YosefYosef'in hikayesi, Diaspora Yahudisi'nin klasik tarihsel hikayesini yansıtır. Fakir olarak gelen Yahudiler çok çalışırlar ve en üst seviyeye ulaşırlar. Yaakov, - Lea ile evlendirilmek için kandırılmak yerine- amaçladığı gibi Rahel ile evlenmiş, Yosef de onun ilk oğlu gibi olmuştur. Yosef, Yaakov'un 11. oğlu olduğu halde, 12 kardeşinin de hayatını yönlendirir.

Yosef'in hikayesinde muhteşem tarihi olaylar gözümüze çarpar. Başlarken şunu söylemeliyiz: Yosef, Yaakov'un en sevdiği karısından uzun süredir beklediği ilk çocuğu olduğundan, ailede önemli bir konuma sahiptir. Babası, kendisine dikkat çekecek kadar fazla ilgi gösterir¬. Yosef'e özel bir gömlek alır, bu da diğer kardeşlerin Yosef'i kıskanmalarına sebep olur. Fakat kardeşlerin bu tutumlarını, her ailede ortaya çıkabilecek olağan bir durum şeklinde değerlendirmek yanlış olur. Bu insanlar kuşkusuz, hataya düşmüş olsalar da, ruhsal anlamda inanılmaz üst bir seviyedeydiler. Bu nedenle, burada olan olayları iyi bir şekilde incelememiz gerekmektedir. Yosef, rüyalar görür ve onları yorumlar.

Öğrendiğimize göre, Yosef'in rüyaları yorumlamaya özel bir yeteneği vardır. Rüyaları da, yorumları da tutarlı ve kehanet niteliğindedir. Mesela, kardeşlerine; bir gün kendisi önünde eğileceklerini söylemiştir ki birkaç sene sonra bu olay söylediği şekilde gerçekleşecektir. Fakat kardeşlerine göre, Yosef'in rüyaları yorumlaması megalomani sınırlarına varmaktadır. Kendilerinin dünyayı değiştirebilecek kişiler olduklarını bildiklerinden, Yosef'in tüm insanlığın geleceğini tehlikeye soktuğunu düşünürler.

Ailelerinin geçmişini bildiklerinden her nesilde bir ‘kötü' kişinin bulunduğunun da farkındadırlar. İlk Yişmael, sonra Esav - Böylece, kendi nesillerindeki kötünün de Yosef olduğuna kanaat getiriler. Onu öldürmeyi planlarlar fakat bunun yerine, Yosef'i esir olarak satarlar. Güzel gömleğini alıp, keçi kanına bularlar ve babaları Yaakov'a gösterip Yosef'in vahşi bir hayvan tarafında parçalandığını söylerler. Bu arada, Yosef, Yişmaelitler tarafından kervanlarla Mısır'a getirilir ve orada, soylulardan Potifar'ın evinde hizmetçi olur.

MISIR İMPARATORLUĞU

Bu aşamada, Mısır'ın, tarihin bu noktasında var olan iki büyük medeniyet merkezlerinden ikincisi olduğunu ve nasıl bir gelişim içinde bulunduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. (Bu merkezlerin ilki, bu serinin 3. Bölümünde anlattığımız Mezopotamya uygarlığıdır.)

Mısır, bu zamanda, Nil Nehri çevresi dışında çölden oluşuyordu. Nil, dünyanın en büyük nehridir ve eğer Mısır'ın ortasında bulunmasaydı, ülke sadece kumdan ibaret olacaktı. Eski çağlarda, Mısır'ın sadece %3 ‘lük bölümü yaşanılabilir ve ekilebilir alanlardan oluşuyordu. Doğal korunakları sayesinde, Mısır tamamiyle dış etkilere kapalıydı ve fethedilmesi imkansız bir yerdi. ( Bir kez Hiksoslar, sonra Asurlular ve Büyük İskender Mısır'ı işgal etmiştir. Fakat bu da 3,000 senede sadece 3 keredir )

Mısır, insanlık tarihindeki en statik ve uzun süre yaşayabilmiş uygarlıktır. Ve görünüşte de değişmemiştir. Bir Mısır'ın 3,000 senede ne kadar değiştiğini ve bir de modern yaşamın sadece birkaç yüzyılda ne kadar geliştiğini düşünün.

Bir toplumun bu kadar durgun oluşu akıl karıştırıcıdır. Bunun nedeni de büyük ölçüde Mısır'ın coğrafyasıyla ilgilidir. Mısır uygarlığının ne zaman kurulduğuyla ilgili elimizde kesin belgeler bulunmuyorsa da, erken Bronz çağında, M.Ö. 3.300 yılları sırasında ortaya çıktığı sanılıyor. Piramitlerin mühendislik bilgilerini düşünürsek, Mısırlılar'ın ne kadar sofistike bir kültür olduklarını görebiliriz. ‘Keops ‘ olarak bilinen büyük piramit Khufu, 13 akrelik alanı, 500 feet yüksekliği ve 5 milyon tonluk taşlarıyla şimdiye kadar inşa edilmiş en büyük piramittir. Ve bu piramit, demir aletleri bile bulunmayan kişilerce inşa edilmiştir. Piramitleri nasıl yaptıkları hakkında hiçbir fikrimiz yok. Büyük taş bloklarının yukarıya kadar çıkarılmalarını sağlayan, engin mühendislik bilgilerine ve kusursuz taş kesim işçiliğine sahip oldukları açıktır. Makaralara, kaldıraçlara ve önemli bir kas gücüne sahiptiler. Keops'un inşa edilmesi için 100,000 işçinin 30 sene çalıştığı tahmin ediliyor. Bir mabedi inşa etmek için neden bu kadar çaba sarf etmişler? Bunun nedeni, Mısırlıların aynı zamanda ruhsal anlamda da bilgili olduklarıdır.

 Onların yoğun manevi hayatlarını göz ardı etmemesi imkansızdır. Ölümle ilgilenirlerdi ve bu nedenle mumyalama teknikleri de mükemmeldi. Kutsal kitaplarının adı da ‘Ölüm Kitabı' idi. Sürükleyici bir kitap olsa gerek... Mısırlılar, Firavunun yaşayan bir tanrı olduğuna, mutlak gücü elinde bulundurduğuna ve Firavunun ölümden sonraki yaşamının, tüm Mısır'ın geleceğini etkileyeceğine inanırlardı. Bu nedenle, mezarlarının mükemmel olması, doğru hediyelerin sunulması, ölümden sonraki yaşamına iyi bir şekilde gitmesinin sağlanması gerekmekteydi. Aksi takdirde işler, herkes için kötü gidebilirdi. Bu da, Mısır halkının esas amacının neden Firavunları için olağanüstü mezarlar inşa etmek olduğunu açıklar.

Tabii ki, bu sofistike uygarlık, Judaism ile zıt karakterdeydi, çünkü Mısırlılar putlara tapıyorlardı. Eski Mısır'da 2.000 farklı tanrıya taparlardı. Hipopotam, şahin ve timsah başlı tanrıları vardı. Mısır uygarlığı, putlara tapınmayı en uç noktalara götürmüştü. - kendileri açısından çok ruhani ve dindarlardı ama aynı zamanda inançları tamamen maddeciliğe, puta tapınmaya dayanıyordu. İlkel, aptal veya batıl inançlara sahip kişiler değillerdi. Manevi gücün farkındaydılar ve putların gücüne inanmış çok bilgili insanlardılar. Mısır, putların ülkesi olduğu kadar, ahlaksızlığın da ülkesiydi. . Yani, Yosef'in böyle bir ortama girmesi kötü bir haber. Hem de çok kötü bir haber...

BİR ESİR EN ÜST NOKTAYA YÜKSELİR

Ailesinden erken yaşta kopartılan Yosef, ahlaksız bir toplum içinde büyük bir dezavantaja dönüşebilecek bir özelliğe sahipti: Kendisi çok yakışıklıydı. Ve de sahibi Potifar'ın karısı, kendisini çok çekici buluyordu. Bunun yanında, Yosef kendini sürekli geliştiriyordu. Çok zeki ve çalışkandı. Başta sadece genç bir hizmetkarken, Potifar'ın evinde uşakların başına kadar yükselmeyi başarmıştı.

Bu, Diaspora'daki Yahudiler'in klasik tarihsel gelişimleridir. Fakir olarak gelirler, kötü bir durumla ilgilenirler, çok çalışır ve en üst noktaya yükselirler. Bu arada, Potifar'ın karısı, Yosef'in kendisini reddetmesinden hoşnut değildir. Bir ara, herkesin ulusal bir kutlama için evden çıkmış olduğu bir zaman, Yosef'i kıstırıp, giysilerini parçalamaya çalışır. Yosef kaçarken de Potifar'ın karısı, sanki tecavüze uğramış gibi çığlık atar. Potifar eve gelir. Potifar'ın, karısına inanmadığı bellidir, çünkü eğer inanmış olsaydı, Yosef'i hemen o anda öldürürdü. Onun yerine Yosef'i hapse atar. İşte Yosef, hizmetkarların başıyken, birden yine en alt seviyeye inmiştir.

 Bu Diaspora'daki bir Yahudi'nin halidir. Yahudiler, bir ülkeye gelir, yükselir ve kovulurlar. Ve yeniden, başka bir yerde, en alt konumdan başlarlar. Yosef, şimdi hapishanededir ve kısa sürede başgardiyan olur. Tüm hapishaneyi yönetmektedir. Bu aşamada yine klasik bir Yahudi insanını görüyoruz... Hapishaneye, günün birinde Firavunun şarapçısıyla ekmekçisi de atılır. Ve bu kişiler rüyalar görür. Yosef'in rüya yorumlama konusunda ne kadar usta olduğunu biliyoruz ve onların rüyalarını da yorumlaması , şarapçıya firavunun kendisini affedip eski yerine geri getireceğini, ekmekçiye ise öleceğini söylemesi şaşırtıcı değildir. Ve söyledikleri de kelime kelimesine gerçekleşmiştir.

FİRAVUNUN RÜYASI

Bu sefer, firavunun kendisi birkaç rahatsız edici rüya görür. Rüyasında Nil'in içinden çıkan yedi şişman inek, yedi sıska ineğe dönüşür. Bir başka rüyada da yedi dolu buğday sapı, cılız, kuru buğdaylar haline gelir. Bu rüyalar, kendisini çok rahatsız eder.

Ve inanın ki, dünyada yaşayan tanrı olduğuna inanılan firavun, uyuyamazsa, Mısır'da başka kimse uyuyamaz. Firavun, tüm sihirbazlarını, falcılarını ve astrologlarını uyandırır fakat hiçbiri rüyaların ne anlama geldiğini anlayamaz. Bu anda şarapçı firavuna: "Hapishanede, rüyaları yorumlayabilen Yahudi bir esirin olduğunu hatırlıyorum." der. Bu arada, şu hikaye, Yahudiler'in üstün başarısının hikayesidir. Yosef'i hapishaneden çıkartırlar, yıkarlar, tıraş ederler ve tüm bunların sonunda firavunun huzuruna çıkartırlar.

Rüyayı duyduğunda Yosef, firavuna şöyle der: "Yedi yıllık bir bolluktan sonra, yedi yıllık kuraklık baş gösterecek." "Ne yapmalıyım? " diye firavun sorunca da Yosef: "Bolluk zamanında, kurak geçecek yedi yıl için buğday depo edin, böylece zor zamanlarda yiyecek bir şeyler olacaktır." der. Firavun da, "Madem sen düşündün, bu işi de yapacak olan sen ol" der.

İşte Yosef bu şekilde firavunu baş danışmanı olmuştur. Mısır'ın altyapısal görev dağılımındaki en güçlü ve imparatorluktaki en yetkili insan artık Yosef'tir. Hapishaneden danışmanlığa yükselmiştir.

Ve sonra da evlenir, Potifar'ın kızı Osnat ile... Kuraklık başlamadan Yosef'in iki çocuğu olmuştur: Menaşe ve Efrayim. Bu güne kadar çocuklarımızı, Şabat geceleri Menaşe ve Efrayim gibi olmaları için kutsarız. Neden? Öncelikle, Tora'daki diğer kardeşlerin - Kayin ve Evel, Yitshak ve Yişmael, Yaakov ile

Esav- aksine, bu iki kardeş birbirlerini çok severler ve birbirlerinin başarılarını kıskanmazlar. İkinci olarak, bu iki çocuğun, firavun danışmanın oğulları olarak yetiştirildiğinden, asimile olmaları veya şımarık olmaları beklenirken, tam tersine böyle bir ortamda bile, onlar, Yahudiliklerine çok bağlı olarak yetişmişlerdir. Yosef şimdi danışmandır ve eski rüyaların gerçekleşme zamanı gelmiştir. Yosef, bunu kardeşleri kendi önünde eğildiği zaman anlayacaktır. Ve bu da birazdan gerçekleşecek olaydı.