Haftanın Peraşası BülteniTazria peraşası "Tuma ve Taara - Manevi Kirlilik ve Saflık" kurallarını ele almaya devam etmektedir...

Bu Hafta İçin Saatler

8  NİSAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:32

   19:46

-----

Yeruşalayim

18:37

19:51

Tel Aviv

18:49

    19:48

16 NİSAN

Tel Aviv

18:54

19:54

İstanbul

19:31

    20:14

2016

İstanbul

19:38

20:19

İzmir

19:28

20:18

İzmir

19:35

20:25

   METSORA-מצורע

                                               22 Nisan 2016 Taanit Behorot -        23-30 Nisan 2016 PESAH                                                                                                                                            

                                                                                             

                                                                                        PeraşaÖzetİ
                                                                                      [www.chabad.org]

Metsora peraşası, iyileşen bir Metsoran (Tsaraata yakalanmış kişi) Koen tarafından iki kuş, çömlek bir kap içerisinde bulunan doğal kaynak suyu, sedir ağacından elde edilmiş bir parça odun ve bir tutam zufa otu kullanılarak saflaştırılmasını sağlayan özel bir işlemin detaylarını anlatarak başlar.

Bir evin duvarlarında kırmızımsı ya da yeşilimsi lekeler belirmesi, bu evinde rahatsızlıktan etkilenmiş olma olasılığını gösterir. On dokuz gün kadar sürebilen bir işlem sonucunda, Koen evin saflaştırılabileceğine ya da yıkılmasına karar verir.

Tuma, erkekte meni ya da diğer akıntılar, kadında âdet veya diğer kanamalar sonucunda da ortaya çıkabilir.

 
                                                                                  Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                                       Rav İsak Alaluf

                                                                                            TAARA (METSORA)

PERAŞANIN İSMİ OLAN METSORA BİR HASTALIKTIR. ONUN İÇİN BAŞTA RABİ HAYİM PALAÇİ OLMAK ÜZERE BİRÇOK RABİ’NİN KULLANDIĞI GİBİ PERAŞAMIZIN ADINI SAFLIK ANLAMINA GELEN “TAARA” OLARAK YAZDIK.

                                                                                    İKİ KAPI (İKİNCİ BÖLÜM)

Kişi bir düğünde yanındaki ile muhabbet etmektedir. Konu gelinin kıyafetinin kötülüğü, damat ve ailesinin kötü giyindiği, yemeklerin yetersizliği, okuyan hazanın sesinin kötü oluşu, düğünü yapan Rabi’nin boş konuştuğu ve daha neler neler. Bunlar hayatımızda ne yazık ki hep yaptığımız şeylerdir.

Şimdi bakın Tazria Taara peraşalarında Zohar akadoş ne öğretir: Kişi ağzından çıkan yanlış sözler için nasıl cezalandırılacaktır? Her şeyden önce söylediği kötü sözler için aynı zamanda da söylemediği olumlu sözler için.”  Divre Tora, musar, alaha, iyi ve güzel şeyleri söylemediği için de cezalandırılacaktır.  Yani düğünün olumsuz şeyleri hakkında dedikodu yapmaktansa o anda iyi şeyler söylemediği için de ceza görecektir. Vilna Gaon’un din ve heşbon yaklaşımı burada da çok geçerlidir.

İşte bu yüzdendir ki iki tane kuş getirilir. İr tanesi şehita yapılır bu din yargı türü için kapara sağlar. Diğer kuş ise kanat çırpmaya, gürültü çıkarmaya devam etmektedir. Çünkü burada yapılması mümkün olup da söylenmeyen güzel sözler için kuş gönderilmektedir. Yani heşbon türü yargıda kapara sağlanmamıştır. Kuş şehita yapılınca susmuştur çünkü içine düştüğümüz yanlıştan dolayı cezalandırılmışızdır. Artık kapara zamanıdır fakat bu zamanı iyi kullanmamaktan dolayı kayıp zamanın telafisi ne yazık ki bu kobran ile bile mümkün olamamıştır. İyi geçirilebilecek bir zaman resmen çöpe atılmıştır.

Kohelet’te şöyle yazar. “Susmanın zamanı, konuşmanın zamanı.” Bu pasuk Tora’da yer alan çok bilinen bir pasuğun açıklamasını da beraberinde getirir. Pasuk şöyle der: “Akol kol Yaakov veayadayim yede Esav – sesin Yaakov’un sesi ellerin Esav’ın elleri.” Ses Yaakov’un sesi olduğu zaman Esav’ın elleri işlevini yitirir. Yaakov’un sesi ne anlama gelir? Yakov’un sesi kötü konuşmalardan arınmış sözler anlamına gelir. Tora, musar, eğitim ve iyi şeyleri konuşmak anlamına gelir. O zaman düşmenlerın elleri işlevlerini yitireceklerdir.

Pasuğa bir kez daha bakalım. “Akol kol Yaakov derken iki kez kol yani ses sözcüğü geçmesine rağmen yazılışlarında fark göze çarpmaktadır. “akol” sözcüğü “vav” harfi olmadan yazılır. İkinci “kol” sözcüğü ise “vav” harfi ile dolu olarak yazılır. Bilginler bu pasuğu bu harf değişikliğinden dolayı şöyle de okunabileceğini anlatırlar: ekal kol – yani sesini kıs. Burada Yaakov için iki tane ses vardır. Birincisi sesi yükseltmemiz gereken olumlu konuşmalar. O zaman kol Yaakov gürleyecektir. Ancak konuşulması yasak olan şeyler için ekal – yani sesini kıs sessizlik içinde ol demektedir. 

İşte Raban Şimon ben Gamliel’in mişnasındaki “fiziksel yaşam için sessizlikten daha iyi bir şey bulamadım” öğretisi bu noktayı işaret etmektedir. Eğer konuşacağımız materyalist şeyler ise “şetika” en iyisidir. Fakat konuşacağımız şeyler Tora, alaha, musar ve olumlu şeyler ise o zaman “vedibarta bam – onlara konuş” ve “ tsedek tedaberu – dürüstlüğü konuşun” ilkeleri geçerli olacaktır.

Kuşlar sorusunun Mişna ile ilgisini saptadık ama daha Aaron Akohen’in neden bu göreve getirildiğini daha çözemedik. Öncelikle PirkeAvot’ta Aaron Akohen için ne söylendiğine bir bakalım: Oev şalom verodef şalom – barışı seven ve onu izleyen.” Aaron kapı kapı dolaşarak kişiler arasındaki anlaşmazlıklara çözüm bulması ile tanınan bir kişidir. Kişileri yakınlaştırmak için elinden geleni yapan bir liderdir. Kırgın olan kişilerden önce birine gider ve “arkadaşın yaptığından dolayı çok pişman sana gelmek istiyor ama cesaret edemiyor” der aynı şeyi diğerine de söyler. Ortalığı o kadar güzel yumuşak bir havaya sokar ki kırgın olan kişilerin barışmasını sağlar. Aaron aynı zamanda eşler arası barışı da sağlarken ailenin barısını da sağlamaya yardımcı olan bir lider konumundadır. Veya yolda bir günahkar gördüğünde ona öyle bir yakınlaşır ki sonunda adam günah işlediğinden utanmaya başlar ve Aaron gibi bir tsadiğin arkadaşlığını kazanabilmek ve devam ettirebilmek için yanlış davranışlarından döner. Aaron konuşma gücünü barışı getirmek için kullanmaktadır. Fakat Aaron ne zaman susacağını da bilen bir kişidir. Şemini peraşasında oğullarının ölümüne tanık olduktan sonra Moşe kendisini bir cümle ile uyarır  ve Tora orada Aaron için “vayidom Aaron – Aaron bir taş kadar sessiz kaldı” ifadesini kullanır. Aaron ne zaman sessiz kalması, sorgulamaması, uzatmaması gerektiğini anlamış ve susmuştur. Ölçüyü ve dengeyi bilmektedir.

Rabiler insan için medaber – konuşmak terimini kullanırlar. Bu yaratılanların ulaşacağı en üst seviyedir. Sessiz, eylemsiz şeyler için ise domem – taş gibi kıpırtısız kullanılır. Eylemsiz eşyalar eylemsizdir. İşte Aaron oğullarının ölümünde  bir taş gibi kıpırtısız kalmıştır. Yani seviye olarak eylemsiz bir eşya ile aynı düzeye kendini indirgemiştir.  Bunun ödülü olarak da Tanrı’dan en yüksek mertebe olan doğrudan konuşma yoluyla kelam almıştır. “Vaydaber Ad… elAaron.” İşte Aaron ne zaman susacağını ve ne zaman konuşacağını bilen dengeyi kurmayı çok iyi bilen  Aaron tsaraat konusunda da otorite olmayı hak etmiştir. Bu dengeyi bilen bir kişi laşon ara nedeniyle oluşan bu günaha tanım koyabilir kişiyi tame veya taor olarak nitelendirebilir.  Çünkü Aaron yaşayan bir model insandır.

Bir adım daha ileri gidelim. İki pasuğumuz var. Birincisi “veuva el AKohen – hastayı Kohen’e getirirler” demektedir. İkinci pasuk ise “veyatsa AKohen – Kohen hastaya gider.” der. Burada bir çelişki vardır. Rabi Yosef Salanter şöyle der: Metsora olan kişi cemaati dışına yalnız kalması ve kendi kendine dönebilmesi için gönderilir. Burada ilginç bir alaha vardır. Kişi sadece surlu şehirlerde şehir dışına gönderilir. Bu şehirlerin Yeoşua zamanından surlu olmaları gerekir. Sur olmayan şehirlerde ise gönderilmez. Rabi Yosef Salant durumu şöyle anlar. Surlu olan şehirlerde Kohen şehir dışına çıkar ve hastanın ayağına gider çünkü hasta şehrin içine giremez. Sur olmayan şehirlerde yeni bir tanı için hastanın Kohen’e gitmesi gerekir çünkü şehirden gönderilme durumu olmamıştır. Peki sur olan şehir ile olmayan şehir arasında nasıl bir fark olabilir.

Gemara Masehet Eruvin 15’de şöyle öğretir: burada Gemara fiziksel olarak insan vücudunun yapılandırılmasından söz etmektedir. Tanrı’nın fiziksel vücudu şekillendirmesinden çok şeyler öğrenmek mümkündür. İnsandaki bütün duyu organları dışta olmasına karşın dil içeride ve yatay pozisyondadır. Dilimiz iki sur tarafından korunmaktadır. Bir tanesi daha sert olan dişler diğeri daha yumuşak olan dudaklar. Tanrı ilimizi bu kadar surlar içinde yaratırken aslında çok da güzel bir mesaj vermektedir. “Çok fazla konuşma.” Yani onu iki kapı arasında tutmaktadır. Dil kolay kolay dışarı çıkmayı başaramamalıdır. Önce dileri daha sonra da dudakları aşması gerekir. David AmelehTelim’de (120) dil için bakın ne der: “Ma yiten leha uma yosif lah leşon remiya – o sana ne verebilir ve ne kazandırabilir ey hilekar dil” Yani bu kadar sınır içindeyken bile konuşmaya devam mı ediyorsun.

Rabi Yosef Salant der ki eğer dil içeride ise fazla konuşmuyor susmayı biliyorsa bu kutsallıktır. VilnaGaon’u da eğer insan susmayı bilirse Şehina da ona yaklaşır der. Ancak eğer dil doğal sınırlarını aşmaya çalışır ve olur olmaz yerlerde konuşmaya başlarsa kutsallığını kontamine eder. Mida keneged mida. Eğer dil surları aşar da kendini kontamine ederse o zaman şehirden dışarıya çıkarılmak zorundadır.   Çünkü o sınırlar Keduşa için vardır onları aşıp dışarı çıktığı zaman kendi üzerine bir safsızlık getirmekte ve bu yüzden de şehri  terk etmek zorundadır.    

Gemara Masehet Berahot 8’de şöyle der: “Amar Rav Hisda leolam yikanes adam bet petahim levetakeneset  Kişi sinagoga girdiği zaman iki kapıyı aşmak zorundadır.” Raşi bu alahanın açıklamasını şöyle vermektedir: Kişi sinagoga girdiği zaman iki kapı kadar bir aralığı geçmek durumundadır yani mümkünse en arka sıraya oturmamalıdır. Çünkü arkaya oturan ilk çıkan olmak istediğini gösterir. Roş farklı bir açıklama yapar. İki kapıyı geçeceğin kadar bir zaman yürümen gerekir. İçeriye biraz yürümen gerekir. Maran Rottenborg der ki en arkaya oturma çünkü dışarıyı seyretmemen gerekir. Şimdi bu üç farklı görüşten hangisi doğrudur. Hepsi doğrudur. Zira Maran Şulhan Aruh siman 90’da her üçünün de görüşüne yer vermektedir.   Rabenu Bah ise Yeruşalmi’ye dayanarak bir dördüncü açıklama getirmektedir. Ona göre Gemara’nın iki kapı dediği fiziksel anlamda iki kapı olarak algılanmalıdır. Sinagoga girmeden iki kapıyı geçmek gerekir. Sinagog da üçüncü kapı olmalıdır. Neden burada iki kapı geçmek gerekir? Açıklamasını şöyle yapalım.

Amida duasına şu cümle ile başlarız. Teilim 51’de geçen cümle “Ad… sefatay tiftah ufiyagid teilateha – Tanrı’m dudaklarımı aç ki ağzım sana terennüm etsin” der. Biliyoruz ki Tora öğrenmek, Tefila söylemek gibi değerli şeyler dışında ağzımızı çok fazla açıp boş konuşmaya gerek yoktur sessiz kalmak daha iyidir. Dilimiz de iki koruma altında olduğuna göre Tefila söyleyeceğimiz zaman ağzımızı açması için Tanrı’dan yardım diliyoruz. Peki Kabala’ya göre nasıl bir açıklama yapabiliriz?

Bu cümle Ad… diye başlamaktadır. Bu sözcüğün geniş açılımlı Gematria’sını hesaplayacak olursak karşımıza  671 rakamı çıkmaktadır. Bu da tar’a yani tav – reş – ayin – alef şeklinde yazılır. Arameik dilde tar’a giriş anlamını taşımaktadır. Bu sözcüğü söylerken Tanrı’dan ağzımızı yani Tanrı’ya Tefila söyleyeceğimiz ağzımızın girişini kapısını açmasını diliyoruz. Tanrı’m dudaklarımı ve dişlerimi yani dilimin içinde bulunduğu iki kapıyı aç ki San’a terennüm edebileyim. İşte bu yüzdendir ki sinagoga iki kapıdan gireriz. Burası sinagogtur. Burada Keduşa dolu sözlerimizi konuşabiliriz. Onun için de Tanrı’dan dilimizi serbest bırakmasını dileyebiliriz. Burada Tefila için, öğrenmek için Tora konuşmak için tabii ki konuşacağız. Fakat kutsallıkla alakası olmayan şeyleri konuşmayacağız. Konuşmamalı ve kendimizi kontamine etmemeliyiz. Dışarıda ise zaten kural bellidir. Kutsallıkla ilgisi olmayan şeyler için bu kuralı yani “sessiz kalma” kuralını az konuşma kuralını biliyoruz.

Rabi Eli Mansour bir hikaye anlatır: İsrael’de ölen bir kadının yakınları defnedildikten çok kısa bir süre sonra mezarının açılmasını ve içine kadının son derece yüklü para olan cüzdanının düşmüş olma ihtimalinin kuvvetli olduğunu söylerler. Hevra Kadişa Rabi’ye danışır, izin alır ve gerçekten de hemen cenazenin yanında cüzdan durmaktadır. Hevra Kadişa aynı zamanda iki dev yılan da görür. İlgili kişi hemen Rabi’ye koşar ve gördüğünü anlatır. Komşuları bu kadının yaşamı boyunca onun bunun hakkında konuştuğunu ifade ederler. Rabi durumu anlar. Zohar’da dediği gibi laşon ara konuşan kişinin akibeti yılanlardır .çünkü yılanlar da ağızları ile karşısındakine zarar verirler. Yılan başkasını ısırdığı ve zehrini akıttığı zaman kendine hiçbir yararı yoktur. Evet aslanlar da saldırır, parçalar ama avını yer ve karnını doyurur bu doğanın bir düzenidir. Halbuki yılanlar ısırdıklarında kendilerine bile yararları yoktur. Aynı laşon ara yapanlar gibi. Laşon ara yapan kişinin hiç kimseye hatta kendine bile yararı yoktur aksine zararı vardır.

Laşon ara yapan kişi Şabat’ı ihlal eder gibi, taref yer gibi, bir günaha ait olmaktadır. Rabiler der ki kişi nasıl ki kaşerut konusunda dikkat ediyorsa  ağzına girene dikkat ediyorsa ağzından çıkan sözcüklere de dikkat etmesi gerekir. Şabat konusunda dikkatliyse, laşon ara konusunda da azami dikkat etmesi gerekir.

Pesah sonrasında genellikle laşon ara günahının neden olduğu metsora hastalığının işlendiği Tazria – Taara peraşaları okunur. Nedeni kişi kendini Pesah bayramına dikkatle hazırlamıştır her şey Kaşer olmuştur. Nasıl ki bayrama hazırlanırken titizlikle davrandıysak sonrasında konuştukların konusunda da titiz davranmak gerekir.

Her Amida’nın sonunda kişi Tanrı’dan çok önemli bir dilekte daha bulunur. E.loay netsor leşoni mera vesiftotay midaber mirma -  Tanrı’m ağzımı kötü konuşmaktan ve dudaklarımı yalancılıktan koru. İşte kişinin konuşma konusunda bir yaşam felsefesi burada gizlidir. İnsan için kutsallıkla ilgisi olmayan şeylerde az konuşmak ve çok dikkatli olmak hepimizin ulaşmak zorunda olduğu hedef olmalıdır.   

                                                                                            DİVRE TORA

                                                                                        Rav Yeuda Adoni

Peraşamız: Zot Tiye Torat Ametsora .

Arınmış olan bir, cüzzamlı kişinin uygulayacağı kurallar konusu ile başlar.

Metsora Peraşasının bize öğrettikleri dilimize hakim olmamızdır. Her zaman Tora ve Mitsvotlarımızı konuşmak, asla dedikodu yapmamak ve dilimizi güzel kullanmak. Bu şekilde, diline hakim olan kişinin Ulu Tanrı tarafından ödüllendirileceği inancına varmak gerekir. Bunun aksine, insan dedikodu yapıp, bir yerde duyduğu bir sözü veya konuşmayı, söylememesi gereken başka bir yere taşırsa, Tanrı’ya ve insanlara karşı büyük bir suç işlemiş olduğunu bilmesi ve bunun bedelini  ergeç ödeyeceğinin bilincinde olması gerekir.

 Bu kötü alışkanlığa sahip olan insanın çok büyük felaketler ile karşı karşıya kalacağını unutmaması gerekir. Toramız, Tsaraat – Metsora denilen cezanın, bu kötü alışkanlıktan meydana geleceğini vurgular. Metsora kelimesini iki heceye bölecek olursak Motsi-ra yani ağzından kötü söz çıkarmak anlamına geldiğini görürüz.

Ağzından olmayacak söz çıkaran kişi pişmanlık duyup, Kohen’in ona vereceği öğütlere uyarsa sağlığına kavuştuğunda bir korban getirir, Kohen bu korbanı o kişi adına yapar. Zira bu kötü davranışta bulunan kişi Kohen’in teşhisi üzerine 7 gün veya iki hafta herkesten uzak bir yerde kapatılır, burada tövbe eder.

Laşon Ara:  Hataların günahların en büyüğü dedikodu.

Hangi insanda kusur yoktur. Kendi kusurunu görmeyip başkasının yaptığını herkese yaymanın bir haklı tarafı var mıdır? Acaba dedikodu yapan kişi, kaç kişinin kanına girdiğini idrak edebiliyor mu? İşte bilgelerimizin bu konudaki görüşleri şöyledir:

Dedikodu yapan kişi üç kişinin kötülüğünü hazırlar. Önce kendine kötülük eder, Tanrı huzurunda günah işlemiş olur. Bu dedikoduyu dinleyen kişi de ona ortak olmaktan Tanrı huzurunda hata işlemiş olur. Olaydan haberi olmayan, hakkında konuşulan kişi de maddi ve manevi zarar görür.

Bu nedenle Şelomo Ameleh dedikoduyu kendine alışkanlık haline getiren kişinin dilini keskin bir oka benzetmiştir. O dil bir ok gibi ağızdan çıkar ve çevresine olmayacak zara verir. Tora’da bunun bir çok örneklerine raslarız. Miryam, MoşeRabenu hakkında söz ettiğinde Tanrı onu Metsoraat  cüzzamla uyarmıştır. Moşe Rabenu Bene Yisrael hakkında aykırı bir söz söylenince kolunun Metsora  olduğunu görür.

Metsora olmuş kişi sağlığına kavuştuğu zaman yersiz konuşmayı simgeleyen  iki kuş, gururu simgeleyen Erez ağacının bir dalını ve alçak gönüllülüğü simgeleyen Ezov otunu getirip Kohen huzurunda korban olarak sunardı. Bu şekilde yaptığı hatadan arınmış olurdu.      

 

                                                        ASE   LEHA   RAV : KENDİNE RAV SEÇ

                                                                      RAV ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-Tora

                                                                                                 Emet (6)

E-Tesisi için uğrunda yalan bile konuşulabilen “Barış” (Şalom) kavramının mahiyeti

Arkadaşlar arasında, karı koca arasında, aileler arasında, hatta ülkeler arasında sulh ve barışın tesisi için uğraşmanın büyük bir mitzva olduğu herkes tarafından kabul edilir. Bu mitzvanın diğerlerinden farkı, diğer mitsvotlar ancak elimize fırsat düştüğü anda yapma mecburiyeti varken, Barış`ı tesis mitsvası için durmadan onun uğrunda çalışmalı, hatta onun peşinden koşmalıyız.

David Ameleh bizlere Teilim kitabında şöyle demektedir: “Bakeş Şalom verodfeu” (34/15) “Barış`ı arzula ve peşinden koş”. Tora`nın bu maksatla yalan da konuşabileceğimizi söylediğini geçen yazılarımızda belirtmiştik.

Rabilerimiz bu konuda Moşe Rabenu`nun ağabeyi Kohen Gadol Aaron`un büyük çabalar sarfettiğini ve bunun meyvelerini yalnız kendisinin değil, bütün halkın gördüğünü ve onu takdir ettiğini söyler.

Avot deribi Natan (12/3) kitabında bu konuda şöyle yazılıdır: “Aaron Akohen kavgalı ve birbirine kırgın iki kişiyi gördüğünde, onlardan birine giderek yanına oturur ve şöyle konuşmaya başlar:- Sorma kardeşim! Arkadaşın ne kadar üzgün! Nasıl ettim de onun kalbini kırdım? Oysa esas kabahat bende, bundan sonra nasıl onun yüzüne bakabilirim? Bundan çok utanıyorum!” diyor…. gibi aslı esası olmayan şeylerden, sanki gerçekten varmış gibi ona anlatarak kalbindeki kin ve nefreti yavaş yavaş yok etmeye çalışırdı, ve bunda muvaffak oluncaya kadar yanından ayrılmazdı.

Ertesi gün öbürüne gider ve aynı şeyleri ona da söylerdi. Onun kalbinden de kin ve nefreti yok ettikten sonra, bu iki kişi buluştuklarında birbirlerine sarılırlar ve barışırlardı. Aynı şeyi dargınlıklarından dolayı ayrı yaşayan evli bir çifte de uygulayarak, onların aralarını bulur ve eski mutlu günlerine kavuştururdu. Bundan dolayı Aaron Akohen halk tarafından son derece sevilen bir kişiydi. Öldüğünde “Bütün Yisrael milleti ardından 30 gün ağladı” (Bamidbar 20/29).

Barış uğrunda yalan konuşulabilir dediğimizde , ne gibi bir barıştan söz ediyoruz? Şüphesiz tek taraflı bir barıştan değil! Eğer yalnız bir tarafı baskı altına alıyorsak ve devamlı öbürünün hesabına kendisinin taviz vermesine çalışıyorsak, bu doğru bir hareket değildir. Böyle bir barış için yalan konuşmaya Tora`mız müsaade etmez.

Örneğin birinin isteyerek veya istemeyerek başkasına zararı dokunmuşsa, zarar göreni bundan haberdar etmeli ve hakkını araması için yardımcı olmalıyız. Bu durumda, “Bana ne, haber verirsem aralarının açılmasına sebep olurum” dememeliyiz. Aynı şekilde bir kişinin, başkasını kandırmaya çalıştığını ve ona zarar vermek istediğini görüyorsak, onun dikkatini çekmeli ve uyarıda bulunmalıyız. Bir kötülüğe maruz kalacak birini, evvelden haberdar etmek ve onu o kötülükten kurtarmak mitsvadır. Bu konuda Tora`nın emri açıktır: ”Lo taamod al dam reeha” (Vayikra 19/16)Arkadaşının kanına seyirci kalma!”.

Rabilerimize göre Aaron Akohen yukarda anlattığımız arabuluculuğu, her iki tarafa eşit tarzda tesir edebileceğini bildiği anda yapmaya kalkışırdı. Eğer yalnız birini sözlerine inandırıp ta öbürüne tesir edemeyeceğini bilseydi, bu barış girişimine kalkışmazdı. Zira bundan barış sağlama yerine, aralarının daha da açılmasına sebep olacaktı.

Sonuç: Barış uğruna yalan konuşma müsaadesi, yalnız hakiki ve iki taraflı bir barış söz konusu olduğu anda ve bundan hiç kimsenin katiyetle zarar görmeyeceği kesin olduğunda geçerlidir. 

                                                                                      TARİHİMİZDEN

                                                     İZMİR HAHAMBAŞILARI

                                                                               RAV HAYİM PALAÇİ - 2

1859 yılında patlayan “kan iftirası” boyunca toplumunun bu büyük sıkıntıyı atlatması konusunda yardımcı olmuş ve zamanının yetkililerine yazdığı mektuplarla durumu en açık bir şekilde ifade etmiştir.

Cemaat yöneticileri ile Rabi arasındaki sürtüşme İstanbul’da bulunan RavYakir Geron’un da dikkatini çeker. Uzun tartışmalar sonucunda Rabi Palaçi haklılığını kanıtlar.

RavHayim Palaçi iki kez Osmanlı padişahı  Abdülmecit  tarafından  sorun çözmek amacıyla İstanbul’a davet edilmiş ve Padişah tarafından “mecidiye” unvanı ve madalyalarla taltif edilmiştir.

Yazmış olduğu yüzden fazla kitap bir yangında yanmış ancak oğlunun yardımı ile yanan kitaplarının yerine yetmiş iki kitap yazmıştır. Oğullarından Rav Avraam Palaçi ölümünden sonra yerini doldurmuştur. Diğer oğulları da tanınmış kitapların yazarlarıdır.

RavPalaçi’nin getirdiği öğretiler ve takanalar günümüzde İzmir Musevi Cemaati’nin takip ettiği kurallardır. RavPalaçi 80 yaşında iken İzmir’de 17 Şevat tarihinde vefat eder. Önce büyük bir kortej eşliğinde Bahribaba’da bulunan mezarlığa defnedilir. Bu mezarlığın istimlak edilmesinden sonra Gürçeşme Musevi mezarlığına nakledilir. Mezarı her sene yurt içinden ve dışından birçok ziyaretçinin uğrak yeridir.

        

                                                                                      MİMAAYAN

                                                                                      RavİsakAlaluf

                                                                  TANRI’NIN BİZE VERDİKLERİNİ ANLAYABİLMEK

“Uvau aleha kol aberahot aelle veisigua ki tişma bekol Ad... E.loeha - ve sana bütün bu berahalar gelecek ve seni aşacak çünkü Tanrı’nın sesini dinledin.” (Devarim 28/2)

Birini aşmak ve üzerinden geçmek terimi akla genellikle “kaçmak” terimini getirir. Burada anlaşılması zor olan soru neden bir kişinin berahalardan kaçması gerektiğidir.

Baal Şem Tov’un torunu olan Degel Mahane Efrayim Tanrı’nın berahalarının bazen stresli olduğumuz bir ortamda ve durumda bizi bulduğunu ve onların gerçek karakterini bilemediğimizden bazen onlardan kaçtığımızı bizlere öğretir. Tora bizlere Tanrı’nın niyetinin her zaman bizlere yaklaşmak olduğunu biz O’ndan kaçsak bile O’nun bize yakınlaşmak istediğini söyler.

Ah tov vahesed yirdefuni kol yeme hayay – iyilik ve hesed yaşamımın bütün günlerinde beni izler pasuğunun anlamı yukarıda belirttiğimiz ifade ile örtüşmektedir. Bizler düşük anlayışımızla gizli ve bilinmeyen ve kaçmaya çalıştığımız iyilikleri fark etmek için dua etmeyi bilmeliyiz.

Berdichev’li Rabi Levi Yitshak sürekli koşan bir adama sorar: Nereye koşuyorsun. Adam da “parnasamın peşinde koşuyorum” diye cevap verince Rabi şöyle der: “Parnasanın bu yönde olduğunu nereden biliyorsun belki de aksi yöndedir.”

Bazen küçük bir çocuk canını yakacağını bildiği bir iğneden kaçmak için elinden geleni yapar. Ancak annesi bu konuda çocuğunun iyiliği için doktorla işbirliğine hazır olmalıdır. Belki o anda canı yanacaktır ancak o iğne çocuğu çok daha büyük acılardan koruyacaktır.

Dr. Twerski Tanrı’nın bilgeliğinin insanın anlayışının çok üzerinde olduğunu ve bizlere verdiği gizli iyilikleri fark edebilmek için Tanrı’ya yaklaşma çabasında olmamız gerektiğini ifade eder. Bazen Tanrı’nın bizlere verdiği iyi şeyleri yanlış algılar ve bizim için sıkıntı yaratacaklarını sanırız. Halbuki bizim için her zaman en iyiyi isteyen Tanrı bizlere berahasını her zaman vermeye hazırdır. Yeter ki bizler Tanrı’ya yakın olmayı bilelim.

 

                                                                                         HAFTANIN SÖZÜ                                                                                    

                                    İnsan gönlünde birçok şey tasarlar, ancak gerçekleşen Tanrının isteğidir. (Mişle 19/21).