Haftanın Peraşası BülteniNadav ve Aviu'nun ölümünden sonra, Tanrı, "kutsal"a izinsiz giriş konusunda uyarır:

              Bu Hafta İçin Saatler             

12 Nisan

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5774

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

6:30

7:43

-----

Yeruşalayim

6:35

7:48

Tel Aviv

6:45

7:45

12 Nisan

Tel Aviv

6:50

7:51

İstanbul

7:30

8:10

2014

İstanbul

7:37

8:17

AHARE MOT

 

Hatırlatmalar:

Bu Şabat Pesah’tan önceki Şabat olduğu için Şabat Agadol adı verilir.

 

 

 

Peraşa Özeti (Vayikra 16:1-18:30)

[www.chabad.org]

Nadav ve Aviu’nun ölümünden sonra, Tanrı, “kutsal”a izinsiz giriş konusunda uyarır: Sadece bir kişi, Koen Gadol, yılda ancak bir kez, Yom Kipur’da, Mişkanın en içteki odasına girebilecektir. Yom Kipur ibadetinin bir diğer özelliği, iki keçiden hangisinin Tanrı’ya korban edileceği ve hangisinin Yisrael’in günahlarının affını sağlamak üzere çöle gönderileceğini belirlemek için kura çekilmesidir.

Ahare Mot peraşası ayrıca, Kutsal Mişkan dışındaki yerlerde korban yapılmaması konusunda uyarır, kanın yenilip içilmesini yasaklar, ensesti ve sapıkça cinsel ilişkileri yasaklayan kanunların ayrıntılarını verir.

 

RAVLARIMIZ’DAN DİVRE TORA
Rav İsak Alaluf

 

“Vehol adam lo yiye beoel moed – toplanma çadırında hiç kimse bulunmayacak” (Vayikra 16/17)

 

Tora’nın bu kısmı bizlere Kohen Gadol’un Kipur gününde Bet Amikdaş’ta yer alan en önemli yere yani Kodeş Kodaşim’e girdiği zamanı öğretmektedir. Tora bu çok özel anda Bet Amikdaş veua Mişkan’da baka hiç kimsenin bulunmaması gerektiğini söylemektedir. 

 

Benzer bir durumu Sinay dağında Tora’yı alacağı zaman Moşe Rabenu’nun da yaşadığını görmekteyiz. Şemot 19/24 pasuğunda Raşi’nin verdiği açıklamada sadece Moşe’nin Tanrı’nın bulunduğu yere kadar erişmesin, diğerlerinin ise uzakta kalmalarının gerektiğini öğretir. Bu iki olay da gerçek bir yalnızlığı gösterir. Bir kişi Tanrı ile baş başa kalmaktadır. Yeruşalayim Talmudu Masehet Yoma 5/5’de yazdığı kadarıyla Kohen Gadol Kodeş Akodaşim’e girdiği zaman meleklerin bile Mikdaş’a girmelerine izin verilmemektedir.  Bu tam anlamıyla bir kişinin tek başına Tanrı ile yalnız kalması olarak tanımlanmaktadır.

 

Bilindiği gibi sosyal bir varlık olan insan için yalnız kalmak bir avantaj değildir. Bizler toplum içinde yaşamaya başkalarıyla bir takım şeyleri paylaşmaya alışığız. Başkalarına yardımcı olmak, bazı şeyleri paylaşmak, tartışmak kısacası toplum ile birlikte yaşamak isteğimiz her zaman vardır. Ancak bir gerçektir ki kişi bazen çevresinden, kalabalıktan, telaşlarından uzaklaşmak ister. Birçok büyük lider gerçek anlamda bir konsantrasyon, meditasyon ve manevi yükseliş için zaman zaman yalnızlığı tercih etmişlerdir. İşte bu zamanlarda kişi kendinin sadece Tanrı ile bir arada olduğunu hisseder. Etrafta baskı yapanlar, politik davrananlar yoktur. Kimseyi taklit etmek zorunda değilsinizdir. Kimsenin değerleri sizin için kendi değerlerinizden önce gelmez. Başkaları için değil o anı sadece kendiniz için yaşarsınız. Çünkü her şeyden uzaklaşmış bir şekilde sadece Tanrı’ya ulaşmak, Tanrı’ya yakın olmak  için bir yol içindesinizdir.

 

Rabi Yaakov Perets yeşivaların tatil zamanı olarak bilinen “Ben azemanim” süresince bir tavsiyede bulunur. Amida söyleyeceğiniz zaman bir köşeye çekilin. Amidayı olabildiğince uzatın. Her sözcüğe konsantre olmaya çalışın. Varsın Hazan tekrara başlamış olsun. Bu çok kıymatli zamanı Tanrı’ya daha yakın olmak için değerlendirin. Çünkü insanoğlu iş zamanı dua ederken gitgide daha otomatik bir hal almakta ve kavanası da azalmaktadır. Etraftan gelen sesler sıklıkla dikkat dağıtmakta, aklından türlü düşünceler eksik olmamaktadır. Bunun için Rabi özellikle tatil zamanlarında daha yavaş ve daha kavanalı bir Amida söylememiz çağrısında bulunur.

 

Kişinin Tanrı’ya yakın olmak için arada bir yalnızlığa çekilmesi iyidir de kişi bir süre sonra normal yaşamına dönmeyi de bilmelidir. Çünkü çevremizde ailemiz, dostlarımız ve yaşadığımız çevre vardır. Gereğinden fazla  yalnızlığa çekilmek bizi toplumdan soyutlayacaktır bu da Yahudiliğin bir yaşam tarzı değildir. Yahudilik sosyal bir çevrede yaşamamızı ister.  Asıl bu çevrede bizlerin kutsallığı ve ruhaniliği yaşamamız gerekir. Bunu da sosyal yaşantımıza kutsallık katmak sureti ile başarmak mümkün olabilecektir.

 

Kohen Gadol’un yalnızlık deneyiminden de öğreneceğimiz budur. Kohen Gadol bile sadece yılda bir kez bu deneyimi yaşamaktadır. Normalde o da Bet Amikdaş’ın kuralları çerçevesinde sosyal bir çevre içinde yaşamını sürdürmektedir. Yaşamımızda hedeflediğimiz ruhaniliğe yaşadığımız çevre içinde ulaşabilmek de mümkündür. Bunu yapmak çok mu zordur? Elbette hayır. Attığımız her adımda hedefleyeceğimiz kutsallık bize bunu kazandıracaktır.   

ŞABAT SOFRANIZA TATLILAR
NE İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUZ? – PESAH ÖZEL
RABİ PİNHAS ERLİNGER

Atalarımızın, Mısır’da yaşadıkları unutulmaz ilk Pesah gecesinden günümüze binlerce yıl geçmiştir. Atalarımız, 14 Nisan gecesi masanın çevresine toplanmış, soylu kişilerin yaslanarak oturdukları gibi oturmakta ve Tanrı’nın emrettiği gibi Pesah korbanını, maror ve matsa ile yemektedirler – [Korbana ait] Eti o gece yesinler. Onu doğrudan ateşte kızarmış [halde]; matsa ve acı otlarla yemelidirler. Onu az pişmiş, suda haşlanmış veya [başka bir sıvıda] pişirilmiş olarak yemeyin. Başı, bacakları ve iç organları ile birlikte, yalnızca [doğrudan] ateşte kızarmış [olarak yenmelidir]. [Etinden hiçbir parçayı] Sabaha arttırmayın. Sabaha artanı ateşte yakmalısınız. “Ve onu şu halde yemelisiniz: beliniz kuşanmış, ayakkabılarınız ayaklarınızda ve sopanız elinizde; onu aceleyle yiyin. Bu, Tanrı için Pesah Korbanıdır (Şemot 12:8-11).

 

Yisrael halkı, Tanrı’nın gönderdiği belaların bu kadar olmadığını ve yakında Mısır’dan çıkabilmeleri için gereken onuncu ve en etkili belanın gönderileceğini biliyordu. Onuncu belanın gönderileceğini Tanrı, Bene Yisrael’e şu sözlerle aktardı, “O gece Mısır ülkesinden geçeceğim. İnsandan hayvana, Mısır ülkesindeki tüm behorları öldüreceğim. Mısırın tüm tanrılarına karşı yargı uygulayacağım (Şemot 12:12).

 

Bir anlamda Bene Yisrael’in yüzyıllardır yaşadığı eziyet, gözyaşı, utanç verici durumlarda çalıştırılarak geçen kölelik hayatının bitiş zili tam vaktinde gece yarısı çalmaktaydı – Behorların Ölümü belası başladı.

[Tam] Gece yarısıydı. Tanrı Mısır Ülkesi’ndeki – tahtında oturan Paro’nun behorundan, esirin behoruna kadar – tüm behorları; ayrıca hayvanların tüm behorlarını öldürdü. Paro geceleyin [yatağından] kalktı; o, tüm danışmanları ve tüm görevlileri. Mısır’da büyük bir feryat koptu; çünkü içinde ölü olmayan ev yoktu. [Paro] Geceleyin Moşe ve Aaron’a seslendi ve ‘Kalkın, gidin halkımın içinden!’ dedi. ‘Hem siz, hem Bene Yisrael – gidin ve söylemiş olduğunuz gibi Tanrı’ya ibadet edin. Davarınızı da sığırınızı da alın. Tıpkı dediğiniz gibi! Ve gidin! Beni de mübarek kılın!’ Mısır [halkı] onları ülkeden çabucak göndermek için halkı sıkıştırıyordu. Çünkü ‘hepimiz ölüyoruz’ diyorlardı.

 

Behorların ölümünden sonra Mısır’ın, Yahudi halkını yüzyıllardır esir bırakan demir kapıları ardına kadar açıldı ve Bene Yisrael muzaffer bir edayla Yisrael topraklarına doğru yola çıktılar. Böylece, 430 yılın bitiminde – tam o günde - Tanrı’nın tüm Orduları yola çıktılar (Şemot 12:41).”

 

15 Nisan 2408 yılından beri bizler her yıl 14 Nisan gecesi Pesah bayramını matsayla, marorla ve Bet Amikdaş ayakta olduğu dönemde Korban Pesah ile kutlarız. Tanrı’yı, bizleri esaret ve acı dolu köle yaşamından kurtardığı için teşekkür eder ve övgü dolu şarkılar söyleriz.

 

Ancak Tanrı’ya bu kadar teşekkür etmemizin, övgüler yağdırmamızın sebebi nedir? Sadece atalarımızı esir hayatından kurtardığı için mi? Yoksa esir olarak çalışmaktan kurtulup özgür bir hayata geçtiğimiz için mi?

 

Zoar’da bu konuyla ilgili Rabi Elazar’ın dikkat çekici bir sorusu bulmaktayız. Rabi Şimon bar Yohay’ın oğlu Rabi Elazar, “Neden Tora’da, Mısır Çıkışı sanki övünülecek bir şey imiş gibi anlatılıyor? İnsan köle alır, onu çalıştırır ve sonra serbest bırakır. Bu köleyi serbest bıraktığı için kölenin sahibine övgü dolu şarkılar söylemesini bekleyebilir miyiz? Hayır. Dahası; baştan onu hiç almasaydı ve her türlü koşul altında çalıştırmasaydı daha iyi bile olurdu.”

 

Rabi Şimon bar Yohay oğluna şöyle cevap verir, “Tora’da Mısır Çıkışı tam olarak elli defa anlatılmaktadır. Bunda çok önemli bir anlam vardır. Yisrael halkı elli anlayış kapısına ulaşma derecesine sadece Mısır’dan çıktıktan sonra ulaşabilirdi.”

 

Zoar bizlere, Mısır esaretinin Yahudilerin manevi anlamda nasıl gelişildiğini öğrenmeleri için en uygun yer olduğunu öğretir. Burası bir Yahudi’ye “köle” olmanın ne olduğunu ve her şartta Tanrı’ya hizmet edilmesi gerektiğini öğretebilecek tek noktadır. Böylece Mısır aslında bir tuma veya Yahudilikten düşüş noktası değil, tam tersine, onu ayakta tutabilmeyi öğrenebilmenin tek adresidir.

 

Tora’nın da Mısır Çıkışı’nı elli defa anlatmasının nedeni budur; Tanrı’ya övgümüz sadece bizleri Mısır’dan çıkardığı için değil, bizleri böyle bir yerde köleleştirerek Tanrı’nın köleleri olabilmeyi bizlere en iyi şekilde öğrettiği içindir.

 

Seder gecemize ışık tutan bu öğreti ile neden maror yediğimizi anlayabiliriz. Pesah gecesi önceden de söylediğimiz gibi özgürlüğümüze kavuştuğumuz gece olduğuna göre, acıları hatırlatan bir bitkiyi yememizin nedeni nedir? Öğretimize göre cevabımız basit – maror bizlere acı dolu esaret yıllarını değil, Tora’yı almak, onu layıkıyla uygulamak ve Tanrı’nın kölesi olmayı hatırlattığı için, bizleri tüm günahlarımızdan arındıran Mısır’ı hatırlattığı için yemekteyiz.

 

YAHUDİLİKTE KAVRAMLAR

PESAH

Magid Alahaları

(Maran Haham Ovadya Yosef – Hazon Ovadya adlı eserinden ve Pesah Agadası’ndan alınmıştır.)

 

Pesah bayramı yaklaşmakta olduğu için kavramlar köşemizde bu hafta ve gelecek hafta Pesah alahlarına yer vereceğiz. Ancak bilinmesi gereken en önemli nokta, bültenimizde verilecek bilgilerin tüm kuralları kapsamadığı, sadece büyük bir okyanustan bir damla kadar olduğudur. Bu yüzden değerli eserleriyle cemaatimize ışık tutan Moşe Farsi tarafından hazırlanan ve Gözlem Gazetecilik tarafından basılan Pesah Agadası’nı hem bayram ile ilgili kuralları ve anlamlı mesajları öğrenerek bayramı en anlamlı şekilde geçirebilmeniz için okumanızı tavsiye ediyoruz.

 

  1. Tora, Pesah gecesi Agada okumamızı emreder. Agada okumanın zamanı gece yıldızlar çıktıktan sonradır. Kişi zor durumda kalıp Agada’yı erken bir vakitte okuduysa, yıldızlar çıktıktan sonra Agada’dan bazı bölümleri tekrar okuması gerekir.
  2. Purim’in bitişiyle Pesah hazırlıklarına başlanır. Pesah temizlikleri geleneklerimizde çok büyük bir önem taşır. Hametsin olma ihtimali olan her yer temizlenir. Mitsva adına yapılan her davranışın Tanrı huzurunda çok büyük değeri vardır. Hahamlarımız Şabat adına hazırlanan yemeklerden yükselen kokunun Tanrı’nın huzurunda Bet Amikdaş’ta yakılan ketoret – on bir bitkiden oluşan bir sunum gibi değeri olduğunu söylerler. Pesah adına da yapılan hazırlıkların şüphesiz Tanrı katında önemi olduğu bir gerçektir. Yapılan tüm hazırlıklar ile Pesah gecesi zirveye ulaşılır ve kimsenin özellikle bayanlarımızın artık kolunu bile kaldıramayacak kadar yorgun bir hali vardır. Her ne kadar Agada neşe içinde okunmaktaysa da, ancak mide kazınmakta ve Magid’e gelindiğinde gözler Şulhan Oreh bölümüne doğru kaymaya başlamaktadır. Bir çoğumuzun kaçırdığı ve hazırlanmadığı en önemli nokta Pesah gecesi öncelikle çocuklarımıza Mısır’dan Çıkış olaylarını bilgimizin yettiği kadar da olsa anlatmaktır. Pesah gecesi masada oturan en basit insandan, hayatını Tora’ya adamış en büyük rava kadar herkesin Mısır’dan Çıkış olaylarını anlatma yükümlülüğü vardır.

 

İnsanın hayvandan farkını sorsak, “İnsan soru sorar”  cevabı hiç de yanlış olmayacaktır. Bir bebeğin, dünyaya geldiği zaman ilk tepkisi, kuşkusuz “Bu ne?”dir. İnsanın ruhu, etrafında olup biteni anlamak ister ve “Bu ne?” sorusu – dudakları bunu telaffuz etmeyi öğrenmeden bile önce – bebeğin kalbinde sürekli canlıdır. Sadece gözlerindeki ifadeyi anlayabilsek, bakışındaki hayreti okuyabiliriz. Çocuğun tüm benliği, sadece ve sadece sorudur; dünya üzerindeki ilk yıllarındaki hızlı öğrenebilmesinin sebebi de, kafasında durmak bilmeden oluşan sorulardır. Bil ki, çocuğun ağzı, sürekli soru soran benliğinin aracı haline geldiği anda, çocuğun sürekli soru soracaktır ve sürekli “Bu ne?” demekten yorulmayacaktır. Sen de ona cevap vermekten hiçbir zaman yorulma. Bilgiye susamışlığı, onun benliğinin ne kadar sağlıklı olduğunu gösterir. Ve onun açlığını ekmekle nasıl gideriyorsan, aynı şekilde ve aynı düzeydeki dikkat ve özenle, onun bilgiye olan susamışlığını da gider  – ona istediğini sağla. Biliyorsun; her gün çocuklarımıza yemeklerini vaktinde vermeye özen gösteririz. Öyleyse, soru soran benliklerini neden doyurmayalım? Neden

öğrenmeyelim; neden çocuğumuzun dokunmak isteyecekleri şeyleri önce kendimiz tanımayalım? Çünkü ancak bu şekilde, çocukların sorularını doğru bir şekilde cevaplayarak onlara öğretebiliriz!

 

Sakın tüm bunların ebeveynlerin değil öğretmenlerin işi olduğunu öne sürerek, her şeyi çocuğun okul günlerine erteleme!  Gel ve çocukların benliklerinin yeşerdiği okula birlikte girelim. Evlerindeyken sordukları sorulara ebeveynlerinden cevap alabilmiş olan mutlu çocukların, diğerlerinden farkını hemen göreceksin. O çocukların “Bu ne?” soruları hiçbir zaman boşa gitmemiş, babaları – ve özellikle anneleri, kendileriyle sohbet etmiş, bilgiye olan susamışlıklarını gidermişlerdir. Mutludurlar! Bu mutlu çocukların anneleri, asıl mutluluğu çocuklarıyla arkadaşlık etmelerinde bulmuşlar, zamanlarını, kendi çocuklarının öğretmenliğini yaparak “değer”lendirmişlerdir. Onların oğulları ve kızları, yetişkin birer erkek ve kadın olacakları zaman, onları süsleyecek başarıların okuldan kaynaklanacağını düşünme. Çünkü bunu, annelerinin arkadaşlığında edindikleri erken eğitime borçlu olacaklardır! Okula girdiğinde, çocuklarına ayırmak için yeterli vakti ya da onlarla ilgilenecek hali veya anlayışı olmayan ebeveynlerin çocuklarını da hemen ayırt edeceksin. Aslında onların benliği de kendi zamanlarında sorularla doluydu. Fakat cevap almaya layık görülmedikleri için, artık soru sormaktan da vazgeçtiler – ta ki çevrelerine ve olaylara tamamen duyarsız hale gelene kadar. Bu şekilde kendilerine farklı eğilimler de edindiler. Fakat bunlar, öğrenme arzusundan çok uzak şeylerdi. Böyleleri bir şeyi öğrenebilmek için yıllar yılı okula gidip gelirler; fakat ebeveynlerinin ihmali ile kaçan fırsata hiçbir zaman tekrar sahip olamayacaklardır. Bu sebeple, çocuğun sana soru sorduğu zaman, çok sorduğunda ya da sık sorduğunda, bu sana zor gelmesin.  Ona azarlayarak değil, yerinde cevaplar vermeyi bil. Yerinde cevaplar! Sakın onun gözlerini saçma hikayeler ve boş laflarla boyama. Sana senin bilmediğin, onun henüz anlayamayacağı, henüz bilmesi gerekmeyen ya da genelde bilinmeyen bir şey sorarsa bile, onun çocuksu ve sınırlı anlayışını doyurabilecek düzeyde cevaplar verebilmeye alış. Ona insanoğlunun her şeyi tam olarak bilemeyebileceğini de söyle. Çünkü bu da çok önemli bir bilgidir – her şeyi bilemeyeceğini bilmek! Fakat sakın onun benliğini boş şeylerle besleme; başkalarının da onun benliğini boş şeylerle beslemesine izin verme. Çocuğun sana yakın olsun. Çocuğunun benliği için sağlıklı havanın bulunduğu yer – Yahudi baba ve Yahudi anne – senin bulunduğun yerdir. Diğer yandan; çocuklarımızın Yahudi eğitimi söz konusu olduğunda tüm bunlar daha da büyük önem kazanmaktadır. Yaşamımızı şekillendiren Tanrı’dır; ve bizlere, hayatımızı üzerlerine inşa ettiğimiz gerçekleri ve doğruları ileten O’dur.

Fakat Tanrı bu gerçek ve doğruları sadece zekasal olarak kavrayıp dudaklarımızla kabul edeceğimiz birer teori olarak vermiş değildir. Algımıza kazıdığı tüm gerçekler ve hayatımızda varolmasını emrettiği tüm doğrular için aktif davranışlar belirlemiştir. Gerçekleri kavrayabilmemiz ve doğruları görebilmemiz için kalplerimizi aydınlatıp yenileyecek olanlar, işte bu davranışlardır. Zira söz konusu gerçek ve doğruların doğalarını, ancak bu hareketlerle gerçektenkeşfedebiliriz. Bunlar bir kitapta öylesine yazılmış bir grup inanç prensibinden ibaret değildir. Aksine tüm varoluşumuzun, yaşamımızın ve yaptıklarımızın temelleridir. Ve Yisrael’in ruhu bir nesilden diğerine ancak ve ancak söz konusu aktif davranışlarla aktarılabilir. İşte – ebeveyn, çocuğunun gözleri önünde bunları bizzat yerine getirirken, çocuk yaklaşıp ona sormaktadır: “Bu ne?” Tam o sırada, tüm bunları sevinçle yerine getirmekte olan babasından cevap aldığı anda, o çocuk da tüm bu gerçek ve doğruların bir parçası haline gelecektir. Çünkü artık çocuk için bu mitsvalar, söz konusu gerçek ve doğrular için bir tanık halini alacaktır. Artık o çocuk da Yahudi kollektif benliğinin bir parçasıdır

(Rabi Şimşon Refael Hirsch).

Haftanın Sözü

    (aish.com)

Sevgide bir bir daha birdir.

Jean-Paul Sartre