oluruz. Şelomo Ameleh “daat kanit ama hasarta daat hasarta ma kanita demiştir. Bilgisayar çalışabilmesi için bazı bilgilerin girişine, şifre ve mekanizmalara ihtiyaç duyar. Ancak insanoğlu bir bilgisayardan çok daha sofistikedir. Bu dünyadan göçmesinden yıllar sonra bile büyükbabanızın evini anımsarsınız. Büyükbabanızın kıyafetlerini, elinizi tutuşunu, gülüşünü hatırlarsınız. Hatta ve hatta bir parfüm dükkanında farkında olmadan büyükbabanızın kullandığı after shave bile hatırlarsınız. Bu gerçekten hiçbir bilgisayarın yapamadığı ancak insanın aklının başarabildiği bir şeydir. Bu da sehel yani aklın başarabildiği bir şeydir. Bizler de sabah berahalarında bunu bize sağlayan Tanrı’ya teşekkür etmekteyiz.

Bu berahayı takip eden beraha “pokeah ivrim – körlerin gözünü açan” berahasıdır. Burada tekrar görmek için gözlerimizi açan Tanrı’ya bir şükran vardır. Ancak bu beraha beraberinde bir de soru getirir. Neden sadece görmek için teşekkür ettiğimiz bir beraha vardır da konuşma yeteneğimiz veya duymak için böyle bir beraha yoktur? Rabiler bunun cevabını şöyle verirler. Kişi uykusunda da konuşur veya bazı şeyleri duyabilir. Bunun için bir şükran berahasına gerek yoktur. Ancak görmek böyle değildir.

Bene Yisrael çölde iken “man” ile beslenmiştir. Man’ın özelliği aklından geçen yemeğin tadına sahip olmasıdır. Burada tat vardır ama görüntü yoktur. Halbuki bir insan gerçek anlamda doyuma gördüğü zaman erişir. Gemara “kör bir insan asla yetinmez” derken görme duyusunun yetinme duygusuna katkısını anlatmaktadır.

Sadece iki beraha. Konuşulacak birçok şey. Çünkü bütün Tefilalar gibi berahalar da evrenin en tepesinde bulunurlar ama insanoğlu tarafından gerektiği kadar önemsenmezler. Halbuki kapıyı aralayıp kelimelerin içine girebilmek için bunlara hak ettikleri önemi vermek gerekir.

Şimdi elimizdeki Sidur kitabını gerektiği gibi aydınlatmak için neler yapmamız gerektiğine bakalım. Öncelikle bunu yaparken zaman kısıtlamasına gitmemek gerekir. Gemimizi aydınlatmak için zamana ihtiyacımız vardır ve bu da hiç aceleye gelmez. Bu da bizi eğitecek ve Tanrı’ya yakınlaşmamızı sağlayacaktır.  David Ameleh “Kirvat E.loim li tov – Tanrı’ya yakınlaşmak benim için iyidir” demiştir. Bunu yapabilmek için de okuduğumuzu anlayabilmek ve sözcüklerin kapısını açabilmek gerekir. Yine Rav Najara’nın dediği gibi:

“Alavasyones ordenare  manyana i tadre, a ti D_o Santo krian toda alma- her şeyi yaratan Sana kutsal Tanrı sabah ve akşam methiyeler düzenleyeceğim.”

                                                                                

                                                                                       DİVRE TORA

                                                                                         Rav Nafi Haleva

Bu haftaki peraşamız, Yahudiliğin  temellerinden biri olan On Emir’i anlatmaktadır. On Emir’den biri de, anne ve babaya saygı göstermekdir. Anne ve babaya saygı, akla son derece mantıklı gelen, hatta tüm dünya milletleri tarafından dahi, Tora yoluyla emredilmemelerine rağmen, kabul gören bir mitsvadır.

Rambam Tora’nın mitsvalarını açıklarken, sayılı mitsvaya “büyük mitsva” tanımını yapar. Bunlardan biri de anne ve babaya saygı mitsvasıdır.

Ayrıca Tora’mızda , babasını ve annesini hor görenin lanetleneceğini dile getirmektedir.

Tora’mızın ilerleyen bölümlerinde Ki Tavo perşasında,  Eval Dağı'nda okunan lanetler arasında, ebeveynle ilgili olan bu lanet diğerlerinden ayrılır. Bu ayırımın sebebi belki de çoğu zaman anne -baba saygısını yerine getirme eksikliğinin çok "hafif" bir ihlal olduğunu düşünmemizdir . Pasuğun tam tercümesine "hor görmek" her ne kadar uygunsa da Raşi ve Rabi Samson Hirsh, bu kelimeyi "ucuzlaştırmak" olarak anlarlar. Bu açıklamaya göre insanın anne babasını yüksek değerde tutma eksikliği lanete neden görülmektedir.

Bu saygıyı bu denli önemli kılan nedir? Baal Aturim, Talmud'dan şu alıntıyı yapar:  "Her insanın yaratılışında üç ortak vardır. Anne, baba  ve Tanrı." dolayısıyla insanın anne babasına gösterdiği saygı, Tanrı'ya duyduğu saygının bir parçasıdır. Bu ortaklığın olumlu bir sonucu da vardır. Hahamlarımıza göre, Eval Dağı'nda ilan edilen tüm lanetlere karşılık, Gerizim Dağı'nda ilan edilen birer beraha vardı.
Buradan anlaşıldığı üzere, insanın anne-babasına yüksek değer vermesi, beraha alması için yeterlidir.
Insanların ebeveynine itaat "etmemesi" gerektiği durumlar vardır. Ebeveyn ancak çocuklarının Tora'ya aykırı davranmalarını istedikleri zaman çocuklarının anne -babalarının sözünden çıkmaları gerekir. Ancak yine de evlat, onlara saygısını sürdürmekle yükümlüdür. Zira, onlar, kendisinin dünyaya gelişinde, Tanrı'nın ortaklarıdır ve yaşamları boyunca böyle kalacaklardır.

Anne -baba Tanrı ortaklığını, İbranice'nin yapısal özelliklerinden de çıkarmak mümkündür. Türkçe'deki  "insan" kelimesinin İbranice'deki karşılığı "Adam" dır ve bu kelime Alef -Dalet-Mem harfleriyle yazılır. "Adam " kelimesini parçalandığımızda bir Alef harfi ve Dam kelimesi "kan"anlamına gelir ve insanın fiziksel özelliğini yansıtır. Alef harfi de İbranice Alfabesi'nin ilk harfi olarak daima Tanrı'yı simgeler. Böylece,  insanın ruhunu veren Tanrı (Alef) ile fiziksel özelliğini (Dam) veren anne -baba'nı Ortaklığı'ndan insan (ADAM) meydana gelir.

Talmud anne baba mitsvasının uygulanışını değişik örneklerle açıklar.
Rabi Tarfon, yaşlı annesinin, yatağına çıkabilmesi için kendisini bir basamak yere sererdi. Bir keresinde Rabi Tarfon, annesinin ayakkabısız olduğunu gördüğünde, ayaklarının taşlı zeminle temasını engellemek amacıyla annesi yürürken ellerini yere yerleştirdi ve annesi Rabi Tarfon'un ellerine basarak yürüdü.
Rabilerimiz, Rabi Tarfon'un bu yaptığını bile, Kibud Av Vaem mitsvasının yarısını bile yerine getirmeye yetmediğini belirtirler.

Talmud aynı zamanda Dama Ben-Netina'dan bahseder. Dama Yahudi değildi ve babasına gösterdiği saygı sebebiyle Talmud tarafından övülmektedir. Koen Gadol göğsünde, üzerinde Urim Vetumim adı verilen taşların bulunduğu bir levha taşırdı. Bunların bir tanesi kullanılabilirliğini yitirmişti. Geniş aramalar sonunda, levha için en uygun taşın Dama Ben-Netina'da bulunduğunu öğrenen zamanın liderleri, bu kişiye gelerek yüksek miktarda para önerirler. Dama bu teklifi geri çevirir. İstenen taş babasının yastığının altında bulunmaktadır ve babası da o sırada uyumaktadır. Liderler, Dama'nın fiyat arttırmak için bu taktiğe başvurduğunu düşünerek teklifi arttırırlar. Fakat birçok deneme sonunda fiyatın çok yükselmesine rağmen, Dama babasını rahatsız etmeye yanaşmaz. Sonuç alamayan liderler geri dönerlerken Dama içeri girer ve babasının uyandığını görür. Taşı alıp liderlere yetişir ve teklifi kabul ettiğini söyler. Liderler kendisine en son teklif ettikleri miktarı vermeye kalkınca Dama bunu reddeder ve taşı ancak ilk teklif karşılığında vereceğini belirtir. Çünkü babasına gösterdiği onur kendisi için yeterlidir.

Talmud Dama Ben-Netina'nın Tanrı tarafından eşsiz bir şekilde ödüllendirdiğini belirtir. Olayın bir yıl sonrasında Dama'nın sürüsünde bir tane Para Aduma ( Kızıl İnek ) doğar. Bu inek, Bet - Amikdaş'taki arınma törenleri için gerekliydi ve çok seyrek olarak görülürdü. Olay duyulunca toplum liderleri Dama'ya gelerek büyük miktarda para karşılığı ineği satın alırlar. Talmud Dama'dan bu konuda alınacak çok büyük derslerin bulunduğunu vurgular.

Haham ben Siyon Aba Şaul tarafından anne ve baba saygısının önemi şu şekilde anlatılmaktadır. Şabat akşamı anne ve babanın eli öpülmelidir mitsvasını yerine getirebilmek için, oturduğu semten kalkıp birkaç saat  yürür  ve geri dönerdi.

“İnsan gücünün son noktasına kadar, maddi ve manevi her anlamda bu mitsvayı yerine getirmelidir”

                                                                                  PİRKE AVOT

                                                 Rav İsak Alaluf

                                                                                YARGI – GERÇEK – BARIŞ -  2

Günümüzde elbette ki bir yargı sistemi vardır. Ancak bu yargı sistemi ne yazık ki gerektiği gibi işlememektedir. Çünkü gerçek ile el ele gitmeyen bir yargı sistemi asla işlemez. Yargının ön koşulu mutlaka gerçek olmalıdır. Örneğin suçlu avukatlarının yaptıklarına bir bakalım. Onların görevi müşterilerini beraat ettirmek veya en az ceza ile kurtulmasını sağlamaktır. Belki de kendileri müşterisinin suçlu olduğunu bilmektedir ancak bunun aksini kanıtlamak için çaba göstermektedir.

Mevzuat günün koşullarına göre belirlenmiş de olsa aslında itimat etmekten uzaktır. Sedom şehrinin kendine göre belirlenmiş koşulları vardır ve o zamanın insanları tarafından legal kabul edilmiştir. Ancak sistem tamamen insanın keyfi kararlarına göre hazırlanmıştır. Midraş’ın anlattığı Sedom ve Amora’daki akıl almaz uygulamalar hep o sistemin bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır.

Noah zamanında tufan ile sonuçlanacak olayların başlangıcı on nesil ötesine kadar uzansa bile asıl son evreye Noah zamanındaki “hırsızlık” suçu ile girilmiştir. Midraş bu suçun, suç olmaktan o kadar çıktığını ve doğal göründüğünü belirtir ki insanlar bu konuda hırsızları cezalandırmaya veya caydırmaya yönelik tedbirler almaya gerek görmemişlerdir. Bu da  kaçınılmaz sondan onları koruyamamıştır.

Nazi Almanya’sı akla hayale gelmeyecek dehşetli uygulamaları legalize etmiştir. Hatta Dr. Mengele ve onun gibi Nazi suçluları savaş sonrasında bazı ülkeler tarafından korunmuştur. Yargı değiştirilemez temel prensiplere bağlanmadığı sürece her zaman diliminde böylesi uygun olmayan hatta kabul edilemez davranış biçimleri veya politikaları görülebtir.

                                                                                       MİMAAYAN

                                                   Rav İsak Alaluf

                                                                                HAZON İŞ’TEN BİR ÖĞRETİ

“Ki mi goy gadol aşer lo E.loim kerovim elav. B’Ad... E.loenu behol korenu elav – Tanrı’mız her çeğırdığımızda bize yakın olur. Tanrı’nın kendine böylesine yakın olduğu başka bir ulus var mı?” (Devarim (4/7)

Birçok insan Tanrı’yı çağırabileceği zaman konusunda yanılgıya düşer. Birçoğuna göre Tanrı’yı ancak çok zor şartlar altında yardıma çağırmak mümkündür. Basit problemlerden dolayı O’nu yardıma çağırmak doğru olmaz.  Bu ciddi bir yanlıştır. Bizler her durumda Tanrı’nın yardımını isteyebiliriz ve istemeliyiz de...

Hazon İş Talmud’dan Rabi Huna ile ilgili bir öykü anlatır. Rabi Huna’nın sahip olduğu dörtyüz varillik şarap stoğu bozulur. Beraberindekiler ona vicdan muhasebesini yapmasını ve bunun nedenini araştırmasını önerirler. Rabi Huna da cevaben şöyle der: “Yanlış bir şey yaptığımdan mı kuşkulanıyorsunuz?”

Bilgeler de buna cevap verirler: Tanrı hiçbir şeyi nedensiz yapmaz. Sen falanca çiftçinin ürünle ilgili hakkını vermediğinden dolayı başına bu gelmiş olabilir. Rabi Huna buna karşı çıkar ve o çiftçinin kendisinden çaldığını söyler. Bilgeler buna Talmud Berahot 5/B’de yer alan cümle ile karşılık verirler. “Hırsızdan çalmak da hırsızlıktır.”

Düşünelim. Günümüzde de böyle şeyler olmaktadır. Odamızın sıcaklığını, nem derecesinin uygunluğunu test etmek, incelemek, uygunluğunu denetlemek aklımıza gelir de etik davranışlarımızın muhasebesini yapmak ancak çok az kişinin hatırındadır. Tanrı dünyada her şeyi organize ederken etik, ahlaki ve bazı konularda bizlere seçim özgürlüğü tanımıştır. Bunun sonucunda da meydana gelebilecek olumlu veya olumsuz sonuçlara katlanmamızı istemiştir. İşte Rabi Huna’ya da olan budur ve Tanrı sebepsiz yere bir sonuçtan etkilenmemizi istemez.

Bir kişi Tanrı’dan gelen her şeyin geçerli bir nedenden meydana gelebildiğini nasıl kabul edebilir? İçinde bu inancı yeşertmeyi nasıl başarabilir? Hazon İş bu sorusuna kendisi cevap verir. Her adımda Tanrı’nın yardımını isteyerek bunu başarması mümkündür. Her adımının başında söyleyeceği “beezrat Aşem – Tanrı’nın yardımıyla” sözü içerdiği kelimelerden çok daha fazla bir anlam içerir ki bu gerçek bir Tefila’dır.

                                                HAFTANIN SÖZÜ

                                                     

                                                             Dürüst kişi  dünyanın temelidir. (Mişle 10/25)