Bu Hafta İçin Saatler              

1 Şevat

Gelecek Hafta İçin Saatler

Şabat

Başlangıç

Bitiş

5773

Şabat

Başlangıç

Bitiş

Yeruşalayim

4:20

5:34

-----

Yeruşalayim

4:26

5:40

Tel Aviv

4:34

5:36

  12 Ocak

Tel Aviv

4:40

5:41

İstanbul

4:43

5:23

2013

İstanbul

4:51

5:31

V A E R A

 Hatırlatmalar

 

ü  Roş Hodeş Şevat

ü  26 Ocak Şabat: Tu Bişvat

 


Peraşa Özeti (Şemot 6:2-9:35)

[www.chabad.org]

Tanrı, Moşe ile temasa geçer.Dört kurtuluş sözü” ile, Bene-Yisrael’i Mısır’ın yükü altından çıkaracağına ve Mısırlıların köleleştirici işlerinden serbest kılacağına, büyük bir güç gösterisi ve sert yargılar eşliğinde Yahudiler’i özgürlüğe kavuşturacağına ve Sinay dağında onları Kendisi’ne Halk olarak alacağına söz verir. Bunun ertesinde Tanrı, Bene-Yisrael’i, Avraam, Yitshak ve Yaakov’a söz vermiş olduğu Ülkeye getirip burayı onlara ebedi bir miras olarak vereceğini bildirir.

Moşe ve Aaron tekrar tekrar Paro’nun huzuruna çıkıp, Tanrı adına Halkımı salıver ki Bana ibadet edebilsinler” talebinde bulunurlar. Fakat Paro da tekrar tekrar reddeder. Aaron’un asası bir yılana döner ve Mısırlı büyücülerin sihir asalarını yutar. Tanrı bunun ertesinde Mısırlılar’a bir dizi bela gönderir.

Nil’in suları kana dönüşür, ülkeyi kurbağalar istila eder, insan ve hayvanlar bitlerin saldırısına uğrar. Vahşi hayvan sürüleri şehirlere doluşur, bir salgın hastalık evcil hayvanları telef eder, Mısırlıların vücutları, acı veren çıbanlarla kaplanır. Yedinci belada göklerden buz ve ateşin bir arada bulunduğu yıkıcı bir dolu yağar. Buna karşın Paronun inadı sürer ve Tanrının daha önce Moşeye bildirmiş olduğu üzere, Bene-Yisraeli salıvermeyi reddeder.

GEÇMİŞ YILLARDAN

[Haftanın Peraşası 5758 – Vaera]

[“Drasha” – Rabi Mordehay Kamenetsky / www.torah.org]

 

Bu haftaki peraşamız Vaera’da, insanlık için önemli bir ders teşkil eden bir hassasiyet olayını okuruz. Midraş Moşe’nin, su ve toprağa duyduğu minneti şu şekilde anlatır:

Tanrı’nın, Mısır üzerine göndermiş olduğu on belanın ilk iki tanesi, “su” kaynaklıydı. Bu belaların ilkinde Mısır’daki tüm sular kana dönüşmüştü. İkinci bela ise tüm Mısır’ın kurbağalar tarafından istila edilmesiydi ve bu bela Nil Nehri’nden çıkan kurbağalar yoluyla gerçekleştirilmişti. Bu iki belanın her ikisinde de, başlama işareti Moşe Rabenu’nun asasının Nil Nehri’ne vurulmasıydı. Ancak bu iş, Moşe değil, ağabeyi Aaron tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi, Moşe Rabenu’nun üç aylık bir bebek iken, annesi tarafından bir sepetle Nil Nehri’ne bırakılmış olması ve nehrin Moşe’yi, Paro’nun, tüm doğan erkek çocukları boğmakla görevli askerlerinden “koruması” idi. Su Moşe’nin hayatını kurtarmıştı ve bu sebeple suya belayı Moşe’nin getirmesi yanlış kaçacaktı.

Üçüncü bela, bitler, bu kez toprak kaynaklıydı. Ve başrol yine Moşe’nin asasındaydı; fakat asayı kullanan yine Aaron oldu. Moşe gençliğinde, Bene-Yisrael’den bir kişiyi döven bir Mısırlıyı öldürmüş ve kumlar arasına gizlemişti. Bu olayda da Mısırlı’nın cesedini gizleyerek Moşe’nin yakalanmasını engelleyen “toprak” kendisine yardım etmişti ve bu sebeple Moşe’nin toprak yoluyla bir bela getirmesi yine uygun kaçmayacaktı.

Midraş’ta belirtilen bu arka plan bilgiler üzerine ahlak bilginlerimiz Moşe’nin vefa duygusunun oldukça gelişmiş olduğunun anlaşıldığını belirtirler. “Bir düşünün” derler. “Moşe, yıllar önce kendisini ‘kurtarmış’ olan cansız nesneleri bela üretme konusunda kullanmamıştır. Bu durumda bizim, her yönden yararlandığımız insan kardeşlerimize vefasızlık ve düşüncesizlik göstermemiz ne kadar yanlış bir davranış biçimi olacaktır!

Bu tipte Midraşik anlatılar gerçekten de güzel sonuçlar vermektedir. Ama bu ve bunun gibi olaylardan ders çıkarılan birçok konuda, çıkan sonuçlar insana çok basit gelebilir. Örneğin yukarıdaki Midraş’tan çıkan sonuç herkesin üretebileceği, öyle çok ilginç olmayan bir ders niteliğinde gibi görünmektedir. Bu konuda birçok soru sorulabilir: Moşe’nin su veya toprağa vurması gerçekten de bir vefasızlık mı olacaktı? Suyun kana dönüşmesi, içinden kurbağaların çıkması, toprağın bitlere dönüşmesi zaten Tanrı’nın isteği değil miydi? Durum böyle iken, sonuçta bu olaylar Tanrı’nın, Yüceliğini göstermesi ve Bene-Yisrael’in kölelikten kurtulmaları konusunda birer araç değiller miydi? Bu durumda, Tanrı’nın kayıtsız şartsız var olduğunu gösterecek böylesine açık mucizelerin gerçekleştirilmesi işinin, bu konuda en büyük çabayı gösteren kişi olan Moşe tarafından yapılması akla en mantıklı gelen şey değil midir? Bu sorular cevaplandırılmaya ihtiyaç duymaktadır.

Krakov’lu Rabi Natan Şapira (1585 – 1633) kendisine gelen en zor davayı şu şekilde anlatır:

Varşova’lı zengin bir Yahudi iş adamı her ay iş için Krakov şehrine gelmektedir. Şehri her ziyaretinde, pazarda elinde bir sepet ekmekle oturup gün boyu gözyaşları içinde Teilim okuyan dul bir kadına rastlamaktadır. Kadın eskimiş kitabından gözlerini sadece bir müşteri geldiğinde kaldırmakta, satış gerçekleştikten sonra müşteriye binlerce dua etmekte ve hemen gözyaşlarıyla ıslanmış kitabına geri dönmektedir.

Bu duruma her ay şahit olan iş adamının aklına bir fikir gelir. “Bu muhteşem kadının hayatını kazanmak gibi bir derdi olmaması gerekir. Hiçbir endişesi olmadan gün boyu dua edebilmesi için elimden geleni yapmalıyım.” diye düşünür. Kadına giderek şu teklifte bulunur. “Hanımefendi; aylardır sizi ve içtenlikle dua edişinizi izliyorum. Bu beni çok etkiledi. Size şöyle bir önerim var. Ben size aylık kazancınızın iki katını vereceğim. Bunun karşılığında da siz ekmek satma işinden vazgeçip, tüm zamanınızı Teilim okuyarak geçireceksiniz. Bu toplumun sizin içtenlikle ettiğiniz dualara ihtiyacı var.” Gözlerinden sevinç gözyaşları akan kadın, bu cömert teklifi kabul eder, adama binlerce methiye düzer ve onun için dua eder.

Aradan bir ay geçtikten sonra Krakov’a gelen adam, pazar yerinde kadını aynı halde, bir yandan ekmek satarken bir yandan da Teilim okurken görünce şok olur. Yaklaştığı zaman kadın hemen kendisine bir zarf uzatır ve “Buyrun paranız” der. “Düşündüm ve teklifinizi kabul edemeyeceğim sonucuna vardım.

Fakat adam, “Kesinlikle olmaz.” der. “Sizinle bir anlaşma yapmıştık. İş iştir. Bence bu konuyu Rabi Şapira’ya götürmeliyiz.

Adam Rabi Şapira’ya durumu anlattıktan sonra kadın savunmasını yapar: “Bu cömert beyin bana bu teklifi getirmesinin sebebi, benim manevi olarak daha yükselebilmemdi. Fakat o günden beri durum düşündüğümüzün tam tersi yönünde gelişti. Şöyle anlatayım: Pazarda ekmek sattığım zamanlarda, yağmur yağan her gün, ekmeklerim için gerekli buğdayı eken çiftçiler aklıma gelirdi. Tanrı’ya, yağan her damla yağmurla bu çiftçilere ve dolayısıyla bana gösterdiği kişisel yakınlık sebebiyle teşekkür ederdim. Güneş açtığında ise, Tanrı’yı bu kez, çiftçilerin hasatlarını iyi havada yapma fırsatı verdiği için yüceltirdim. Buğdayı öğütürken ve elerken, Tanrı’ya teşekkür etmek için binlerce sebep bulurdum. Ekmeklerim pişerken o altın sarısı renge dönüştüğünde, yine Tanrı’ya bana bahşettiği ürünün güzelliği ve o dayanılmaz kokusu için şükreder, bir müşteri geldiğinde de, onu gönderdiği için Tanrı’yı yüceltirdim. Fakat şimdi tüm bunlar yok. Hiçbir zorluk yaşamadığım, her şeyimin ödendiği bir hayatta, Tanrı ile aramdaki bağın zayıfladığını hissediyorum. Bu sebeple teklifi geri çevirdim.”

Moşe Rabenu’nun, su ve toprakla çok özel bir kişisel bağı vardı. Nil’in kabarmış dalgalarını veya karınca yuvalarının kenarındaki küçük toprak kümelerini gördüğünde, yaşantısının bu şekilde gelişmesine katkıda bulunan araçları hatırlamakta ve bunları kendisine sağlayan Tanrı’ya en içten bir şekilde şükranlarını sunmaktaydı. Kan, kurbağalar ve bitler, gerçekten de Tanrı’nın inanılmaz mucizeleri ve O’nun yüceliğini açıkça gösteren araçlardı. Fakat bunlar Moşe’nin kişisel ve özel kurtarıcısı değillerdi. Suya ya da toprağa asasıyla vurması, elbette halkı için çok büyük mucizeler yaratacaktı. Fakat bu kez Moşe, Tanrı’yla arasındaki özel bağlantıyı güçlendiren bu basit ama çok kuvvetli öğeleri göz ardı etmiş olabilirdi. Zira bunu yapması, onu Tanrı’ya bağlayan araçları ihmal etmesi ve manevi açıdan gerilemesi anlamına gelecekti.

AFTARA ve ÖTESİ

[Rabi Reuven İbrahimof – www.haftorahman.com]

 

Bu hafta aftara: Aşamayim Kisi (Yeşayau 66:1-24)

                                                                                         

Aftaranın Konusu: Aftara’nın ilk bölümü Tanrı’nın kötü insanlara ait korbanları arzu etmediğinden bahseder. Tanrı bu dünyadaki evi olan Bet Amikdaş’ta kirli korbanları kabul etmediğini söyler. Aftara Bene-Yisrael’in Tanrı’ya sadık kalan kesimi için rahatlatıcı sözler söylemeye devam eder: temiz korbanlar getiren insanların Tanrı’nın öfkesinden korkmalarına gerek yoktur, çünkü Tanrı Yeruşalayim’e barış getirecektir. Peygamber Yeşayau Yahudi sürgünlerin toplanmasıyla Yeruşalayim’in gelişeceğini öngörür. Tanrı’nın onları tamamen terk etme noktasına kadar ileri gitmeyeceğini Yahudilere hatırlatır. Yeşayau, Tanrı’nın kötüleri cezalandıracağını belirtir; Tanrı öfkesini kötü insanlara saçacak ve onları ağır bir şekilde cezalandıracaktır. Yeşayau aynı zamanda dünyadaki bütün milletlerin, sürgündeki geri kalan Yahudilerin uzak ülkelerden geri gelmelerine çeşitli nakil şekilleriyle yardımcı olacaklarını bildirir. Yeşayau kitabının büyük bir kısmı olumsuz olaylar serisi gibi görünebilmesine rağmen, peygamber, kitabını şu ifadelerle bitirir: Bütün dürüst insanlar Yeruşalayim şehrinin tekrar inşa edilmesiyle huzur bulacaklardır.

Aftara’nın Şabat Roş Hodeş ile bağlantısı: Bu Aftara’yı içerdiği bir pasuk nedeniyle okuruz: “‘Bir [Roş] Hodeş’ten diğerine ve bir Şabat’tan diğerine, tüm insanlar, Huzurum’da eğilmek üzere gelecekler’ dedi Tanrı” (Yeşayau 1:23).

Peygamber Yeşayau Hakkında Bilgiler: Bu bilgiler bu yıl Bereşit peraşasında verilmişti.

 

Ünlü Sözler: Yeşayau 58:13-4: “İm taşiv mişabat ragleha…Eğer Şabat nedeniyle ayağını [günlük işlerden], Kutsal Günüm’de [kendini] arzu ettiklerini yapmaktan alıkoyar, Şabat’ı ‘zevk’, Tanrı’nın Kutsal kıldığını ‘saygıdeğer’ [diye] çağırırsan ve onu, gündelik işlerini yapmaktan, istediğini [Şabat günü yasak olan işler yaparak] elde etmekten ve [günün kutsiyetine aykırı nitelikte] söz konuşmaktan [kaçınma suretiyle] onurlandırırsan, o zaman Tanrı’ya dair zevke ulaşacaksın. Seni yeryüzünün yükseklerine bindirecek, sana Atan Yaakov’un mirasını [yani Erets-Yisrael’in nimetlerini] yedireceğim – [bunların gerçekleşeceğinden emin olabilirsin,] çünkü Tanrı’nın Ağzı konuştu. Şabat ve mitsvalarından bahseden bu sözler bazı Sefarad cemaatlerinde Şabat sabahı söylenen Kiduş’un bir parçasıdır.

 

Aftaradan Ders: Mutlu bir evlilikte hatırlanması gereken iki önemli kural vardır: İlki ve en önemlisi, eşini üzecek bir şekilde hareket etmemen gerekir. Eşini kışkırtacak hiçbir şey yapmaman gerekir. İkincisi, eşinin kendini özel hissetmesini sağlayacak şeyler yapmalısın. Eşinle zaman geçirmelisin, ona güzel sözler söylemelisin, ona hediye almalısın ve her şeyden önemlisi ona iyi davranmalısın. Yeşayau zamanında Yahudiler günah işleyip Tanrı’yı, sözün gelişi, üzüyorlardı. Tanrı da onlara kırgın bir eş gibi tepki göstermiştir. Önce Bet-Amikdaş’tan çekilmiş, daha sonra da Yahudileri sürgüne göndermiştir. Tanrı’nın bu tutumu çok şey ifade ediyordu. “Benimleydin; ama şimdi beni kaybettin.” Yahudiler Tanrı ile doğrudan ilişkilerini kaybettikleri anda günahlarını kabul ettiler, kayıplarını hissettiler ve Tanrı’yı geri istediler. Tanrı’nın BeneYisrael’e yönelik mesajıysa şöyleydi: Bana özel olduğumu hissettir ve Beni üzecek şeyler yapma, o zaman seni geri alırım. Bu haftadan başlayarak, biz de Tanrı’ya Kendisini özel hissettirecek şeyler yapalım. Tora’nın “yap” şeklindeki bir emrini ele alalım ve onu uygulama düzeyimizi kuvvetlendirelim. Sonra çok özen göstermediğimiz “yapma” şeklindeki bir emir seçelim ve bu yasağı çiğneme düzeyimizi gittikçe azaltıp sıfırlayalım. Tanrı Kendisi’ne gösterilen bağlılığa seyirci kalmaz.

 

ŞABAT ALAHALARINA GİRİŞ

[Rabi Daniel Schloss – www.pidyon.org]

Şabat alahalarıyla ilgili bu yazı dizisi Mişna’da (Şabat 7:2) listelenen 39 melahaya dair temel prensipleri, Rabinik yasaklamalarla birlikte ele alacaktır. Bu dizi Şabat kanunlarını orijinal kaynaklarından öğrenmenin yerini tutma amaçlı değildir. Amaç, Şabat’ın ayrıntılı kanunlarını anlamakta, hatırlamakta ve uygulamakta yardımcı olacak bir rehber sunmaktır. Şabat çok önemli bir konu olduğundan, burada yazılanlardan uygulamasal sonuçlara varılmamalı, çıkabilecek sorularda bir Rav’a başvurulmalıdır.

Melaha 25: ŞOHET – Hayvan Kesimi

Av Melaha: Bir hayvanı derisi için öldürmek.

Temel Prensip: Canlı bir varlığın yaşam gücünü almak (yapıcı herhangi bir amaç için).

Toladalar: Yaşayan bir canlıyı öldürmek veya yaralamak (kan, canlı bir varlığın hayatı sayılır).

Patur Aval Assur (ceza gerektirmeyen, ama yasak davranışlar):

1.      Bir insanı çok rahatsız ediyor hatta sokuyorsa bile bir arıyı veya sivrisineği öldürmek. Ama büyük bir tehlike söz konusuysa (örneğin, zehirli bir yılan) Şabat bile olsa onu öldürmeye izin verilir.

2.      Canlı bir sineği veya karıncayı suya atmak veya canlı bir balığı sudan çıkarmak.

3.      Kan akacak bir şekilde (iç kanama şeklinde olsa bile) bir insanı veya hayvanı yaralamak. Bu eylem, kanama, yapılan hareketin kaçınılmaz bir sonucu olduğu zaman Hayav [cezayı hak eden bir yasak], olmadığı zaman ise Patur Aval Assur sınıfındadır.

Yasak olmayan hareketler: Bitler ve sirkeler öldürülebilir, çünkü daha düşük bir yaşam formu olarak kabul edilirler. Böcek kovucu sprey/sıvı havaya sıkılabilir [ama doğrudan böceğin üstüne değil] ve/veya kişinin bedenine sürülebilir.

DEVAR TORA

[“Kol Eliyau” / Vilna’lı Gaon – www.shlomokluger.org]

 

Çünkü bu kez tüm felaketlerimi [tam] kalbine göndermek üzereyim” (Şemot 9:14)

Tanrı’nın dolu belasından önce Paro’ya iletilmek üzere söylediği bu sözler ne anlama gelmektedir?

Tanrı’nın, emrini çiğneyenleri cezalandırmak için kullandığı üç unsur vardır: bunlar ateş, rüzgâr ve sudur. Sedom ve Amora ateşle, Büyük Tufan suyla gerçekleşmiş, Babil kulesini yapanları yeryüzünde dağıtmak için rüzgâr kullanılmıştı.

Mısır’da ise bunların hepsi kullanılmıştır. Kan ve kurbağa belaları su ile, çekirge belası rüzgâr ile (“Sabah olduğunda doğu rüzgârı [sürüyle] çekirgeyi taşımaktaydı”; Şemot 10:14) ve çıban belası ateş ile (“İkişer avuç dolusu kurum alın”; Şemot 9:8) gerçekleştirmişti. Ama dolu belasında bu üç unsur bir arada kullanılmıştır: Dolunun kendisi su idi. Dolunun içinde ateş yanıyordu ve rüzgâr ile birlikte gök gürültüsü vardı. Dolayısıyla burada “tüm felaketler”le kastedilen budur.

ALİHOT OLAM

[Sefer Yalkut Yosef – Rabi Yitshak Yosef]

Tefila İçin Uygun Yer

 

1. Amida duasını etmek üzere bir sandalyenin, bankın veya etrafa göre daha yüksek bir başka şeyin üzerinde durulmaz, çünkü Tanrı’nın huzurunda “yükseklik” yoktur. Aksine, pasukta söylendiği gibi, “Derinliklerden seslendim Sana ey Tanrım” (Teilim 130:1). Yine de bir kişi bu kuralı ihlal ederek yüksek bir yerde dua ettiyse, dua yükümlülüğünü yerine getirmiş olur ve tekrar dua etmesine gerek yoktur.

2. Diğer yandan 4x4 ama (yaklaşık 2x2 m.) boyutlarında ve 10 tefah (yaklaşık 1 m.) yüksekliğinde bir yer kendi başına bir mekân sayılır ve diğer yerlerden daha yüksek olsa bile orada dua etmekte sakınca yoktur.

3. Normal şartlarda yastık ve minderlerin üzerinde dua edilmemelidir. Ancak kalın da olsa bir halının üzerinde dua etmek, o halı yere yapışık değilse bile sorun değildir. Aynı şekilde, Yom Kipur Musaf duasında [“Veakoanim” dendiği zaman] herkes yere eğildiği sırada [doğrudan taş üstüne eğilmek yasak olduğu için] bedenle yer arasına serilen kumaş, bez, halı vs. üzerinde dua edilebilir ve bu, minder ve yastık sınıfında değildir.

4. Hasta veya yaşlı bir kişi, sandalye veya yatakta dua edebilir. Sağlıklı biri bunu yaptıysa, doğru davranmamıştır, ama yine de dua yükümlülüğünü yerine getirmiştir ve tekrar dua etmesine gerek yoktur.

5. Bir kişi hazan olarak sesini dua eden cemaate duyurması gerekiyorsa duasını yüksek yerde edebilir.

6. Çevresine göre yüksek olan yer dört yanından duvar ile çevriliyse orada herkes dua edebilir; ama duvarlardan birinde kapı şekli olmalıdır.

7. Normalde yüksek yerde dua etmemek gerekmesine rağmen sinagoglar mümkün olduğu zaman şehrin en yüksek yerine inşa edilir, zira böylece tüm cemaat yüksek yerde dua etmektedir. Bunda hatalı bir durum yoktur. Günümüzde sinagogdan daha yüksek apartmanların inşa ediliyor olması da şehrin nüfusunu arttıran bir etken olduğu için, sakıncalı değildir.

 

 

Haftanın Sözü

[www.aish.com]

                                                                                                                       

Çocuklar genellikle ebeveynlerini dinlemekten geri kalırlar,

ama onları örnek almaktan hiçbir zaman geri kalmazlar.