Bu
Hafta İçin Saatler |
23KİSLEV |
Gelecek
Hafta İçin Saatler |
||||
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
5776 |
Şabat |
Başlangıç |
Bitiş |
Yeruşalayim |
15:56 |
17:16 |
----- |
Yeruşalayim |
15:57 |
17:17 |
Tel
Aviv |
16:16 |
17:18 |
5
ARALIK |
Tel
Aviv |
16:16 |
17:18 |
İstanbul |
16:21 |
17:03 |
2015 |
İstanbul |
16:21 |
17:03 |
İzmir |
16:40 |
17:19 |
|
İzmir |
16:40 |
17:20 |
VAYEŞEV-וישב |
||||||
7-14
Aralık 2015 HANUKA 12-13 Aralık
2015 ROŞ HODEŞ TEVET |
PeraşaÖzetİ(Bereşit1:1-68)
[www.chabad.org]
Yaakov, on
iki oğluyla beraber Hevron’a yerleşir. En sevdiği oğlu 17 yaşındaki Yosef’tir.
Kardeşleri, babalarının Yosef’e yönelik [örneğin Yaakov’un Yosef’e yaptığı çok
renkli pelerin gibi] ayrıcalıklı davranışlarından dolayı, onu
kıskanmaktadırlar. Yosef, gördüğü iki rüyayı kardeşlerine anlatır. Bu rüyalar
onun gelecekte kardeşleri üzerinde hâkimiyet kuracağını kehanet etmektedir. Bu
da kardeşlerinin ona karşı olan kıskançlıklarını ve nefretlerini arttırır.
Şimon ve Levi onu öldürmek için plan yaparlar, ama daha sonra gelip onu
kurtarmayı planlayan Reuven onu bir çukura atmalarını önerir. Yosef
çukurdayken, Yeuda’nın teklifiyle onu oradan geçmekte olan bir Yişmaeli
kervanına satarlar. Kardeşleri, Yosef’in özel pelerinini keçi kanına bularlar
ve sevgili oğlunun vahşi bir hayvan tarafından parçalandığına inandırmak için
babalarına gösterirler.Yeuda evlenir ve üç çocuğu olur. En büyüğü olan Er
genç ve çocuk sahibi olmadan ölür. Karısı Tamar, ikinci oğul Onan ile
evlendirilir. Fakat Onan da Er’le aynı günahı işlemesi nedeniyle genç yaşta
ölür. Yeuda üçüncü oğlu Şela’yı gelini ile evlendirmeye isteksizdir. Yeuda’nın
ailesinden bir çocuk doğurmaya kararlı olan Tamar bir fahişe kılığına bürünür
ve Yeuda’yı baştan çıkartır. Bir süre sonra Yeuda gelininin hamile olduğunu
öğrenir ve zina yaptığı için öldürülmesini emreder. Ama Tamar ödeme
karşılığında ona vermiş olduğu bazı kişisel eşyaları ortaya çıkartınca,
Tamar’ın karnındaki çocuğun babasının kendisi olduğunu kabul eder. Tamar,
Perets ve Zerah adı verilen ikiz oğlanlar doğurur. Perets, Kral David’in atasıdır.Yosef
Mısır’a götürülür ve Paro’nun (Firavun) bakanlarından Potifar’a satılır. Tanrı
onun yaptığı her şeyi bereketli kılar ve kısa bir süre sonra efendisinin bütün
mal varlığını yönetmekle görevlendirilir. Potifar’ın karısı bu yakışıklı ve
karizma sahibi genç erkeği arzular; Yosef onun tekliflerini reddedince,
kocasına İbrani kölesinin ona saldırmaya çalıştığını söyler ve Yosef’i hapse
attırır. Yosef gardiyanlarının güvenini ve hayranlığını kazanır, böylece
hapishane yönetiminde söz sahibi olacak bir konuma getirilir. Yosef hapishanede
Paro’ya karşı suç işledikleri için hapsedilen baş saki ve baş fırıncı ile
tanışır. Her ikisi de huzursuz edici rüyalar görürler; Yosef bu rüyaları, üç
gün içinde sakinin serbest kalacağı ve fırıncının da idam edileceği şeklinde
yorumlar. Yosef, sakiden kendisi için Paro ile konuşmasını ister. Yosef’in
yorumları gerçekleşir, ama saki Yosef’i tümüyle unutur ve onun için hiç bir şey
yapmaz.
Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
TANRI’NIN
İSTEKLERİNE ODAKLANMAK
Vayeşev
peraşası hepimizin bildiği gibi Yosef’in kardeşleri tarafından Mısır’a köle olarak
satılmasını esas konu olarak işler. Aslında kardeşlerin isteği Yosef’i öldürmek
olmasına rağmen en büyükleri olan Reuven Yosef’in boş bir kuyuya atılması ve
orada Tanrı’nın merhametine terk edilmesi konusunda kardeşlerini ikna etmeyi
başarır. Aslında onun niyeti Yosef’i sağ salim babasına geri döndürmek üzerine
kuruludur. Ancak kardeşlerinin planının kendi planını bozmaması için planını
değiştirir ve öncelikle onun kuyuya atılmasını sağlar. Ancak işler onun umduğu
gibi gitmez ve Reuven yokken Yosef köle olarak satılır.
Midraş
burada çok ilginç bir yorum yapar. Midraş’a göre eğer Reuven bu olayın Tora’da
geçeceğini bilseydi Yosef’i gururla omuzlarına alır ve evine kardeşlerinin
gözleri önünde sağ salim ulaştırırdı. Ancak bunun yerine kardeşini kurtarmak
için farklı bir plan yapmıştır. Eğer söylenildiği gibi yapsaydı Tora’da
nesiller boyunca anılacak bir kahramanlık sergilemiş olurdu ki bunu yapmadığı
ya da bilmediği için bundan mahrum kalmıştır.
İlk
bakışta Midraş’ın iddiası herkes tarafından bilinecek olsa Reuven daha iyi bir
iş çıkarabilirdi şeklinde görülmektedir. Rabiler bunun nasıl mümkün
olabileceğini tartışır. Yaakov’un en tsadik oğullarından biri olan Reuven nasıl
sadece gösteri amaçlı bir eylem yapmaya tenezzül edebilir?
Midraş
bu kadarla da kalmaz. İki büyük tsadiğin daha yaptıklarını mercek altına
alır. Bunlardan ilki Mısır’a geri dönen
kardeşini karşılamaya giden Aaron’dur. Aaron kardeşini karşılamaya gittiğinde
onu çok sıcak karşılar ve Tora’nın verdiği bilgiye göre onu öperek görevinden
dolayı kutlar. Midraş bu olayın Tora’da geçeceğini Aaron bilseydi kardeşini çok
daha coşkulu bir şekilde karşılayabilirdi iddiasını ortaya atar.
Midraş’ın
hakkında iddiada bulunduğu üçüncü kişilik zamanın en zenginlerinden biri olan
ve Rut’a yardımcı olan Boaz’dır. Boaz bunun bir mitsva olduğunu bilseydi pekala
Rut’a verdiği sınırlı yiyecekler yerine daha da iyi bir karşılama yapabilirdi
iddiası yine bu Midraş’ta yer alır.
Her
üç örnekte de Midraş bu tsadikleri itham etmekte ve beklenenden daha az
kendilerini reklam ettiklerini düşünmektedir. Bu son derece kafa karıştırıcı
açıklamaları nasıl anlayabiliriz?
Bu
üç örneğin ortak paydası gerçekleşen örnek davranışa etraflarındaki diğer
insanların nasıl tepki vereceklerinin bilinmemesinin uyandırdığı kaygıdır.
Eğer Reuven açıkça kardeşini kurtarma
girişiminde bulunsaydı diğer kardeşlerinin ciddi itirazları hatta tepkileri ile
karşı karşıya kalacaktı.
Aaron
birden bire kurtarıcı olarak Mısır’a geri dönen Moşe’ye Bene Yisrael’in nasıl
tepki vereceğini bilememektedir. Birçok kişi uzun süre ortadan kaybolduktan
sonra lider olarak geri dönen Moşe’ye kızgın olabilecektir. Aaron şahsi olarak
sıcak bir karşılamanın daha coşkulu bir karşılamadan daha iyi bir sonuç
vereceğini düşünerek bu hareketi yapmıştır.
Boaz
da haklı olarak Bet Lehem’e gelen genç bir kadınla kendisi arasında çıkabilecek
söylentileri tetiklememek için daha mütevazi bir ikramda bulunmuştur.
Midraş
aslında bizlere ciddi bir uyarı göndermektedir. Etrafımızda yaptıklarımızı
küçümseyen, hafife alan, doğru şeyleri yapmaktan bizi alıkoymak için can atan
birçoklarının varlığı bir sır değildir. Bu üç tsadik te doğru olanı
yapmışlardır ancak çevre baskısının olmadığı yerde daha büyük bir zevk, keyif
ve istekle daha da doğru şeyleri yapacaklarından kuşku yoktur. İtiraza karşı duyulan endişe bir mitsvanın
değerini ve yapılma şeklini daha az önemli kılmaktadır.
Hepimizin
çevresinde itiraz etmek, eleştirmek, caydırmak
için bekleyen bol miktarda “patron” bulunmaktadır. Özellikle bir mitsva
yaparken çevremizin baskısı altında o
mitsvanın hakkını vermek çok da kolay değildir. Ancak esas patronun kim olduğu
akıldan çıkarılmamalıdır. Mitsva Tanrı emrettiği için yapılmalıdır. Böylelikle
çevrenin baskısı nedeniyle gerçekleşebilecek endişeler azalacaktır. Herkese
duymak istediklerini söylemek veya görmek istediklerini yapmak kendi çizgimizi
oluşturmaktan bizleri alıkoyacaktır.
İnsanların
isteklerine odaklanmaktansa Tanrı’nın isteklerine odaklanmak gerekir. Fiziksel
veya psikolojik baskı ve baskıcıların yaptıklarımızdan memnun olması mümkün
değildir. Onun için de Tanrı’nın emir ve isteklerini yerine getirmek bunun için
çaba göstermek bizler için daha doğru olacaktır.
Yarın
akşamdan itibaren Hanuka bayramını idrak etmeye başlayacağız. Küçük bir ışığın
büyük karanlıkları ötelediğini hepimiz biliriz. O küçük ışıklar toplumumuzun
hiç soönmeyen umutlarını da temsil etmektedir. Çocuklarımızın coşkuyla
söyledikleri şarkıda yer aldığı gibi “banu hoşeh legareş – karanlığı kovmaya
geldik.” Bizler binyıllardır karanlığı kovmaya gayret edenler olduk. Bütün
zorluklara ve imkansızlıklara rağmen bu görev devam edecek ve mutlaka başarıya
ulaşacaktır.
DİVRE TORA
Rav Naftali Haleva
Hanuka Bayramında ışık olmalı…
Hanuka’da ışıklar yansın…
Hanuka’yı ışıklar içinde kutlayalım …
Hanuka Bayramını sekiz gün kutlarız. Yalnızca bir adet yağ
kavanozu kalmasına rağmen, bir mucize gerçekleşir ve kavanozun içindeki yağ
ışığın tam sekiz gün boyunca yanmasına yeter. İşte bu nedenden Hanuka bayramını
sekiz gün kutlarız.
Bu sekiz günlük kutlama bir Yidiş fıkrasında şöyle bir espri
ile dile getirilir. “Bu kadar büyük bir kutlama, bu kadarcık yağ yüzünden
midir?”
Hanuka Bayramı çok önemlidir. Bu kadar önem verilmesinin
nedeni, tarih boyunca insanoğlunun din özgürlüğü uğruna yaptığı ilk başarılı
isyanı temsil ettiği içindir. Bu bayram bizlere din özgürlüğümüzün değerini
hatırlatır.
Hanuka özünde insan hakları ile ilgili en önemli iki doküman
olan Magna Carta ve İnsan Hakları Deklarasyonu görülmektedir. Ayrıca, Hanuka’da
Bağımsızlık Deklarasyonundaki Makabi isyanı ile de paralellik vardır. Çünkü,
ilk Yahudiler dinsel hakları için savaşmasalardı, özgürlük uğruna yapılan
akımların hiçbiri gerçekleşmeyebilirdi. Dolayısıyla, yalnızca Yahudiler değil,
tüm insanlık Hanuka’nın bu süregelen mucizesine minnettardır.
Hanukiya yakarken elimizdeki tek mum sayesinde bütün diğer
mumlara yanmaları için kıvılcım veririz. Kıvılcım vermek çok önemlidir. Bu
önem, şimdi anlatacağım öyküde vurgulanmaktadır:
Bir nalburun yanında çırak olarak çalışmaya başlayan genç bir
adam, orada maşa tutmayı, çekiç kaldırmayı, örs kullanmayı öğrenir. Bu genç
adam, çıraklık eğitimini tamamladıktan sonra, kraliyet demirhanesinde işe kabul
edilince sevinçten çılgına döner. Ancak, çok geçmeden genç adamın sevinci
kedere dönüşür, çünkü her şeyi öğrendiği halde bir kıvılcımı tutuşturmak gibi
basit bir işlemi öğrenmemiş olduğunu fark eder. En basit gözüken işi, yani
kıvılcım vererek ateş yakmayı öğrenmemiş olduğundan, aletleri kullanma becerisi
ve bilgisi boşunadır.
Bu yıl, Danimarkalı Yahudilerin, Yahudi olmayan Danimarka
halkı tarafından kurtarılmalarının ellinci yılını kutluyoruz. Halkın Nazilere
karşı gösterdiği bu direnç ve cesaret Kral X Cristian’ın halka verdiği kıvılcım
sayesinde gerçekleşmiştir.
Şöyle ki; 1943’de Naziler her Yahudinin David’in yıldızını
taşımasını şart koşmuşlardı. Kral X Cristian bunu duyar duymaz radyoda bir
bildiri yayınlar. Bizzat kendisinin yaptığı konuşmada der ki : “ Yahudi
Cemaati, Danimarka halkının bir parçasıdır. Bizim Yahudi cemaatiyle hiçbir alıp
veremediğimiz yoktur. Yahudilere karşı hiç aşağılık kompleksimiz yoktur, hiçbir
zaman da olmamıştır. Bu nedenle, şayet Yahudilerin bu sarı yıldızı takması şart
koyuluyorsa, ben ve benim tüm ailem de bu yıldızı şeref göstergesi sayıp
üzerimizde taşıyacağız.”
Tahmin edileceği gibi kralın bu konuşmasından sonra David’in
yıldızını taşımak Danimarka’da söz konusu olmadı. Üstelik, Almanlar Yahudilerin
Danimarka’dan atılmaları konusunda baskı yaptıklarında pek çok Danimarkalı
asker ve komutan Yahudi arkadaşlarını korumak isterken hayatlarını kaybettiler.
İşte Hanuka ruhu bu kıvılcımı taşıma bilincidir. Yaşamında bu
kıvılcımı, ruhu taşıyan her kim olursa olsun, kadın erkek hiç fark etmez,
inancı uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Dünya tarihine baktığımızda, her
insanlık başarısının altında yatan da bu ruh değil midir?
Hanuka Bayramında söylenmesi gelenek haline gelmiş bir söz de
şudur: “Ne güç ile ne de kuvvet ile, yalnızca ruhum ile” (Zeharya 4:6)
Yuda Makabi bir savaş kahramanıydı. Makabiler güç kullanarak
savaşı kazandılar. Tarihin bu evresine baktığımızda, zafer kazanmak için en
gerekli unsur “ruh” idi. Gerçekten de Makabilerin özgürlük ruhu ve Yahudiliğe
bağlılıkları olmasaydı savaşmak için ne cesaretleri ne de yeterince kuvvetleri
olurdu. Ruh yoksa güç de yoktur; ruh yoksa insanın ya da toplumun hedefleri
rüzgarlı bir günde çarçabuk dağılan bir duman gibi yok olur.
Hanuka sıkça “ışık ve karanlık arasındaki sürtüşmenin
anılması” gibi tanımlanır. Gerçekten de Hanuka’yı kutladığımız günler senenin
en kısa günlerini yaşadığımız bir döneme denk gelir. Geceler uzun gündüzler
kısadır. Karanlık ışığın yerini almış gibi gözükür. Oysa Hanuka bayramı
günlerin yeniden uzayacağını ve ışığın yeniden parlayacağını haber verir
bizlere. Zaman zaman fazla iyimser gibi gelse de bu imaj özellikle bu yılki
Hanuka kutlamamıza çok uygun düşüyor.
Yaşlı bir hahamın etrafındakiler ondan kendilerine son bir
mesaj bırakmasını istemişler. Yaşlı haham bunun üzerine demiş ki: “ Tüm
insanlara saygı duyun.” Etrafındakiler itiraz etmiş: “Tanrı’dan önce değil
herhalde !? ” diye. Haham hemen yanıtlamış: “Tüm insanlara saygı duyarsanız,
Tanrı’ya da saygı duymuş olacaksınız zaten.”
Fiziksel olarak küçük ancak sembolik olarak bakıldığında
harikulade büyük olan Hanuka ışıkları bize içimizdeki ışığı aramamız
gerektiğini hatırlatmaktadır. Bu içsel ışığa özellikle bizim jenerasyonumuzun
çok ihtiyacı vardır. Ancak ve ancak böylesi bir ışık insan ruhundaki karanlığı
aydınlatacaktır. Ancak o zaman insanlar şu sözlerin etrafında birleşeceklerdir:
Gecenin gölgesinin içinden
Dünyamız ışığa kavuşur.
Ve her yer aydınlanır!
ASE LEHA RAV : KENDİNE RAV SEÇ
RAV
ELİYAU KOEN Z’’L:MAHAZİKE-TORA
(Mikets peraşasında devam edecek)
HANUKA ALAHALARI
EL GİD PARA EL
PRATİKANTE-Rav Nisim Behar Z’’L
(Geçen haftanın devamı)
8.Eğer tüm gece ve ertesi gün boyunca bir engel
sebebiyle Hanukiya yakılmamışsa, ertesi gece herhangi bir değişiklik yapılmaz.
Her gün kendisine ait sayıda kandil yakılır.
9.Cuma akşamı, güneş batımından yirmi dakika
önce (bu yıl 3 Aralık Cuma, İstanbul saatiyle saat 16:20’de) Şabat kandilleri
yakılır. Hanukiya, Şabat kandillerinden “önce”
yakılmalıdır. Bu durumda Cuma akşamı yakılan Hanukiya’nın mumları veya yağı, en
az 70-75 dakika yanabilecek şekilde ayarlanmalıdır. Bu sayede kandiller
yıldızlar çıktıktan sonra yarım saat süreyle yanabilirler.
10.Şabat Çıkışı’nda (İstanbul geleneğine
göre) önce Avdala yapılır, sonra Hanukiya yakılır. Ancak tersi yapılırsa bir
hata yoktur.
11.Hanukiya’nın kandillerinden
yararlanılamaz. Kandillerden birini yakmak için bile diğerlerinden
yararlanılamaz. Fakat elektrikler kesildiyse de gözleri kapatmaya elbette gerek
yoktur. Yine de Hanukiya kandillerinden herhangi bir şekilde – örneğin bir
şeyler okumak için – yararlanılmamalıdır.
12.İlk yakma sırasında mitsva yerine getirilmiştir.
Dolayısıyla her ne kadar başta, yarım saat sürmesi için gereken miktarda yakıt
ayarlanmalıysa da, eğer bu süre dolmadan önce kandiller sönerse, tekrar yakmaya
gerek yoktur. Ancak mitsvayı tamamlamak isteyen, [Şabat gecesi haricinde]
tekrar yakabilir; fakat beraha söylemez.
13.Diğer yandan, yarım saat yanacak kadar
yakıt başta yoksa, mitsva yerine getirilmemiş sayılır. Bu durum, kandiller
yakıldıktan sonra fark edilirse, kandiller söndürülür, yarım saatlik yakıt
ayarlanır ve baştan – berahasız olarak – yakılır.
14.Beraha söylemeyi unutan ve kandilleri
yakmaya başlayan bir kişi, Şamaş
haricindeki tüm mumları yakmayı bitirmediği sürece berahaları söyleyebilir.
Ancak, hepsi bitmiş ve sıra Şamaş’a
gelmişse ya da Şamaş’ı da yakmışsa, “Leadlik Ner Hanuka” berahasını atlar, “Şeasa Nisim” (ve ilk geceyse “Şeeheyanu”) berahasını söyler.
15.İlk gece Şeeheyanu berahasını söylemeyi unutan ve bunu yarım saat geçtikten
sonra hatırlayan biri, bu berahayı ikinci gece söyler. O zaman da unutursa,
sekiz gün boyunca [sadece ilk kerede olmak kaydıyla] söyleyebilir. Ancak ilk
gece yarım saat henüz geçmediyse hemen söyler.
16.Berahayı söyledikten sonra yanlışlıkla ilk
olarak Şamaş’ı yakan biri, tekrar
beraha söylemez ve diğer kandilleri gereken sıraya göre yakar.
17.Yanlışlıkla eksik sayıda kandil
yakılmışsa, sayı tamamlanabilir. Ayrıca beraha söylenmez.
18.Bir misafir, ev halkının yaktığı Hanukiya
ile yükümlülüğünü yerine getirir. Odasında kendisi yakmak isterse, beraha
söyleyemez.
19.Uzun bir yolculuk yapan bir kişi de Hanukiya’yı
yakmaya gayret etmelidir. Zira Hanuka kandillerini yakmak için sabit bir mekân
gerekli değildir.
Sinagog’da Hanukiya
1.Sinagog’da Hanukiya yakmak yaygın bir
adettir. Ancak bununla yükümlülük yerine getirilemez ve eve gidildiğinde tekrar
berahayla yakılmalıdır.
2.Sinagog’da Hanukiya yakılırken hep beraber
berahalar okunur. Ancak bunun için Minyan
(on kişi) olması gerekir. Hanukiya’yı yakma konusunda kadınlar da yükümlü
olduklarından, bu on kişinin bir bölümü kadınlardan oluşabilir.
3.Anne ya da babasını kaybetmiş ve ilk on iki
ay içinde olan biri, ilk gece Sinagog’daki Hanukiya’nın yakılışına katılmaz
(Ama evinde yakmalıdır). Diğer günler ise katılabilir.
Hanuka Duaları
1.Hanuka’nın ilk Arvit’inden itibaren Amida
(Modim’den sonra) ve Birkat Amazon’da (Veal Akol’dan önce) “Al
Anisim” ve “Bime Matatya”
bölümleri okunur.
2.Amida sırasında bu eklemeleri unutan biri,
sıradaki berahanın içindeki Tanrı’nın İsmi’ni henüz söylemediyse, sadece “Modim Anahnu Lah” sözcüklerini söyler ve
“Al Anisim”den başlayarak devam eder.
Tanrı’nın İsmi’ni söylediyse geri dönmez. Yine de “E-lo-ay Netsor”dan sonra sadece “Modim Anahnu Lah” sözcüklerini söyleyip, ardından bu iki parçayı
okuması iyidir.
3.Birkat Amazon’da bu eklemeleri unutan biri,
sıradaki beraha içindeki Tanrı’nın İsmi’ni henüz söylemediyse, geri dönüp okur
ve devam eder. Tanrı’nın İsmi’ni söylediyse, “Arahman”ların arasında, “Arahman
U Yaase İmanu Nisim Veniflaot Kemo Şeasa Laavotenu Bayamim Aem Bazeman Aze”
der ve “Bime Matatya” bölümünü
okuduktan sonra devam eder.
4.“Bime
Matatya” içinde “Leşakeham Toratah
Ulaaviram Mehuke Retsonah” denir. (“Leaşkeham
Mitoratah” denmez).
5.Hanuka’da Şahrit dualarında, “Odu L’AD… Kiru Bişmo” parçasının
sonunda, yılın diğer günleri gibi “Aromimha”dan
itibaren okunur ve “Mizmor Şir Hanukat
Abayit Ledavid” pasuğu yaygın Sefarad geleneğine göre atlanır. Ancak
İstanbul geleneğine göre bu pasuk da okunur.
6.Hanuka’nın sekiz günü boyunca Şahrit
duasında Alel tamamen okunur ve “Ligmor Et Aalel” berahası söylenir. Alel
sırasında Kadiş, Keduşa ve berahalara cevap verilebilir. Ayrıca her gün
Sefer-Tora çıkarılır ve bir parça okunur. Ardından “Mizmor Şir Hanukat Abayit Ledavid” parçası söylenir.
TARİHİMİZDEN
Ribi Hayim Kamhi
Lale Devrinde
Hahambaşılık görevini icra etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme
dönemlerinde ve oldukça zor bir dönemde bu görevi sürdürmüştür. Birçoklarınca
iyi bilinen Peri Ets Hayim Kitabının yazarı olan Rabi Hayim Avigdor’un
öğretmenidir.
MİMAAYAN
KAYNAKLARIMIZDAN
Rav İsak Alaluf
Geçmiş zaman olur
ki…
Yahudiler tarih boyunca bulundukları ülkelerde büyük
sorunlarla karşılaşmışlar, zaman zaman devletin ileri gelenlerinin eğlence
malzemesi olmuşlardır. Aavat Hayim kitabında anlatılan bir hikaye buna bir
örnektir. Sokolovski Dukası zamanında Yahudiler Polonya’da sıkıntılı anlar
yaşamaktadırlar. Düka eğlenmek için esir iki Yahudi ‘nin birini Aslan postuna
diğerini ise boğa postuna sarar ve aynı odaya sokar. Etrafta ise birbirlerini
öldürmesi beklenen iki Yahudi’nin mücadelesini seyretmeye hazır bir asiller
topluluğu vardır. Her iki Yahudi de karşısındakini gerçek bir aslan veya boğa
kabul eder. Her ikisi de birbirlerine yaklaşmaktan çekinirler. Aslan
kılığındaki artık yaşamının bir boğa boynuzu ile sona ermek üzere olduğunu
düşünür ve ağlayarak Şema Yisrael cümlesini okumaya başlar. Diğer Yahudi bunu
duyunca da cümleyi tamamlar. Karşısındakilerin kardeşleri olduğunu anlayan
Yahudiler sarılırlar ve “Ad.. iş milhama Ad.. şemo” cümlesini söyleyerek
Tanrı’nın yardımını dilerler. Tanrı orada bir yer sarsıntısı meydana
getirir ve eğlenmek amacı ile toplanan asillerin tamamı orayı terk etmek
zorunda kalır. Yosef ve kabilelerin arasındaki mücadele de benzerdir. Bir süre
sonra Yosef dayanamaz ve kendini tanıtır. Bu tanıtma kabilelerin bir araya
gelmesi anlamını taşır. “Or zarua latsadik ulyişre lev simha – Tsadiklerin
üzerinde ışık parlar, doğruların kalbinde de sevinç vardır. Kabileler bir araya
gelince güçler bir kez daha birleşmiş olur.
HAFTANIN
SÖZÜ
“Or
zarua latsadik ulyişre lev simha – Tsadiklerin üzerinde ışık parlar, doğruların
kalbinde de sevinç vardır.
(Teilim)