Haftanın Peraşası BülteniTanrı, Buluşma Çadırı'ndan Moşe'yi çağırır ve ona korban kanunlarını iletir. Korban çeşitleri arasında şunlar sayılabilir:

Bu Hafta İçin Saatler

9VEADAR

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5776

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

17:11

   18:31

-----

Yeruşalayim

17:15

18:35

Tel Aviv

17:31

    18:33

 19 MART

Tel Aviv

17:35

18:37

İstanbul

18:01

    18:44

2016

İstanbul

18:09

18:52

İzmir

18:01

18:51

İzmir

18:08

18:58

    VAYİKRA-ויקרא

                       ŞABAT ZAHOR     -      23 Mart 2016 TAANİT ESTER       -         24-25 Mart 2016 PURİM                                                                                                                                            

                                                                                             

                                                                                          PeraşaÖzetİ
                                                                                      [www.chabad.org]

Tanrı, Buluşma Çadırı’ndan Moşe’yi çağırır ve ona korban kanunlarını iletir. Korban çeşitleri arasında şunlar sayılabilir:

“Korban Ola – Yükselen Korban”. Bu korban türünde, hayvan, Mizbeah üzerindeki ateşte tamamen yakılarak bir anlamda “Tanrı’ya yükselir”.

“Korban Minha – Un Korbanı”. Kaliteli un, zeytinyağı ve günlük ile hazırlanan ve beş farklı türü olan özel korban.

“Korban Şelamim – Barış Korbanı”. Hayvanın bir kısmı Mizbeah’ta yakıldıktan ve bir kısmı Koenler’e verildikten sonra eti, korban sahibi tarafından yenir.

“Korban Hatat – Hata Korbanı”. Koen Gadol, cemaatin tamamı, kral veya sıradan bir Yahudi tarafından yanlışlıkla yapılan ihlallerin affı için getirilen, farklı türlerde korbanlar.

“Korban Aşam – Suç Korbanı”. Kutsal hizmete ayrılmış bir canlı ya da eşyadan kişisel yarar sağlayan, Tora’nın bir yasağını ihlal ettiğinden kuşkulanan veya bir başkasını aldatmak için yalan yere yemin ederek “Tanrı’ya ihanet eden” kişiler tarafından getirilen korbanlar.

 
 

                                                                                                                  

                                Mİ-DRAŞ YİTSHAK

                                      Rav İsak Alaluf

                                                                     T E F İ L A

Vayikra kitabının aynı adı taşıyan ilk peraşası genellikle “korban” konusunu işler. Bu konu günümüzde uygulanabilir olmadığından anlaşılması kolay değildir. Bayram günlerinin Musaf duasında söylediğimiz “kohanim baavodatam ulviyim leduhanam ulşiram ulzimram veYisrael bemaamadam - Kohenler korban görevlerinin başında, Levi kabilesi Duhan’da şarkı ve ilahilerinde, Yisrael ise temsilci olarak bulunmaları gereken yerde” dileği ne zaman gerçekleşir bilmek mümkün değildir. Ancak Rabiler Oşea peygamberin sözlerine bakarak “unlaşma parim sefatenu” cümlesi gereği korban ibadeti yerine Tefila sistemini getirmişlerdir. Teilim 12’de yazan “kerum zulut livne adam” cümlesi Gemara Berahot tarafından  “onlar yükseklerde bulunur ama ne yazık ki insanlar tarafından küçümsenir” şeklinde açıklanmaktadır. Gerçekten de Tefila aslında Tanrı ile bir bağ kurabilmek için yerine getirilmesi gereken çok önemli bir zorunluluktur. Tefila söylemekle her Yahudi bir Kohen statüsüne kavuşmaktadır. Çünkü korban ibadetini gerçekleştirecek Kohenler olmadığından herkes kendi Tefila’sını icra etmektedir. Ne yazık ki zaman içinde koşullar ağırlaştıkça Tefila kavramı “bir mecburiyeti yerine getirmek” havasına bürünmüş ve “Tefilat keva” şeklini almıştır. En iyi sinagog en erken çıkan, en iyi Hazan da süratli okuyan olmuştur. Çağın koşulları elbette ki bazı şeyleri günümüze uydurmayı zorunlu kılmaktadır ama Tefila yükseklerdeki konumundan çok daha aşağılara çekilmiştir. Sidur adını verdiğimiz kitaplarda bazen çok basit bazen de Arizal veya Rav Şarabi gibi Kabalistik açıklamalar vardır. Bu kitaplardaki “kavanot” dediğimiz açıklamalar aslında gerçek konsantrasyonların  çok az bir kısmını içermektedir. Ancak çoğunluk bunlara ulaşabilecek durumda değildir.

Tefila konusunda sınırsız şeyler söylemek mümkündür. Ancak bizler Şulhan Aruh 90. bölüm  dokuzuncu alaha’ya yakından bakacağız. “Kişi sinagogta tsibur ile birlikte Tefila söylemelidir.”

Açıklama yapan bilgeler kişinin Tefila’sının hiçbir zaman Tsibur Tefila’sı kadar değerli olmadığını öğretirler. Dua eden kişi sayısı arttıkça duanın kabulü, işlevi ve geçerliliği de artar. Behukotay peraşasında şöyle bir cümle vardır: “Veradefu mikem hamişa mea umea mikem revava yirdofu – sizden beş kişi yüz kişiyi kovalayacak yüz kişi de onbin kişiyi takip edecek.” Matematiksel olarak beş kişi yüz kişiyi kovalayabiliyorsa yüz kişinin ikibin kişiyi izlemesi gerekir. Ancak burada kullanılan “revava” sözcüğü on bin kişi olarak öğretilir. Bu da Tefila yapan kişilerin sayısı arttıkça bereketin katlanarak çoğalacağını gösterir.

Hafets Hayim Tora emri olan Tefilin takmak, Keriat Şema metninde Mısır çıkışını hatırlamak gibi emirlerin tek başına yapılmasının mümkün olduğunu ama tsibur ile yapıldığında değerinin kıyaslanamayacak kadar büyüdüğünü savunur.

RaMBaM Tefila kurallarını işlerken şöyle der: “Tsibur Tefila’sı her zaman duyulur ve yanıtlanır. Dua edenler içinde hata yapanlar bile olsa Tanrı Tsibur’un Tefila’sını boş çevirmez. Onun için kişi tek başına Tefila söylemektense erken kalkmalı ve sinagogta minyan ile birlikte Tefila söylemelidir. Sinagogtaki Tefila her zaman yanıtlanan Tefila’dır.

Maran buna ek olarak kişinin minyan ile Tefila söyleme zamanını kaçırmış olsa bile “beyahid” Tefila’sını sinagogta söylemesini tavsiye etmektedir. Çünkü orası Tsibur’un Tefila söylediği yerdir.

Gemara Masehet Roş Aşana’da ilginç bir yaklaşım gösterir. Teilim 107’de gemi ile seyahat edenler ile ilgili bir bölüm vardır. Bu bölümde fırtınaya yakalanmaları halinde dua ettikleri ve kurtuldukları bunun için Tanrı’ya teşekkür ettikleri yazılıdır. Pesah bayramının mizmoru olan bu bölümde ters yazılmış “nun” harfleri dikkat çeker. Gemara bu ters “nun” harflerinin gemicilerin duasının bazen kabul edildiğini bazen de edilmediğini gösterdiğini savunur. Eğer başlarına bir şey gelmeden önce dua ederlerse kabul edilmekte, başlarına geldikten sonra dua ettiklerinde kabul edilmemektedir. Burada RaMBaM’ın öğretisi ile büyük bir tezat vardır. RaMBaM Tsibur Tefila’sının içlerinde hatalı kişiler olsa da kabul edildiğini savunmaktadır. Bu Gemara neden böyle bir çıkarım getirmiştir? Gemara gemicilerin Tsibur değil Yahid olarak kabul edildiklerini öne sürer. Şimdi orada yüzlerce minyan varken bunların nasıl “yahid” kabul edildiklerini anlamaya çalışalım.

Büyük bilginler bizlere Tsibur sözcüğünün anlamını öğretirler. Tsibur sadece on kişinin bir araya gelmesi ve dua etmesi değildir. Tsibur birbirine gönülden bağlı, birbirini seven, en azından saygı duyan, birbiri için üzülen insanlar topluluğudur. Tsibur birlikte hareket edebilen bir topluluktur. Eğer böyle değilse o Tsibur yine yahid olarak kabul edilir. İşte geminin içinde yer alan kişilerin ortak paydaları yoktur. Belki fırtına anında kurtulmak ortak amaçtır ama normalde buluşacakları yer yoktur. Onun için bazen Tefila kabul edilir bazen de edilmez.

Benzer şekilde sinagogta kişiler eğer birbirleri hakkında atıp tutuyorsa, belli amaçlar uğruna kavgalar varsa, açık bir pencere veya klima kavganın fitilini ateşliyorsa orada bir Tsibur varlığından söz etmek mümkün değildir. Arizal her Tefila öncesinde kitaplarda da yazılı olan bir metni okumayı gelenek haline getirmiştir. Bu metinde öncelikle “veaavta lereaha kamoha” mitsvasını kabul ettiğini, her Yahudi’yi kendini sevdiği kadar sevdiğini beyan eder ve takibinde “meleh malhe amelahim” önünde dua etmeye hazır olduğunu söyler. Gemara’nın da Rabileri de anladığı Tsibur böylesine bir oluşumdur.

Hepimizin aklına gelen soru aynıdır. Parnasa için Tefila yaptım cevap yok, evlenmek için dua ettim hareket yok, sağlık için yalvardım ne gelen var ne giden. Bu nasıl Tefila kabulüdür? Rabiler böyle düşünmenin yanlış bir hareket olduğu konusunda görüş bildirirler. “Ki ata şomea tefilat kol pe – Sen her ağzın duasını duyarsın” pasuğu Tefila’nın her zaman duyulduğunu bize öğretmektedir.

Tanrı Sedom şehrini yok edeceği zaman bunu Avraam ile paylaşır ve ondan bir şey saklamayacağını beyan eder. “Amhase ani meAvraam aşer ani ose.” Pasuğun devamında ise Avraam’ın büyük bir millet olacağı ve bereketlendirileceği yazılıdır. Rabiler birbirini izleyen bu iki pasuk arasında ilgi kurmaya çalışırlar.

Dubnolu Magid bir hikaye anlatır. Elbise dükkanına giden iki kişi vardır biri genç diğeri yaşlıdır. Genç olan ilk gördüğü elbiseyi alır ve çıkmaya hazırlanır. Yaşlı adam ise uzun süre inceler, prova yapar sonra satın alır. Yaşlı adam gence sorar nasıl bu kadar hızlı elbise seçiyorsun. Ölçmeden biçmeden alıyorsun. Genç adam şöyle der: Sen bu elbiseyi hemen giymek için alıyorsun tabii ki ölçüp biçiyorsun. Ama ben daha gencim bana olmazsa çocuklarıma aktarırım onlar giyerler.

Tanrı bütün duaları duyar. Bazılarını hemen yanıtlar bazılarına ise daha sonra yanıt verir. Tanrı Avraam’dan yapacaklarını saklamaz çünkü hemen Sedom için dua etmesini ister. Ancak duaları o anda kabul görmez. Avraam’ın duası büyük bir toplum ve Bene Yisrael gerçeği ile kabul gördüğünü kanıtlar. Avraam’ın duasının karşılığı Bene Yisrael gerçeğidir.  

Alışveriş hepimizin hayatının bir gerçeğidir. Alışveriş yapacağımız yere gideriz. Paramıza göre alışveriş yaparız. Para ne kadarsa alınan emtia da o kadardır. Konu kapanır. Bu alışveriş türünde ne mal sahibine ne de müşteriye güven gerektirecek bir durum yoktur. Bazen de ön ödemeli alışverişler vardır. Önceden yatırılan para bir süre sonra kullanılır. Burada mal sahibine o parayı batırmayacağına dair güven gereklidir.

Benzer şekilde bazen dualarımızın hemen kabul edilmesini isteriz. Dua ederiz sanki ödeme yaparız hemen malı yani cevabı ararız. Bazen de dua ederiz ve bu dualar bir kredi gibi orada birikir. Çünkü Tanrı’ya güvenimiz tamdır. Ön ödemede bir sorun yoktur. Tanrı zamanı geldiği zaman almamız gereken cevabı bize veya çocuklarımıza veya zor durumda olan birine mutlaka verecektir.

Rabiler her Yahudi’nin “tsadik” olması gerektiğini savunurlar. Bunun için de “tsadik” sözcüğünün harflerine bakmak gerekir. Bir kişi günde tsadi – 90 Amen, dalet – 4 Keduşa, yud – 10 Kadiş’e yanıt ve kuf – 100 beraha yapmak zorundadır. Bunlardan doksan “amen” ile yüz “beraha” için minyan gereksinimi yoktur. Ancak dört “keduşa” ve on tane “kadiş” yanıtı için mutlaka minyan gerekir. Gemara Masehet Berahot’ta sinagoga gelen ve minyan olmadığını gören Tanrı için “miyad u koes” demektedir. Tanrı’nın kızgınlığı “yud” ve “dalet” harflerinin yerine getirilmemesinden kaynaklanır. Bu yüzden de “miyad – yad’dan dolayı” kızar denmektedir. Rav Hida Kadiş ve Keduşa’ya yanıt vermeyen bir kişinin cezasının “niduy” olduğunu söyler. Rabi Bensiyon Abaşaul da “Baruh Ad… Amevorah leolam vaed” diyene kadar insanın Neşama’sının kendini bulmadığından söz eder.

Dünyanın varoluş sebeplerinden sıklıkla söz ederiz. Dünyanın durmasına sebep  duadan da söz etmemiz gerekir.  Kadiş.  Kadiş bir asansör gibidir. Çünkü dualarımızı biz “asiya” dediğimiz dünyadan Tanrı’nın varlığının bulunduğu “atsilut” dediğimiz dünyaya ulaştırmak için çaba gösteririz. Bunu yapmak için bir asansöre ihtiyaç vardır. Örneğin  “vatitpalel Hana”dan “Odu”ya kadar olan bölüm “asiya” dünyası içindir. Kadiş okunur ve bir dünya yukarıya çıkılır. “Odu” ile “Yiştabah” arası Yetsira içindir Kadiş okunur ve bir dünya yukarıya çıkılır.

Duaların ulaşması gereken yere gitmesini engellemek için “Klipot” dediğimiz oluşumlar hazırda bekler. Bunları yok eden kesip atan ilk etmen “pesuke dezimra” dediğimiz mizmorlardır. Dünya geçişlerinde ise bunları patlatan Kadiş dediğimiz duadır. Kadiş meleklerin anlamaması için Arameik lisanda okunur.

Bene Yisrael sürgünde olduğu sürece Tanrı’nın dört harfli ismi tamamlanmamıştır. Sadece “yud” ve “he” harfleri mevcuttur. Bizler Kadiş okurken “ismin büyüsün ve kutsansın” diye başlarız. Burada sözü edilen isim “yud ve he” harflerinden oluşan ve aslında tamamlandığında dört harfli ismi oluşturacak olan isimdir. Burada eksik olan “vav” ve “he” harflerinin sayısal değeri on birdir. Benzer şekilde “yitgadal veyitkadaş” sözcüklerinin harf sayısı da on birdir. Bunu söyledikten sonra “amen” ile cevap veririz.   

Kadiş ile ilgili bir şeyi daha paylaşalım. Kadiş bir asansör gibidir demiştik. Çünkü Kadiş Tanrı’nın kırk iki harflik ismine gönderme yapar. Bu isim de güvenli çıkış ve inişi sağlar. Bunun benzerini “Anna bekoah” parçasında da bulmaktayız.

Kadiş ile Keduşa ile birlikte yapılan Tefila’nın keyfini ve değerini hissetmek için hala geç kalmış sayılmayız.

                                                                                            DİVRE TORA

                                                                                           Rav Nafi Haleva                  

Bu Şabat günü uzak bir yörede oturmasına rağmen ve yakın bir tehdit altnda olmamasına rağmen, Amalek’in Mısır’ı henüz terk etmiş olan Bene Yisrael’e yaptığı ani saldırıyı anlatan Zahor peraşası okunduğu için Şabat Zahor olarak adlandırılır. Maftir olarak, Amalek’in yok edilmesini emreden özel bir kısım okunur. Aftara da bu konuya uygundur ve Kral Şaul’un Amalek’e karşı giriştiği savaşı anlatır. Büyük bir zafer kazanır; ama Amalek kralı Agag’a merhamet gösterip onu öldürmek yerine esir alır. Ertesi sabah Peygamber Şemuel, Şaul’u, Tanrı’nın  Amalekler’i  tamamen yok etmekle ilgili emrini tam olarak yerine getirmediği için azarlar; krallığın onun soyunun elinden alınacağını bildirir. Bundan sonra  Şemuel Amalek kralı Agag’ı öldürür. Talmud, bunun bir gece öncesinde, Agag’ın karısının hamile kaldığını ve daha sonra bir çocuk doğurduğunu belirtir.  O gece Şaul savaş yerinde öldürmediği için hayatta olan Agag, bu şekilde Amalek halkının soyunu sürdürmeyi başarır. Bunun sorumlusu Şaul olarak görülür. Bu nedenle Agag’ın soyundan gelen Aman’la savaşmak işi, Şaul’un soyundan gelen Mordahay’a kalır. Bu maftir ve aftara, Amalek ve bu halka mensup Amanı’ın hikayesini bağlamak için, her zaman Purim’den önceki Şabat günü okunur.

Amalek neden saldırmıştır? Tora, Amalek’in saldırısı hakkında ‘’Aşer Kareha – Sana Rast Geldi  ‘’ sözcüğünü kullanmaktadır. Başka bir deyişle saldırı rastlantı konusunu ön plana çıkarır nitelikteydi. Amalek’in tüm felsefesi dünyada Tanrısal bir planın veya takdirin bulunmadığı yönündedir. Bu felsefeye göre, her şey bir tesadüftür; talih, şans ve kader tarafından dikte edilir. BU nedenledir ki, Amalek’in doğrudan torunu olan Aman, Yahudileri öldürmeye karar verdiğinde rast gele zar atmıştır ve “Purim” ismi de oradan gelmektedir.

Felsefi olarak Amalek ve Yahudiler yelpazenin karşı uçlarında dururlar. Yahudilik dünyada bir amacın, bir anlamın var olduğuna ve Tanrı’nın yakından hayatımızla ilgilendiğine inanır. Esasında Purim’in öğrettiği de budur. Herşey kasvetli göründüğü zaman bile, Tanrı oradadır ve olaylara yön vermektedir. Aman’ın kararı ile Yahudilerin yok olmaya mahkum olduğu şeklinde bir görüntü ortaya çıkmıştı. Ama sonrasında dramatik bir şekilde olaylar tam tersine dönmüştür.

Kendi hayatımızda, Tanrı’nın ilgisinden kuşku duyma düzeyimiz ne kadar yüksekse, Amalek’in rastlantıya dayanan felsefesi de bizim o düzeyde bir parçamız haline gelmiş demektir.

Kabalistler Amalek sözcüğünün sayısal değeri olan 240’a dikkat çekerler. Bu sayı, Safek yani kuşku kelimesinin sayısal değeri ile aynıdır. Amalek’in rolü, bu dünyada neyin gerçek olduğu ve Tanrı’nın olayların gelişimindeki rolü hakkında kuşku yaratmaktadır.

Bu kavram o kadar önemlidir ki, 613 mitsvadan bir tanesi Amalek’in yaptıklarını anımsamaktır. Ve her sene Purim’den önce Şabat’ta bizim yaptığımız budur. O halde bu mesaja önem verelim ve payımıza düşen görevi yaparak, Amalek’in rastlantı dolu bir dünya fikriyle mücadele edelim.

Tora’da ‘’Amalek’in sana yaptığını hatırla’’ denmektedir. Pasuk ‘’sana ‘’ diyerek tekil hitap şekli kullanmaktadır. Bu, Amalek ve onun temsil ettiği kültürün, sadece kendisini Yahudilik’ten ayıran ‘tekil’ kişiler üzerinde etkili olabildiğini gösterir. Ancak kendi kültürüne bağlı kalmış ve toplumla birlikte yaşayan bir kişinin, Amalek’in olumsuz etkilerinden korkmasına gerek yoktur.

Bir Purim kutlamasında öğrenciler,  Megila’da anlatılan olayları canlandırmışlardı. Aman rolünü oynayan öğrencinin, Mordehay rolüne göre çok daha başarılı olduğu görüldü. Öğretmenleri buna hemen bir açıklama getirdi. Aman rolünü oynamak her zaman kolaydır. Ne de olsa hepimizde ondaki gurur düşkünlüğü ve kötü karakterden bir nebze olsa da vardır. Oysa Mordehay rolünü başarıyla canlandırmak imkansızdır. Zira Mordehay’ın yüksek düzeydeki özelliklerini taklit etmek çok zordur. Bunu başarmak için gerçekten onun düzeyinde olmak gerekir.

Megilat Ester’de Modehay Aman’ın önünde ne diz kırdı, ne de eğildi denmektedir. Bu sözcüklerin cümledeki yapısı gelecek zamana göredir. Başka bir deyişle “Mordehay ne diz kıracak ne de eğilecek” denmektedir. Her nesilde Yahudilerde, boyun eğmeyecek bir lider mutlaka çıkacaktır.  Aman bunu bilmekteydi; bu sebeple Mordehay’ın tüm halkını yok etmek istedi. Zira bir Mordehay’ı öldürse, başka bir yerden bir başka Mordehay’ın ortaya çıkacağını bilmekteydi. Ve o çıkacak olan Mordehay da ‘ne diz kıracak, ne de eğilecekti’ Amacına ulaşamadı. Her dönem aramızdan Mordehay gibi inançlı insanlar çıkar ve  Yahudiliğimizi sona kadar gururla ilerdeki nesillere aktarılmasına vesile olurlar.

 

                                                        ASE   LEHA   RAV : KENDİNE RAV SEÇ

                                                     RAV ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-TORA

                                                                                              EMET(2)

B-Yalan konuşma çeşitleri ve bunlardan sakınma yolları:

Midevar şeker tirhak ”( Şemot 23/7 )( Yalan şeylerden uzak dur.)

Tora, bu emirde bizleri sebebi ne olursa olsun, her çeşit yalandan uzaklaşmamızı istemektedir. Rabilerimiz, bu yasağı açıklamak için birçok örnekler vermişlerdir. Geçmişte cereyan eden bir olayı anlatırken, kendimizden ilaveler veya değişiklikler yapmak, şahsi bir çıkar için olmasa bile, yine de yalan konuşmak demektir. Gelecek için de yapmayı düşündüğümüz şeyleri anlatırken, onları abartmak, büyütmek ve değiştirmek te yalancılık yapmak demektir.

Bu yalanları söylerken, birine zararımızın dokunması şart değildir. Başkalarına zarar vermememize rağmen yasaktır. Eğer birine zarar veriyorsak örneğin, “yalancı şahitlik´ yapıyorsak, o vakit işlediğimiz günah daha da ağır olur. Bu hususta, Tora, on emirde şöyle demektedir:

Lo taane bereaha ed şaker( Şemot 20/13 ) ( Arkadaşına yalancı şahitlik etme )

Günlük hayatta insanların bir arada uyum içinde normal yaşıyabilmeleri için, adli mercilerin hakikatları ortaya çıkararak, haklıya hakkını, haksıza da cezasını, taraf tutmadan vermeleri gerekir. Yargıçların bunda muvaffak olabilmeleri için şahitlerin, doğruyu  söyleyerek hakikatları ortaya dökmeleri çok önemlidir. Bu bakımdan Tora, yalan konuşmamanın yanında, yalancı şahitliğin  yapılmaması konusunda da çok titiz davranmış ve bu yasağı “On Emir” in içine dahil etmiştir.

Yalan konuşmanın başka bir çeşidi ibranice “Genevat daat” dediğimiz, arkadaşımızı bir nevi aldatmak ve onun üzerinde müspet tesir yaratmak maksadı ile, yüzüne esasında var olmayan fakat onun hoşuna gidecek (yalan ) şeyleri söylemektir, pohpohlamaktır.

Bunun diğer yalanlardan farkı, bunda olmuş veya olacak bir şey değiştirilerek yalan  konuşulmamakta, yalnız arkadaşımıza  iyi, hoş görünmek  ve  aklını bize çalmak  yolunda, doğru olmayan sözler ve hareketlerde bulunmamızdır. Rabilerimize göre bu tür yalanın yasaklanmasının kaynağı  Tora`daki “Lo tignovu” (Vayikra 19/11) (Çalmayacaksın)  emridir.

Genelde çalmak, maddi bir nesneyi ( para veya mal ) müsaadesiz olarak başkasından almak olarak nitelendirilirse de, Tora birkaç yerde, başkasına iyi görünerek kalbini çalmaya (çelmeye ) de “Çalmak” terimini kullanmaktadır. Örneğin: Kral David`in oğlu Avşalom, milletin kalbini kendi tarafına yönlendirmesine  “Yisrael`in kalbini çaldı” diye söz etmektedir (Bak Şemuel Bet 15).

                                                      

                                                                              TARİHİMİZDEN

                                                    RAV DAVİD ASSEO (BİRİNCİ BÖLÜM)

1914 yılında doğan David Asseo, 2 sene Hasköy'de Yeshiva'da sonrasında Hasköy Alliance Okulunda eğitim gördü.

1928-33 yılları arasında Rodos Yeşiva'sında eğitim gören ve 1933 yılında mezun olup İbranice ve Yahudi dini öğretmenliği diplomasını alan Asseo, eğitiminin ardından ülkesine geri dönmüştür. Aynı sene İstanbul'daki bazı okullarda öğretmenlik yapmaya başlamış, ardından Musevi Lisesinde İbranice dersi vererek, İbranice'nin öğrenilmesi için çaba harcamıştır.

1936'da vatani görevini tamamlamış; Türkiye Hahambaşılığı'nda önce Bet Din görevlisi sonra Bet Din Sekreteri olarak görevine devam etmiştir.

1953'de Rav Rafael Saban'ın Hahambaşı seçilmesinden sonra, Bet Din görevinin yanı sıra Hahambaşı'nın genel sekreteri olarak göreve getirilmiştir.

                                                                                       MİMAAYAN

                                                                               RavİsakAlaluf

                                                                       TADIN VE GÖRÜN Kİ TANRI İYİDİR

Her sabah kalkarak erkenden koşmaya giden bir adam yine rutin idmanını yaparken ormanda kaybolur. Gece olduğunda sesler duymaya başlar ve adamakıllı korkar. Ormanda kendisini bekleyen tehlikelerden nasıl korunacaktır? Cesaretle yürümeye çalışır ve uzakta bir ışık görür. Işık veren kulübeye yaklaşır ve pencereden bakar. İçeride bir kadın ve bir adam gayet acayip hareketler yapmaktadırlar. Adam kadını döndürmekte, yatırıp kaldırmakta, ileri geri sürüklemekte, kadın ise ikide bir bacağını adamın bacağına dolamaktadır. Adam bu manzarayı görünce dışarıda kalmayı yeğler. İçerdekilerin davranışları onu son derece rahatsız etmiştir. Karanlık ve korkutucu bir ortamı içerideki ortama tercih eder.

                                                                                    

Oysa gerçek tabii ki çok farklıdır. İçeride son derece güzel bir müzik eşliğinde kadın ve adam tango dansının figürlerini çalışmaktadırlar. Bütün bu figürler dışarıdan bilmeden izleyene son derece itici görünmüştür.

Galutun ve bilgisizliğin karanlığında yaşayan bazılarımız için de Yahudilik ve mitsvalar müzik sesi duyulmadan  izlenen tango figürleri gibi iticidir. Bu yüzden birçokları o müziği duymama pahasına dışarıdaki ortamda kalır ve daha güvenli bir ortama girmez. Çünkü bilmez veya bilmek istemez. Halbuki biraz yaklaşmayı denese müziğin büyülü atmosferine kendini kaptıracaktır. Mitsvaların tadına varsa kendini bu yolda ilerler halde bulacaktır. Rabi Şalom Masas “Taamu uru ki tov Ad.. - -tadın ve görün ki Tanrı iyidir” pasuğunu açıklarken mitsvaların ve Yahudiliğin ancak hissedilerek ve uygulanarak bir anlam kazanacağını ifade etmektedir.


                                                                                   
HAFTANIN SÖZÜ

                    Genci tutması  gereken yola göre yetiştir ki,  yaşlandığında  dahi o yoldan  ayrılmasın. (Mişle 22/6)