Haftanın Peraşası BülteniSinay çölünde Bene-Yisrael'in nüfus sayımı tamamlanır ve Mişkan'ı taşıma işini üstlenmek üzere Levi kabilesinden 30 ila 50 yaşları arasında toplam 8.580 erkek sayılır...

  

Bu Hafta İçin Saatler

12  SİVAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

19:11

20:29

-----

Yeruşalayim

19:13

20:30

Tel Aviv

19:28

20:32

18HAZİRAN

Tel Aviv

19:30

20:33

İstanbul

20:24

21:06

2016

İstanbul

20:25

21:07

İzmir

20:17

21:07

İzmir

20:19

21:09

      NASO-נשא

 

Peraşa Özeti

                                                                                                             [www.chabad.org]

Sinay çölünde Bene-Yisraelin nüfus sayımı tamamlanır ve Mişkan’ı taşıma işini üstlenmek üzere Levi kabilesinden 30 ila 50 yaşları arasında toplam 8.580 erkek sayılır.

Tanrı, Moşeye “Sota – [Kocasına sadık olmadığından kuşkulanılan] Yoldan Çıkmış Kadın” kanunlarını açıklar.

Şarap içmemeye ve saçını uzatmaya yemin eden ve bir ölüyle temas etmesi yasak olan “Nazir” ile ilgili kanun da verilir. Aaron ve soyundan gelen Koenlere, Yisrael halkını nasıl mübarek kılacakları konusunda talimat verilir.

Yisraelin on iki kabilesinin liderleri, sunağın açılışı için armağanlarını getirirler. Armağanlar aynı olmakla birlikte, her biri farklı bir günde getirilir ve hepsi Torada detaylarıyla tarif edilir.

Mİ-DRAŞ YİTSHAK

Rav İsak Alaluf

 

BU YALAN DÜNYADA ÇOK ŞEY YAPMAK

“Veiş et kadaş avlo yiyu. İş aşer yiten la Kohenlo yiye – kişinin kutsalları kendisine ait kalır. Kişi diğer kutsallarını bir Kohen’e verdiğinde ise verdiği ona ait kalır.”

Naso peraşasına ait olan bu cümle ilk bakışta oldukça karmaşık görünür. “Kadaşav” olarak tanımlanan şey kutsal olan anlamına gelir. Zaten kutsanacak şeylerin Kohenler’e verilmesi gerektiğini biliyoruz. Kohenler yirmi dört hediye ile Tanrı tarafından bereketli kılınmışlardır. Bunlar “Kad matanot Kehuna – Kohenler’in yirmidört hediyesi” adıyla bilinir. O zaman pasukta anlaşılmayan bir nokta göze çarpar. Eğer kişinin kutsalları kendisine ait ise bu nasıl Kohen’e ait olabilir? Öte yandan kutsal olan şeyler Kohen’e aitse nasıl kişiye ait olabilir?

Pasuğu yüzeysel olarak açıklayan bilgelerden olan Raşi, kutsal olan şeylerin Kohen’e ait olacağı konusunda fikir belirtir. Yine Raşi’ye göre bunların kişiye ait olması o kişinin kutsal olanı hangi Kohen’i isterse ona verebileceği konusunda özgür kılar.   Bir başka deyişle kişi kutsal olanları vereceği Kohen’i kendisi seçebilir. Kutsal olan Kohen’e verildiği zaman ise artık onun iyeliğindedir ve değiştirilme şansı yoktur.

Bu pasuğa açıklama getiren Hafets Hayim hayatımızın önemli bir esasını ortaya koyar. İnsan olarak kendimizle alıp ebediyete götürebileceğimiz hiçbir fiziksel şey yoktur. İnsan bu dünyaya fiziksel anlamda nasıl geldiyse aynı şekilde geri döner. “Ki afat ata veel afar taşuv – çünkü sen tozsun ve toza döneceksin.” Kişi bu dünyadan göçerken evlerini, servetini, banka hesabını beraberinde götüremez. Yahudilik götürebileceği bir takım şeylerin olduğunu ama bunların da fiziksel olmadığını öğretir. Diğer tarafta geçerli olan tek “para birimi” Tora ve mitsvottur. Bunların dışında geçerli olan bir “para birimi” yoktur. İşte Hafets Hayim pasuğa açıklama getirirken bunları söyler. Pasuğun ilk bölümünü onun açıklamalarının katkısı ile okursak ortaya “kişinin bu dünyada kazandığı kutsal şeyler, ruhani gelişimler ona aittir” şeklinde bir yaklaşım çıkar.

İçinde bulunduğumuz dünya “olam aşakra – yalanın dünyası” olarak bilinir. “Olam aba” ise “olama emet – gerçeğin dünyası” olarak kabul edilir. Bir kez olsun düşünüp baktığımızda hepimizin aklına benzer sorular gelir. Tanrı  kainatı bu kadar karmaşık bir kainatı neden ve niçin yaratmıştır? Kişi sabah kalkmakta, işine gitmekte, çalışmakta, yiyip içmekte, tekrar evine dönüp yatmakta ve yılın çok büyük ir zamanında hayatını hep aynı şekilde sürdürmektedir. O zaman insan olarak benim yaratılışımın sebebi nedir? Hayat bu kadar basitse neden kainat bu kadar karmaşıktır?

Bu soruların yanıtını bulmak çok da kolay değildir. Rabi Moşe Hayim Luzzato (RaMHaL) Mesilat Yeşarim adını verdiği eserinde ilk olarak bu soruyu sorar. Kişinin kendine sorması gereken ilk sorudur bu: “Ben neden buradayım?”İş ve çalışma hayatında bir işe başlarken o işin hedefi ve gidilmesi gereken yol belirlenir. Hedefler saptanır ve izlenmesi gereken yok bellidir. Ancak kişisel yaşamda belli bir yaşa gelmeden neden burada olduğumuz bir kez bile sorgulanmaz. İnsan ellili yaşlara geldiği zaman belki bunu sorgulamaya başlar ama hayatının çok önemli bir bölümü hiçbir amacı olmadan gelip geçmiştir bile. Mesilat Yeşarim adlı kaynak bu konuda bizlere bir ipucu vermeye hazırıdır.

Krallar bazen saraylarında labirentler inşa ederler. O labirentte dolaşırken vakit geçirirler. Oradan çıkmaları için de labirentin içinde yol gösterici levhalar vardır. En iyi yol gösterici o labirenti tepeden izleyen kişide bulunur. Çünkü gittiği yolun doğru mu yanlı mı olduğunu en iyi o görebilir. İşte dünya da bir labirent gibidir. Bazen bu labirentte kaybolur bazen de dışarı çıkabilir hedefimize varabiliriz. Hepimiz bir yol göstericiye tepeden izleyen ve yolu çok iyi bilen kişilere ihtiyaç duyabiliriz. Bu kişiler bilgelerimizden başkası değildir.

Bilgelerimiz hedefe ulaşmadan önce hedefi tayin ederler. “Olam aba” ve orada Tanrı’nın varlığından haz duyma. Oraya erişmenin yolu da bu dünyada bulunmaktadır. kişi orada mitsva yapamaz. Yeni bir atılımda bulunamaz. Zohar Akadoş’a göre olama asiya – eylem dünyası” denilen bu dünyada mitsva toplamak mümkündür. Gazetelerin kupon karşılığı hediyeler verdiği bilinir. İşte o kuponlar mitsvottan geçer. Mitsvot birikerek olamaba’ya giriş bileti olur.

Gaon mi Vilna yaşamının sonuna doğru bunu düşündüğünde ağlar. Ona nedenini sorduklarında “bu dünyada bir tsitsit satın alıp giymek bile bazen olam aba için giriş bileti olur. Ama orada bunu yapmak mümkün değildir” karşılığını verir. Pirke Avot da bu dünyayı salona girmeden önceki koridora benzetir. 

Dünyada milyonlarca kişi yalancı dünyanın hedeflerine ulaşmak için çaba gösterir. Bizler de bunu yaparız. Çünkü fiziksel yaşamımızın gereği olarak rahat ve huzurlu yaşamak isteriz. Rabiler kararında olduğu sürece bu çabaların boş olmadığı konusunda hemfikirdirler. Çünkü fiziksel yaşamımızı idame ettirmek için kaçınılmaz olarak elde etmemiz gerekenler vardır. Ancak bu eşik aşıldığı ve bu ihtiyaçlar yaşama sebebi haline geldiği zaman asıl hedefimizden uzaklaşmak zorunda kalırız.

Zohar Akadoş bilindiği gibi üç esas üzerinde durur. Birincisi Yisrael toplumudur ki etten ve kemikten insanlardan oluşur. İkincisi Tanrı’nın kendisidir ve büyük bir nurdur. Tanrı ile Yisrael’in bir araya gelebilmesi için arada bir bağlantı gerekir bu da Tora’dan farklı bir şey değildir. Tora Tanrı ile Yisrael toplumunu mitsvot yolu ile birleştirir. Bunu anlayabilmek için “mitsva” sözcüğüne bakacağız. Bu sözcüğün son iki harfi Tanrı’nın dört harfli isminin de son iki harfidir. İlk iki harf olan “mem” ve “tsadi” İbrani alfabesini okuma şekillerinden biri olan “atbaş” yöntemine göre “yud” ve “he” harflerine denk gelir. Mtsva sözcüğü Tanrı’nın dört harfli isminin ta kendisi gibidir ama söyleme ve dile getirme yasağı olan bir sözcük değildir. Mitsva toplumu böylelikle Tanrı’ya yakınlaştırır.

Halbuki içinde bulunduğumuz dünya “kredi kartı” anlayışında olan bir dünyadır. Şu anda yaşıyor, yiyor, içiyor ve keyfimizi yapıyoruz. Zamanı gelince bunu ödemek zorundayız. Aynı kredi kartı gibi. Eğer mağdur olmak istemiyorsak ödeme zamanı için birkaç kuruş da kenara koymak zorundayız.

İçinde bulunduğumuz yalan dünya ruhumuzu bir yankesici gibi çalmaya çalışır. Yaşamın zevklerini tatmamız ve gerisini düşünmememiz için yol gösterir. “Yalan” sözcüğünün İbranice karşılığı “şeker” sözcüğüdür. Bu sözcüğün harflerini açık (miluy” şekli ise yazarsak “şin” harfi için “şin – yud – nun”, “kuf” harfi için “kuf – vav – fe” ve “reş” harfi için de “reş – yud – şin” yazım şeklini kullanmamız gerekir. Bu açılımın son harflerini birleştirirsek ortaya “nefeş – can” sözcüğü çıkar. Yalan bizin canımızı koparmak ve başka bir aleme götürmek istemektedir. Çünkü yalan kavramı bizim gelecek için yatırım yapmamızı istemez. İkinci yani orta harflerini alırsak onların da sayısal değeri yirmi altı çıkar. buradan hareketle yalan kavramı bizim Tanrı ile olan bağlantımızı koparmak arzusundadır sonucunu çıkarabilmek mümkündür. Bilginler bu dünyayı Cuma akşamüstüne, öbür dünyayı da Şabat gününe benzetirler. “Mi şetarah beerev Şabat yohal be Şabat – kim Cuma akşamüstü çaba gösterirse Şabat günü yemek yer” ilkesi gereğince ancak bu dünyada iken yaptıklarımızla gelecek yaşam için bir yatırım yapabilmek söz konusudur. Bir tek farkla. Şabat için hazırlanmazsak sıkıntı sadece bir günlüktür. Olam aba için hazırlanmazsak sıkıntı ebedidir.

Günün birinde çok büyük bir Rav uzun bir seyahate çıkar. dönüşte çocukları sorar. “Baba bizlere ne getirdin?” Rabi “hiçbir şey” diye cevap verince çocukları bozulur “bu kadar uzun bir seyahatten bize bir şey getirmedin mi” diye serzenişte bulunurlar. Rabi ağlar ve yanıt verir: “Ebedi dünyaya göçtüğümüzde Tanrı bize aynı şeyi soracaktır. Bu kadar uzun bir seyahatte bulundun ve Bana geri döndün. Beraberinde hiçbir şey getirmedin mi?”

Rabiler Tanrı’nın bu konuda bize hatırlatmalarda bulunduğunu da öğretirler. Gri ve beyaz olan saçlarımız bizlere bu dünyadan sonra da bir yaşam olduğunu ve oraya yaklaşmakta olduğumuzu anımsatırlar.

Rotschild’e günün birinde bir kral servetinin ne kadar olduğunu sorar. O da bir rakam söyler. Kral daha fazla olduğunu sandığını söyleyince “bu benim mitsva için ayırdığım paradır bana ait olan da budur” karşılığını verir. Bunun karşılığı “vetsidkato omedet laad” cümlesi gereğince ebediyen yapanın olacaktır.

Gemara zamanında düğünlere çağrılan bir Rabi “vay hepimiz öleceğiz” sözleri ile bir şarkı söylermiş. Buna bir koro “evet ama Tora ve mitsvalar bizim koruyucumuzdur” şeklinde yanıt verirmiş. Tsadikler için ölüm gününün hatırlatılması üzülecek bir şey değildir. Çünkü kişi bu dünyaya asıl geliş sebebini anımsamaktadır. Tora’da yer alan “mipne seva takum – ak saçlının önünde ayağa kalkacaksın” cümlesini bilgeler şöyle de açıklarlar. “Yaşlılık gelmeden kalk ayaklan. Çünkü yapman gereken çok fazla şey var.” Vücudumuzdaki beyazlamış saçlar gibi bu da bize bir hatırlatma vesilesidir.

Pirke Avot da bu konuda bizleri uyarır. Zaman kısadır yapılacak çok şey vardır. Zaman geçmektedir ve günün birinde patron hesap soracaktır. Bunun bilincinde olarak yaşamımızı Tora ve mitsvot ile donatmak bizler için daha anlamlı olacaktır.

 

                                                                                 DİVRE TORA

                                                                                       Rav Berti Derofe

                                                                                       Ders Çıkartabilmek

"Öğreti: Rebi şöyle dedi: Neden Sota Peraşası Nazir Peraşası’ndan hemen sonra gelir? Bize Sota’yı (Sota mitsvası, kocasının kendisini aldattığı şüphesiyle karısını Bet Amikdaş’a getirip bir dizi prosedürle eşinin günah işleyip işlemediğini kontrol etmesini sağlayan bir mitsvadır. Bu kontrolün sonunda kadın günahsız çıkarsa Tanrı tarafından bereketlendirilirken eğer günah işledi ise yine Tanrı tarafından cezalandırılır.) kötü durumda (Bu kadın cezalandırılırken) gören kişinin Nazir (Nezirut, kişinin kendisini şarap içmek, üzüm ürünlerini tüketmek ve ölülerle temastan kendisini alıkoymasıyla gerçekleşen bir mitsvadır.) olması gerektiğini öğretmek için." (Masehet Berahot 63A)

Peraşamız Naso’da bahsi geçen mitsvalardan biri Sota mitsvasıdır. Talmud bu mitsvanın üzerine yukarıdaki açıklamayı yaparak ekstra bir öğretiyi bildirir. Hahamlarımız bu öğretinin üzerine, iki mitsvanın arasındaki bağlantıyı şöyle açıklarlar: Eşinin aldatıp bu büyük günahı işlemiş olan bir kadın, büyük ihtimalle bu dünyanın zevklerine bağlanmış, şarap içen, kendinden geçen bir kadındır. İşte bu olayı gören birinin de, bu günaha sebep olan bu dünyanın zevklerinden kendisini bir adım daha geri çekmesi ve Nazir olması uygundur.

Bu açıklama ne kadar güzel bir açıklama olsa da bir noktada yeterli gibi gözükmez. Eğer gerçekten şarap içmek kötü bir şey ise ve böyle bir günaha sebep olabiliyorsa, o zaman şarabın herkese yasak olması gerekmez mi? Eğer asıl günaha sebep olan şarap değilse, o zaman neden sadece bu olayı görenlerin şarap içmeleri yasaklanmıştır?

Bu sorunun cevabını anlayabilmek için gelin Talmud’un farklı noktalarından bir kaç hikayeyi öğrenelim. Talmud Masehet Kala Rabati 2. bölüm’de şöyle yazar: “Bir keresinde Rabi Akiva çölde yalnız başına düşüncelere dalıp öğretilerini tekrarlarken çıplak, bütün vücudu kömür gibi kapkara olmuş vaziyette omuzlarında büyük odunlar taşıyan ve at hızında koşan bir adam görür. Rabi Akiva ona durmasını emreder ve adam durur. Rabi Akiva ona burada ne yaptığını sorar ve adam şöyle cevap verir, “Ben bir ölüyüm ve beni cezalandırmakla sorumlu olan cezalandırma melekleri her gün bana odun kesmemi emrediyor ve beni bu odunlarla yakıyorlar.” “Peki neden bu kadar büyük bir ceza çekiyorsun?” “Çünkü Tora’nın bütün mitsvalarına karşı geldim”. Rabi Akiva adama sorar, “Acaba seni cezalandırmakla sorumlu olan meleklerden bu cezadan nasıl kurtulabileceğine dair birşey duydun mu?” Adam, “Onları “Eğer şu zavallının cemaatin içinde “Kadiş” ve “Barehu et Ad… A-Mevorah” diyecek bir oğlu olsaydı ve cemaat de arkasından “Amen Yee Şeme Raba Mevarah” ve “Baruh Ad… A-Mevorah Leolam Vaed” diyerek cevap verseydi hemen bu cezadan kurtulacaktı” derlerken duydum. Rabi Akiva o adama hayatta iken yaşadığı yeri sorar ve araştırmalar sonunda gider, o adamın oğlunu hala daha sünnet bile olmamış vaziyette bulur ve onu hemen sünnet eder. Onu karşısına alır ve Tora öğretmeye çalışır fakat adam Tora öğrenmek istemez. Rabi Akiva bu adamın Tora öğrenmesi için kırk gün boyunca oruç tutar, dua eder ve sonunda Rabi Akiva’nın dualarının kabul olduğuna dair gökyüzünden ses gelir. Bunun üzerine Rabi Akiva kalkar o adama gider. Ona, Tora, Keriat Şema, Tefila ve Birkat Amazon’u öğretir. Ardından onu cemaatin bulunduğu bir yere götürür, ona “Kadiş” ve arkasından “Barehu et Ad… A-Mevorah” dedirtir ve bütün cemaat ona cevap verir. O anda ölüyü serbest bırakıp cezadan muaf ederler. Bunun üzerine ölü Rabi Akiva’nın rüyasına girer ve ona “Rabi, beni Cehennem’in yargısından kurtardığın gibi senin de istirahatgahın Gan Eden olsun!” der.”

Talmud Masehet Taanit 21B’de şöyle yazılıdır: Rabi Yohanan ve İlfa Tora öğreniyorlardır. Maddi durumları çok kötüydür. Şöyle derler: “Kalkalım, gidelim, çalışalım ve Tora’daki “Nihayet, aranda yoksul kalmayacak” pasuğunu gerçekleştirelim.” Giderler ve sağlam olmayan bir duvarın altında oturup yemek yemeğe başlarlar. İki tane melek gelir ve Rabi Yohanan meleklerin birbirleriyle şu diyaloğu yaptığını duyar: Bir melek diğerine “Bu duvarı üzerlerine yıkalım ve onları öldürelim. Çünkü sonsuz yaşamı bırakıp anlık yaşam ile uğraşıyorlar!” der. Diğeri ise “Onları bırakalım çünkü birinin şansı yükseliyor(yani Yeşiva’da yükselecek ve Yeşivanın başına geçecek)” der. Rabi Yohanan bunları duyarken İlfa hiç bir şey duymaz. Rabi Yohanan İlfa’ya “Bir şey duydun mu?” diye sorar. İlfa “Hayır” diyerek cevap verir. Ben duyduğuma ve İlfa duymadığına göre demek ki yükselecek olan benim der ve Rabi Yohanan çalışmaya gitmekten vazgeçer. Bunun üzerine belirli bir zaman sonra Rabi Yohanan, Roş Yeşiva yani Yeşiva Başkanı olur ve çok zenginleşir.

Bu iki hikayede baştaki sorumuza cevap bulabiliriz. İlk hikayede bahsedilen Rabi Akiva, yirmi dört yıl aralıksız Tora öğrenip, yirmi dört bin öğrenci yetiştirmiş, bugün öğrendiğimiz bütün Sözlü Tora’yı önceki nesilden sonraki nesile aktarmış ve kutsiyette çok büyük seviyelere ulaşmış biridir. Neden kötü bir adamın, kötü çocuğuna bizzat kendisi okuma yazma ve Tora öğretmiştir? Neden bu görevi bir öğrencisine vermemiştir? Rabi Akiva’nın seviyesi çok yüksektir. Birine Kadiş okumayı, birkat amazon söylemeyi en düşük seviyedeki öğrencisi bile öğretebilirdi! Üstelik bu çocuğun Tora öğrenmeyi istemesi için kırk gün boyunca da oruç tutmuştur! Bu soruların cevabı ikinci hikayede gizlidir. İkinci hikayede Rabi Yohanan neden Tora öğrenmeye dönmüştür? Neden kendisinin yükseleceğini düşünmüştür? Çünkü meleklerin diyaloğunu sadece kendisi duymuştur!

Bu dünyada hiç bir şey tesadüf değildir. Eğer bir şeyi duyduysak veya gördüysek, bu bize verilen bir mesaj demektir. Bizimle alakalı olmayan hiç bir şey zaten karşımıza çıkmayacaktır. Eğer bizim karşımıza çıkıyorsa, bu tabloda bizim de bir yerimiz var demektir. Rabi Yohanan sesi sadece kendisi duyunca mesajın kendisine geldiğine anlamıştır. Rabi Akiva, o adamı çölde giderken görünce olayın kendisi ile bir bağlantısı olduğunu anlamıştır ve bu yüzden Tanrı’dan gelen bu görevi yerine getirip bu dünyadaki sınavlarından birini daha geçmek için elinden gelenin en iyisini yapmıştır. Bunu bizzat kendisi yapmıştır, çünkü o bu tablodaki yerini görebilmiştir.

Başta öğrendiğimiz öğretinin üzerine sorduğumuz sorunun cevabı da budur. Eğer o gün, Bet Amikdaş’a korban getirdiğin gün, gözlerinin önünde Sota mitsvası gerçekleştiriliyor ve kadının o kötü durumdaki halini görüyorsan, burada sana bir mesaj var demektir. Tanrı sana bu görüntüyü gösterdiyse bir ders çıkarmanı senden beklemektedir. O yüzden bu konuda ekstra önlem alman uygun olacaktır.

Hepimiz hayatımız boyunca karşımıza çıkan her olaydan bir ders almalı ve o olaydaki payımızı görebilmeliyiz. Tablodaki yerimizi farkına varıp üzerimize düşeni elimizden geldiğince yapmalıyız. Birinin bir ihtiyacı olduğunu duyuyorsak, birinin başkasıyla kavgalı olduğunu öğrendiysek, gözümüzün önünde bir kaza olduysa, ve bunun gibi bir çok durumun hiç biri tesadüf değildir. Tanrı bize bir mesaj veya bir görev vermek istiyordur. Tanrı’nın isteği olsun ki hepimiz mesajları doğru şekilde anlayıp üzerimize düşen görevleri en doğru şekilde yerine getirir.

                                                                                            

                                                 PİRKE   AVOT

                                                                                                                Rav İsak Alaluf

BİLGE – GÜÇLÜ – ZENGİN – ONURLU KİMDİR? (IkinciBölüm)

Ezeu aşir? Asameah behelko. – Zengin olan kimdir? Kendine düşenle sevinebilen.

 Hatam Sofer “asameah behelko” sözünü kendine düşenle sevinenden çok “payına düşenle mutlu olan “şeklinde çevirmektedir.

Çağımızda bu cümle çok önemlidir. Çünkü  değer bilmeyen, sınırları olmayan bir gençlik boş şeylerin ve olmayacak hayallerin peşinde koşmakta bunun sonunda gelen hayal kırıklığı gençlerimizi boyutları son derece büyük olan bunalımlara itmektedir. Çünkü bu gençler payına düşenle sevinmenin ve şükretmenin ne olduğunu bilmemektedirler. Maddiyatın maneviyatı hemen hemen yok saydığı bu çevre kendimizin ve çocuklarımızın geleceğini tehdit etmektedir. Halbuki bu gençler okumuş, belli bir eğitimi geçirmiş kitlelerden çıkmaktadır ve bu gerçek de olayın vehametinin boyutlarını daha bariz bir biçimde ortaya koymaktadır.

Rabi Zusia büyük bir sefalet içinde yaşamaktaydı. Onu yırtık pantolon ve delik ayakkabılar içinde gören bir kişi şöyle sorar: Sen hala nasıl her sabah Tanrı’ya “şeasa li kol tsorki – her ihtiyacımı karşılayan” berahası ile teşekkür edebiliyorsun? Rabi buna şöyle cevap verir: Tanrı benim ihtiyaçlarımı benden daha iyi bilir. Eğer O benim böyle yaşamamı uygun gördüyse mutlaka bunun bir nedeni vardır. Ben O’nun yanılmaz şaşmaz mutlak yargısını kabul etmekten dolayı mutluyum.

İşte Hatam Sofer’in sözünü ettiği payına düşenle mutlu olmak kavramı her şart ve koşul altında Tanrı’ya şükretmeyi bilebilmektir.

Rabi Ginsburg Musar Hamişna adlı eserinde Rambam’ın bir öğretisine yer verir. Tanrı bir kişinin iyi veya kötü olacağını önceden belirlemez. Bu kişinin özgür seçim hakkı ile belirlenir. Rambam’a göre (İlhotTeşuva 5/2) her insanın içinde Moşe Rabenu olabilecek kadar bir kapasite vardır. Ancak burada önemli olan bu kapasitenin farkına varmak ve gerektiği gibi bunu işleyebilmektir.

“Ezeu mehubad? Amhabed et aberiyot.- Onurlu olan kimdir? Başkalarını onurlandırmayı bilen.

 İnsanoğlu zaman zaman egosunun esiri olur. Bu esaret kısa süreli olursa kişi zamanında bundan dönebilir. Yanlışını kavrar ve bunu düzeltir. Ancak sürekli olan esaret onun gerçekleri görmesini engeller. Bu engel kendisinin etrafında bir yaşam kurmasına ve başkalarını hiç önemsememesine neden olur. Yanlışlarla dolu bu yaşam sonunda kişiye hüsrandan başka bir şey getirmez.

İnsan eğer kendisine saygı duyulmasını istiyorsa  bunun örneğini her şeyden önce kendisi yapmalıdır. Genç, yaşlı, çocuk demeden herkese onur vermeyi bilmek farkında olmadan kişiyi saygı duyulan biri yapar. Bu biraz da özsaygı ile ilgilidir. Özsaygısı olan bir kişi bunu kaybetmemek için başkalarına saygı duymayı bilmelidir.

Dikkat edilecek olursa popüler kesimde dört soruya verilen yanıtlar ile Tora’nın bunlara bakışı çoğu yerde taban tabana zıt bir durum sergilemektedir. Popüler kültür genellikle geçicidir. Basit ve sadece o güne aittir. Halbuki Tora evrensel ve ebedidir. Tora’nın değerlerini algılamak ve onlarla yaşamak hem kendimizin hem de çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak anlamına gelir. Tanrı Aazinu peraşasında Tora için “o sizin yaşamınız ve günlerinizin uzunluğudur” demektedir. Gelin sözlerimizi Teilim’in birinci bölümünde David Ameleh’in sözlerini okuyarak noktalayalım.

“Övgüsü odur insanın ki, kötülerin meclisinde yürümedi ve günahkarların yolunda durmadı. Alaycıların celsesinde oturmadı. Ancak onun arzusu Aşem’in Tora’sındadır. Onun Tora’sını gündüz ve gece derin düşünür. O su derelerine dikilmiş bir ağaç gibi olacak, meyvelerini mevsiminde veren ve yaprakları hiç solmayan yaptığı her şey başarılı olacaktır.”

                                                                 MİMAAYAN

Rav İsak Alaluf

 

TSADİKLERİN DAVRANIŞ TARZI

Bir mitsvayı yerine getirirken “Tanrı’nın emrettiği bu mitsvayı yerine getirmek için buradayım” şeklinde bir açıklama yapmak gerekir. Bu bir mitsvadır. Baal Şem Tov bu dünyadan ayrılmadan önce de böylesine bir açıklama yapmıştır. “Şu anda Tanrı’nın kararı ve isteğiyle Bereşit 3/19’da yazılı olan “sen topraksın ve toprağa döneceksin” emrini yerine getirmeye hazırım.”

Günümüzde birçok insan mitsvaları yerine getirmesine rağmen bazıları bu mitsvaları baştan savma şeklinde yapmaktadırlar. Bir çoğu bu mitsvaların bizlere neler kazandırdığının anlamını bilmekten yoksundurlar. Örneğin her sabah acele ile Tefila söyleyenlerin aklındaki tek gayenin bir an evvel işe giderek para kazanmak olduğu aşikardır. Halbuki Tefila’daki kavananın bizlere kazandıracağı değerler işimize sadece birkaç dakika geç kalmamıza neden olacaktır. Ancak kazandıklarımız bizleri ruhani olarak daha da yukarılara taşıyacaktır.

Talmud Masehet Berahot’ta Rabi Akiva’nın yaşamını Tanrı uğruna feda etmenin onu mutlu ettiği yazılıdır. Birçok tsadik yaşamlarını bu uğurda feda etmişler ve bu konuda mutluluk duymuşlardır. Bizler hiç olmazsa mitsvaları yerine getirirken mutlu olabilir, bundan haz alabilir ve kendimizi çok daha üst seviyelere taşıyabiliriz.

 

                                                                                                     HAFTANIN SÖZÜ

            Tanrı öksüzlerin, dul kadınların hakkını gözetir.İhtiyaçlıkişilerisever,onlarayiyecekvegiyeceksağlar. (Devarim 10/17)