Haftanın Peraşası BülteniTazria peraşası "Tuma ve Taara - Manevi Kirlilik ve Saflık" kurallarını ele almaya devam etmektedir...

Bu Hafta İçin Saatler

1  NİSAN

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:25

   19:45

-----

Yeruşalayim

18:32

19:46

Tel Aviv

18:45

    19:47

 9  NİSAN

Tel Aviv

18:54

19:54

İstanbul

19:23

    20:06

2016

İstanbul

19:31

20:14

İzmir

19:21

20:11

İzmir

19:28

20:18

      TAZRİA-תזריע

                                                          ŞABAT AHODEŞ   -     Roş Hodeş NİSAN                                                                                                                                              

                                                                                             

                                                                                        PeraşaÖzetİ
                                                                                      [www.chabad.org]

Tazria peraşası “Tuma ve Taara – Manevi Kirlilik ve Saflık” kurallarını ele almaya devam etmektedir. Doğum yapan bir kadının, Mikveye (belirli niteliklere sahip su havuzu) dalma ve Bet-Amikdaş’a korban getirme gibi hareketleri kapsayan bir arınma sürecine girmesi gerekir. [Sağlık durumu imkan veren] Bütün erkek bebekler hayatın sekizinci gününde sünnet edilmelidir.

Tsaarat (cüzam benzeri belirtilere sahip,manevi kaynaklı bir rahatsızlık), giysileri de etkileyen doğaüstü bir hastalıktır. Eğer bir kişinin derisinde beyaz ya da pembe [giysilerde pembe ya da yeşilimsi] lekeler ortaya çıkarsa, bir Koene başvurulur. Bu Koen, etkilenen bölümün yedi günlük karantina süresinden sonraki büyüklüğü gibi çeşitli belirtileri inceleyerek onun Tame (manevi açıdan saf olmayan) veya Taor (saf) ilan eder. Tsaraat bulaşmış bir kişi iyileşene kadar kampın (ya da şehrin) dışında tek başına ikamet etmelidir. Hastalık bulaşan bölümü kesilip atılmış olan bir giyside tekrar hastalık ortaya çıkarsa, bütün giysi yakılmalıdır.

 
 

                                                                                                                  

                                              Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                                       Rav İsak Alaluf

                                                                                İKİ KAPI (BİRİNCİ BÖLÜM)

PirkeAvot birinci bölümün onyedinciMişna’sındaRabanGamliel’in oğlu Şimon’un görüşüne yer verir. “Bütün günlerimde bilgelerin arasında büyüdüm ve insanın vücudu için sessizlikten daha iyisini bulmadım. Esas olan uygulamadır  fazla konulan beraberinde yanlışları getirir.”

Raban Şimon ben Gamliel zamanın en büyük Rabisinin oğlu olmasına karşın her zaman bilgelerle birlikte olmaktan davranışlarını geliştirir ve onlardan son derece önemli şeyler öğrenme fırsatını yakalar. Bu da Rabi Gamliel için son derece büyük bir onurdur.

RabanŞimon hayatının tamamını bilgelerin arasında geçirirken çok önemli bir konuyu ve yeteneği öğrendiğini bizlerle paylaşır. Bu önemli özellik gerektiğinde susabilme ve konuşmaktan imtina edebilmektir.  

Bu arada bildiğimiz bir şey vardır ki bilgeler Tora söz konusu olduğu zaman son derece konuşkan olmalıdırlar. Devarim kitabı “vedibarta bam – onlara konuşacaksın” dediği zaman divre Tora’nın aktarılmasının yegane yollarından birini yani dialogu göstermektedir. Aynı zamanda Teilimtsedektedaberu – dürüstlük konuşun” demektedir. Elbette ki bu konuda bilgeler konuşkan olmalıdır. Ancak öğrencilere Tora öğretirken bile gereksiz sözlerden kaçınmak gerekir. Gemara öğrencilerinize Tora öğretirken bile sözcüklerinizi bolca kullanmayın öğretisine yer verir. Bunun amacı da öğrencilerin konuyu en sade ve doğru şekilde anlamasını sağlamaktır. “Leolam yeşane  adam letalmido dereh ketsara – her zaman öğrencilerinize kısa yoldan öğretmeyi seçin. Buradaki amaç en kolay yolu ile öğrencilerimizin konuyu kavramalarını sağlamaktır. Buna en iyi örnek olarak Mişnayot verilebilir. Mişna içinde sadece küçük bir paragrafta bile inanılmaz detaylar ve öğretiler gizlidir ve bu son derece kısa bir anlatımla verilmektedir. Buradaki esas Rabi YeudaAnasi’nin büyüklüğünü de gösterir. Kısa bir paragrafta bu kadar engin bir bilgiyi sığdırmak ustalık gerektirir. Şimdi eğer kutsal metinlerde bile sözlerimizi kısıtlamak gerekiyorsa materyalist şeylerden söz ettiğimizde mutlaka ve mutlaka sözlerimizi kısmak esas olacaktır.

Rabi Dr. Twerski yorumlarında sözlerin her birini bir oka benzetir. Ok yaydan çıktıktan sonra geri dönüşü yoktur. Bu yüzden de sosyal problemlerde, aile için sorunlarda veya iç sorunlarla uğraşırken sözlerimizin son derece dikkatli seçilmesi gerekmektedir. Çünkü sözler ağızdan çıktıktan sonra denetimi imkansızdır. Rabiler söz ağızdan çıkmadan evvel onun kontrolünün yapılmasının gerekli olduğu konusunda hemfikirdirler. Çünkü söz ağızdan çıkınca o seni kontrol etmeye başlar. O yüzden konuşmak sessiz kalmaktan çok daha kolaydır. Önemli olan sözlerin bizi değil bizim sözleri kontrol altında tutmamızdır. Gemara  şöyle der: ma yaase adam baolam aze, yaase atsmo ilem – insan bu dünyada ne yapmalıdır. Kendisini dilsiz gibi yapmalıdır. Buradaki anlam her zaman sözlerin kontrolünü elimizde tutmaktan geçer. Ağzımızı açmak kolaydır ama kontrol zordur.

Hele laşon ara, başkaları hakkında konuşmak gibi sözler asla ağzımızdan çıkmamalıdır.   Rabiler sözlerin verdiği zararın, açtığı yaraların fiziksel zarar ve açılan fiziksel  yaralardan daha vahim olduğunu öğretirler. Fiziksel zararlar birkaç haftada iyileşir. Fakat sözlerin yaraları beyinde he zaman açık ve taze kalır. İşte bundan dolayıdır ki Mişna bizlere sessiz kalmanın bir meziyet olduğunu ve bilgeler arasında geçirilen ömrün bunu öğrettiğini anlatmaktadır.

Anlaşılması zor olan sessiz kalmanın fiziksel varlığımız için neden iyi olduğudur. Bunu anlamak için VilnaGaon’un sözlerine bakalım. Vilna Gaon’u şöyle der: oruç tutmak bir kişinin günahlarının affı için son derece yararlı ve önemlidir. Yemekten içmekten feragat etmek günahlar konusunda kapara sağlar. Bir kişi kendini kötü şeyler konuşmaktan alıkoyacak olursa   bu davranış onun yaptığı bin tane oruca karşılık gelecektir. Mişna Berura siman tav kuf ayin alef günahların affı için sessiz kalmanın oruç tutmaktan çok daha etkili olduğunu yazar. Yani kişi sözlerini kontrol eder ise  ve kötü şeyler konuşmazsa kendi fiziksel varlığına yarar sağlar. İşte bundandır ki birçok bilge oruç tutmak yerine sessiz kalmayı kötü sözler sarf etmekten imtina etmeyi salık verirler.

İnsanların başkaları hakkında konuşmaktan kaçınmamalarının nedeni aslında kolaydır. Birçok insana  göre sözler sadece sözdür ve havaya karışır. Bir başka deyişler “sözler ucuzdur” üzerinde fazla düşünmeye değmez. Sözlerin fiziksel zararı yoktur. “Ki ine yotser arim ubore ruah umagid leadam vasiho -  ki işte dağları yaratan ve rüzgarı yaratan yani Tanrı insana diyaloğunun ne olduğunu söyler.” Rabi Hayim Volojin Yirmiyau’daki bu pasukla ilgili şu yorumu bizlere öğretir. Yani ağzımızdan çıkan her söz kaydolur ve geri döner. Yani havaya karışıp yok olmaz. Yirmiyau zamanında kayıt cihazları yoktu elbette. Günümüzde bu mümkündür bildiğiniz gibi. Bu da son derece realistiktir. Yalnız Rabi, masiho – lafını insana söylediğinin ne olduğunu anlatması olduğunu söyler. Kabala’nın görüşüne göre sözler bazen son derece yıkıcı olabilir. Çünkü konuşma yetisi sadece insana verilmiştir ve insan bunu yapıcı veya yıkıcı olarak kullanabilir. Bu ruhlarımızın ortaya çıkmasıdır. Bereşit peraşasında “nefeş haya -  yaşayan can” konusundan söz ederken targum yani Arameik çeviri burada ruah memalela konuşan can’dan söz etmektedir. Bu da sözlerin insan ruhunun manifestasyonu olduğunu göstermektedir.  Yani insan ağzını açtığı zaman evrenin genelinde iyi ve kötü etkiler yaratmaktadır.Çünkü bu neşamanın yansımasıdır. Rabi HayimVolojin’in dediği masiho – sözleri nedir kelimeleri insanın sözlerinin evren de vereceği yarar ve zararı anlamadan geçer. O halde kişi ağzını açtığı zaman bilmelidir ki, kullandığı sözler öyle havaya karışan ve yok olan sözler değildir. Her sözün kendine göre etkileri vardır ve olacaktır.  

Geşer Hayim pasuğun başlangıcı ile sonu arasında nasıl bir ilişki olduğunu sorar. Pasuğun başında Tanrı’nın dağları ve rüzgarı yarattığı yazılıdır. Sonunda da insana konuşmalarının ne olduğunu anlattığı belirtilir. Acaba rüzgarı ve dağları yaratan Tanrı insanın ağzını da mı yaratmıştır. Evet bu ulaşılabilecek bir sonuçtur ama son derece basittir ve gerçek anlamı vermekten uzaktır. Bunu anlayabilmek için biraz fiziksel konulara giriş yapalım.

Dünyada birçok şey dalgalar ile yayılmaktadır. Su dalgaları kıyıya vurduğunda yavaş yavaş kaybolur gider. Işık enine dalgalar ile yayılır ve varlığını her zaman korur. Kaybolmuş gibi görünse de aslında kaybolan bir şey yoktur. Benzer şekilde ses dalgaları da boyuna yayılan dalgalardır. Atmosferdeki yerlerini her zaman korurlar. Eğer elimizde atmosferdeki ses dalgalarını kaydedebilecek bir teknoloji olsaydı, binlerce yıllık ses dalgalarına ve sözlere erişme fırsatımız olabilecekti. Çünkü dalgalar devamlı olarak yayılmalarını ve devinimlerini sürdürmektedirler. Şema duasında yer alan “aşer anohi metsaveha ayom – sana bu gün emretmiş olduğum” sözü bir anlamda Tora’nın alınışının bu gün kadar güncelliğini belirtir. Ancak Tora elbette günümüzde değil binlerce yıl önce alınmıştır. Ancak ses dalgalarının devamlı varlığı ile atmosferde her zaman aynı sözleri duymak ve onlara ulaşmak belki de bir gün mümkün olacaktır. Yani Tanrı’nın “ben seni Mısır’dan çıkaran Tanrı’yım sözü” atmosferde devamlı yankılanmaktadır.

Bir Rabi ailesinin teşuva yapmasını istediği bir adama evine git ve yüksek sesle  Teilim oku şeklinde tavsiyede bulunur. Belki evde o anda kimse yoktur ancak senin okuduğun Teilim ses dalgaları halinde duvarlarında kalacak ve o keduşadan yani kutsallıktan ev halkı etkilenerek teşuva kavramına daha yakın olacaktır.

Bir dağa gidip seslendiğin zaman yankı ile yayıldığını duyarsın. Bir anlamda yankı o ses dalgalarının varlığına işret eder. İşte pasuk da bunu bizlere anlatmaya çalışmaktadır. Rüzgarı ve dağları yaratan Tanrı kişinin ağzından çıkan sözlerin hepsinin de kaydedildiğinin ve devamlı olarak var olduğunun işaretini vermektedir.

Rabi YitshakBeizer  RabiHayim Berlin’in rüyasına girer. Ona çok önemli bir yargı sırrını verir. Bimyuhad makpidim al diburim asurim özellikle yasak olan sözlerin yargısına dikkat ediyorlar.” Rabiler bunu duyunca ne kadar önemli olduğunu defalarca bu sözleri yineleyerek bizlere aşılamaya çalışırlar.

RaMBaM Yad Ahazaka adlı eserinin İlhot Yesode Atora bölümünde üç önemli günahın insanı bu dünyadan ettiğini ve o insanın da gelecek dünyada yeri olmadığını anlatır. Bu üç önemli günah putperestlik, zina ve kan dökmek olarak verilmektedir. Kişi  ölüm tehlikesinde olsa daha bu üç günahı asla ve asla işleyemez. RaMBaM devam etmektedir. “Laşon ara keneged kulam – dedikodu bu üç tanesini bile kapsamaktadır.” Bunu şuradan öğrenmek mümkündür. Birinci Bet Amikdaş adı geçen üç günahtan dolayı yıkılmıştır. İkinci Bet Amikdaş’ın yıkılma sebebi “sebepsiz nefret” olarak verilse de bu suçun kaynağı hiç kuşkusuz laşon ara yanlışıdır. Bu da bu üç günahın laşonara’ya eşit olduğunu gösterir.  

Talmud zamanında evlenme çağına gelenlerin aileleri araştırılırken  MasehetKiduşin 71’e göre aranan en önemli özellik “gerektiğinde sessiz kalabilme” yani “şetikuta” dediğimiz özelliktir. Yani eğer ailenin iyi konuşma ve gereğinde susma özelliği varsa bu evliliğin de uzun soluklu bir evlilik olacağına delalet eder.

Tazria ve Metsora peraşalarında bir kişi laşon ara konuştuğu zaman tsaraat hastalığına yakalandığı anlatılır. Bu hastalığı teşhis edecek olanlar yani kişinin tame veya taor olduğuna karar verecek olanar Aaron Akohen ve onun soyundan gelen Kohenler’dir. Burada akla ilk gelen soru neden bu tanı koyma ödevinin Kohen olanlara verildiğidir. Daha da ilginç olanı bir kişi eğer bu hastalığa yakalanacak olursa zamanı gelip de taor olduğu gün iki kuş kobran getirme zorunluluğundadır. Bu iki kuştan bir tanesi “hatat” kobranı olarak kesilir ve kanı mizbeaha serpilir. Diğeri ise salıverilir. Böylesine bir ritüel bütün kuralları alt üst etmektedir çünkü buna benzer olaylar hemen hemen Tora’da hiç yer almaz.  Bir başka soru da neden kobran olarak kuş getirildiğidir.

Kuşlar ötme özelliğine sahiptir. Yani gürültü yaparlar. Bu gürültü laşon ara günahı gibidir. O da gürültü koparır. Nasıl ki laşon ara gürültü koparma özelliğine sahipse kişi bu günahın kapara olması için de kuş getirmek zorunda kalmaktadır.

Neden iki kuş getirildiğine verilecek yanıtı ararken VilnaGaon’un aşağıdaki Mişna’ya yaptığı yorumu anlamaya çalışalım. “Veda lifne mi atid ata liten din veheşbon” gelecekte kimin karşısında hesap vereceksin?” Burada iki tür hesap vermekten söz etmekteyiz. Bir tanesi olan “din” yargı anlamına gelir. İkincisi ise “heşbon” hesap olarak çevrilebilir. Bunlar iki farklı yargılama olduğuna da işaret etmektedirler. Bu iki kavrama Vilna Gaon’u çok keskin bir açıklama getirir.

Din yani yargı bir kişinin yaptığı yanlış sonunda yargılanmasıdır. Biri bir günah işlerse yargılanır bu da din olarak belirtilir. Heşbon ise çok daha karmaşıktır. Bu yanlışı yaptığımız süre içinde yapabileceğiz ama yapmadığımız iyi davranıştan  dolayı yargılanmak heşbon şeklinde yargılanmak olarak karşımıza çıkar. Yani din yaptığımız yanlışların yargılanmasıdır. Heşbon ise o anki potansiyelimizi kullanmayıp onun yerine yanlış yola sapmamızdan dolayı harcadığımız boş zamanın yargılanmasıdır. Vilna Gaon’u şöyle der: Şabat gününü ihlal edenleri gördüğünüz zaman onlar aynı zamanda neden Tora öğrenmedikleri için de yargılanacaklardır. Garip. Halbuki Şabat ihlali tamam “mehalel Şabat” olmalarından dolayı Tanrı zamanı gelince onları yargılar. Tora öğrenimi burada nereden çıkmaktadır. Bilgin şöyle açıklar. Mehalel Şabat konusu din şeklindeki yargı kapsamına girer. Ancak bu insanlar Şabat’ı ihlal etmedikleri halde mutlaka Tora öğreneceklerdir. Bir başka deyişle buna potansiyelleri vardır. İşte heşbon yargı çeşidinde bu potansiyellerini de kullanmadıkları için yargılanacaklardır.

Peygamber şöyle der: Ki şetayim raot asa ami oti az evu mekor hayim lahsov laen beerot beerot nişbarim.  Kavmim bana iki yanlış yaptı. Birincisi Ben’i yani yaşam kaynağını bıraktılar. Ve onlar boş boş (susuz) kuyular açıp durdular.” Burada iki yanlış vardır. Bir tanesi Tanrı’yı bırakmaktır. Bu zaten ciddi bir suçtur. İkincisinde de boş boş kuyuların peşinde koşmak vardır ki bu da ikinci yanlıştır. Birinci yanlışın yargısı din olarak bilinir. İkincide ise Tanrı’nın beraha dolu kaynağından faydalanmak dururken bomboş hayallerin boş kuyuların peşinde koşmaktır ki bu da heşbon şeklindeki yargılama ile karşımıza çıkar.

Rabiler bizlere teşuva yapan insanın iki yönden teşuva yapacağını söylerler. Korkudan dolayı teşuva yapacak olursa o kişinin isteyerek yapmış olduğu yanlışları “istenmeden” yapılan yanlışlar halinde kabul edilir. Çünkü kişi zaten bunlardan korkarak ve çekinerek teşuva yapmıştır. Artık mezid yani isteyerek yaptığı yanlışlardan değil şogegyni istemeden yaptığı yanlışlardan sorumlu tutulacaktır. Bu da oldukça büyük bir şeydir.

Ancak Masehet Yoma başka bir seviye de getirir. Eğer Tanrı’ya olan sevgisinden bir kişi teşuva yapacak olursa onun yanlışları mitsva haline çevrilir. Burada gerçekten inanılmaz bir seviye atlaması vardır. İsteyerek yanlış yapan bir kişi sevgiden dolayı teşuva yapınca yanlışları mitsva yani olumlu davranışlar haline çevrilmektedir. Burada Rabiler bir soru sorarlar:  Bu kadar seviyenin  yükselmesine ne gerek vardır. Mezid iken şogeg durumuna dönmüştür bu da yeterlidir.

Bilginler şöyle yanıtlarlar. Evet yeterlidir ama din şeklindeki yargı için yeterlidir. Ancak heşbon şeklindeki yargı hala yerinde durmaktadır çünkü bu insan bu kadar yanlışı yaptığı zaman içinde yapmadığı mitsva ve maasim tovim’den dolayı da sorumlu tutulacaktır. Yani heşbon şeklindeki yargıda bunlara karşı da sorumludur. Onun içindir ki sevgi ile teşuva yapan kişinin yanlışları mitsva olarak görülmekte ve bu büyük davranıştan dolayı da gerçekten kişi seviyesini yükseltmektedir. (DEVAMI HAFTAYA….)

                                                                                       DİVRE TORA

                                                                                     Rav İZAK PERES

Neden insanlar laşon ara yaparlar? Bazı insanlar, diğer insanları küçülttüklerinde statü kazandıklarına inanarak laşon ara yaparlar. Genelde bunu yaptıklarında diğer insanlara ne kadar zarar verdiklerini fark etmezler. Belki kendileri de küçümsenseydi ya da dışlansaydı, bunun nasıl bir duygu olduğunu bilir ve daha düşünceli davranırlardı.

Belki de bu yüzden Laşon ara yapmanın cezası cüzzamdır. Cüzzam sebebiyle üzüntüye sebep olan kişi tam anlamıyla toplumdan dışlanmış olur. İsrael’deki üç kampı terkederek yalnız yaşamak zorunda bırakılır. Başkaları tarafından hor görülür ve dışlanır. Manen temiz olmadığına inanılır. İşte bu da tam olarak hakkında laşon ara yaptığı kişiyi düşürdüğü durumdur. Artık bu duygunun nasıl bir şey olduğunu bildiğinden gelecekte daha dikkatli olacaktır.

Umarız ki kişi, laşon ara yapmanın ne kadar zararlı olduğunu böyle ciddi bir cezaya maruz kalmadan anlar. Herksin bilmesi gereken şudur ki, daha huzurlu bir hayat yaşamanın yollarından biri  laşon ara yapmaktan kaçınmaktır.

Rav Yanni kasabada gezinen bir satıcıya rastlar. Satıcı ‘ Kim yaşamın iksirini satın almak ister?’ diye bağırır. Rav Yanni satıcıya yaklaşarak iksirin formülünü açıklamasını ister. Satıcı formülü vermeyi kabul etmez ancak Rav Yanni ısrar edince ona şöyle cevap verir: ‘ Sizi özel bir iksire ihtiyacınız yok.  Uzun mutlu bir hayatın anahtarı sizin kutsal kitaplarınızda yazıyor zaten: Uzun yaşamak isteyen insanlar dilinizi kötülükten koruyun.’

Rav Yanni arkadaşlarına döner ve şöyle söyler: ‘Satıcı söyleyene kadar bu cümlenin anlamını gerçekten anlamamıştım. Bana, laşon aradan kaçınmanın başlı başına hayatın zorluklarına karşı bir ilaç olduğunu farkettirdi. Eğer insan, başkala rı hakkında kötü konuşmaktan kaçınırsa, husumet ve tartışmalardan uzak duruşa, o zaman daha sakin, daha huzurlu ve dolayısıyla daha uzun bir hayat yaşama şansı olur. İşte hayatın iksiri budur. (MidraşRaba, Metzora, Avoda Zara 19b)

 

                                                        ASE   LEHA   RAV : KENDİNE RAV SEÇ

                                                                      RAV ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-TORA

                                                                                                Emet (5)

D-İnsanlar arasında sulh ve barışı tesis etmek amacı ile, doğruyu değiştirerek söylemek mitsvası:

Talmud ( Masehet Yebamot 65) bu mitsvayı Yaakov`un oğullarının, Mısır`da hakimiyeti elinde bulunduran kardeşleri Yosef`e olan konuşmalarından öğrenir. Bilindiği üzere Yaakov`un ölümünden sonra kardeşler, Yosef`in onu Mısır`a köle olarak satmalarının intikamını almak isteyeceğini düşünürler. Buna mani olmak için kardeşler,babalarını gömdükten sonra Yosef`e, esasında aslı olmayan Yaakov`un bir vasiyetname bıraktığını söylerler.

Bu vasiyetnameye göre, Yaakov onlara şöyle demiştir: “-Yosef`e söyleyin:

Kardeşlerin sana karşı suç işlediler,sana kötülük yaptılar, lütfen sen günahlarını affet ve onları mazur gör” (Bereşit 50/16-17). Görüldüğu üzere sulh ve barış uğruna kardeşler, aslı olmayan şeyleri söylemekten kendilerini alıkoymamışlardır.

Talmud, Tanrı`nın bile bu gaye için hakikatları değiştirdiğini söyleyerek, aşağıdaki ilginç olayı Tevrat`a dayanarak bizlere sunar: Annemiz Sara`ya bir erkek çocuk doğuracağı müjdesi verildiğinde, kendisi buna gülmüş ve “bu yaşta çocuk sahibi mi olacağım? Kocam (Avraam) artık ihtiyar!” demekten kendini tutamamıştır. Başka bir deyişle, bu müjdeye her ikisinin yaşlı olmaları sebebi ile pek inanmamıştır.

Tanrı, Avraam`a bu olayı anlatırken, karısı Sara`nın buna inanmamasının sebebini, yalnız kendisinin ihtiyar olmasına bağladığını, Avraam`ın ihtiyarlığından hiç söz etmediğini görüyoruz. Tanrı, Avraam`dan Anamız Sara ile arasını açmamak için, bu gerçeği gizlemiştir. Zira hiçbir koca, karısının onun ihtiyarladığını söylemesini hoş karşılamaz.

İnsanlar arasında sulh ve barışın tesisi için, yalan konuşabilme mitzva`sını Arav Eliyezer Melamed, “Pnine Alaha kitabında şöyle açıklamaktadır: Dünyada var olan mutlak bir hakikat varsa, o da bütün insanların aynı kökten geldiği, aynı Tanrı tarafından yaratıldıkları ve belli bir amaç için dünyaya geldikleridir. Bu bakımdan aralarında devamlı barış ve sulhun var olması gerektir. Gerçekte bunun böyle olmamasının sebebi, şahsi çıkarlardır. Bu şahsi çıkarlardan dolayı, kin, nefret ve düşmanlıklar ortaya çıkar. Her iki taraf, kendisinin haklı olduğuna inanır ve hakikatın kendi tarafında bulunduğunu sanır. Oysa bu hakikatlar suni ve sübjektiftir, mutlak değildir.

Bu durumda yani suni hakikatlarla  (Sahsi çıkarlar)  mutlak hakikatlar  (Sulh ve barış) arasında bir tenakuz ve çatışma durumunda Tora, bizlere Sulh ve barış tarafını tutmamızı istemekte, bu uğurda yalan bile konuşabileceğimizi söylemektedir.

Şüphesiz bile bile yalan konuşmadan evvel, büyük gayret sarfederek, aynı amaca varmak için yollar aranmalıdır. Ancak hiçbir çare kalmadığı anda, sulh ve barışı tesis için yalana başvurulmalıdır. Örneğin bir arkadaşımızın bize filânca kişinin, onun hakkında kötü konuşup konuşmadığını sorduğunda, imkân nispetinde sanki soruyu duymadığımız veya anlamadığımız gibi kendimizi göstererek, konuyu başka bir yöne çevirmeye gayret etmeliyiz. Bunda muvaffak olmadığımızda veya arkadaşımızın sık sık ısrarlarından sonra, yalana başvurarak, “hayır kötü konuşmadı” demeliyiz.

                                                                 TARİHİMİZDEN

                                                              İZMİR HAHAMBAŞILARI

                                                                                         RAV HAYİM PALAÇİ – 1

İzmir’in dünyaca en iyi bilinen Hahambaşılarından biridir. “Habif” takma adı ile bilinir. 1788 yılında İzmir’de dünyaya gelir. Anne tarafından Hikre Lev kitabının yazarı olan Rabi Yosef Rafael Hazan’ın torunudur. Babası Yaakov Palaçi de İzmir’in büyük Rabilerinden biri olarak kabul edilir. Annesi Kali Kaden yukarıda belirttiğimiz gibi Rav Hazan’ın kızıdır.

Rabi HayimPalaçi ilk öğrenimini Beyt Yitshak kitabının yazarı olan Rabi Yosef Gatenyo’nun yanında alır. 1874 yılında büyük oğlu Rav Avraam Palaçi’nin “HelkatBahayim” kitabında verdiği bilgi ışığında 1837 yılında “Av Bet Din” sıfatına hak kazanır. RavPalaçi 1847 yılında unvanların hiç de kolay elde edilmediği bir dönemde yargı yetkisine sahip “dayan” ve “marbits Tora” unvanı ile İzmir’in iki numaralı ismi olur. RavPalaçi sadece İzmir’de değil Tire Manisa ve Bergama gibi yerlerde de fikir danışılan bir Rabi olur. Geonim dönemi 13. Yüzyılda sona ermiş olmasına rağmen RavHayimPalaçi ve oğlu RavAvraamPalaçi “Geoneador” zamanının en büyükleri olarak bilinirler.

1855 yılında bütün Rabilerin başındaki kişinin unvanı olan “Rav Kolel” ismi ile bilinir. 67 yaşında İzmir hahambaşı olarak seçilir ve ölümüne kadar bu göreve devam eder. Rabi Palaçi zamanında idareciler onların izni olmadan hiçbir belge imzalamaması konusunda ısrarcı olurlar. Bu konuda da bir belge imzalamasını isterler. Rabi bu belgeyi imzalar ancak idareciler bu belgeyi yürürlüğe koyacak cesareti yaşadığı süre içinde gösteremezler.

                                                                                      MİMAAYAN

                                                                                       RavİsakAlaluf

                                                                                          ŞALOM BAYİT

Son derece güç şartlarda yaşayan bir kişi yaklaşan Sukot bayramı için bir etrog almak istemektedir. Etrog çok pahalıdır ve parası bunu yetmemektedir. Birden büyükbabasından kalan antika Tefilin aklına gelir ve onu satarak etrog alabileceğini düşünür. Etrog satan kişiye geldiğinde önce etrog almak istediğini ifade eder. Satıcı bunun çok pahalı olduğunu söyler ve bir öneri getirir. Büyükbabasından kalma Tefilin’i satması halinde kendisine etrog verebilecektir. Adam çok sevinir ve değiş tokuş gerçekleşir. Son derece güzel bir etrog ile eve gelen adama eşi bunu nasıl aldığını sorar. O da yaptığı değişimi anlatır. Kadın çok sinirlenir ve mutlaka Tefilin’i satacaksa bununla yiyecek almalarının daha da önemli olduğunu söyler. Şiddetle masaya vurur ve etrog yere düşerek “pasul” yani geçersiz olur. Adam büyük bir şok yaşamaktadır. Hem Tefilin’i hem de etrogu gitmiştir. Ancak Şalom bayit yani evin barışını sağlamak adına ses çıkarmaz. O gece büyükbabasını rüyasında görür. Büyükbabası  etrog almak için Tefilin’i sattığında göklerde büyük olumlu değişimlerin olduğu söyler. Ancak şalom bayit uğruna eşi ile kavga etmeyip susunca bu değişimin daha büyük ve olumlu hale geldiğini söyler. Adam uyandığında eşi ile barışır ve yaşamlarına devam ederler. Bu da bizlere şalom bayit’in ne kadar önemli olduğunu ispatlar.

                                                                HAFTANIN SÖZÜ

İnsanın  günah kaygısı bilgeliğinin  önüne  geçerse, bilgeliği yaşamı  boyunca  devam eder. Aksi  halde  bilgelik  ondan uzaklaşır. (Rabi Hanina ben Dosa – PirkeAvot)