Yazdır

Asur İstilasıKuzey İsrael'de yaşayan Yahudiler, manevi olarak zayıfladıkları sırada, - bu da aynı zamanda fiziksel,yani ordusal bakımdan da zayıflamalarına yol açıyordu- Asurlular da giderek güçleniyorlardı.

Asurlular, bu zamanda hemen kuzeyde, bugünkü Suriye, Irak ve Türkiye'nin bulunduğu toprakları ele geçirmişlerdi ve imparatorluklarını genişletmeye devam ediyorlardı.

Eğer Londra'daki İngiliz Müzesine giderseniz, bu dönemde yaşamış Asurlular'dan kalmış müthiş kalıntıları görebilirsiniz. 1.Dünya Savaşı'ndan sonra, İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını ele geçirdiği zaman, Ortadoğu'ya arkeologlar göndermişler ve birçok yerel antik eseri İngiliz Müzesi'ne getirtmişlerdi. Kuzey İsrael kralı Yehu'nun, Asur kralı Shalmanaser III'e ödediği vergileri anlatan Meşi taşını görebilirsiniz.

Ayrıca, Asurlular'ın başkenti Nineyeh'teki muhteşem sarayın duvarlarında bulunan rölyefleri de burada inceleyebilirsiniz. Bu saray, Kral Sanheriv'e aitti ve rölyef de İsrael şehri Lachish'in kuşatılmasını gösteriyor.

Şehir, Sanheriv tarafından istila edilmişti ve kendisi de bundan çok gururlanarak, saray duvarlarını bu başarısını anlatan rölyeflerle doldurmuştu. İngilizler de, bu rölyefleri Ninyeh sarayının duvarlarından söküp, Londra'ya getirdiler.

TAKVİM SİSTEMİ

Ingiliz Müzesi'nde, eserlerle ilgili tarihlendirmelerin ( ve Ortadoğu'ya ait eski eserlerin sergilendiği diğer müzelerdeki tarihlerin de ) bu yazı dizisinde kullandığımız Yahudi takvimiyle uyuşmadığını görürüz. Bunun nedeni, bu yazı dizisinde geleneksel Yahudi takviminin kullanılmış olmasıdır- bu da milattan onceki tarihleri kapsıyor.

Yahudi ve Hıristiyan takvimleri arasında, Babil ve Asur dönemlerinde 150 yıllık bir fark vardır, fakat Roma dönemine geldiğimizde ( Hristiyan takvimine göre 1. Yıla mesela ) bu fark ortadan kalkmaktadır. Neden? Eski dünyanın kronolojilerinin detaylı bir açıklamasını yapmak böyle kısa bir tarihsel anlatım serisinin kapsamına girmese de, modern tarihçilerin genel olarak kullandığı tarihleme sistemini,özet halinde anlatacağız.

Yahudi takvimi, ilk olarak yaklaşık MÖ 2. Yüzyılda Rabi Yosef Ben Halafta tarafından yazıldığına inanılan Seder Olam Rabba adlı bir kitaptan alınmıştır. Rabi Yosef Ben Halafta'nın kitabındaki tarihlerin kaynağı, İbranice yazılmış Tanah'taki bazı yazılar olduğu kadar, Talmud'da belirtilmiş bazı dinsel geleneklerdir Hatırlanması gereken esas noktalardan biri de Yahudi kaynaklarının ve tarihlerinin, ( Yahudi takviminin başladığı 6.000 sene öncesinden itibaren ) kesin ve yüksek oranda tutarlı bazı astronomik verilere de dayanıyor olmasıdır : Ayın dünya etrafında dönüşüne ( aylar), ve dünyanın güneş etrafında dönüşüne ( yıllar )dayalı bir esas üstüne kurulmuştur. İbrani Tanah'ının ve tutarlı, astronomik zamansal verilerinin birleşimi , geleneksel Yahudi takvimine ,özellikle Yahudi tarihindeki önemli olaylar sırasında yüksek bir tutarlılık kazandırmıştır.

Düşündüğünüzün aksine, modern tarihçilerin kullandığı kronolojiler,kesin olmaktan çok uzaktır. 20. Yüzyılın başına kadar, uluslararası bir takvim ( Gregoryen takvimi de olarak bilinen Hıristiyan takvimi ) kabul edilmemişti bile. Eğer tarihte biraz gerilere gidersek, bu takvim sisteminin sandığımızdan da karmaşık olduğunu görebiliriz. Tutarlı tarihsel takvimler duyulmamış olgulardı ve neredeyse her imparatorluk, çok farklı kriterlere dayanılarak geliştirilmiş ,kendi takvim sistemini kullanıyordu. Uluslararası kabul edilmiş bir sistem yoktu ve Seder Olam Rabba ‘da geliştirilmiş Yahudi geleneksel takvimine benzer bir takvim bulunmuyordu.

Peki, tarihçilerin bugün kullandıkları kronolojileri nasıl elde ediyoruz?

19. yüyılın sonundaki ve 20. Yüzyılın başındaki tarihçiler, tarihte geriye giderek çalışmışlar ve çeşitli parçaları birbirine birleştirerek ilerlemişlerdir. Bu işlem, asıl Roma, Yunan, Mezopotamya ve Mısır'dan günümüze gelmiş kalıntıların incelenmesi ve diğer arkeolojik kalıntıların araştırılıp radyo karbon işleminin kullanılmasıyla yapılmıştır.

Tüm bu metodlarda hata payı bırakıldığından, ve bazen de yoruma açık konular bulunduğundan , farklı bilim adamları arasında halen süregelen tartışmalar yaşanmaktadır. Bu nedenle, modern tarihçilerin kullandığı tarihleme sistemi en iyi şekilde, -iyi yapılmış ve incelenmiş tahminler olarak açıklanabilir. Bu yazı dizisi, geleneksel Yahudi bakış açısıyla yazıldığından ve Yahudi takvimi de tarihsel açıdan tutarlı olduğundan, Yahudi tarihlerini kullanılması uygun görülmüştür.

Günümüzde, birkaç akademisyen, modern kronolojiyi de sorgulamakta , hatta Yahudi takvimiyle ilişkisini ortaya çıkarmaya ve incelemeye çalışmaktadır. Bunların arasında İngiliz Peter James şunları söylemektedir:

"MÖ 12. Yüzyıldan 10. Yüzyıla kadar olanFilistin'deki Demir Çağı'nın yeniden tarihlendirilmesi ve İsrael arkeolojisine yeni bir bakış açısıyla bakılması mümkündür: Hem de bu yeni öneri Tanah'taki tarihlerle son derece uyum içindedir !"

(Centuries in Darkness by Peter James; Rutgers University Press, 1993, p. 318.)

Bunu aklımızda tutarak, hikayemize devam edebiliriz.

KUZEY KRALLIĞI DÜŞÜYOR

MÖ. 6. Yüzyılda, Asur kralı Tiglathpileser III, Asur devletini güçlendirmiş, çok büyük bir imparatorluk yaratmış ve bununla çok övünmüştü. ( Asur, zaman içinde güçlü Mısır'ı bile zorlayacaktı ) Asur, aynı zamanda ele geçirdiği yerlerdeki insanları yeni bir uygulamayla tanıştırmıştı: Ve buna sürgün diyordu. İstila ettikleri toprakları zayıflatıp etkisiz hale getirmek için, yerel halkı alıyor, başka bir yere gönderiyorlar, ve boşalan bu yerlere başka insanları getiriyorlardı. Sürgüne gönderilenler de nerede olduklarını anlayana kadar on yıllar geçiyor , sonunda isyan etmeyi de unutuyorlardı.

MÖ 575'ten başlayarak, kuzey krallığını zayıflatmak için, Tiglathpileser ,Zevulun ve Naftali kabilelerine ait toprakları alır ve bu iki kavmi sürer.

Başka bir Asur kralı, Shalmanaser V, Reuven, Gad ve Menaşe kabilelerine ait toprakları ele geçirip sürer.

En sonunda MÖ 556'da, Asurlular'ın en büyük imparatorlarından Sargan II, bu görevi tamamlar ve ülkenin kuzeyinin tümü artık Asur imparatorluğunun himayesi altındadır.

"Ve Asur krallığı, Samarya'yı ele geçirir ve İsraelliler'i Asur topraklarına sürer, onları Habor nehrinin kıyısındaki Halah'a ve Gozan nehrini kıyısındaki Media'ya yerleştirir Bu olay gerçekleşti çünkü İsraelliler, Tanrı'larına karşı günah işledi ve başka tanrılara taptı , başka milletlerin geleneklerini benimsedi." ( 2 Krallar 17: 6- 7 )

Yahudiler, yerlerinden atılınca, oralarla kimler geldi?

Asurlular, başka başka yerlerden ,daha sonradan Samaritanlar olarak bilinecek - şimdiki Şomron ve Samarya'da yaşadıklarından -birçok insan getirdiler.

Samaritanlar az çok Yahudiliği benimsemiş insanlardı , fakat tamamen değil. Bu nedenle, Yahudiler tarafından hiçbir zaman kabul edilmemişlerdi. Bu sebepten dolayı Samaritanlar da her zaman Yahudiler'e karşı kırgın olmuşlardı.

Aslında, Samaritanlar'ın, Yahudiler'e olan -kinleri hakkında uzun bir hikayeleri vardır. Hıristiyan ilahilerinde Samaritanlar genel olarak ‘ iyi insanlar' olarak geçse de , Yahudi bilincinde ( ve tarihinde ) Samaritanlar, ender olarak iyi kabul edilir.

Günümüzde sadece 600 Samaritan kalmıştır ve Arapça Nablus olarak bilinen, Şehem şehrinin hemen sağındaki Grizim Dağı ‘ndaki kültürel yerleşmelerinde yaşamlarını sürdürürler.

KAYIP KABİLELER

Bu arada, kuzeydeki Yahudi insanlar Asur imparatorluğunun tümüne dağılmışlardı. Bu 10 kabileye ne olmuştu? Asimile oldular ve kayıp 10 kabile oldular.

Dünyanın birçok yerinde, özellikle uzakdoğu'da bu 10 kabileden geldiklerini iddia eden birçok insan bulunmaktadır. Londra Üniversitesi'nde Dr. Tutor Parfait adında bir tarih profesörü uzmanlığını bu insanların yerlerini belirlemek üzerine yapmış. ‘Onüçünçü Kapı "The Thirteenth Gate" adında bir kitap yazmıştır ve Yahudi soyundan geldiklerini söyleyen insanları araştırmıştır.

Çoğunun Yahudilikle ilgisi olmadığı bu kadar insanın nasıl Yahudi soyundan geldiklerini iddia ettiklerini görmek çok şaşırtıcı bir şeydir. Mesela, Afganistan ve Pakistan'ın kuzey kesiminde yaşayan Müslüman kökten dinci olan Pathan'lar, güçlü nüfuslarının 5 milyonunun bu kayıp 10 kabileden gelmiş olduğunu ileri sürerler. Kayıp 10 kabilenin, ‘Sambatyon nehrinin üzerinde' yaşadığını söyleyen bir midraş vardır.

Bu, tüm hafta boyunca kum ve toprakla akan, fakat Şabat günü duran mistik bir nehirdir. Bu geçilmez bir nehirdir. Tabii ki böyle bir nehir yoktur , bu sadece kabilelerin yok olduklarını ve geri gelmeyeceklerinin alegorik bir söyleyiş biçimidir. Günlerin sonunda, tüm kayıp Yahudiler'in geri geleceği hakkında bir inancımız vardır.

Büyük bilginlerden Vilna Gaon, başka dine geçenlerin, tekrardan Yahudik'e geri dönmenin yollarını arayan kayıp ruhlar olduğunu söyler. Fakat şimdilik, bu kabileler yok olmuşlardır. Kuzey İsrael krallığından dağılmış olan Yahudiler'den sonra, Asur İmparatorluğu, gözlerini güneye dikmişti. Fakat burası, kolay bir av değildi. Ama güneyin de Babilliler'le mücadele edeceklerini söylemeye gerek yok...