rav alaluf

Tanrı Moşe'ye şunları söyleyerek konuştu: "Bir Metsora'nın, arınma günü içinde Koen'e getirildiğindeki kanunu bu şekilde olacaktır: Koen kampın dışına çıkacak ve Tsaraat yarasının iyileşip iyileşmediğini kontrol edecek..." (Vayikra kitabı pasuk 4:1-3)

Talmud'daki dikkat çekici uyarıya şöyle bir bakalım:

Rav Yosef, Rabi Hiya'nın da söylediği şu sözleri söyledi: "Her ne kadar Bet-Amikdaş yıkıldığından beri Sanhedrin ortadan kalktıysa da, dört idam cezası ortadan kalkmış değildir." Talmud şu soruyu sorar: Ortadan kalkmış değil midir?! Bu nasıl olur? Hepimiz biliyoruz ki; Sanhedrin, kendisi ortadan kalktığı zaman Bu cezaları yürürlükten kaldırmışlardır! Cevap şöyledir: Rabi Yosef'in sözleri şu anlama gelmektedir: "Aslında cezaların Bet-Din tarafından uygulanabilirliği yürürlükten gerçekten de kalkmış olmasına karşın bu cezaların Tanrı katındaki yargısı yürürlükten kalkmış değildir." Bu sebeple Bet-Amikdaş'ın yıkılışından beri bu dört türdeki idam cezası verilemese de, bu cezaları hak edenler Tanrı tarafından şu şekilde cezalandırılmaktadırlar: Skila yani taşlanmayı hak eden bir kişi, ya bir damdan düşer ya da vahşi bir hayvan tarafından parçalanır; serefa -  yakılmayı hak eden bir kişi ya yangında ölür ya da zehirli bir yılan tarafından sokulur; ereg - kafasının kesilmesini hak eden bir kişi ya düşmanların eline düşer ya da tehlikeli soyguncuların saldırısına uğrar; henek - iple boğulmayı hak eden bir kişi ya bir nehirde boğulur ya da gırtlak hastalığından ölür.  (Gemara Masehet Sanedrin 37b).

Bu noktada şunu hatırlatmak da yerinde olacaktır. Her ne kadar ölüm cezasının varlığı Yahudilikte bir gerçekse de  "yetmiş yılda sadece bir idam bile gerçekleştiren Bet-Din; kötü bir Bet-Din'dir" prensibini akılda tutmak iyi olacaktır. Zira idam cezaları çoğunlukla, hafifletici sebepler mutlaka bulunarak pratikte uygulanmamış, ancak caydırıcılıkları, bu tipteki davaların halk içinde çok duyurulmasıyla sürekli canlı tutulmuştur. Akılda tutulması iyi olacak bir başka konu da, idamların uygulanış biçimlerinin, isimlerinin bizde bıraktığı izlenim doğrultusunda olmamasıdır. Başka bir deyişle, örneğin Yahudi kanunundaki "taşlamak", bir kişiyi kuma gömüp taşa tutmak olmadığı gibi "yakmak" da bir kişiyi kazığa bağlayıp ateşe vermek değildir.

Yukarıdaki parçayla Talmud bizlere, "tarih değişse ve onunla birlikte Tora'nın öngördüğü cezalar yürürlüklerini kaybetseler de, İlahi Adalet hiçbir sekteye uğramadan devamlılığını sürdürmektedir" prensibini öğretmektedir. Tora'nın aktarımının kesilmesi ya da geleneksel prensiplerin terk edilmesi kime zarar verecektir? Tanrı'ya? Meleklere?

Hiç biri değil. Elbette sadece biz insanlara. Eski çağlarda Tora'ya karşı gelen bir kişi için öngörülen cezalar, diğer tüm insanlar için birer caydırıcıyken, günümüzde ise en çok birer trajedi olarak görülüp, ardından unutulmaktadırlar. Bugün, dünyadaki Yahudi nüfusunun önemli bir çoğunluğu, Tora kanununa bağlılık konusunda genel bir rahatlığa ve aldırmazlığa  girmiştir. Bu durum, önceki nesillerin kurallara uygun yaşamadıklarında "gökten düşen bir yıldırımla anında cezalandırmadıklarını" görmelerinin ve bu tarz yaşamı benimsemelerinin sonucudur. Nasıl olsa hiçbir şey olmaz gibi düşünmek.

Metsora olup, bir süre için Bene-Yisrael'in çöldeki kampının ya da Erets-Yisrael'e yerleşimden sonra surlarla çevrili şehirlerin dışında yaşamak zorunda kalan herhangi biri, ister istemez davranışlarını gözden geçirip bir özeleştiri yapacaktır. Kampın dışında kalmasının nedenlerinden biri de budur.  Zira hem kendisi, hem ailesi hem de komşuları, bir hafta boyunca onun ne dualara ne de işine gidemediğinin bilincindedir ve bu durum hepsi için bir sıkıntı kaynağıdır.  

Günümüzde ise durum farklıdır. Fakat bunun sebebi, Talmud'un başka bir yerde yaptığı uyarıda da belirttiği üzere, Tanrı'nın bu konuya boş vermiş olması değildir: Talmud'un da öğrettiği gibi
Tanrı'nın yargı konusunda boş verici olduğunu düşünen bir kişi, kendi hayatına boş vermiş sayılır! (Bava Kama 50a)

Sebep, İlahi Yargı'nın tabiri caizse "sahne gerisine çekilmiş" olmasıdır. Yargı, Tanrı'nın "Yüzü'nü saklaması" yoluyla, en az eski dönemlerdeki kadar aktif bir şekilde, ancak farklı yollarla uygulanmaktadır. Ve bu durum sadece Talmud'un değinmiş olduğu idam cezaları değil, aynı zamanda Tora'nın tüm emirleri için belirli bir düzeyde doğrudur. Belki günümüzdeki "araçlar" farklıdır; ama "sonuçlar" binlerce yıl öncesi gibi hep  aynıdır.

Örneğin bir Metsora'nın kampı bir süre terk etmesi gerekirdi. Çöldeki kampta üç "bölge" vardı. Merkezdeki, Antlaşma Sandığı'nın tutulduğu bölüm; bunun çevresindeki, Leviler'den oluşan ikinci kamp ve son olarak en dışta tüm kabilelerin oluşturduğu üçüncü bölge. Metsora, Koen tarafından teşhis edildikten sonra bunların tümünün, sonraki dönemlerde ise şehir surlarının dışında bulunmalıydı.

Kabalistik bilgilere göre, çöldeki kampın dizilişine paralel olarak, manevi dünyada da meleklerin kampı dizilmişti. Zira fiziksel dünyadaki en ufak bir nesnenin bile manevi dünyada denk düştüğü bir karşılığı mevcuttur. Dolayısıyla, Bene-Yisrael'in kampından geçici de olsa çıkarılan bir kişiye karşılık, onun manevi dünyadaki temsilcileri de "yukarıdaki" kamptan çıkarılmaktaydı. Bu  da  kişinin yaptıklarının hem fiziksel hem de manevi etkisinin olacağına delalettir.

Bene-Yisrael'in sabit bir fiziksel kampa sahip olmadığı günümüzde ise bu kuralların hiçbiri bizlere "alakalı" gelmemektedir. Bu sebeple "Laşon Ara konuşmak güvenlidir" gibi yanlış bir sonuca varmak bile mümkündür. Ancak bu kesinlikle doğru değildir. Zira Bene-Yisrael'in manevi kampı halen yukarıdaki yerini korumaktadır. Dolayısıyla bir kişi Laşon Ara konuşmaya başlayıp herhangi bir yolla İlahi bir uyarı aldığında - bu bir dil sürçmesi, bir kişinin uyarısı, akla gelen bir fikir, etrafta beklenmedik basit bir olayın gerçekleşmesi gibi şekillerde olabilir - buna rağmen devam ediyorsa, manevi kampta bizim bilemediğimiz bazı değişiklikler meydana gelecektir.

Kabala'ya göre tüm bunlar birer teori değil - gerçektir. İlahi Yargı en az eskisi kadar yürürlüktedir ve sahne arkasında çalışmaktadır. Bu durum kesinlikle akıldan çıkarılmamalıdır.