bultenYaakov,on iki oğluyla beraber Hevron'a yerleşir. En sevdiği oğlu 17yaşındaki Yosef'tir...



Bu Hafta İçin Saatler

21 Kislev

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5775

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

15:57

17:17

-----

Yeruşalayim

16:00

17:20

Tel Aviv

16:17

    17:19

13 Aralık

Tel Aviv

16:19

17:21

İstanbul

16:21

17:03

2014

İstanbul

16:23

17:05

           VAYEŞEV

                                                               17-24 Aralık2014 HANUKA Bayramı

                                                             PERAŞA ÖZETİ(Bereşit 37:1-40:23)

                                                                         [www.chabad.org

Yaakov, on iki oğluyla beraber Hevron’a yerleşir. En sevdiği oğlu 17 yaşındaki Yosef’tir. Kardeşleri, babalarının Yosef’e yönelik [örneğin Yaakov’un Yosef’e yaptığı çok renkli pelerin gibi] ayrıcalıklı davranışlarından dolayı, onu kıskanmaktadırlar. Yosef, gördüğü iki rüyayı kardeşlerine anlatır. Bu rüyalar onun gelecekte kardeşleri üzerinde hâkimiyet kuracağını kehanet etmektedir. Bu da kardeşlerinin ona karşı olan kıskançlıklarını ve nefretlerini arttırır. Şimon ve Levi onu öldürmek için plan yaparlar, ama daha sonra gelip onu kurtarmayı planlayan Reuven onu bir çukura atmalarını önerir. Yosef çukurdayken, Yeuda’nın teklifiyle onu oradan geçmekte olan bir Yişmaeli kervanına satarlar. Kardeşleri, Yosef’in özel pelerinini keçi kanına bularlar ve sevgili oğlunun vahşi bir hayvan tarafından parçalandığına inandırmak için babalarına gösterirler.Yeuda evlenir ve üç çocuğu olur.  En büyüğü olan Er genç ve çocuk sahibi olmadan ölür. Karısı Tamar, ikinci oğul Onan ile evlendirilir. Fakat Onan da Er’le aynı günahı işlemesi nedeniyle genç yaşta ölür. Yeuda üçüncü oğlu Şela’yı gelini ile evlendirmeye isteksizdir. Yeuda’nın ailesinden bir çocuk doğurmaya kararlı olan Tamar bir fahişe kılığına bürünür ve Yeuda’yı baştan çıkartır. Bir süre sonra Yeuda gelininin hamile olduğunu öğrenir ve zina yaptığı için öldürülmesini emreder. Ama Tamar ödeme karşılığında ona vermiş olduğu bazı kişisel eşyaları ortaya çıkartınca, Tamar’ın karnındaki çocuğun babasının kendisi olduğunu kabul eder. Tamar, Perets ve Zerah adı verilen ikiz oğlanlar doğurur. Perets, Kral David’in atasıdır.Yosef Mısır’a götürülür ve Paro’nun (Firavun) bakanlarından Potifar’a satılır. Tanrı onun yaptığı her şeyi bereketli kılar ve kısa bir süre sonra efendisinin bütün mal varlığını yönetmekle görevlendirilir. Potifar’ın karısı bu yakışıklı ve karizma sahibi genç erkeği arzular; Yosef onun tekliflerini reddedince, kocasına İbrani kölesinin ona saldırmaya çalıştığını söyler ve Yosef’i hapse attırır. Yosef gardiyanlarının güvenini ve hayranlığını kazanır, böylece hapishane yönetiminde söz sahibi olacak bir konuma getirilir. Yosef hapishanede Paro’ya karşı suç işledikleri için hapsedilen baş saki ve baş fırıncı ile tanışır. Her ikisi de huzursuz edici rüyalar görürler; Yosef bu rüyaları, üç gün içinde sakinin serbest kalacağı ve fırıncının da idam edileceği şeklinde yorumlar. Yosef, sakiden kendisi için Paro ile konuşmasını ister. Yosef’in yorumları gerçekleşir, ama saki Yosef’i tümüyle unutur ve onun için hiç bir şey yapmaz.

DİVRE TORA

Rav İzak Alaluf

“Vayaşev sar amaşkim al maşkeu… veet sar aofim tala kaaşer patar laem Yosef

Sakilerin başı görevine geri döndü… fırıncı ise Yosef’in yorumladığı gibi asıldı. (Bereşit 40/21-22)

İlk bakışta rüyalar tetkik edildiğinde aslında birbirlerine çok fazla benzemektedirler. Fakat Yosef ikisine radikal derecede farklı iki yorum getirmiştir. Bizler Yosef’in tabirlerinin tamamen Tanrısal bir öngörü ile yapıldığını ve rüyaların içeriğinin aslında çok da fazla önemi olmadığını bilmemize rağmen neden Tora bu iki rüyayı bütün detayları ile bizlere vermektedir?   

Rabi Elhanan Wasserman bu iki rüyaya daha yakın bir inceleme ile bakıldığında ikisi arasında çok büyük bir farkın olduğunu paylaşır. Bereşit 40/11’de sakinin rüyasının detayları yazılıdır ve rüyada saki Paro’nun kadehini elinde tuttuğunu, üzümleri aldığını, sıktığını Paro’nun kadehine koyduğunu ve kadehi Paro’nun eline verdiğini anlatmaktadır. Saki rüyada son derece aktiftir. Halbuki fırıncı rüyasında başının üzerinde üç hasır sepet olduğunu en üst sepette fırın işi çeşitlerin olduğunu ve kuşların da bunları yediğinden söz etmektedir. Sakinin rüyasındaki aktif konumuna rağmen fırıncı hiçbir şey yapmamakta yani inaktif konumda durmaktadır. Rabi Wasserman aradaki farkın bu olduğunu bizlere öğretir. Yosef aradaki bu farkı görmüş ve buna göre rüyayı tabir etmiştir. Eylem içinde olmak yaşama eylemsizlik de ölüme delalet eder. 

 Rabi Wasserman’ın öğretisi gereğince bizler aktif olduğumuz sürece yaşıyor sayılmaktayız. Ancak bu eylemler üretici eylemler olmalıdır. Saki rüyasında görevini tam olarak yerine getirmiş ve eylemlerini bu doğrultuda gerçekleştirmiştir. Fırıncı ise eylemsizdir. Pasiftir. Elbette en üst sepet hamur işi ile doludur ama bu iş başkaları tarafından yapılmıştır. Bir üretim sergileyen eylemler hayata işaret etmiştir.

Sakinin görevini yerine getirdiğini düşünerek hatırlamamız gereken hepimizin bu dünyaya gelişimizde keşfetmemiz gereken bir ödevle geldiğimizdir. Devarim kitabı 11/22’de yazılı olan “eğer sizlere emrettiğim bütün emirleri dinleyecek ve yerine getirecek olursanız, Tanrı’yı sevecek, O’nun yollarında yürüyecek ona yapışacak olursanız” cümlesi aslında ödevimizin ne olduğu hakkında bir ipucu vermektedir. 

Rabi Dr. Twerski bu noktadan hareketle asıl görevimizin Tanrı’nın yolunda yürümek olduğunu bizlere öğretmektedir. Tanrı’nın yolunda yürümek bize Tanrı’ya karşı sonsuz bir güven duymamızı ve yaşamımızı daha anlamlı kılmamızı sağlayacaktır. Roş Aşana ve Kipur dualarında Tanrı’ya yapışmanın yanı O’nun her zaman yanında yürümenin yaşam kaynağı olduğu Devarim kitabında 4/4’de bir  cümle olarak karşımıza çıkmaktadır. 

“Veatem adevekim B’Ad… E.loehem – hayim kulehem ayom – siz Tanrı’ya yapışan hepiniz bu günde hepiniz hayattasınız.”

Rav Berti Derofe

“Yaakov…yerleşti.”(37/1)  Yaakov huzurlu bir şekilde oturmak istedi. Hemen Yosef’in sıkıntısı başladı.Tsadikler huzurlu bir şekilde oturmak istediklerinde Akadoş Baruh U der ki: Gelecek dünyada onlar için hazırlanmış ödül yetmiyor da bu dünyada da huzurlu bir şekilde oturmak mı istiyorlar?(Raşi)

Yaakov’un huzur isteğinde ne gibi bir hata vardı ki? Neden yaptığı iyi hareketlerin meyvelerini bu dünyada yiyip asıl ödülü gelecek dünyada almasın?

Ramhal Mesilat Yeşarim kitabının 9. bölümünde şöyle der: “İnsan bu dünyaya dinlenmeye değil, çalışıp uğraşmaya gelir. Yani insan ancak bu dünyanın zevklerinden vazgeçip Tanrı’ya ibadet için çalıştığı zaman kendini inşa eder ve mükemmeliğe ulaşır.” Hafets Hayim insanın başına gelen her sıkıntıyı ağır başlılıkla kabullenmesi gerektiğini söyler, sıkıntılardan şikayet eden kişi benim gözümde demirden kelepçelerle zincirlenmiş bir mahkumun bu zincirlerden kurtulmaya çalışmasına benzer, kurtulmaya çalışırken yaptığı her hareket onu kurtaramamakla kalmaz, tam tersine etini aşındırıp ona daha da zarar verir derdi.

Bir zamanlar kralın biri ve onun çok sevdiği bir kölesi varmış. Ona her zaman özel davranırmış. Bir keresinde kralın yurtdışında acil bir işi çıkmış. Hemen vezirini kendi yerine koymuş ve sağ salim geri dönene kadar kendisinden ülkeyi bilgelik, dürüstlük ve adaletle yönetmesini ona emretmiş. Fakat vezir kralın sevgili kölesinden nefret ediyormuş ve kral gider gitmez ona sıkıntılar çektirmeye ve herkesin içerisinde ona dayak attırmaya başlamış. Köle de her gün eve çok kötü bir şekilde döner ve kara bahtına ağlarmış. Bir kaç hafta sonra kral sarayına geri dönmüş ve kölesini yara bere içinde bulmuş. Kral şaşırmış ve hemen köleye bunu kimin yaptığını sormuş. Köle krala olayı detayıyla anlatmış. Kral çok kızmış ve hemen yanındakilere vezirini danışmak üzere çağırmalarını emretmiş.Vezir geldiğinde kral ona öfkeyle bağırdıktan sonra köleye yapılan her darbe için vezirin köleye on altın ödemesini emretmiş. Vezir ne kadar dil döktü ise, kral aldığı karardan vazgeçmemiş ve vezir ödemeyi yapmak zorunda kalmış. Kral da kölesini sakinleştirmek ve gönlünü almak için ona hediyeler vermiş. Köle evine, altınlar ve hediyeler ile döndüğünde hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Karısı ona neden ağladığını sorduğunda köle, eğer daha fazla darbe yeseydim şu anda çok daha zengindim keşke vezir bana da fazla dayak attırsaymış diyerek cevap vermiş.

Bu hikayeden çıkan ders açıktır. Kişi ,başına bir sıkıntı geldiği zaman ağlar ve söylenir. Fakat gelecekte çektiği ufacık sıkıntılar için alacağı ödülü veya sıkıntılar sayesinde silinen günahlarını gördüğünde neden daha fazla sıkıntı çekmedim diye ağlayacaktır. Baale Amusar derler ki: Gerçek inanç sahibi kişi çok büyük, içinden çıkılması imkansız gibi görünen sıkıntılarla karşılaşsa bile buna inanır ve sıkıntıyla mutlu olur.

Hafets Hayim hakkında şöyle anlatılır: Bir keresinde iki tüccarı ellerindeki malları satmak amacı ile havanın çok soğuk olduğu bir gün pazarda görür ve tüccarlardan biri soğuğa dayanamadığından diğerine “Acaba eve mi dönsek? Hava çok soğuk.” der. Diğer tüccar, “Daha sonra huzur ve bolluk içinde yaşamak için burada iki hafta daha sıkıntı çekmeye değer” diyerek cevap verir. Hafets Hayim bu sözleri duyunca göz yaşlarına boğulur ve öğrencilerine “Bilmelisiniz ki biz de bu dünyada aynı şekilde düşünmeliyiz. Bütün zorluk ve sıkıntılara rağmen şu maddi ve geçici dünyada gerçekten Tanrı’ya ibadet edenler kategorisine girip Gelecek Dünya’ya hak kazanmak için uğraşmaya değer” der.

SINAV

Rav Zamir Koen

Peraşamızda Tora bize Yosef’in satılışı, Mısır’a inişi ve ardından Potifar’a köle olmasından bahsediyor. Bu olayların ardından Potifar’ın eşinin Yosef’e göz koyduğunu ve kendisiyle birlikte olması için her gün onu ayartmaya çalıştığını görüyoruz.

Yine böyle bir günde Yosef eve işini yapmaya gelir ve evde sadece Potifar’ın eşi vardır. Onu elbisesinden tutar ve birlikte olmaya zorlar.  Yosef o anda hiç de kolay olmayan bir sınavla karşı karşıyadır. Elbisesini bırakır ve evden koşarak çıkar. Bunun üzerine Potifar’ın eşi elindeki elbiseyle dışarı çıkarak Yosef’in kendisiyle birlikte olmaya çalıştığını ve elinden kaçtığını anlatarak Yosef’e iftira atar. Bu iftira sonucu Yosef hapise girer fakat orada da başarılı olur, insanların gözünde beğeni kazanır.

Kabala bilginleri, Akadoş Baruh U’nun bir kişiyi, yüksek bir mevkiye yükseltmeden önce, o kişiyi zor bir sınavla sınadığını öğretirler. Yosef bu sınavdan sonra Krallığa yükselir. Firavun’un sağ kolu olur ve bütün kararları kendisi verir. Tora bize Tanrı’nın yolları hakkında bir ders vermek ister. Tanrı bir kişiyi bir mevkiye yükseltmek, ona bir görev vermek istediği zaman bu göreve layık olup olamayacağını görmek için önce onu sınar.

Fakat anlamamız gereken Yosef’in bu sınavda nasıl başarılı olduğudur. Burada genç bir adamdan bahsediyoruz. Evinden uzak kimsenin onu tanımadığı, cinsel ahlaksızlığın bolca olduğu bir yerde nasıl olur da kendini günahtan korur? Bilmemiz gerekir ki Yosef bu hareketi yaparak hayatını tehlikeye atmıştır. Potifar’ın eşi ona her türlü iftirayı atabilir ve sonuçta kendisi bir köledir. Potifar tabii ki sadece ve sadece eşine inanacaktır. Bu tehlikeler yetmezmiş gibi bir de arkasında kanıt bırakır. Elbisesini Potifar’ın eşinin elinde bırakarak kaçar. O anda elbiseyi elinden alıp kaçamaz mıydı?

Hahamlarımız burada Tora’nın bize Tanrı’nın bizi sınadığı anda nasıl davranmamız gerektiğiyle ilgili  bir ipucu verdiğini öğretirler. Kişinin karşısına bir sınav çıktığında, özellikle bu sınav kişinin zorlanacağı, hislerinin çok güçlü olduğu bir sınavsa o anda aklından hesaplar yapması yasaktır. Hemen herşeyi bırakıp orayı terk etmesi gerekir. Yosef bize bunu öğretir. Kıyafetlerini bırakır ve kaçar. Hakkında ne düşüneceklerini ve ne gibi iftiralara kurban gidebileceğinin bir önemi yoktur. Günahtan hiç bir hesap yapmadan, ardına bakmadan kaçar. 

Hahamlarımız bize önemli bir noktadan daha bahsederler. Yosef, yukarıda bahsettiğimiz sınavla karşı karşıya kaldığında çok zorlanmıştır. Hatta arada, belki de bu günahı işlesem mi diye düşündüğü olmuştur. Fakat o anda gözlerinin önüne babasının görüntüsünü getirmiştir. Ve o görüntü kötü dürtüsüne karşı gelmesine yardımcı olmuştur. Burada Tora bize bir sınavla karşılaştığımızda kullanabilmemiz için iyi bir fikir verir. Kişi bir günah işlemek üzereyken, kendini kötü dürtüsüne yenik düşecek gibi hissediyorken gözlerinin önüne saydığı, hürmet ettiği tsadik bir kişinin görüntüsü getirsin. Yaakov, Yosef’in sadece babası değildi. Aynı zamanda ravıydı. Bu duruma düşen kişiler de aynı şekilde gözünün önüne ravını veya bir Tora alimini getirmelidir ve ancak bu şekilde günahı işlemeyi aslında istemediğini farkına varabilir.

Bununla beraber aynı şekilde ancak büyük sınavlar sonrası kişinin yüksek mevkilere eriştiğini hatırlayıp daha da kuvvetlenebilir. Her konuda krallık vardır. Kişi Yosef gibi yönetimde yükselebilir, maddiyat konusunda kuvvetlenebilir veya ruhani boyutta ilerleyebilir ve bunlar gibi bir çok farklı yönde krallığa yükselebilir. Buna örnek olarak Avraam’ı verebiliriz. Tanrı Avraam’a yaşadığı toprakları terketmesini söyler ve ona bir çok berahayı garantiler. Avraam Kenaan topraklarına geldiğinde artık berahaları görmesi gerekirken kıtlıkla karşılaşır. Bu yüzden toprakları terkedip Mısır’a inmek zorunda kalır. Avraam Tanrı’ya, “Seni anlayamıyorum. Bana buraya gelmemi sen söyledin ve bir sürü garanti verdin. Fakat karşılaştığım şey kıtlık. Sonuçta kıtlığı da sen yarattın.” demedi. Çünkü Tanrı’nın planının her zaman için kusursuz olduğunu biliyordu. Tanrı ne yaptığını çok iyi biliyor ve bu benim için en doğrusu diye düşünüyordu. Ardından Yitshak’ı kurban etmesini istediğinde de aynı durum geçerli. Tanrı ona soyunun Yitshak’tan geleceğini söylemiştir. Üstüne üstlük Avraam o dönemde putlara çocuklarını kurban eden insanlara, Tanrı’nın insan kurban istemediğini anlatmış ve bunun yanlış olduğunu öğretmiştir. Buna rağmen Avraam soru sormaz ve Tanrı’nın isteğini koşulsuz bir şekilde yerine getirmeye çalışır. Bu şekilde on tane sınavı geçer. Hiç birinde neden bu sınavın onun başına geldiğini anlamaz ama soru da sormaz. Tanrı’nın isteğini gerçekleştirir. Fakat on sınavın sonunda anladığı şey insanı yüceltenin geçtiği sınavlar olduğudur.

Zamanımızda da bir çok sınav var. Bir çok geçilemeyen sınav yüzünden aileler parçalanıyor. Fakat kişi kendini kontrol etmeyi öğrenirse. Kendini bu şekilde eğitirse sınavları geçme ihtimali çok daha yükselir. Ve bu çok küçük şeylerle başlar. 

Çocuklara verilen eğitimde de aynı şekilde davranmak gerekir. Bir çocuk her istediğine hemen sahip olamıyorsa bu onun bulunduğu durumu kabullenme ve kendisini kontrol edebilme özelliğini geliştirir. Aynı şekilde bir çocuğa bir yemeyi yemeden önce beraha söylemek öğretilirse bu çocuk sadece Tanrı’yı övmüş olmaz aynı zamanda kendini kontrol etmek adına bir adım atmış da olur. Canı çektiği an önündekini hemen yiyemez. Önce beraha söyler ve bu sayede bir kaç saniye beklemiş olur. Bu bir kaç saniye ona hayatı boyunca eşlik edecek ve isteklerini ertelemeye alışacaktır.

ASE LEHA RAV : KENDİNE RAV SEÇ

RAV ELİYAU KOEN: MAHAZİKE-TORA

İLHOT  TEFİLA

(Tanrı’ya ibadet)

Tanrı’ya en iyi bir şekilde dua etmenin yolu ve ortamı nasıl olmalıdır? Diye sorulduğunda, mantıken bunun sakin bir yerde, tek başına ve kimsenin onu rahatsız etmeyeceği bir ortamda olması lâzımdır diye cevap verilir. Bu şekilde kişi etrafı ile olan ilişkilerini tamamen kesebilecek ve bütününü Tanrı’ya verme fırsatını bulacaktır diye düşünülür.

Oysa Yahudiliğin görüşü bunun tam tersidir. Şulhan Aruh bu konuda şöyle yazar: “Kişi Tefila’larını toplumla birlikte Bet-Akeneset = Sinagog’da yapmaya gayret göstermelidir. Mücbir sebeplerden dolayı Bet-Akeneset’e gidemiyenler, hiç olmazsa Tefila’larını toplumun yaptığı dua saatine denk getirmeye çalışmalıdır. (Orah-Hayim 90/9).

Görülüyor ki en iyi ve ideal Tefila, toplumla birlikte yapılan Tefila’dır, Toplumdan kasit, en azından Bar-Mitsva yapmış 10 kişilik bir cemaattir. (Minyan) Cemaat ne kadar büyük olursa, makbuliyeti de o kadar artar. Zira “Berov am adrat meleh” (Mişte 14/28) “Kralın ihtişamı cemaatinin büyüklüğündedir.” Cemaatle bir arada olmaya imkân bulmayan kişi, hiç olmazsa zaman bakımından, onlarla beraber olmaya çalışmalıdır.

Toplumla bir arada dua etmenin bir faydası da, herkesin özel meziyetlerini ve zahutlarını birleştirmek ve bu şekilde Tanrı önüne çıkarak, duamızın kabul edilmesini sağlamaktır. Toplumun isteklerini reddetmek, şahsa oranla daha azdır.

Toplumla beraber Tanrı’ya dua etmek, Tefila’nın sosyal çehresini de belirtir. Nitekim, Tefila metninin tümü, çoğul bir dille kaleme alınmıştır. Tanrı’dan, günahlarımızın affını dilerken veya sıhhat, rahat bir geçim (parnasa tova), özgürlük, Erets-Yisrael’e dönüş (kibuts galuyot) ve geula şelema gibi isteklerimizi, yalnız şahsımız için değil, bütün Yisrael toplumu için iletiriz.

Tefila’dan gaye yalnız şahıs olarak büyük ve ulvi ruhani derecelere yükselmek olsaydı, o zaman topluma (minyan) ihtiyaç olmazdı. Esas gaye, toplumun bir bütün olarak, bir arada Tanrı’ya yaklaşması, hep beraber yücelmesi ve birlikte O’ nun seçilmiş halkı olmak meziyetine kavuşarak, O’ na erişmeye çalışmaktır.

Bununla birlikte, Tefila’nın belirli yerlerinde, (kısa ve öz olarak dile getirmek şartı ile ) şahsımıza ait özel dileklerimizi ifade etmek imkânı vardır.

YAHUDİLİKTE KAVRAMLAR

El Gid Para El Pratikante

Rabi Yeuda Anasi’ye kadar durum bu şekilde devam etti. Ancak zaman geçtikçe Romalılar’ın baskısı arttı. Hahamlar halk içinde işkenceye tabi tutuluyorlar, Yahudiler katlediliyor ya da sürgüne gönderiliyorlardı. Daha önce Suriye-Y unan işgali altında iken olduğu gibi, Tora’nın sözlü aktarımı, sağlam biçimde devam edememe tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Din büyükleriyle halk arasındaki bağlantı sekteye uğramış, Tora’nın unutulma tehlikesi baş göstermişti. Bunu gören Rabi Yeuda Anasi, büyük ileri görüş yeteneğiyle o ana kadar yazıya geçirilmesi geleneksel olarak yasak olan Sözlü Tora’nın unutulmaması için bir reforma ihtiyaç duyulduğuna karar verdi. Devrinin tüm büyük hahamlarının fikir birliğiyle büyük bir kurul topladı, tüm büyük otoritelerin görüşlerini inceledi ve çoğunluğa göre Alahaları belirledi. Bu şekilde Moşe Rabenu’dan itibaren nesilden nesle sözlü olarak aktarılan ve her dönemdeki Bet-Din’de öğrenilen tüm kural ve açıklamaları toparladı ve bu çalışmayla Mişna’yı derledi. Mişna onun döneminde tüm otoriteler tarafından kabul edildi, ve Yisrael’in Sözlü Torası’nın unutulmaması için her yerdeki Yahudiler arasında yaygınlaştırıldı. Rabenu Akadoş tüm hayatını, Bet-Din’iyle birlikte halka Mişna’yı öğretmeye adamıştır.

HANUKA ALAHALARI

-Hanuka’da kaç mum yakmak gerekir? Hahamlarımız Masehet Şabat 22B’de şöyle dediler: Hanuka mitsvası kişi ve evi için bir kandildir. Mitsvayı güzelleştirmek isteyen herkes kendisi için bir kandil, daha da güzelleştirmek isteyenler de Bet İllel’e göre ilk gün tek kandil ve her gece bir kandil ekleyip yakarak devam ederler. Maran, Şulhan Aruh’ta da alahayı bu şekilde keser: Kaç tane yakmak gerekir? İlk gece tek bir kandil yakar, daha sonraki gecelerde ise birer kandil arttırarak devam eder, ta ki son gece sekiz tane kandil olana kadar. Evde yaşayanlar kalabalık olsa bile daha fazla yakılmaz.(Şamaş hesaba katılmamıştır.) Hanuka kandili yakmak çok değerli bir mitsvadır. Bu mitsvayla mucize ilan edilir. Yiyecek yemeği bile olmayıp tsedaka ile geçinen fakir biri bile her gece için sadece tek kandil yakabilmek için gerekirse kıyafetini satar. Aynı şekilde kendine yevmiye ile iş bulabiliyorsa çalışmak zorundadır. Bu yüzden gabayların bu konuda hassas olup fakirlere hanukada yakabilmeleri için mum sağlamaları gerekir. Fakat her gece için sadece tek mum vermeleri yeterlidir.

-Kadınlar da hanuka kandillerini yakmakla yükümlüdürler çünkü onlar da bu mucizenin içerisinde rol almışlardır.

-Kişi eğer şaşırıp birinci gece iki veya ikinci gece üç kandil yakarsa hovadan çıkar ve tekrar yakmasına gerek yoktur.

-Hanuka kandillerini giriş kapısından girenin solunda kalacak şekilde kapıya bir tefah yani 8cm yakınlıkta yerleştirmek doğrudur. Çünkü bu şekilde giren kişinin sağında mezuza solunda ise hanukiya kalacak ve giriş ve çıkışlarında mitsvalarla sarılı olacaktır.

-İlk gece hanukiyayı yakarken en sağdaki yani kapıya en uzakta kalan kandili yakmak gerekir. Sonraki gün dünkü kandilin soluna yani kapıya daha yakın olacak şekilde bir kandil ekleriz ve yakmaya oradan başlarız. Diğer günler de aynı şekilde birer kandil eklenilerek devam edilir. Yani hanukiyayı yakma sırası soldan sağadır.

   HAFTANIN SÖZÜ

“İsmini büyütmeye çalışan kişi sonunda ismini kaybeder. Öğrenmeye devam etmeyen kişi bildiğini de unutur. Kişi eğer hiç öğrenmiyorsa yaşamayı hak etmez. Tora’nın tacını kendi çıkarı için kullanan kişi de yok olur.”

İllel Azaken