ABu Hafta İçin Saatler

14 ELUL

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5779

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

18:12

19:23

-----

Yeruşalayim

18:03

19:13

Tel Aviv

18:29

19:25

 14EYLÜL

Tel Aviv

18:20

19:15

İstanbul

19:03

19:43

2019

İstanbul

18:51

19:30

İzmir

19:01

19:50

İzmir

18:50

19:39

Kİ TETSE- כי תצא



Peraşa Özetİ
[www.chabad.org]
(Devarim 21:10-25:19)

 

Savaşta esir alınmış bir kadınla evlenmenin tek yolu açıklanır. Bir kişi iki kadınla evlenirse ve ilk doğan (Behor) oğlu, daha az sevdiği eşinden ise; bu oğulun, babasının mirasından diğer kardeşlerine göre iki kat pay alma hakkı, babanın, daha çok sevdiği eşinden olan çocuğuna iltimas gösterme ihtimaline karşı koruma altındadır.

Canavar bir suçlu haline gelmesi kaçınılmaz olan isyankâr bir oğul için öngörülen ceza, taşlamadır. İdamdan sonra, bir ceset gece olmadan önce darağacından indirilmelidir; zira suçlu da olsa, kutsal bir ruha barınak olmuştur. Kayıp bir eşya sahibine iade edilmelidir. Erkeklerin kadın, kadınların da erkek kıyafeti giymesi yasaktır. Anne kuş, yumurtalarıyla birlikte alınmamalıdır. Bir evin çatısı etrafına korkuluk yapılmalıdır. Tohumları karıştırarak ekmek, bir boğa ile bir eşeği birlikte sabana sürmek, bir kıyafette yün ve keteni birlikte dokumak yasaktır. Dört köşeye sahip bir elbisenin köşelerine Tsitsit bağlamak gerekir. Yasak evlilikler listelenir. Bene-Yisrael savaşa gittiği zaman, ordu kampı manevi saflık kurallarına uygun bir şekilde yönetilmelidir. Kaçak bir köle, sahibine iade edilmemelidir. Bir Yahudi'den, kendisine verilen borca karşılık faiz almak yasaktır. Bene-Yisrael adak tarzı sözler vermemelidirler. Bahçede çalışan bir işçi, toplamakla görevli olduğu meyveleri yiyebilir. Boşanma ve tekrar evlilik kuralları verilir. Evliliğin ilk yılında, damat askerlik görevinden muaftır; evde durup eşiyle mutlu olur. İş araçları rehin tutulamaz; zira bu, borçlu kişinin hayatını kazanmasını engelleyecektir. Fidye için adam kaçırmanın cezası ölümdür. Tsaraat (cüzzam benzeri manevi bir rahatsızlık) işaretlerini ortadan kaldırmak yasaktır. Gecikmiş bir borç için bile olsa, borç veren kişi rehin aldığı eşyayı, borçluya her gün geri vermelidir. İşçilerin ücretleri geciktirilmemelidir. Suçlu bir kişinin cezası, masum bir yakınına çektirilemez. Kolay incinebilirlikleri sebebiyle Ger'lerin (Yahudiliği kabul etmiş kişi) ve yetimlerin özel korunma hakları vardır. Fakirlerin hasattan payları vardır. Bir mahkeme, kırbaç cezası verme yetkisine sahiptir. Harman yapıldığı sırada öküze ağızlık takılmamalıdır. Bir kişi çocuksuz olarak ölürse, erkek kardeşinin, ölenin dul eşiyle evlenmesi mitsvadır. Tartılar ve ölçüler ayarlı olmalı ve dürüstçe kullanılmalıdır. Peraşa, Mısır'dan yeni çıkmış olduklarını bilmesine rağmen Bene-Yisrael'e saldırmakta mahsur görmeyen Amalek'in hatırasının silinmesini gerektiren mitsvayla sona erer.


ZAHOR ET YOM AŞABAT – ŞABAT GÜNÜNÜ HATIRLA

 


Şabat günü yapılmaması gereken eylemlere bakmaya devam edelim. Şabat günü herhangi bir alet veya elle bir şey ayıklamak ya da bir yemeğin içinden yabancı bir maddeyi çıkarmak yasaktır. Yemeğin içinde herhangi bir yabancı madde varsa bu madde yemeğin bir kısmı ile beraber çıkarılır.  İçinde taş pislik gibi şeyler olan sebze ve meyveler ayıklanamaz. Bir meyve yenirken yenmeyen bir bölüme rastlanırsa meyve yenir ve bu bölüm bırakılır. Yenmeyen bölüm çıkarılıp sonra meyve yenmez. Şabat günü “filtre” ile süzmek yasaktır.

HAFTANIN SÖZÜ

 


Tanrı’dan korkan ve emirlerini şiddetle arzulayan insan ne mutludur. (Teilim 112/1)

Mİ-DRAŞ YİTSHAK
Rav İsak Alaluf
SORUMLULUK


 

Bazen küçükler için yazılmış öyküler bizlere çok önemli mesajlar verir. Küçük Prens, ya da Fransızca orijinal adıyla “Le Petit Prince”, Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin 1934 yılında yazdığı, en ünlü kitabıdır. Bir çocuk kitabı olarak yazılmış ve resimlenmiş olsa da, “Küçük Prens”te, yaşam ve sevgi hakkında bazı derin fikirler ifade bulmaktadır. Sevgili Marco Schleiter bu öyküyü okulumuzun Din Kültürü müfredatını hazırlarken bizimle paylaşmıştır. Biz de bunu sizinle paylaşmayı istedik.

Hikâyenin konusu, yazar Saint-Exupéry’nin, uçağındaki teknik bir arıza sonrasında kendisini Sahra Çölü’nde bulduğu hayali bir olay çevresinde dönmektedir. Kendisi orada garip bir gençle karşılaşır; hikâyenin kahramanı olan Küçük Prens’tir bu. Yazar bu gence hemen bağlanır. Aralarındaki sohbetler yoluyla, yazar, insan ırkının bazı zamanlarda sergilediği mantıksızlık ve yetişkin insanların unutma eğilimi gösterdikleri basit hakikatler hakkındaki felsefesini gözler önüne serer.

Küçük prens küçük ve işaretlenmemiş bir yıldızcığa ulaşana kadar kısa bir mesafe yürür. Bu yürüyüş zordur çünkü etraf pislik ve dağınıklık içindedir. Yatar halde bulunan bir adamla arasında bir dialog geçer. Prens orada bir zamanlar güneşin doğduğunu ama artık doğmadığını öğrenir. Çünkü yıldız o kadar ihmal edilmiş ve kirlidir ki, sonunda güneş gelmekten usanır.  Prens kendini tutamayıp “Öyleyse yıldızı neden temizlemiyorsunuz” diye sorunca adamın yanıtı “çünkü karanlık” olur. Prens de bunun bir “çıkmaz” olduğunu belirtir.

Masehet Bava Kama 2/6’daki bir Mişna’yı okuduğumuzda, son derece önemli bir kuralı öğreniyoruz:  “İnsan daima muad’dır – kasıtlı da olsa kasıtsız da olsa; uyanık da olsa uykuda da olsa…”  İnsan her zaman “muad”dır. Yani uyarılmış, ikaz edilmiş, dolayısıyla her durumda önlem almakla yükümlü kabul edilir. Kasıtlı da olsa kasıtsız da olsa, uyanıkken de olsa uyurken de olsa, verdiği tüm zararlardan sorumludur ve onları bütünüyle karşılamak zorundadır.

İnsanın omuzlarında tam bir sorumluluk vardır. Eylemlerine bahaneler arama lüksü yoktur. Birine veya bir şeye zarar verme “endişesi” sürekli olarak üzerindedir ve bu nedenle dikkatli, tedbirli ve özenli olmakla yükümlüdür.

Söz konusu “sorumluluk” olunca bu hafta peraşamızda bulunan Tora’nın anlaşılması en güç ve derin bir konusuna yakından bakmamız gerekecektir.  “Egla Arufa.” Kime ait olduğu bilinmeyen, kimin tarafından veya nasıl öldüğü belli olmayan bir kişi bulunduğunda olaya en yakın şehirlerin bilgeleri ölçüm yaparlar ve en yakın hangi şehrin olduğunu öğrenirler. O şehrin bilgeleri bir yaşından küçük bir “düve” alırlar ve işlenmesi mümkün olmayan bir vadide boynunu vururlar. Daha sonra itiraf gelir. Bu cinayetin veya ölümün sorumlularının kimse olmadığı, Tanrı’nın suçsuz dökülen kanın hesabını sormaması dileği vurgulanır.  

Kimin öldürdüğü bilinmiyorsa gereken araştırmanın yapıldığı, ama cinayetin suçlusunu bulmayı başaramadıkları anlaşılmaktadır. Öyleyse buna devam etmeye ne gerek vardır? Dosyayı kapatmakla yetinmek gerekmez mi?

Yahudiliğin bu konudaki duruşu gayet açıktır: Toplumun herhangi bir dosyayı sümen altı etmesi kesinlikle kabul edilemez! Cinayeti soruşturmuşlar, suçluyu aramışlar ve bulamamışlardır. Mahkeme düzenleme olanağı yoktur. Ama toplumun cinayetteki sorumluluğunu tanıdığını ve kabul ettiğini simgeleyecek çok anlamlı bir seremoni düzenlemek zorundadırlar. Belki suçlu ortada değildir, ama sorumlular vardır. Onları aramamız gerekmektedir ve bu şekilde, cinayet hakkında belli bir sorumluluğu üstleneceklerdir.

Cesedin çevresindeki şehirlere olan uzaklık ölçülür. Sorumluluğu belirli bir şehrin üzerine yükleyebilmek için nesnel bir veri şarttır. Tahminler ve varsayımlarla uğraşmak kabul edilemez. Bu nedenle, Alaha’ya göre, olay yerine yakınlığı çok bariz olan bir şehir varsa bile, ölçüm yapmak ve ölçümün gerektirdiği teknik işlemlerin zahmetine girmek gerekir.  Ama ölçüm işlemi, bu nesnel verinin ötesinde de öneme sahiptir. Bir sorumluluk ve taahhüt duygusu hissetmek için bundan daha etkili bir işlem yoktur. Bu durum, söz konusu işlem bizzat ileri gelenler ve yargıçlar tarafından yapıldığı zaman daha da vurgulu hale gelmektedir. Burada halka verilen bir mesaj ve bir örnek olma eylemi söz konusudur.

Tora’nın öne çıkardığı bir nokta daha vardır: Cinayete kurban gitmiş olan o kişinin durumu. Katledilmesi nedeniyle hayatı zamansız sona ermiştir ve bu yüzden “meyve” veremeyecek, yani çocuk sahibi olamayacaktır. Bu konuda Gemara Masehet Sota 46/A’da bu yüzden henüz ilk yaşını sürmekte olup henüz meyve vermemiş olan düvenin boynunun vurulması  Tora’da emredilmiştir denmektedir. 

Düveyle ve vadiyle ilgili ayrıntıların amacı, maktulün öldürülmesinin yol açtığı felaketin büyüklüğünü gözler önüne sermektir. Bir aile kurup dünyaya çocuklar getirebilecek bir adam zamansız bir şekilde öldürülmüştür. Anlaşılan o ki, Tora’nın, söz konusu ayrıntıları verirken niyeti, yaşanan insani trajedinin büyüklüğünü yansıtmaktır! Böyle bir felaket, hakkında sorumluluk alınmaksızın örtbas edilemez. Şehrin ileri gelenleri o itirafı yaparken birçok şeyi düşünebilirler.

Belki de bu adam bizim şehrimize gelmiş ve şehirdeki yeterince olumlu olmayan atmosfer nedeniyle ona konukseverlik gösterilmemiştir. Bu yüzden, kendisine hiçbir kapı açılmayan bu adamcağız şehri “yiyeceksiz” bir halde terk etmek zorunda kalmıştır. Şehri aç halde terk etmiş ve yollarda başının çaresine bakmak zorunda kalmıştır. Belki de eğer ona kapılarımızı açmış, ona yiyecek ve içecek vermiş, hatta evimizde konaklamaya davet etmiş olsaydık hiçbir şey olmazdı.

Ve şehirden çıkmak istediği zaman da şayet ona usulünce refakat veya belki de onun biraz daha kalmasında ısrar veyahut en azından ona doğru ve güvenli yollar konusunda rehberlik etmiş olsaydık, hiçbir şey olmazdı.

Ama biz onu evlerimize sokmadık, şehrin kapısından dışarı ona refakat etmedik – ve ne olduysa bu yüzden oldu. Ve eğer şehirde böyle bir atmosfer hüküm sürüyorsa, bu bizim suçumuz. 

Çok basit bir şekilde sinagoga, derse gelen ve nedense bir kez daha gelmeyen kardeşlerimizin veya bir türlü sinagoga ya da derse getiremediğimiz kardeşlerimizin kırdığımız, üzdüğümüz dindaşlarımızın durumuna bakalım. Sorumluluğu dini veya idari idareciler olarak kendimizde arayalım. Bu onları yeniden kazanmak için bir adım atmamıza neden olacaktır. Bu da bizlerin sorumluluğudur.

DİVRE TORA
Rav Albert Gerşon

 

Peraşamızda, Şiluah Aken mitsvası vardır. Anne kuşu yollayıp, yavrularını veya yumurtalarını alma mitsvasıdır. Bunun karşılığında Toramız, ömrün günlerinin uzaması şeklinde bir ödül vaad etmektedir. Toramız, mitsvaların ödülünü açıklamasa da sadece iki mitsvada istisna yapmıştır. Şiluah Aken kolay bir mitsva ve de Kibud av vaem zor bir mitsva olarak değerlendirilen iki mitsva da…

Mitsvaların zor ya da kolay olarak değerlendirmeleri insan olarak bizim zaafımızdır. Normalde hiçbir ayırım yapamadan yerine getirmemiz gerekir. Pirke Avot (perek 5 Mişna 22) BEN E E şöyle der ‘’Lefum Tsaara Agra’’ gösterilen çaba ve sıkıntıya göre getiri olacaktır. Burada kastedilen gelecek dünyada kişiler bu dünyada mitsvalar ve Tora öğrenimine harcadıkları çaba ve zamana göre değerlendirilmeye tabii tutulacaktır. Harcanan zaman veya çaba içimizdeki kötü dürtüye karşı verilen savaştır aynı zamanda…

Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım kralın biri, yeni inşa ettiği sarayını güzelleştirmek için iki ressam çağırtır. Onları karşılıklı iki duvarın önüne getirip , ‘’kim bu duvarları en güzel şekilde resimlerse arkadaşından daha büyük bir ödül alacak’’ şeklinde onların işlerini hevesle yapmalarını sağlar. Ressamlardan biri, işi ciddiyetle yapmaya başlar diğeri kralın onlara verdiği bir senelik zamanın çok olduğunu düşünerek, günlerini yiyerek, içerek boşa geçirir. Zaman daralsa da hiç oralı olmaz ancak sürenin bitmesine bir gün kala arkadaşı çoktan resmini bitirmiştir bizimki hiç başlamadığı duvara gösterişli bir ayna koyar ve bir anda arkadaşının yaptığı resim kendi duvarında da belirir. Oldukça rahat bir şekilde kralın gelişini bekler kral geldiğinde iki işi de beğenir ama o da aptal değildir. Resim yapan ressamın olduğu duvarın önüne bir çuval altın bırakır sonra onlara herkesin resminin önüne ödülünü koydum der. İşini yapan ödülünü alırken akıllı geçinen ressam ödülü aynasından seyretmekle yetinir.

Bu örnek bizim hayatımızı özetler. Ne kadar yaşam süremiz olduğunu bilemeyiz ama bize verilen her günü yiyip, içtiğimiz kadar mitsvalar ve Tora öğrenimi içinde harcamamız gerekir.

GENÇ NESİLDEN ÖĞRENİYORUZ
Beri Bahar

 

“Bir Amoni veya Moavi, Tanrı’nın Cemaati’ne katılamaz. Onların onuncu nesli bile Tanrı’nın Cemaati’ne katılamayacaktır – ebediyen. (Bu kısıtlama,) Mısır’dan çıkışınızda, yolda sizi yiyecekle ve suyla karşılamamaları…” Devarim 23:4-5

               

Rabi Şimon, Rabi Eliezer adına şöyle der: Buradan nezaketi esirgeyen kişinin cezasını görürüz. Bene-Yisrael çölde geçirdiği kırk yıl boyunca, ellerinden göklerden gelen man, bıldırcın, onların yanında giden ve onlara su sağlayan kuyuları vardı. Hem de, onların önünden giderek, gidecekleri yolları gösteren koruyucu bulutları da vardı. Kısacası, hiçbir şeyleri eksik değildi. Yine de, birileri bir yolculuktan geliyorsa nezaket gereklidir ve onları su ve yemekle karşılamalıyız.

 
İsrael’e karşı bu basit nezaket hareketini gerçekleştirmeyen bu iki halk olan, Amon ve Moav sonucunda Tanrı’nın meclisine katılabilme haklarını kaybetmişlerdir(Yahudi olmaları yasaklanmıştır). Bu kural, bir şekilde bu ikl halkın erkekleri Yahudi olmuşsa bile bir Yahudi kadınla evlenmesi yasaktır kuralını da içerir (Yevamot 76b). Buradan ihtiyacı olmayanlara nezaket göstermeyenlerin cezasını görürüz. İhtiyacı olup da ona nezaket göstermeyen kişinin cezası acaba ne kadar daha büyük olabilir? (Vayikra Raba 34:8)

HESED
(PELE YOETS’TEN DERLEMELER)

 

Gemilut Hasadim dediğimiz mitsvalar aslında “Veaavta lereaha kamoha – yakınını kendin gibi sev” mitsvasıyla doğrudan ilintilidir. Eğer kişi ihtiyaçlıysa arkadaşının kendisine nasıl yaklaşmasını istiyorsa kendisi de arkadaşına öyle yaklaşmalıdır.