Bu Hafta İçin Saatler 

19 Tevet

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5775

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

16:14

17:34

Yeruşalayim

16:20

17:40

Tel Aviv

16:33

17:35

10 Ocak

Tel Aviv

16:39

17:41

İstanbul

16:39

17:22

2015

İstanbul

16:47

17:30

İzmir

16:46

17:37

 

İzmir

16:54

17:45

ŞEMOT

 

PERAŞA ÖZETİ (Şemot 1:1-6:1)

[www.chabad.org]

Bene-Yisrael Mısır’da çoğalırlar. Onların gittikçe artan nüfusundan korkan Paro, onları köleleştirir ve Yahudi ebeler Şifra ile Pua’nın bütün erkek bebekleri doğum sırasında öldürmelerini emreder. Onlar bu emre uymayınca, kendi adamlarına İbrani bebekleri Nil nehrine atmaları talimatını verir.

Yaakov’un oğlu Levi’nin kızı olan Yoheved ile kocası, Levi kabilesi lideri Amram’ın bir oğlu olur. Bebeği Paro’nun görevlilerinden gizleyemeyecek hale geldiklerinde, onu bir sepet içinde nehre bırakırlar. Bebeğin ablası Miryam uzak bir köşeden seyreder. Paro’nun kızı bebeği bulur, onu kendi oğlu gibi yetiştirir ve ona Moşe adını verir.

Moşe gençliğinde kardeşlerinin çektiği zorlukları fark eder. Bir Mısırlı’nın bir İbrani’yi dövdüğünü görür ve Mısırlı’yı öldürür. Ertesi gün iki Yahudi’nin kavga ettiklerini görür; onları uyardığı zaman, önceki gün yapmış olduğu eylemi ihbar ederler ve Moşe Midyan’a kaçmak zorunda kalır. Orada Yitro’nun kızlarını kurtarır. Onlardan biriyle – Tsipora’yla – evlenir ve kayınpederinin sürülerine çobanlık etmeye başlar.

Tanrı, Sinay dağının eteklerinde yanan bir çalı ile Moşe’nin dikkatini çeker ve orada onunla temas kurar. Ona Paro’ya giderek şu talepte bulunmasını söyler: “Halkımı salıver ki Bana ibadet edebilsinler!” Moşe’nın ağabeyi Aaron onun sözcüsü olarak görevlendirilir. Mısır’da, Moşe ve Aaron Bene-Yisrael’in ileri gelenlerini toplarlar ve onlara kurtuluş zamanının geldiğini söylerler. Halk onlara inanır; ancak Paro halkı salıvermeyi reddeder ve Bene-Yisrael’in çektikleri eziyetleri arttırır. Moşe, Tanrı’ya dönüp isyan eder: “Buhalka neden ters davrandın?”. Fakat Tanrı, kurtuluşun çok yakında olduğu sözünü verir.

RAVLARIMIZ’DAN DİVRE TORA

Rav İsak Alaluf

“Vayomer el amo, ine am bene Yisrael rav veatsum mimenu. Ava nithakema lo …. -Halkına dedi ki işte Yisrael oğulları bizden kalabalık ve güçlüdür. Gelin onlara karşı kurnazca hareket edelim… “ (Şemot 1/9)

Yukarıda okuduğumuz cümleler Paro’nun kendi “Yahudi Sorunu”nu çözebilmek için ürettiği bir çare olarak görülmekte ancak çok da açık belirtilmemektedir. Belki onların çoğalmalarını engelleyecek bir formül arayışındadır belki de onları hepten yok edecek bir yol istemektedir. Belki onları köleleştirip onlardan maksimum düzeyde fayda sağlamayı ve ileride sözünü ettiği gibi meçhul bir düşmanla birleşmelerini engellemek niyetindedir. Eski çağlardaki Yahudi olmayan Septuagnita ve Vulgate gibi çevirmenler Mısırlılar’ın İsraeloğullarından korkmalarının nedenini açıklayan pasuğu “bizden çok kalabalık ve güçlüler” şeklinde çevirirler ki bu asıl anlamdan uzaktır.  Çünkü Mısır krallığında yaşayan İbraniler hiçbir zaman Mısırlılar’dan sayıca daha kalabalık olmamışlardır. Buber, Mendelssohn, Hirsch gibi  son zamanların Yahudi çevirmenleri  bu cümleyi asıl anlamamız gereken şekilde çevirirler. “İsraeloğulları bizler için çok kalabalık ve güçlüdürler.” Kısacası Bene Yisrael Mısır’da yerli halkın baş edemeyeceği kadar kalabalık ve güçlüdürler. Ancak açıklayıcıların anlamakta zorlandıkları bu cümleyi izleyen cümlelerdir. Paro onlara karşı “akıllıca – zekice veya kurnazca” hareket etmekten söz etmektedir ki bu bir azınlığı kontrol edebilmek için garip bir yöntemdir. Zor kullanarak, savaşarak en azından sindirerek bile onları kontrol altına mümkün iken neden Paro bu yolu tercih etmektedir? 

Ramban bu konuyu şöyle irdeler: Firavun ve onun destekleyicileri için Bene Yisrael’i kılıçla yok etmek mümkün ve akılcı değildir. Bunun ilk akla gelen üç nedeni vardır: İlki, Bene Yisrael asla Paro veya Mısır halkına ihanet etmemişlerdir. İhanet ve düşmanlık olmadan böyle bir karar vermek krallık otoritesini sarsmak anlamına gelecektir. Etraftaki krallıklar böyle bir kararı sorgulayacak ve Mısır krallığı prestij kaybedecektir. En zalim krallık bile bir yargı kararı olmadan böyle bir kıyıma girmeyecektir. İkincisi kendi halkına danışmadan böyle bir kararı alması mümkün değildir. Mısır halkı komşularından şikayetçi değildir. Tam tersine onlarla birlikte yaşamaktan hoşnuttur. Bu  konuda Paro destek bulamayacaktır. Üçüncüsü ise Bene Yisrael kuzular gibi ölüme gidecek kadar çaresiz değillerdir. Onlar güçlü ve kalabalıktır ve icabında Paro’nun güçleri ile savaşacak kendilerini savunacak  kuvvetleri vardır.   

Bu yüzden Paro önce onları zayıflatmak yoluna gider. Vergilerle ekonomik olarak güçten düşürür. Bu onlara köleliği getirir. Sürekli olarak onları çalışmayan ve tembel köleler olarak tanıtır ve halkını kendi yanına çekmeye çalışır. Hatta o kadar inandırıcı olur ki Moşe Ve Aaron’un ilk ziyaretleri sonrasında Bene Yisrael,  Aaron ve Moşe’ye karşı gelir “ellerine bizi öldürmek için kılıç verdiniz” diyecek kadar ileri giderler.  

Daha sonra ebeler yolu ile geleceklerini silmeye çalışır. Bunda başarılı olamayınca halk iradesini de yanına alarak evlerden bile İbrani çocuklarını toplama ve yok etme çabasına girişir. Bu noktada halk artık Paro’nun yanındadır. İbrani evlerini bir bir dolaşarak Nil nehrine atabilmek için çocukları bizzat Mısır halkı aramaya başlar. Artık “iyi komşuluk” tarihe gömülmüştür. Halk liderin yanındadır ve onun arzularını harfiyen yerine getirmeye kararlıdır.   

Tarih tekerrür eder ve etmiştir de. Yahudiler nerede bulunursa bulunsun zaman içinde bu durumlarla karşılaşmışlardır. Öncelikle tarihten gelen “iyi komşuluk ilişkilerinin” onları koruyacağına inanmışlardır. Bu hiçbir zaman işe yaramamıştır. Bazen “gerekli ve katkı sağlayan bir halk” oldukları inancına kapılmışlardır ki bu doğru bir saptama olsa bile bundan vaz geçmeleri hiç de zor olmamıştır. Bazen de uzun yıllar süren “birliktelik ve kader birliği” bir zarar gelmeyeceği konusunda ilham vermiştir ama bu da onlara yardımcı olmamıştır. Paro her zaman halkını etkileyecek yöntemi bulabilmiştir. 

Şimdi bu durumda Bene Yisrael ne yapmalı ve nasıl davranmalıdır. Bunu Tanrı Tora’nın satırlarında açık ve net bir şekilde belirtmektedir. “Kemaase erets Mitsrayim aşer yeşavtem ba lo taasu uhmaase erets Kenaan aşer ani mevi ethem şama lo taasu uvhukoteem lo telehu. Et mişpatay taasu veet hukotay tişmeru lalehet baem ani Ad.. E.loehem – orada oturduğunuz Mısır ülkesinin yaptıkları gereğince yapmayınız. Sizleri getirmekte olduğum Kenaan ülkesinin yaptıkları gereğince de yapmayınız ve kurallarınca yürümeyiniz. Yargımca yapınız  ve  yürümek için kurallarımca gidiniz ve Tanrı’nız Aşem’im. (Vayikra 18/ 3 – 4)

Burada bir konuya da açıklık getirmek gerekir. Doğal olarak  Tora’da Mısır ülkesi ve Kenaan ülkesinden söz edilmektedir.   Ancak bu temel kural tarih boyunca bulunduğumuz her yer için geçerlidir. Biz ancak biz olduğumuz zaman güvende oluruz. 

 

Rav Berti Derofe

 

“Onun iyi olduğunu gördü.”(2:2)

“Öğreti: Rabi Meir der ki: İsmi Tov’du, Rabi Yeuda der ki: İsmi Tuvya’ydı.”(Sota 12A)

Bu Gemara’ya göre Moşe Rabenu’nun ailesinin kendisine koyduğu İbranice bir ismi daha vardı. Peki öyleyse kendisi neden bütün Tora’da Moşe ismiyle anılmaktadır? Moşe ismi Paro’nun kızı tarafından kendisine verilen bir Mısırlı ismiydi. Üstelik bu isim direkt olarak maddiyatla bağlantılıydı.(Batya, "Çünkü onu sudan çıkardım - ki min amayim meşitiu" diyerek bebeğe Moşe ismini vermiştir.) Buna karşın “Tov” veya “Tuvya” isimleri ise maneviyat ile bağlantılı isimlerdir. Bu durumda biz neden Moşe’yi İbranice, maneviyat ile bağlantılı ismi ile değil de Mısırlı ismi ile tanımaktayız?

Basitçe anlamaya çalışırsak bunun sebebinin Batya’ya (Paro’nun kızı) karşı bir borçluluk hissi olduğunu düşünebiliriz. Fakat sadece Batya’nın yaptığı iyiliğe karşılık olarak bütün Tora’da Moşe’nin gerçek isminden hiç bahsedilmemesine inanmak biraz güç. Gelin bunun sebebini daha derin bir şekilde anlamaya çalışalım:

Gemara Nedarim 38A’da şöyle yazar: “Rabi Yohanan dedi ki: Akadoş Baruh U, Şehinası’nı (peygamberlik ruhunu) sadece kuvvetli, zengin, bilge ve alçak gönüllü bir kişinin üzerinde barındırır.” Bu anlaşılması zor gemaralardan birisidir. Neden kişinin, Tanrı’nın Şehinası’na nail olabilmesi için zengin ve kuvvetli olması gerekmektedir? Anlayışımıza göre zenginlik ve kuvvet gibi maddi şeylerin Tanrı’nın gözünde bir ölçü olmaması gerekir.

Maarşa bu gemaranın üzerine yaptığı açıklamada bu soruyu şu şekilde yanıtlar: "Aslında bu gemarada sayılan özelliklerin arasında tek önemli olanı alçak gönüllülük. Diğer özelliklerin hepsi alçak gönüllülüğün gerçekliğini ispat eden işaretlerdir." Örnek olarak; fakir birisinin alçak gönüllü tavırları onun zaten doğasının gereğidir. Aynı şekilde güçsüz birisinin de sokakta kibirli bir şekilde yürüdüğüne şahit olmak pek rastlanır bir şey değildir. Bilge olmayan biri için de aynı şey geçerlidir. Cahil biri her hangi bir ortamda bilgisizliği ortaya çıkmasın diye fazla dikkat çekmek istemez. O yüzden birinin gerçekten alçak gönüllü olup olmadığını ancak o kişi zenginlik, kuvvet ve bilgelik özelliklerine sahipse anlayabiliriz.

Ketav Sofer, Maarşa’nın bize öğrettiği bu prensibe dayanarak Vayikra kitabının başında sorulan farklı bir soruyu cevaplar. Pasukta “Ve Moşe yeryüzündeki bütün insanların arasında en alçak gönüllüsüydü.”(Bamidbar 12:3) yazar. Ketav Sofer sorar, "Moşe ne yaptı da kendisini toprağın tozu ve kül olarak nitelendiren Avraam Avinu’dan veya kendi yerini almasına rağmen kalbinden sevinen Aaron’dan daha alçak gönüllü olarak kabul edildi?"

Şöyle yanıtlar: "Nedarim Gemarası’ndaki bütün özelliklere sahip bir kişi bile, gençliğinde fakir idiyse, alçak gönüllü hareket etmek onun doğasına işlemiştir. Bu yüzden zenginleşse bile aynı şekilde hareket etmeye devam edecektir. Bu yüzden Moşe için alçak gönüllü olmak, Avraam ve Aaron için alçak gönüllü olmaktan çok daha zordur. Avraam, uzun süre Kral Nimrod tarafından kovalanmıştır, bu yüzden alçak gönüllüdür. Aaron ise kendisi kölelik yapmamış olmasına rağmen Yisrael Halkı’nın yani kölelerin bir parçasıdır. Bu yüzden alçak gönüllülük onun doğasında vardır.

Fakat Moşe prens olarak yetişmiştir. Midraş’a göre Mısır’dan çıktıktan sonra bile Afrika’da kırk yıl boyunca krallık yapmıştır. Bu yüzden onun alçak gönüllülüğü doğasından değildir. Kendisi karakterinin üzerinde çalışarak bu seviyeye ulaşmıştır. Gemarada da bahsedilen bütün zenginlik, kuvvet ve bilgelik özelliklerinin bu kadar yüksek seviyede bulunup bu kadar alçak gönüllü bir insan daha dünya üzerine gelmediğinden, Moşe en alçak gönüllü ve en büyük peygamber olarak anılmaya hak kazanmıştır.. Bu sebepten dolayı da Moşe Tora’da İbranice ismi değil de Mısırlı ismi ile anılmaktadır. Tora bize Moşe’nin Mısırlı bir prens olarak büyüdüğünü ve buna rağmen çok alçak gönüllü biri olduğunu vurgulamak istemiştir. Ve işte tam da bu yüzden  de “Bütün peygamberlerin babası” sıfatına layık olmuştur.

 

 

 

ASE   LEHA   RAV: KENDİNE RAV SEÇ

RAV ELİYAU KOEN: MAHAZİKE-TORA

İLHOT  TEFİLA

 

(Tanrı’ya ibadet)

İ –Yolculuk esnasında Amida söylemek

Yolculuk esnasındaki Tefila’ları istirahat veya mola zamanlarına denk getirmek gerekir. Bu zamanları unutkanlık sonucu kaçırıp da, Tefila zamanının gelecek molaya kadar geçme tehlikesi karşısında, örneğin Minha Tefila’sında güneşin batışı yakınsa ne yapmak gerekir? Soruyu biraz daha genişletelim. Bilindiği üzere Amida söylerken, kıpırdamadan ayakta durmalı ve duruş yönü Yeruşalayi’e doğru olmalıdır. Yolculuk esnasında, bilhassa otobüs gibi ayakta durulamayan vasıtalarda buna imkân yoktur. Bu durumda Amida oturarak söylenebilir mi?  Eğer söylenemezse Tefil’dan muaf mıdır?

Şulhan Aruh bu konuda şöyle der : (Orah Hayim 94/3-4) Amida söyleyen kişi Yeruşalayim yönünü belirleyemiyorsa, herhangi bir yöne doğru dönerek, düşüncesinde Yeruşalayim önünde imiş gibi duasını yapmalıdır. Vapurda veya herhangi bir vasıtada ise ve ayakta durarak Amida söylemek imkânı yoksa ve Tefila zamanı geçecekse, oturarak duasını yapabilir.

Aynı şekilde hasta bir kişi, ayakta duramıyorsa, Tefila’sını yatarak söyleyebilir. Bu durumda ya oturarak veya da yana yatarak Amida söylemeye gayret sarf etmelidir. Sırt üstü yatar durumda Tefila söylenmemelidir.

J- Tefila’ları kavana ile söylemek

Kavana nedir? Bunun kelime anlamını, sözlükler şöyle açıklar: Yaptığımız bir hareketi veya okuduğumuz metni, kalben bilinçli bir şekilde yapmak veya okumaktır. O hareketi veya okuduğumuz metni alıştığımızdan ötürü değil de, bilerek ve düşünerek yapıyorsak, onu kavana ile yapıyoruz demektir.

Çoğu kez yaptığımız dualar, alışkanlık yüzünden bilinçli olmaktan uzaktır. Ağzımız otomatik olarak ezbere onları tekrarlar. Bu bakımdan bilhassa Amida duasını söylerken, bu noktaya çok dikkat etmeli, söylediğimiz her kelimenin anlamına aklımızı vermeye çalışmalıyız.

Baştan sona kadar Amida’yı kavana ile söylemek çok zor olduğundan Posek’ler hiç olmaz ise, ilk üç Beraha’da buna sonsuz gayret sarf etmemiz gerektiğini söyler. O kadar ki, bu üç Beraha’yı  kavanasız söylemişsek, hovadan çıkmamış olacağımızdan, Amida’yı tekrar baştan söylememiz gerekir. (Şulhan Aruh, Orah Hayim 101 1-2). Günümüz Posek’leri Amida’yı tekrar söyleyeceğimizde bu sefer kavana ile yapacağımızı kimse garanti edemediğinden, bu uygulamaya müsaade etmemektedirler. 

YAHUDİLİKTE KAVRAMLAR

El Gid Para El Pratikante

 

Tosefta: Eski bilgeler ve Tanaim tarafından öğretilip, Rabi Yeuda Anasi’nin Mina’ya katmadığı ek kanun ve notlardır. Bu derleme Rabi Hiya tarafından yapılmıştır.

Baraytot: Rabi Yeuda Anasi’nin Mina’da yer vermediği kanunlardır. Rabi Yeuda, öğrencilerin kolaylığı için Mina’nın dilini kısa tutmak istediğinden, bazen uzun olan Baraytalar’ı çalışmasına katmamıştır. Fakat Baraytalar buna rağmen Mina’daki kanunlarla eşdeğer sayılırlar ve buradaki birçok kanunun açıklanması için Baraytalar’dan yararlanılır. Baraytalar, Rabi Hiya’nın yardımıyla Rabi Oşaya tarafından toplanmıştır.

Sifra: Vayikra kitabının açıklamasıdır. Ayrıca Mina’nın Kadaim ve Taarot bölümlerine ait Alahaları içerir. Sifra’yı Rav toplamıştır.

Sifre: Bamidbar ve Devarim kitaplarıyla ilgili olarak Tanalar’ın öğrettikleri Midraş ve Alahalar’dır. Sifre’yi Rav toplamıştır.

RAV: Sura’daki akademinin kurucusudur. Babil’li Amoralar’dandır. Asıl adı Aba Ariha’ydı. Fakat tıpkı Rabi Yeuda Anasi’ye kısaca Rabi denmesi gibi, ona da kısaca Rav sıfatı verilmiştir.

Rav, Tanaim’in sonuncularından, Amoraim’in ilklerinden kabul edilir. David Ameleh’in kardeşi Şimi’nin soyundandı. Amcası Rabi Hiya, Babil’den Yeruşalayim’e gelince, onun yanında büyüyen Rav da onunla beraber gelmiştir. Rav, Rabi’nin Tsipori’deki yeivasında öğrenim görmüştür. Rav, Erets-Yisrael’deki öğrenimini tamamladıktan sonra doğum yeri Babil’e dönmüş ve orada Şemuel’in yardımıyla büyük bir yeiva kurmuştur. Böylece 3979 [219] yılında Babil Talmudu’nun ilk temelleri orada atılmıştır.

Rav, Sura şehrine geçip orada büyük bir yeiva daha kurmuştur. Orada çok sayıda öğrenci yetiştirmiş ve Babil Yahudiliği’nin merkezi haline gelmiştir. Bu dönemden sonra Erets-Yisrael’li Rabiler’e olan gereksinimleri ortadan kalkmıştır.

Rav ve partneri Şemuel, Mina’yı öğrenip açıklamışlar ve kendi stillerindeki anlatımlarıyla ünlenmişlerdir. Değişik yerlerden birçok öğrenci Rav’a gelirdi. Hatta Şemuel’in öğrencileri bile onun açıklama ve uygulamalarını dinlemek için ona gelirlerdi.

Rav’ın yapıtları dünyanın tüm ülkelerine yayılmıştır. Erets-Yisrael’de bile çok sevilir ve saygı görürdü. Öyle ki kendisine “Roş Agola – Yisrael dışındaki tüm Yahudi cemaatlarının başkanı” ünvanı, Sura’da kurduğu yeivaya da Küçük Bet- Amikdaş adı verilmiştir. Rav, çalışmalarının çoğunu, partneri Şemuel ile yapardı. Talmud’daki son bilginler, “İsur veEter – Yasaklar ve Serbestiler” konularında Rav ve Şemuel arasında fikir ayrılığı oluştuğu durumlarda, daima Rav’ın fikrinin kabul edilmesine karar vermişlerdir.

Rav’ın ailesi çok büyük oldu. Büyük oğlu Rabi Hiya idi. Fakat Rav’ın yerini o değil Rav Una adlı öğrencisi almıştır. Rav 4007 [247] yılında oldukça ileri bir yaşta hayata gözlerini yummuştur.

Cuma Akşamı Sederi Alahaları

Rav Berti Derofe

 

60. Baal Abayit Aile Reisi” sofrada bulunan iki ekmeği üst üste koyup iki eliyle kavramalı ve “Amotsi Lehem Min Aarets” berahasını söyledikten sonra üstteki ekmekten önce kendisi için bir parça kopartıp tatmalı daha sonra ise sofradakilere dağıtmalıdır.

61. Kişi ekmeklere beraha söylemeden önce iki eliyle kavramalı ve ancak berahayı söylemeyi bitirdikten sonra ekmekleri parçalamalıdır.


62. Baal Abayit berahayı bitirdikten sonra ekmekten kendisi için kopartırken iki somun ekmeğin hala elinde olması gerekir.

63. Şabat günü kişinin ekmekten bütün Seuda boyunca yiyeceği kadar büyük bir parça kopartması güzel bir harekettir.


64. Sofrada bulunan kişiler, Amotsi berahasını söyleyen kişi kendi payını tatmadan önce ekmekten tatmamalıdırlar. Fakat herkesin önünde “Lehem Mişne” (iki somun ekmek) varsa o zaman Amotsi berahasını söyleyen kişiyi beklemelerine gerek yoktur.

65. Kadınlar da “Lehem Mişne” mitsvasından sorumludurlar.


66. Berahayı söyleyen kişi dinleyenleri Hova’dan çıkartmayı ve dinleyenler de Hova’dan çıkmayı düşünmelidirler.

 

HAFTANIN SÖZÜ

“Asıl olan öğrenim değil uygulamadır.”

Raban Şimon Ben Gamliel