Haftanın Peraşası BülteniSinay'daki tecrübenin ardından Tanrı Yisrael Ulusu için bir dizi kanun verir.

Lütfen Peraşa Kağıtlarını Dua Sırasında Okumayınız

               Bu Hafta İçin Saatler              

   2 Şubat

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

2008

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

4:38

5:51

-----

Yeruşalayim

4:44

5:57

Tel Aviv

4:52

5:53

26 Şevat

Tel Aviv

4:58

5:59

İstanbul

5:08

5:48

5768

İstanbul

5:17

5:57

M İ Ş P A T İ M

 Hatırlatmalar:

 

ü 6-7 Şubat Çarşamba-Perşembe: Roş Hodeş Adar

 

 

Bu HP  .....'nin aziz ruhuna ithaf edilmiştir.

 

 

Peraşa Özeti (Şemot 21:1-24:18)

[www.chabad.org]

 

Sinay'daki tecrübenin ardından Tanrı Yisrael Ulusu için bir dizi kanun verir. Bunlar arasında, Yahudi köleler; cinayet, adam kaçırma, saldırı ve hırsızlık konularındaki cezalar; zarar ve tazminatları konu alan medeni kanunlar; borçlanma kuralları; dört çeşit emanetçi ve mahkemelerde adaletin yerine getirilmesi için gereken kurallar vardır.

 

Peraşa ayrıca yabancılara karşı yanlış davranmamak, yıl içindeki bayramlar, Yeruşalayim'deki Bet-Amikdaş'a getirilmesi gereken tarımsal bağışlar, et ve sütün birlikte pişirilmesi yasağı ve dua konularına değinir. Böylece Mişpatim peraşası, 23 "yap", 30 "yapma" şeklinde olmak üzere, toplam 53 mitsva içerir.

 

Tanrı Bene-Yisrael'i Erets-Yisrael'e getireceğine söz verir ve buranın sakinlerinin putperest uygulamalarından etkilenmemeleri konusunda uyarır. Bene-Yisrael, Tanrı'nın emrettiği her şeyi "yapacaklarını ve dinleyeceklerini" beyan ederler. Moşe Rabenu, Yisrael kampının sorumluluğunu Aaron ve Hur'a bırakarak Sinay dağına çıkar ve Tanrı'dan Tora'yı almak üzere orada kırk gün kırk gece kalır.

 

DEVAR TORA

["Legacy" / Rabi Naftali Reich - www.torah.org]

 

Eski Anılar

 

"Bir yabancıyı [=yabancı bir ulusa mensupken Yahudilik'i seçmiş bir kişiyi] iğneleme ve ona zulmetme; çünkü [siz de] Mısır'da birer yabancıydınız" (Şemot 22:20).

 

Hayatta bazı şeyler, en azından Yahudilik değerlerine ve ideallerine göre yetişmiş olan kişiler için kendiliğinden bellidir; açıktır. Güçsüzlere karşı anlayış, bizden daha az talihli insanlara şefkat, mağdur kişilere sempati, yabancılara karşı misafirperverlik gibi... O halde, bu haftaki peraşa, bizim din değiştirip Yahudilik'i kabul etmiş kişilere, yani Gerler'e karşı nazik olmamızı söylemeyi neden gerekli görmektedir? Böyle birine başka türlü davranmak mümkün müdür?

 

Üstelik Tora, bizi bir bakıma "ikna etmek" için, "Mısır'dayken bizim de birer yabancı olduğumuz" hatırlatmasını yapmaktadır. Bir Ger'in duygularına duyarlı olmak için, bu mantık yürütme şekline gerçekten ihtiyacımız var mıdır? Ve merhametli olmak için bir nedene ihtiyacımız varsa bile, asırlar önce Mısır'daki atalarımızın deneyimleri, söz gelimi günümüzdeki bir Ger'in duygularına karşı bizi duyarlı kılar mı?

 

Otoritelere göre, Tora tabii ki, Yahudiler'in Yahudilik'e yeni katılanları kasten incitecek kadar hissiz olmalarını bekliyor değildir. Şu açıktır ki, bir Ger, eski yaşam tarzından uzaklaşıp meçhul sulara doğru yola çıkarken, çok zor deneyimler yaşar. Bu deneyimin birçok yönü kuşkusuz çok sarsıcı ve kafa karıştırıcıdır. Hepimizden anlayışlı ve destekleyici olmamız beklenir. Ama sorun başka yerde yatmaktadır. Bir Ger'in gerçekten de neler hissettiğini biliyor muyuz? Yüreğindeki kargaşayla gerçekten ilgileniyor muyuz? Yeni gelenin yaşadığı duygusal sıkıntısı, güvensizliği ve yalnızlığı hakkında ilk elden bir bilgiye sahip miyiz? Açıkçası hayır. O halde istesek bile, onlara karşı nasıl duyarlı olabiliriz?

 

Bu nedenle Tora, bir zamanlar bizim de Mısır'da birer yabancı olduğumuzu, düşman bir çevrede hayatta kalmak için mücadele eden ve acı çeken bir azınlık olduğumuzu bize hatırlatır. Bizim bir millet oluşumuz yabancı bir ortamda ortaya çıkmıştır ve onun anısı millî şuurumuza kazılmıştır. Zihnimizde bu deneyimle bağlantı kurmaya ihtiyacımız vardır ve bu şekilde, bilinmeyen topraklarda yabancı olma deneyimini bir nebze içimizde canlandırabiliriz. Ancak bu şekilde, yeni gelenin yüreğindeki fırtınaya karşı duyarlı olabiliriz.

 

Yaşlı ve zeki bir Rabi küçük bir kasabada, karlarla kaplı sokakların arasında güçlükle yürüyordu. Sonunda kasabadaki en zengin adamın evinin önüne geldi. Kapıyı çaldı ve sabırla bekledi.

Bir hizmetçi kapıyı açtı ve yaşlı Rabi'yi görünce onu hemen içeri davet etti. Ama Rabi kafasıyla "hayır" diye işaret ederek evin sahibiyle ile konuşmayı talep etti.

Az sonra zengin adam kapıya koştu. "Rabi neden dışarıda duruyorsun?" diye sordu. "Dışarısı çok soğuk, lütfen içeri gir, burası daha sıcak," dedi.

"Çok teşekkür ederim," dedi Rabi. "Ama dışarıda durmayı tercih ederim. Biraz konuşabilir miyiz?"

"Tabii, tabii," dedi zengin adam. Ürpererek ceketini daha sıkı sardı.

"Bakın bu kasabada hiç parası olmayan birçok fakir aile var."

"Sözünüzü kestiğim için özür dilerim, Rabi," dedi zengin adam. Dişleri takırdıyordu. "Her zaman fakirlere ve aç olanlara yardım ettiğimi biliyorsun. Bunu neden içerde konuşmuyoruz? Neden dışarıda durmamız gerekiyor?"

"Çünkü o insanların oduna ihtiyaçları var,"diye Rabi açıkladı. "Fakir aileler için yakacak odun topluyorum."

Zengin adam sordu: "Peki bunu neden içerde konuşamıyoruz?"

"Çünkü birkaç dakika için bile olsa, nasıl hissettiklerini anlamanı istiyorum. O küçük soğuk evlerinde, buz gibi ocakları ile nasıl titrediklerini düşün! Bana ne kadar çok verirseniz, o kadar insan bu korkunç soğuktan kurtulacaktır."

 

Kendi yaşantımızda, sık sık, başkalarına, çocuklarımıza, aile bireylerine, arkadaşlara, ortaklara yönelik ilgimiz kendi bakış açımızın standartlarına göre sınırlıdır. Olayları kendi deneyim prizmamızın içinden değerlendiririz. Ama bu, gerçek sempatiyi ve etkili iletişimi garanti etmez. İnsanların tavırları ve kafa yapıları kendi karakterleri ve deneyimleri ile çeşitlilik kazanır ve bu nedenle, bizimkinden oldukça farklı olur. Onlara karşı gerçekten duyarlı olmamız için, kendimizi onların yerine koymalıyız. Onları ancak o zaman kulaklarımız dört açık dinleyebiliriz. Ancak o zaman, neler yaşadıkları ve gerçekten derinlerde neler hissettikleri hakkında bir ipucu elde edebiliriz. Ancak o zaman, hak ettikleri desteği ve şefkati sağlamaya başlayabiliriz.

İKİLEM

Bu kısımda bazı ikilemler ve sorular sunacağız. Bunları Şabat masasında ailece tartışma konusunun bir parçası yapabilirsiniz. Peraşa broşürünün sonunda bu soruya Yahudilik'in gözüyle verilebilecek bir cevabı bulabilirsiniz.

Geçenlerde bir yardım kuruluşunun çekilişinde birkaç piyango bileti satın aldım. Bir müddet sonra bir tanıdığa rastladım ve onu, benden bir bilet satın alarak için bu mitsvaya katılmaya davet ettim. Kısmet, onun bileti en büyük piyango olan pahalı bir araba kazandı. Biraz araştırdıktan sonra, bilete bu ikramiyenin çıktığı çekilişin, benim o bileti kendisine satmamdan önce gerçekleştiğini keşfettim. Şu açık ki, öylesi bir ikramiyeyi kazanan bir bileti bir başkasına bile bile satacak değildim. O halde bu bileti ona satışımın geçersiz olduğunu [yani ikramiyenin aslında benim hakkım olduğunu] düşünebilir miyiz? Otoriteler böyle bir durum hakkında ne diyorlar?

DEVAR TORA

[Rabi Yaakov Aşer Sinclair - www.ohr.edu]

 

Déja Vu

 

Hepimizin başına mutlaka gelmiştir. Biri size bir şeyler anlatıyordur ve siz onun birazdan ne söyleyeceğini kelimesi kelimesine biliyorsunuzdur. Ya da bir odaya girmek üzeresinizdir ve girdiğinizde, burasının tıpkı sizin düşündüğünüz gibi olduğuna şahit olmuşsunuzdur. Aslında kimse déja vu'yü tam olarak anlayamamaktadır. Bir teoriye göre beyin bir tür kısa devre yapmaktadır. Enformasyon, beyin tarafından "canlı" bir bilgi olarak algılanmamakta, onun yerine duyulardan geldiği anda doğrudan hafızaya yöneltilmektedir. Bunun sonucu olarak, her ne kadar siz bu olayı daha önce yaşamışsınız gibi hissediyorsanız da, gerçekte söz konusu olayı ilk kez yaşamaktasınızdır.

 

"Ve bunlar, onların önüne sunacağın yargılardır" (Şemot 21:1)

 

Raşi, peraşanın ilk pasuğundaki "ve" bağlacının On Emir'in konu edildiği bir önceki peraşayla bağlantı sağladığını ve tıpkı Kaşerut gibi mantık üstü kuralların Sinay Dağı'nda verilmiş olması gibi, hırsızlık ve cinayet yasakları gibi her medeni toplumun değerli saydığı "mantıklı" emirlerin de yine Sinay'da verildiğinin bir işareti olduğunu belirtir. "Mantıklı" kuralların tüm toplumlarca öngörüldüğüne bakarak, Tora'nın bu emirlerinin Tanrısal olmadığı düşüncesine kapılabiliriz. Tora bu düşüncenin hatalı olduğunu ve bunların da diğer tüm emirler gibi Tanrı'dan kaynaklandığını belirtmek için, peraşanın başındaki "ve" bağlacını kullanmaktadır. Başka bir deyişle "mantıklı" emirler de, en az "mantık üstü" olanlar kadar Tanrısal'dırlar.

 

Burada da bir tür déja vu söz konusudur. Medeni kültürler, örneğin hırsızlık ve cinayet karşıtı sosyal yasaklamaları öğreten şeyin, insani mantık olduğuna inanırlar. Her birimiz, bu kavramların "gayet açık" olduklarını ileri süreriz. Ancak gerçek farklıdır. Aslında bizler, zihnimize Bizzat "zihnin Yaratıcısı"nın yerleştirdiği bir duyu-hafızasını tekrar yaşamaktayızdır. Tanrı dünyayı, çorak bir tundranın üstünde esen rüzgârın uğultusundan başka hiçbir şeyin var olmadığı, boş ve ıssız bir nükleer-savaş-ertesi manzaraya sahip olması için yaratmamıştır. Tanrı dünyayı, nüfuslu ve kalabalık olması, canlılarla dolup taşması için yaratmıştır. Ve bunu sağlamak için gerekli "mantığı", beynimizin çiplerinden biri olarak belirlemiştir.

 

Bu "mantıklı" kuralların bize mantıklı gelmesinin sebebi, bir toplumun varlığının sürdürebilmesi için temel kurallar olmalarıdır. Bu temel prensipler olmasaydı, toplum sürekli olarak barbarlığa ve kendi kendini yok eden bir anarşiye gömülüp kalırdı. Bu sebeple Tanrı biz insanların içine, bu kuralları "sağduyunun bir gerektirmesi" olarak algılamamızı sağlayan bir yetenek yerleştirmiştir. Zira Tanrı, toplumun gelişmesini istemektedir.

 

MİTSVA / UYGULAMA / MAase

[Rabi Şemuel Holstein - www.komemiut.org]

Mitsva: Tanrı'yı elden geldiğince kendimize örnek almak ve O'nun tarzını benimsemek Tora'nın "yap" şeklindeki bir emridir. Pasukta söylendiği gibi: "O'nun yollarında yürümelisin". Hahamlarımız bu mitsvanın açıklamasını şöyle yaparlar: Tanrı nasıl Şefkatli ise, sen de şefkatli ol; Tanrı nasıl Merhametli ise, sen de merhametli ol. Ve Tanrı için kullanılan diğer tüm sıfatlara uygun yaşamaya ve O'na benzemeye çalış."

 

Uygulama: Bu mitsvanın genel kapsamı, insanın, karakter özelliklerini sürekli geliştirmesi şeklindedir. Rambam karakter özellikleri konusunda daima orta yolun seçilmesi gerektiğini belirtir. Her karakter özelliğinin uygun bir yeri ve zamanı vardır. Rambam bu prensibi bu mitsvadan öğrenir.

 

Sefer Aikarim'de (3:27) şöyle yazılıdır: "Bu mitsva bir insanın iyilikseverce davranışlarda bulunmasını insani duygusallığın ötesine taşıması gerektiğini vurgular. İnsanların zor durumda birini görüp ona yardım etmeleri insani bir güdüdür. Ama bu mitsva, bunun insani güdünün ötesinde, Tanrı'nın tartışılmaz bir emri olarak yerine getirilmesi gerektiğini belirtir. Böylece bir kişi iyilikseverlik yaptığı zaman, bunu sadece merhamet duygularını yatıştırmak için değil, Tanrı'nın bir emrini yerine getirmek için yapmakta olduğunu düşünmeli, niyetini buna yoğunlaştırmalıdır. Hahamlarımız birkaç yerde iyilikseverlik çerçeveli davranışları bu mitsvayla bağdaştırırlar. Buna Bikur Holim, hastaları ziyaret, Nihum Avelim, yastakileri teselli ve daha birçok mitsva dâhildir.

 

Bikur Holim: Bu mitsva birkaç kısımdan oluşur: Hastayı neşelendirmek ve cesaretlendirmek, ihtiyacını karşılamak, iyileşmesi için dua etmek ve onu sağlığına bir an önce kavuşması yönünde mübarek kılmak. Bet Yosef, Rabi Yosef Karo, bir kişinin hastayı ziyarete gidip onun için dua etmemesi durumunda mitsvayı yerine getirmiş olmayacağının altını çizer. Rabi Meir Hadaş böyle davrananı, denizde boğulmak üzere olan birine onu neşelendirmek ve cesaretlendirmek için bir bardak su vermeye, ama kurtarmak için bir şey yapmamaya benzetir.

 

Hasta sabahın erken saatlerinde ziyaret edilmemelidir. Zira genelde hastalar sabah saatlerinde daha iyi hissederler ve ziyaretçiler onu iyi görünce onun için dua etme gereği duymayabilirler. Bu nedenle öğleden önce ama çok da erken olmayan bir saatte gidilmelidir. Benzer şekilde günün sonunda da gidilmemelidir, zira hasta bu kez daha zayıf görünebilir ve ziyaretçi, ümidini kesip dua etmeyi yararsız görebilir. Hasta ziyaret edildiğinde şu sözlerle mübarek kılınmalıdır: "Tanrı seni Yisrael'in tüm hastaları içinde sağlığına kavuştursun." Bu şekilde hastayı diğer hastalarla bir anda anmak gerekir, zira bu şekilde duanın kabul edilme olasılığı yükselir. Şabat günleri ise: "Şabat günü haykırmak olmaz; [ama] şifa yakında gelecektir"

 

Nihum Avelim: Yedi yakınından (baba, anne, kız kardeş, erkek kardeş, oğul, kız, eş) birini kaybettiği için yasta olan bir kişiye Avel adı verilir. Böyle birini teselli etmek önemli bir mitsvadır. Ancak Avel konuşmaya başlamadığı sürece teselli sözleri söylenmemelidir. Teselliye, yalnız o konuşmaya başladıktan sonra başlanabilir. Bir kişi Bikur Holim ya da Nihum Avelim mitsvalarının ikisini de yapacaksa, önceliği Bikur Holim'e vermelidir - ki bu sayede hasta için bir an önce dua edilmiş olacaktır. Ama eğer bu ikisinden sadece birini yapabilecekse, Nihum Avelim'i tercih etmelidir, zira bu hem canlılara hem de ölülere yönelik şefkat ifadesidir.

 

Maase: "Kızımın çektiği sıkıntıları görmeye artık dayanamıyorum" diye ağlıyordu adam, Kotel'in Ravı, Rav Gats'ın odasında. "Durumu çok ağır ve ona nasıl yardım edebileceğimi bilemiyorum" diye sözlerini tamamladı. Rav Gats adamın elini iki elinin arasına alıp onu sözlerle yatıştırmaya çalıştı. Kendisine bu dünyada çekilen sıkıntıların sebeplerini, amacını vs. anlattı. Adam sakinleşti ve Rav'a teşekkür ettikten sonra dönüp odadan çıktı. O çıkar çıkmaz Rav Gats acıyla hıçkırarak ağlamaya başladı ve o genç kız için duygulu bir dua etmeye başladı.

 

*

 

"Anlamıyorum" dedi Yeruşalayim'in başhahamı Rav Şemuel Salant'ın yardımcısı, kendisine. "Şulhan Aruh'ta bir Avel'i teselliye ancak o söze başladıktan sonra başlanabileceği yazmıyor mu? Ama demin yanından çıktığımız Avel söze başlamadan siz onu teselli ettiniz!" Rabi Şemuel cevapladı: "Avel'in insanın canını acıtan o iç çekişini duymadın mı?! İşte teselli edenlerin söze başlaması için bu yeterli bir başlangıçtır!"

 

İKİLEME CEVAP

[Rabi Mendel Weinbach / gatewaysonline.com]

 

Buna benzer bir dava örneği Talmud'da yer almaktadır (Ketubot 97a). Bir dönem Babil'deki Neardea şehrinde o kadar ciddi bir ekmek sıkıntısı vardı ki, birçok insan tahıl satın almak için evini satmıştı. Oysa o sırada bilmedikleri bir şey vardı. Evlerini sattıkları sırada, tahıl yüklü gemiler, bulundukları yere doğru gelmekteydi, ama olumsuz doğa şartları nedeniyle gelmeleri uzamıştı. Evlerini satanlar bu durumu sonradan öğrenince, Rabi Nahman'ın önüne davalarını getirdiler: "Kıtlık probleminin bu kadar kısa zamanda çözüleceğini, evi sattığımız sırada gemilerin yolda olduğunu bilseydik, evlerimizi kesinlikle satmazdık. Bu satış geçersiz olmalı!" Rabbi Nahman dava gerekçesini haklı buldu ve gerçek durumu bilmemekten dolayı yapılan satışın geçersiz olduğuna hükmetti.

 

Bu Talmud hükmü sanki bizim sorumuza ışık tutuyor gibidir. Yani buna dayanarak, piyango biletinin satışının da iptal olduğunu söyleyebilirdik. Ancak buna rağmen bizden önceki nesilde Avrupa'daki Brejan kasabasında buna benzer bir olayın yaşandığını ve davanın o dönemin yüksek Alaha otoritelerinden Rabi Şalom Mordehay Schwadron'a getirildiğini vurgulamak gerekir. Rabi Schwadron Talmud'daki olay ile piyango bileti arasında fark olduğunu belirtmiştir. Evlerini satan kişilerin, çok yakında gelecek olan tahıl yüklü gemilerden haberdar olmalarının hiçbir yolu yoktu. Bu nedenle evlerin satışı yanlış dayanakla yapılmıştı. Öte yandan piyango bileti çekilişinde, o kişinin bileti satmadan önce piyangoyu kazanıp kazanmadığını öğrenmesi mümkündü ve bunu yapmaması o bileti her koşulda sattığının göstergesidir. Bu nedenle satış geçerlidir ve ikramiye, bileti alanındır.

 

YAHUDİ EVİNİN TEMELLERİ

[Dini Uygulama Rehberi - Rabi Nisim Behar]

 

Meyve ve Şeakol Berahaları Kuralları

1.             Bir insanın önünde berahası aynı olan iki meyve varsa, sevdiği meyve için beraha söyler, ikinci meyveye beraha söylemez.

2.             Eğer bir kişinin önünde armut ve karpuz gibi berahaları değişik iki meyve ve aynı zamanda berahası Şeakol olan (örneğin bal vb.) bir yiyecek varsa, her berahayı ayrı söyler. Önce berahası Aets olan ağaç, sonra berahası Aadama olan yer meyvelerinin berahası söylenir. Sonra da Şeakol olan yiyeceğin berahası söylenir.

3.             Masaya getirilen meyvelerde Erets-Yisrael'e özgü olan, incir, üzüm, nar, zeytin ya da hurma varsa beraha önceliği bunlara verilir.

4.             Erets-Yisrael'e özgü meyvelerden Kazayit (27gr.) kadar yendikten sonra söylenen beraha, Bore Nefaşot  değil Al Aets Veal Peri Aets'tir.

Haftanın Sözü

[Benjamin D'Israeli]

 

Zihninizi yüce düşüncelerle besleyin. Kahramanlığa inanmak kahramanlar yaratır.

 

Haftanın Peraşası'nı, t  e  b  e  r  r  u  d  a     b  u  l  u  n  a  r  a  k, ölmüşlerinin ruhuna veya hasta bir yakınının şifasına ithaf etmek isteyenlerin,

 ilgililer (050 - 538 41 30) ile temasa geçmeleri rica olunur.

Peraşa kağıtları Tora ile ilgili yazılar içerdiğinden çöpe atılmamalıdır.

Lütfen Geniza'ya getiriniz.